Anadolu Coğrafyası Bağlamında Prehistorya Mimarlığı ve Mimarlıkta Ritüelin Yeri (original) (raw)

Mezopotamya kent devletlerinin tarih sahnesine çıktığı an, aynı zamanda mimarlık eyleminin niteliksel bir bölünme yaşadığı andır. Bir yanda kentler ve kentin simgelediği yönetsel merkez olma durumu vardır. Şehirdeki mimarlık sınıfsal temelli, öncü fikirlere açık ve tasarımsal bir süreç olarak gelişir. Diğer yanda ise surların dışında kalanlar ve taşranın simgelediği geleneksel tutum bulunur. Kırsal yerleşim alanlarındaki mimarlık, görenek temelli ve tekrarlara dayalı bir süreç olarak gelişir. Burada iki mimarlık eylemi arasındaki başlıca ayrımın, üslup yönünden değişim geçirme hızlarında ortaya çıktığı açıktır. Oysa her iki eylemi de mimarlık çatısı altında birleştirmemizi sağlayan değişmez nokta hakkında, aynı kesinlikle konuşulamaz. O halde mimari kimliğin öz değerinin, yani kültürel yapının mimari tasarım süreçlerine nasıl dâhil olduğu bir sorunsaldır. Bu tez, genel hatlarıyla tanımı yapılan sorunsala belirli bir çerçevede cevap üretebilmek amacıyla hazırlanmıştır. Çerçevenin sınır çizgilerini, mimarlık-kültür etkileşiminin incelendiği tarihsel ve coğrafi aralıklar oluşturur. Tarihsel olarak ilk insanımsılardan (hominidlerden) Mezopotamya Kent Devletlerinin kuruluşuna kadar geçen dönem referans alınmıştır. ‘Tarih öncesi’ ya da ‘taş devri’ adlarıyla bilinen bu dönem, insan topluluklarında sosyokültürel yapının ve mimarlığın başlangıç evrelerini içermesi bakımından önemlidir. Neticede kökene dair izler başkalaşıp görünmez hal alabilir, ancak yok olmaz. Coğrafi olaraksa, yakın çevresi içinde Anadolu toprakları referans alınmıştır. Bu topraklar, gezgin bir yaşam düzeninden yerleşik hayata geçişin ilk örneklerini barındırır. Dolayısıyla, devrimsel bir sosyoekonomik dönüşümün yaşandığı bölge olması nedeniyle önemlidir. Süreçlerin ve olayların analizinde, ekonomik altyapının politik (ve kültürel) üstyapı üstündeki belirleyicilik vasfı temel alınarak çıkarsamalarda bulunulmuştur. Bu yöntemin doğal sonucu, tez yazımında insanlık tarihinin aşamalarına paralel bir sıra izlenmesidir. Böylece ekonomik, düşünsel ve kültürel süreçler hem süreklilikleri hem de aralarındaki neden-sonuç ilişkileri ortaya konarak analiz edilebilmiştir. Ayrıca belirtilen süreçlerin mimarlığa etkileri somut bir olgu olarak sunulabilmiştir. Tarih öncesi çağların sıralamasında Üst Paleolitik döneme kadar geçen süre Dünya ölçeğinde aynı olduğu için ortak kabule uyulmuştur. Ne var ki üst Paleolitik ve sonrasındaki dönemlere geçiş zamanları bölgeden bölgeye değişmektedir. Bu soruna Anadolu ve Yakındoğu coğrafyalarını kapsayan tarihlendirmeler esas alınarak çözüm üretilmiştir. Böylelikle analiz kısmı dört bölüm başlığı altında toplanmıştır: Simgesel düşüncenin doğuşu, Paleolitik Çağ, Epi-Paleoltik/Mezolitik Çağ ve nihayetinde de Neolitik Çağ. Sonuç bölümü tarih öncesi dönemlerin analizleri yoluyla toplanan bulguların bir sav formuna dönüştürülmesini içerir. Taş devri insanları barınma ve mekân düzenlemeye dair karşılaştıkları sorunları sezgisel bir bilinçle keşfetmiş, lakin çözümlerini sihirsel* gerekçelere dayandırmışlardır. Çünkü evrenin sarsılmaz düzenini canlı oluşuna bağlamışladır. Yaşar kalmanın garantisini onunla sürekli etkileşime girmekte bulmuşlardır. Görenekler ve töresel eylemler bunun yoludur. Mimari tasarım da bu yoldan bağımsız değildir. Bu yüzden taş devri mimarlığında tasarım, teknolojik olanaklar kadar töresel kaidelere de tabidir.