ANADOLU'DA SANATIN ONBİN YILI (original) (raw)

2020, MyGazete

İnsan eliyle üretilmiş hiçbir şeyin olmadığı zamanların milyarlarca yıllık doğal uzunluğu bitince insanın oluşturduğu yeni bir düzen başladı. Yapaydı, akıl ürünüydü, çıkarcıydı ve sadece insanın kendisinden yanaydı. Doğanın üzerinde müthiş bir egemenlik kurulmaya başlamıştı. Ve baş döndürücü bir hızla ilerliyordu. Her dün, evvelki günün iki katı hızla gelişiyordu. Bilim, akıl zamanlarını (Uygarlığı) anlamak için onu çağlara-dönemlere bölmekten bıkmış ama o anlaşılmamaktan yorulmamıştı. Bunun adına uygarlık dendi. Akıl zamanlarında iki şey yapıldı. İlki, insan ihtiyaçlarını karşılayacak ve onu doğaya hatta başka insanlara karşı güçlü kılacak daha iyi çözümler bulmak; ikincisi ise hiçbir canlının talep etmediği doğaya alternatif, yeni estetik değerler yaratmaktı. Daha yararlıyı üreten insan aklı, daha güzeli yaratmanın peşine düşmekte de gecikmemişti. Daha yararlı olan da, daha güzel olan da zaman boyunca her an gelişerek ve değişerek çoğaldı. Dünün daha güzeli evvelki günün daha güzelinden farklıydı. Esasında hepsi gününün güzelleriydi. Mağara duvarına insan niye resim çizsin ki, niye çamurdan bir heykelcik yapsın. Taşlara resim kabartmanın nedeni neydi. Neden boyunlarına, kulaklarına süs eşyaları taktılar, kılıçlarına kalkanlarına bezemeler yaptılar. Yüzlerini gözlerini bile boyadılar. Hadi duvarları yaptın, çatıyı da örttün, freskolar, mozaikler neyin nesiydi. Boş zamanları, dolu zamanlarından çok muydu? Belki de onlar tapınım, iletişim, belgeleme gibi başka amaçlarla bir şeyler yapıyordu da biz mi ona sanat diyorduk? Yoksa aklın geliştirdiği insan doğal ihtiyaçlarının ötesinde başka değerler de mi istiyordu. Yoksa diğer canlılardan farklılaşmanın yolunu nihayet sanatla mı bulmuştu. Bu buluşunu çok sevmişti insanoğlu. Artık her şeyini, herkese ifade edebilecek ortak bir dili olmuştu. Doğada bulunan her şeyden, ağaçtan, çamurdan, taştan, kemikten her şeyden enteresan objeler yapmaya başlamışlardı. Daha da ilerleyip camı ve metali bulmak ve de camdan metalden sanat objelerini yaratmak için de çok beklememişti uygarlık. Bin yıllar seller gibi akıyordu ve uygarlığın ve sanatın ilerleyişi zamandan da hızlıydı. Yüzbinlerce yıl yaprak oynamamışken son on-onbeş bin yıl içinde insan hayatının tamamı değişmiş, toplumsal hayatın formlarına bürünmüştü. Sanat ürünleri de yaşanan her şeyin somut günlükleri gibi ölü kültürlerin tükenmiş hayatlarını bize aktarıyordu. Anadolu ise dünyanın orta yerinde bir uygarlıklar rezervi gibi her yönden akıp gelenlerin sanatlarını biriktiriyordu. Gelenler daha önce gelmişlerin kültürleriyle kendi