HUKUK FAKÜLTELERİ KİMİ YETİŞTİRİYOR? (original) (raw)

2020, HUKUK FAKÜLTELERİ KİMİ YETİŞTİRİYOR?_Hafsa Nur A.Engeloğlu

Ülkemizin en iyi hukuk fakültelerinden birinde ilk dersin açılışında hocanız, hukuk sizin adaleti sağlamanızı değil kanunları iyi bilerek müvekkilinizi en iyi şekilde savunmanızı sağlar, minvalinde bir cümle kurabilir. Önemli olan hukukun amacının-özünde-adaleti tesis etmesi iken, hukuk ve adaletin ilişkisiz olduğunu hukuk fakültesinde duyabilirsiniz. Yahut hukuk ve adalet ilişkisine dair hiçbir şey duymadan da mezun olabilirsiniz. Her şeyi yerli yerine koymak anlamına gelen adalet, hukuk fakültesi mezunlarına emanetken yahut öyle olması gerektiği düşünülüyorken, kendi eğitimini dizayn etmemiş olması düşünülmemelidir. Bu nedenle avukat, hâkim, savcı, yasama uzmanı ve sayabileceğimiz diğer birçok meslek grubunun yetiştiği yer olan hukuk fakültelerinin kimi yetiştirdiği sorusu kimi yetiştirmek istediğinden bağımsız değildir. Hukuk fakülteleri incelendiğinde görülecektir ki, fakülteler yalnızca kanunların uygulayıcısını yetiştirmeye odaklanmış, teknik bir eğitim vermektedir. Adaletin temsilcilerini en azından kanun yapıcılarını yetiştirmesi gerekirken hâlihazırda kanunların adalet ile ilişkisini sorgulamadan yalnızca uygulanmasını sağlayacak kişileri yetiştirmeye odaklanmış olması dikkat çekicidir. Artan fakülte ve öğrenci sayısıyla da ilişkili olabilecek olan bu durum, hukuk fakültesinin anlamını yitirmesine neden olmaktadır. Hukuk meslekleri arasındaki statü algısının ve uygulamaya yansıyan farkın dahi bu eğitim sisteminden kaynaklandığının altı çizilmelidir. Hukuk fakültesi mezunları bilir ki, fakültenin en çok ihmal edilen derslerinden biri hukuk felsefesi ve sosyolojisidir. İnsani ihtiyaçların çekirdeğinde bulunan adaleti tesis etmesi beklenen hukukun elbette ki psikoloji, sosyoloji ve felsefeden bağımsız olarak bir başına teknik eğitim olarak verilmesi, adil bir sistemin ne kadar uzak olduğunu anlamak için yeterlidir.

HUKUK TEORİLERİNDE YARGI VE HUKUK UYGULAYICISI FETİŞİZMİ

Hukuk Teorilerinde Yargı ve Hukuk Uygulayıcısı Fetişizmi, 2020

Öz Yargı organı ve hukuku uygulamakla görevli olan organlara hukuk teori-sinde özel bir önem atfedilmiştir. Özelde yargı, geneldeyse bütün hukuk uygula-yıcıları kuralların asıl muhatabı veya en nihayetinde hukuk sistemini tesis eden organlar olarak görülmüştür. Hukuk teorilerinin birincil amacı hukuk sistemle-rini ve işleyişini açıklamak, hukukun muhataplarının üzerindeki normatif gücünü temellendirebilmektir. Kanımızca özelde yargı organı ve hukuk uygula-yıcılarının önemli rolüne ısrarla yapılan atıf, atıfta bulunan hukuk teorilerinin hukuk sisteminin işleyişine ilişkin açıklayıcı gücünü zayıflatmaktadır. Fetişist olarak adlandırdığımız bu teoriler, özel kişilerin, yani vatandaşların davranış ve tutumlarını önemsizleştirmekte, onları sistemin aslî parçaları olmaktan çıkarıp, sisteme tâbi unsurlar hâline getirmektedir. Kanımızca bu tutum teorik açıdan savunulabilir değildir. Bunu göstermek için makale Hans Kelsen, H.L.A. Hart ve Alf Ross'un hukuk teorilerini inceleyecektir. Bu teorilerin yargı organı ve hukuk uygulayıcılarına bakışındaki fetişist unsurlar ortaya konacak, sonuç bölümün-deyse bu unsurların sakıncaları sunulacaktır. The judiciary and the law-applying organs have been attributed a special importance in legal theory. The judiciary in particular and all law-applying organs in general have been viewed as the real addressees of the rules or the organs ultimately constituting the legal systems. The primary purpose of legal theories is to explain the legal systems and their functioning and to ground the normative force of law on its addressees. We believe that this persistent reference to the crucial role of the judiciary and law-applying organs weakens the explanatory power of these legal theories. These fetishist theories, as we name them, trivialize the actions and attitudes of private persons, i.e. citizens, and renders them components subject to the system rather than being essential factors for the system. We believe that this position is theoretically indefensible. In order to demonstrate this, the article will examine legal theories of Hans Kelsen, H. L. A. Hart and Alf Ross. These theories’ fetishist elements concerning the judiciary and other law-applying organs will be exposed and inconveniencies of such elements will be presented.

HUKUKTA YENİ UFUKLAR, YENİ İHTİLAFLAR: BLOKZİNCİR UYGULAMALARI ve AKILLI SÖZLEŞMELERE ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

2019

Bu makalede, kriptodeğer ve akıllı sözleşme gibi blokzincir teknolojisi uygulamaları ile bu teknoloji kullanılarak işlenen suçların hukukçu perspektifinden değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Blokzincir teknolojisinin yeni bir hukuk yaratacağı yönünde iddialar varsa da temel hukuki ilişkilerin pek çoğunun, (mülkiyetin devri, kiralama, eser yaratma gibi) insanlık tarihi boyunca süregeldiği, sözlüden yazılıya oradan bilgisayar ortamına aktarılırken görünüşleri değişse bile cevap verdikleri ihtiyaçların ve içeriklerinin çok değişmediği aşikardır. Bu nedenle blokzincir teknolojisinin şu ana kadar sebep olduğu sorunlar örnek alınarak hangi durumlarda mevcut hukuk kurallarının yeni yorumları ile çözüm getirilebileceği ve hangi alanlarda yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulacağının değerlendirilmesi yerinde olacaktır. In this article, it is aimed to evaluate blockchain aplications as cryptocurrencies and smart contracts; also crimes committed by using this technology from the legal perspective. While there are claims that blockchain technology will create a new law, it is obvious that the basic legal relations such as transfer of ownership, leasing, creation of works have continued throughout the history of humanity, and even if their appearance is changed while transferring from oral form to written to computer environment, the needs and contents they respond to are not changed much. For this reason, it is necessary to discuss what problems can be solved with new interpretations of existing legal rules, and in which areas new regulations will be needed.

HUKUK EKSİ HUKUK FELSEFESİ

Hukuk bilimi, doğru ve yanlış hukuki davranış ve kararların ilke ve ölçüleriyle ilgili bir bilimdir. Bu sebeple hukuk bilimi, sırf bilme işlemi ile yetinemez, o aynı zamanda bir karar bilimidir. Böyle bir niteliğe sahip olan hukuk bilimi sadece hukukun ne olduğu değil aynı zamanda ne olması gerektiği sorusuna da cevap vermeyi amaç edinmelidir. Bildirimizde, hukukun ne olması gerektiği sorusuna cevap verilebilmesi için hem genel anlamda felsefi yaklaşımın hem de bir disiplin olarak hukuk felsefesinin ne kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bildirimizde önce mevcut ilk ve orta öğretim sistemimiz içerisinde temel felsefe derslerinin yeri sonra hukuk eğitiminde hukuk felsefesi dersinin yeri üzerine bazı tespitlerde bulunulmuştur. Daha sonra hukuk felsefesinin, hukuk uğraşını meslek edinenlerin (Hukukçuların değil!) hayatlarındaki yeri üzerinde durulmuş ve tespit edilen sorunların çözümü için yapılabilecekler önerilmeye çalışılmıştır.

HUKUK MAHKEMELERİNDE YALIN DÜŞÜNCE

Yalın düşünce teknikleri, hukuk sisteminde karşılaşılan israfların ortadan kaldırılmasında ve hizmet kalitesinin yükseltilmesinde önemli fırsatlar sağlayacaktır. Hukuk sistemi yalın düşünce bakış açısı ile değerlendirildiğinde hukuk sisteminin süreçlerindeki değer katan ve değer katmayan faaliyetler belirlenebilecek ve değer katmayan faaliyetlerin ortadan kaldırılması mümkün olacaktır. Böylelikle de davaların sonuçlanma süresi azaltılabilecektir. Bu çalışmada hukuk sistemi yalın düşünce bakış açısı ile değerlendirilerek, hukuk sisteminde karşılaşılabilecek olan israflar saptanmıştır. Yalın üretim teknikleri ile de bu israfların nasıl ortadan kaldırılabileceği değerlendirilmiştir. Ulusal ve uluslararası alanda hizmet sektöründe farklı işletmelerde yalın düşünce tekniklerini değerlendiren birçok çalışma olmasına rağmen hukuk sistemini yalın düşünce bakış açısı ile değerlendiren çalışma sayısı çok sınırlıdır. Bu bildirinin konusunu hukuk mahkemelerindeki yargılama sistemi oluşturmakta olup, hukuk sistemini yalın düşünce bakış açısı ile değerlendiren ilk çalışmalardan birisi olması bakımından özgünlük taşımaktadır.

TÜRK HUKUK EĞİTİMİNDE "YENİ" BİR YÖNTEM OLARAK: HUKUK KLİNİKLERİ

9. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi Bildiriler Kitabı - II, 2021

Hukuk eğitimini tamamlayan yeni mezunlara, kıdemli meslek mensupları tarafından yoğun bir şekilde, fakültede öğretilen teorik bilgilerin uygulamada bir karşılığının olmadığı yönünde öğütler verildiği görülmektedir. Önemli bir problemin hatalı bir tespiti niteliğindeki bu öğütler hukuk eğitimini yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Bu bağlamda yirminci yüzyılın ikinci yarısında ABD'de ortaya çıkmış bir hukuk eğitimi yöntemi olan hukuk klinikleri ülkemizde yeni bir gelişme olarak tartışılmaya ve uygulanmaya başlamıştır. Hukuk eğitimi devam ederken uygulama ile teması mümkün kılan hukuk klinikleri üniversite haricinde başka öğelerle iş birliğini gerekli kılmaktadır. Hukuk kliniklerinin yöntem, alan ve amaç farklılıklarından kaynaklanan birden çok modeli bulunmaktadır. Bu çalışmada Türk hukuk eğitiminde sınırlı sayıda yer bulan hukuk klinikleri örnekleri genel hatları ile incelenecek ve bunların etkinliği tartışılacaktır.

Loading...

Loading Preview

Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.