DERECELİ GADDARLIK: SURİYE REJİMİNDEN MUHALEFETE NÜANSLI TEPKİLER (original) (raw)
Related papers
SURİYE KRİZİNE U/A TEORİLER PERSPEKTİFİNDEN BİRKAÇ BAKIŞ AÇISI
Öz Orta Doğu'da 2011 yılında ortaya çıkan "Arap Baharı" 1 sürecindeki halk hareketleri kısa süre içinde Mart 2012'de Suriye'yi de etkisi altına almış, bu ülkedeki Baas Rejimi'ni tehdit etmeye başlamıştır. Beşşar Hafız el-Esed'in iktidarı, halkın demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönündeki reform taleplerini dikkate almamış, kitlesel gösterileri şiddete başvurarak durdurmayı tercih etmiştir. Rejim ilk etapta sivil nitelikli başlayan daha sonra ise silahlı ayaklanmaya dönüşen muhalefet hareketine karşı mukavemetini korumakta kararlı görünmüş ve en büyük desteği Rusya, Çin ve İran'dan almıştır. Buna karşılık ABD ve diğer batılı ülkeler şiddetin derhal sona erdirilmesi yönünde silah kullanma tehdidine varacak düzeyde uyarılarda bulunmuş ancak BM Güvenlik Konseyi'nden herhangi bir kuvvet kullanımı kararı çıkarma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Şimdilerde devam eden Cenevre-2 2 görüşmelerinde meseleye geçici bir çözüm aranmaktadır. Bu zamana kadar yaşanan gelişmelere; ABD, AB, Rusya ve Iran açısından ne ifade ettiği ve uygulanan politikaların bazı uluslar arası ilişkiler teorileri perspektifinden nasıl okunması gerektiği konusu üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: uluslararası ilişkiler teorileri, Arap Baharı, Suriye Krizi, Giriş Tarihsel dönemler arasındaki benzerlikler, farklılıklardan her zaman daha önemlidir. Özellikle güç politikaları, çatışma ve savaş olasılığı tarihin kaçınılmaz acı gerçekleridir. Tarih "ilerlemez", ama sürekli "kendini tekrarlar". Bunun en az üç nedeni vardır. Birincisi, insan doğasının değişmemesidir: insanlar, arzularına ve mantık veya ahlâkî kaygılarla sınırlanamayan dürtülerine teslim olmuş, bencil ve güç arayışı içinde yaratıklardır. Kültürel, teknolojik ve ekonomik ilerleme çerçevesindeki değişimler "hayatın bu gerçeklerini" değiştirmez. İkincisi, tarihi, öyle ya da böyle bencil çıkara dayalı siyasî birimler şekillendirir. Bu siyasî birimler, tarihin farklı dönemlerinde farklı şekiller (kabile, imparatorluk, şehir-devleti, ulus-devlet vb.) alabilir, fakat davranışları, diğer siyasî birimlerle potansiyel veya gerçek rekabet anlamında hiç değişmez. Üçüncüsü, anarşi, zaman zaman "anarşi-merkezcilik" olarak da adlandırılan varsayıma göre tarihin kalıcı bir gerçeğidir. Çeşitli medeniyetlerin uzun dönemli hâkimiyetlerine rağmen, hiçbir büyük veya süper güç küresel egemenlik tesis etmeyi başaramamıştır. Bu durum, sonuçta tüm siyasî birimleri şiddet temelinde kendi başının çaresine bakmaya zorlarken, korku, şüphe ve rekabetin, her tarihsel dönemin temel niteliği olmasını sağlamıştır. (Heywood, 2013) Suriye"de yaşananlar bir asrı aşkın süredir bölgede devam eden çatışmaların devamı veya tamamlayıcısı niteliğindedir. Realizmin liberalizmi, liberalizmin marksizmi, marksizmin eleştirel teorileri tetiklediği ortamda; insanın doyumsuz arzularına cevap verecek her hangi bir yol henüz 1 Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen'de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas'ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap Dünyasında yaşanan büyük harekettir. 2010 yılında başlayan ve günümüzde de süren, Arap coğrafyasında yaşanan halk hareketlerine verilen ortak addır. 2
MİSAFİRLİKTEN KALICILIĞA: DÜZCE İLİNDE BULUNAN SURİYELİLERİN SOSYAL UYUMU
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Fiziksel olarak bir yerden başka bir yere hareketlilik olarak tanımlanan göç, mevcut coğrafi konumundan ötürü Türkiye, tarihinin hemen hemen her döneminde tanıklık etmiş olduğu bir olaydır. 2011 yılından itibaren Suriye’de meydana gelen karışıklıklar neticesinde ortaya çıkan göç hareketliliği, Türkiye’nin tarih boyunca maruz kaldığı en büyük göç dalgalarından birini oluşturmuş ve Türkiye’yi dünya üzerinde en fazla sığınmacı barındıran ülke konumuna getirmiştir. Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Suriyelilerin 9 yılı aşan Türkiye’deki yaşam süreleri sırasında başlangıçta göçün sevk ve idaresi, kayıt ve kimliklendirme meseleleri öne çıkarken, kalıcılıkları göz önüne alındığında göçmenlerin toplumsal ve ekonomik uyum meselesi öncelikli konu haline gelmiştir. 2019-2020 yılları Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından uyum yılı olarak ilan edilmiş ve bu çerçevede “Uyum Biz Bize Toplantıları” ve “Uluslararası Öğrenci ve Akademisyenler Sosyal Uyum Buluşması” gibi faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Araştırma da; Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye göç etmelerinin üzerinden 9 yıl geçtikten sonra sosyal uyumları sağlayabilmişler mi? ve “Düzce ölçeğinde” yerel halk sayıları her geçen gün artan Suriyeli göçmenlerle sosyal uyum sağlayabilmişler mi? sorularına cevap aranmaktır. Bu çalışma kapsamında nitel yöntem benimsenmiş ve derinlemesine görüşme yöntemiyle veriler toplanmıştır. 14 Suriyeli mülteci ve Düzce ilindeki 14 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile görüşme sağlanmış, başlangıçta “misafir” olarak kabul edilen; ancak gün geçtikçe kalıcılıkları artan göçmenlerin, sosyal uyum seviyeleri, karşılaştıkları problemler ve toplumsal kabul durumları tespit edilmesi amaçlanmış ve yapılan görüşmeler neticesinde elde edilen bulgular yorumlanmaya çalışılmıştır. Ortaya çıkan sonuçların Türkiye’deki sosyal uyum çalışmalarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
FARSÇA-TÜRKÇE MANZUM BİR SÖZLÜK: TUHFE-İ MUKADDİMETÜ'L-LÜGAT
Özet Arapça ve Farsça hem ilmî hem de edebî olarak tarih boyunca Türk kültür ve medeniyetini etkileyen önemli unsurlardan birisi olmuştur. Klâsik Türk edebiyatının şekil ve muhteva olarak edebî gelenek hâline dönüşmesinde ise bu iki dilin ayrı bir yeri vardır. Bu edebî gelenekte ifade kalıplarından mazmunlara, vezinden kafiyeye kadar birçok unsur, Arapça ve Farsça kelime yardımıyla metinlerde hayat bulmuştur. Osmanlı toplumunda ilmî ve edebî gelenekteki gelişmelere paralel olarak bu iki dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi, zamanla önemli bir ihtiyaç hâlini almıştır. Bu ihtiyaca cevap vermek amacıyla da bu dillere ait manzum veya mensur birçok sözlük hazırlanmıştır. Dil öğrenimini hem eğlenceli hâle getirmeleri hem de öğrenilen kelimelerin hafızadaki kalıcılığını artırmaları bakımından Farsça-Türkçe, Arapça-Türkçe veya Arapça-Farsça-Türkçe tarzında yazılan manzum sözlük türleri ayrı bir ilgi görmüş ve zamanla bu eserlerin sayısında önemli bir artış olmuştur. Klâsik Türk edebiyatında yetmiş civarında manzum sözlüğün varlığı bilinmektedir. Bunlardan biri de Le'âlî mahlaslı bir şair tarafından çocuklara Farsçayı öğretmek amacıyla yazılmış olan Farsça-Türkçe sözlüktür. 17. yüzyıl veya daha önceki dönemlerde kaleme alınmış olan 84 beyitlik bu manzum sözlük, giriş ve 250 civarında Farsça ve Türkçe kelimenin karşılıklı anlamlarının verildiği dört kıt'adan oluşmaktadır. Bu çalışmada Le'âlî tarafından kaleme alınmış olan Farsça-Türkçe manzum sözlüğün şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durularak, eserin çevriyazılı metni verilecektir. Anahtar Kelimeler: Klâsik Türk Edebiyatı, Sözlük, Manzum Sözlük, Le'âlî. Abstract Arabic and Persian have become one of the important factors which have affected on Turkish culture and civilisation as scientific and literary historically. These languages have got a distinct place for classical Turkish literature to be a literary tradition as a form and content. Many factors from expressions to poetic themes, from rhythm to rhyme have invigorated in the texts with the help of Arabic and Persian words in this literary tradition. Teaching and learning these languages became gradually an important need in parallel with the developments in the scientific and literary tradition in Ottoman society. Many poetic or prose dictionaries belonging to these languages have been prepared in order to meet this need. Poetic dictionaries which were written in Persian-Turkish, Arabic-Turkish or Arabic-Persian-Turkish have gotten attention especially as they make the language learning enjoyable and also increase the subsistence of the words in mind, and there have gradually been an increase in the number of these works. It is known that there are nearly seventy poetic dictionaries in the classical Turkish literature. One of them is Persian-Turkish dictionary which was written in order to teach Persian to the children by a poet who has got an ekename as Leâlî. This poetic dictionary which was written in 17. century or the previous periods consists of the introduction and four quatrains that the mutual meanings about of 250 Persian and Turkish words are given. In this study, the form and content properties of the poetic Persian-Turkish dictionary which was written by Le'âlî will be considered and the work's translation text will be provided.
Öz Mukâyeseli edebiyat, farklı veya aynı dil ve kültürlere âit edebî eserlerin benzerlik, tesir ve yakınlıklarını inceleyen sistemli bir sanattır. Türk edebiyatı ile başta Batı edebiyatı olmak üzere Arap ve Fars edebiyatları arasında mukâyese çalışmaları yapılagelmiştir. Şimdiye kadar Klâsik Türk şiiri ile temellerini Türklerin attığı Urdu dili ve edebiyatı üzerine bir mukâyese çalışması yapılmamıştır. Bu yazıda Urdu edebiyatının önemli isimlerinden Mîrzâ Gâlib ile Klâsik Türk edebiyatı şairlerinden Haşmet'in şarap redifli gazelleri üzerine mukâyese yapılmaya çalışılmıştır. İki şâirin hayatı, şiirlerin biçim özellikleri, konu ve teması ile dil ve üslûbu mukayese edilmiş, bu noktalardaki benzerlikler ve farklılıklar tespit edilmiş ve iki şair ve şiir arasında bir etkileşimin olmadığı sonucuna varılmıştır. Anahtar Sözcükler: Mukâyeseli edebiyat, Klâsik Türk edebiyatı, Urdu edebiyatı, Mîrzâ Gâlib, Haşmet. Abstract Comparative literature is a systematic art which examines the similarity, effect and proximity of literary works of the same or different languages and cultures. Comparative studies have been made among Turkish literature, mainly Western Literature and Arabic Literature along with Persian literature. No Comparison studies have been done on Classical Turkish Poetry and Urdu Language and Literature, the basics of which had been constructed by Turks yet. This article attempts to make a comparison between an important figure of Urdu literature, Mirza Galib and one of the classical Turkish literature poets Haşmet's odes on wine with rhyme. Two poet's life and format specifications of their poetry, issues and themes with language and style of speech have been compared, the similarities and differences have been identified, and it has been concluded that there are no interactions between the two poets and their poetry.
GÜLŞEN-İ HULEFÂ MÜELLİFİ NAZMÎZÂDE MURTAZÂ VE ŞİİRLERİ
Nazmîzâde Murtazâ, tarihçi kimliği ön planda olan; ancak edebiyat ile de meşgul olmuş isimlerdendir. Hayatının büyük kısmı Bağdat'ta geçen Nazmîzâde, bu şehir özelinde yazdığı eserler ile tanınmaktadır. İsmi Bağdat şehri ile birlikte anılan müellifin farklı kaynaklardaki biyografisi de Bağdat özelinde yazılmıştır. Kaynaklarda klasik tarzda bir Divan'ının varlığından bahsedilse de bu eserin herhangi bir nüshası henüz ele geçmemiştir. Şairin Gülşen-i Hulefâ adlı Bağdat tarihinde çeşitli vesilelerle yazdığı şiirleri vardır. Biyografik kaynaklarda bir gazeli ve iki rubaisi bulunan şairin bir şiir mecmuasında çoğunluğu gazel nazım şeklinde olan şiirleri tespit edilmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde Nazmîzâde Murtazâ'nın hayatı ve eserleri üzerine bilgiler verilmiştir. İkinci kısımda mecmuanın katalog bilgilerinde şiirlerin kendisine ait gösterildiği 19. yüzyıl tekke şairlerinden Murtazâ Baba (Sükûtî) ile Nazmîzâde Murtazâ arasında bir karşılaştırma yapılmıştır. Çalışmanın son bölümünde Nazmîzâde Murtazâ'nın tespit edilen şiirleri metin başlığı altında bir araya getirilmiştir.
TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ MÜLTECİ GRUPLARA YÖNELİK ŞİDDET
TİHEK AKADEMİK DERGİSİ / ŞIDDETIN ÖNLENMESI ÖZEL SAYISI , 2020
Savaşlar ve çatışmalar doğrudan ve dolaylı olarak şiddetin açığa çıktığı kitlesel olaylardır. Savaş ve çatışmalardan kaynaklı şiddetten kaçışın sonucu olarak gelişen zorunlu göçler, insanları ülkelerinden koparıp ulus aşırı ilticaya zorlar. Yerinden edilmişlikle gerçekleşen göç süreçleri ve varış noktaları da mülteciler açısından farklı yoğunlukta şiddet riskleri taşır. 2011 yılında Suriye’de başlayan çatışmalar, Türkiye’ye günümüz itibariyle 3.6 milyon mültecinin gelmesine neden olmuştur. Mülteci kitlesi içerisinde kadınlar, yaşlılar, yetim ve öksüzler, refakatsiz çocuklar gibi birçok kırılgan grup bulunmakta ve bu hassas gruplar çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır. Barınma, sağlık, eğitim, istihdam gibi çoğu problemin yanı sıra mültecilere yönelik şiddet de önemli bir olgu olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’deki Suriyeli mülteci gruplara yönelik şiddet birçok açıdan ele alınabilir. Fiziki şiddet, ekonomik şiddet, kültürel şiddet, cinsel şiddet bunlardan bir kısmıdır. Bu çalışmada genel olarak mülteci grupların maruz kaldığı şiddet ele alınırken daha özel olarak mülteci kadınların yaşadığı şiddet çeşitli veri setleri üzerinden tartışılmaktadır. Mültecilere yönelik algılar, ev sahibi toplumun sosyokültürel değerleri ve insan hakları bilinci şiddetin yoğunluğunu ve yaygınlığını önemli ölçüde etkilemektedir. Türkiye’ye yerleşen mülteciler de söz konusu yapı içerisinde çeşitli düzeyde şiddete maruz kalmakta ve aynı zamanda şiddetin taşıyıcılığını da yapmaktadır. Mülteciler, sosyal bir grup olarak kırılgan/hassas gruplar içinde yer alırken mülteci kitlesi içindeki kadınlar ise çifte dezavantajlılığı en yoğun yaşayan cinsiyet grubudur. Mülteci kadınlara yönelik şiddet, ev sahibi toplumun yanı sıra mülteci gruplarca da yapılmaktadır. Aile hayatı, toplumsal hayat, çalışma ve eğitim hayatı gibi alanlarda kadınlar kültürel şiddetten cinsel ve ekonomik şiddete kadar birçok şiddet türüne maruz kalmaktadır. Sonuç olarak şiddetin azaltılması ve insan hakları bilincinin oluşması için mülteci gruplar ve ev sahibi topluma yönelik çok katmanlı eğitim ve sosyal uyum faaliyetlerinin yapılması zorunludur.
MENŞE DEVLETİN KİTLESEL MÜLTECİ AKINLARINDAN SORUMLULUĞU VE ESKİ HALE İADE YÜKÜMLÜLÜĞÜ: SURİYE ÖRNEĞİ VE TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLERİN GÖNÜLLÜ GERİ DÖNÜŞÜ, 2023
İnsan hakları, birey ile devlet arasında bir bağlantı kurar. Mülteci, kendi ülkesinden kaçmak zorunda kalan ve bir başka ülkeye sığınma talebinde bulunan kişidir. Mülteciler, devletlerin, ülkelerinde insan haklarını ihlal etmelerinin bir sonucudur. Devletlerin insan haklarını koruma konusunda, birbiriyle çok yakın bağlantılı ve esasen birbiriyle yarışan iki yükümlülüğü söz konusudur. Bunlardan biri ve diğerine de kaynaklık eden, varsayımsal toplumsal sözleşmeye dayalı ve devlet egemenliğinden kaynaklanan devletlerin vatandaşlarını koruma yükümlülüğüdür. Diğeri ise devletin, uluslararası bağlayıcı olan ve olmayan hukuki hukuki metinlerde düzenlenen, insan haklarını ayrımcılık yapmadan korumasıdır. Devletlerin, bu yarışan yükümlülüklerini ihlallerinden doğan mültecilerin kitlesel akınları, uluslararası haksız fiildir. Bu durum, Devletin Uluslararası Haksız Fiillerden Dolayı Sorumluluğuna İlişkin Taslak Maddeler'e göre, menşe devletin sorumluluğunu doğurur. Çalışma, Suriye örneği üzerinden menşe devletlerin kitlesel mülteci akınlarına sebep olmak yüzünden uluslararası sorumluluğunu inceler ve bu sorumluluğun sonucu olan onarım şekillerinden "eski hale iade" ye odaklanır. Eski hale iade ile mültecilerin menşe ülkelerine "gönüllü geri dönüş" leri arasında bir bağlantı kurar.
MİLLÎ MÜCADELE’DE TAŞELİ BÖLGESİNDE BAŞARILI SAVUNMA BÖLGELERİ: MUT VE SİLİFKE
ULUSLARARASI TAŞELİ SEMPOZYUMU TARİH – TOPLUM – KÜLTÜR, 2019
KARAMAN 285 Kürşad BARDAKCI ESKİ HİTİT ÇAĞI'NDAN ROMA İMPARATORLUK DÖNEMİNE KADAR TAŞELİ İNANÇ SİSTEMLERİ 303 Fatih Mehmet BERK ICONIUM VE SELEUCIA AD CALYCADNUM'UN ORTAK TARİHSEL DEĞERİ: AZIZE THECLA 331 Ufuk Deniz AŞCI Kübra DURAN HADİM AĞZININ BELİRGİN FONETİK ÖZELLİKLERİ 345 Yıldıray ÇAVDAR ÂŞIK ÖMER'İN CÖNKLERDE KAYITLI YAYIMLANMAMIŞ BAZI ŞİİRLERİ VE "MİNNET EYLEMEM" REDİFLİ ŞİİR ÜZERİNE 363 Fatih Numan KÜÇÜKBALLI ÂŞIK ÖMER DİVANI'NIN SÖZ VARLIĞININ TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARINDAKİ GÖRÜNÜMÜ 387 XIII Mührullah TEVEKKÜL TAŞELİ PLATOSU EFSANELERİ VE UYGUR EFSANELERİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR BAKIŞ 423 Hafize Melek HİDAYETOĞLU TAŞKENT-HADİM (KONYA) ÇEVRESİNDE BULUNAN DÜZ DOKUMA YAYGILARI 437 Ayşe YAVUZ Memiş KARAER YÖRE HALKININ ÜNİVERSİTE ALGISI: TAŞKENT MESLEK YÜKSEKOKULU ÖRNEĞİ 457 Ayşe YAVUZ Halil İbrahim YAVUZ SOSYO-EKONOMİK DEĞİŞKENLER ARACILIĞIYLA TAŞKENT MYO ÖĞRENCİ PROFİLİNİN BELİRLENMESİ 469 Tahir DAĞCI SARIVELİLER İLÇESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL HAYATIN DÖNÜŞÜMÜ: SARIVELİLER DERNEĞİ ÖRNEĞİ 483 Ali Rıza GÖNÜLLÜ ERMENEK TEVHİD-İ MESAİ-İ TİCARET OSMANLI ANONİM ŞİRKETİNİN KURULMASI (1919) 503 İbrahim Hakkı KAYNAK SARIVELİLER'İN SOMUT VE SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME 513 Ali ULVİ Fatih VAROL Abdurrahman Yasin YİĞİT KÜLTÜREL MİRASIN DİJİTAL DOKÜMANTASYONU: TAŞKENT SULTAN ÇEŞMESİNİN FOTOGRAMETRİK TEKNİKLER KULLANARAK 3B MODELİNİN YAPILMASI 525 Necmi UYANIK Fatih VAROL Ali ULVİ KÜLTÜREL MİRASIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNDE KULLANILAN FOTOGRAMETRİK TEKNİKLER: KORUCU (SUCULAR) KÖPRÜSÜ ÖRNEĞİ 539 XIV Kürşat SAYIN Abdullah KARAMAN GASTROMİ TURİZMİ AÇISINDAN ERMENEK VE BİR MODEL ÖNERİSİ 553 Hasan Ali ERDOĞAN TOURISM POTENTIALS of ARCHAEOLOGICAL HERITAGE in the VICINITY OF LAKE BEYŞEHIR 565 Hasan Ali ERDOĞAN Coşkun BİLGİ ARKEOLOJİK KÜLTÜR VARLIKLARI VE YEREL YÖNETİMLER: KUBAD-ABAD VE KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ÖRNEĞİ 579 Halil İbrahim YAVUZ Sevilay KONYA TAŞKENT İLÇE EKONOMİSİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME 591 A. X. DONIYOROV ÖZBEKİSTAN VE TÜRKİYE MÜNASEBETLERİ DÜN VE BUGÜN (KONYA ŞEHRİ MİSALİNDA)