Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Frengi: 1916-1925 Yılları Arası Salnamelerde Bolu Sancağı Örneği (original) (raw)
Related papers
1925 - 1926 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi’nde Burdur
Vilâyetin Vaziyet ve Ahvâli Umûmiyesi: Zer’ Edilen Ârâzi Miktarı ile Mahsûlât ve İhrâcâtı – Vâridât-ı Umûmiye ve Husûsiyesi ile Belediyeler Vâridâtı – Nüfus-ı Umûmiyesi – Mektebler, Cemiyetler, Şirketler ve Fabrikaları – Bir Sene Zarfında Vukû’ Bulan Mütenevvi’ Cürmlerin Miktarı – Memurların Sıfat ve Memûriyetleri ile İsimleri.
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye’de Sıtma İle Mücadele Faaliyetleri (1923-1930)
TEKİR SÜLEYMAN, Bölüm Adı:Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye’de Sıtma İle Mücadele Faaliyetleri(1923-1930), Kitap Adı: Tarihsel Süreçte Anadolu'da Sıtma, Yayın Yeri:Gece Kitaplığı, Editör:Eren Akçiçek, Fevzi Çakmak, Şükran Köse, Çağrı Büke, ISBN:6051807249, İstanbul 2017, Bölüm Sayfaları:397-420. 1919-1923 yıllarında Anadolu'da işgalci düşman kuvvetleriyle mücadele etmek zorunda kalan Türk halkı, kurtuluştan sonra birbirinden farklı sorunlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Bu sorunların başında her yerde kol gezen salgın hastalıklar bulunuyordu. Sıtma bu salgınlar içerisinde uzun süre ve sabırla mücadele edilmesi gereken hastalıklardan birisiydi. Özellikle durgun ve hareketsiz sulak arazilerde fazlasıyla görülen hastalık için Anadolu toprak-ları coğrafi özellikleri bakımından gerekli şartları sağlamaktaydı. Bataklık arazilerde görülen sıtma sivrisinekler aracılığıyla insanlara geç-mekteydi. Uzun süren savaş dönemlerinde bataklıkların kurutulmasıyla ilgili çalışmalar yapılamadığından 1923-1929 yıllarında sıtma vakalarında büyük artışlar görüldü. Hastalığın en önemli tedavi maddesi olan kinine ulaşımın zor olması hastalığın yayılmasına ve ölümcül etkilerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu şartlar karşısında Sağlık Bakanlığı kurduğu sıtma ile mücadele merkezleri ile hastalığın etkilerini kırmaya çalıştı. Öncelikli olarak bataklık arazilerin ıslahı için mücadele edildi. Mevzuatın ve kanunların konuyla ilgili yetersiz kalması üzerine birtakım yasal düzenlemeler yapıldı. Mücadelenin kesintisiz devam edilebilmesi için devlet bütçesinden büyük bir miktar sıtma ile mücadele için ayrıldı. 1923-1929 yılları arasında yasal düzenlemeler, karantina merkezleri, bataklık alanların ıslahı ve ilaçlaması gibi radikal tedbirler alındı.
Samsun Basınına Gore Cumhuriyetin Ilk Yıllarında Bafra 1925 1946
Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle BAFRA , 2023
Giriş Gerek nüfusu gerekse de verimli ovası ve burada yapılan tarımsal üretimin boyutları nedeniyle Bafra, her daim cazibe merkezi olan bir yer olmuştur. Samsun'un en büyük kazası olan Bafra, Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra önceleri nahiye olarak idare edilmiş, XVI. yüzyılda ise kaza niteliği kazanmıştır. XVIII. yüzyılda kaza merkezi olmaya devam eden Bafra, sonraları yine nahiye ve nihayet 1854 yılında tekrar kaza hâline getirilmiştir. 1860'lardan itibaren Kafkasyalı göçmenlerin bir kısmının iskân edildiği bir bölge olan Bafra, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren özellikle tütün üretiminin bölgede yaygınlaşmasının tesiriyle sağlanan kalkınmayla birlikte göç alan bir merkez durumuna gelmiş ve Bafra'nın nüfusu 1914 sayımına göre köyleriyle birlikte 81 bin küsur olmuştur. 2 Milli Mücadele yıllarında bilhassa Pontusçu faaliyetlerin yoğun olarak görüldüğü bir yer olan Bafra, Cumhuriyetin kurulmasından itibaren de Samsun
Türki̇ye’De Cumhuri̇yet Dönemi̇ Yaygin Halk Eği̇ti̇mi̇: Bolu Halkevi̇ Örneği̇
9. Uluslararası Atatürk Kongresi Bildiriler, 2021
Halkevleri, açıldıktan kısa bir süre sonra Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış, özellikle 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli rol oynamıştır. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra gerçekleştirilen İnkılâpların halka tanıtılması ve öğretilmesi için yaygın bir eğitim kurumu olan halkevleri, Dil-Edebiyat ve Tarih, Güzel Sanatlar, Temsil, Spor, İçtimaî Yardım, Halk Dershaneleri ve Kurslar, Kütüphane ve Neşriyat, Köycülük, Müze ve Sergi şubelerinden oluşan dokuz alanda faaliyet göstermiştir.Türkiye’de 19 Şubat 1932’de açılan ilk 14 halkevinden birisi olan Bolu Halkevi şubeleri ile birlikte önemli sosyo-kültürel faaliyetler yürütmüştür. Halkevi bünyesinde, kütüphaneler ve okuma salonları açılmış, mesleki kurslar düzenlemiş, konferanslar verilmiş, temsiller sergilemiş, balolar düzenlemiş, yöresel ve ulusal törenlerine katılmıştır. Çeşitli alanlarda kitap ve broşürler yayımladığı gibi düzenli olarak (1941-1942) yıllar arasında Duygular, (1944 -1947) yı...
1927 – 1928 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnâmesi’nde Burdur
Burdur Vilayeti şarken Isparta Vilayetinin Eğirdir Kazası, garben Denizli Vilayetinin Garbî Karaağaç Kazası, şimâlen Isparta Vilayeti, cenûben Antalya Vilayetinin Korkud İli Kazalarıyla mahdud olub mesâha-i sathîyesi 7500 kilometre murabbaıdır.
Atatürk Döneminde Frengi ile Mücadele
Atatürk Yolu Dergisi, 2022
Syphilis is an infectious disease caused by a bacterium called “Treponema pallidum” and generally transmitted by sexual intercourse. From the beginning of the 16th century until the first half of the 20th century, it influenced the Ottoman Empire and the early Turkish Republic together with the whole world. Since it is a sexually transmitted disease in general, it was seen as a disease to be shamed and hidden among the public, causing psychological disorders and suicides with this dimension. Since the Ottoman period, a struggle has been started against the disease, which can affect even the unborn children of the people with its ability to pass from generation to generation, and cause wounds, paralysis and death that cannot be hidden in the body unless treated. Effective measures were implemented only in the Republican period. Measures such as free treatment of patients, supervision of brothels and women working here, prohibition of syphilis patients from marrying until they are completely cured after three years of treatment have brought success in the fight. The study aims to evaluate, the effects of syphilis on public health, the treatment and prevention of syphilis during Ataturk's period will be explained.
1926–1927 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi’nde Burdur
Doğu ve kuzeyden Isparta, batıdan Denizli ve Menteşe, güneyden yine Menteşe ve Antalya illeriyle sınırı olan ve denizden ortalama yüksekliği bin metre olan Burdur ili arazisini Toros sıradağ şubeleri oluşturmuştur. Bu girinti çıkıntının başlıcası doğu ve kuzeydoğudan batıya doğru uzanan ve 1500–2000 metreye kadar yükselerek Burdur Gölü’nün kuzeyini kuşatan Söğüt Dağları geçtiği köyler civarında çeşitli birçok isimler aldıktan sonra Denizli İli’yle sınırı oluşturan Eşeler silsilesiyle birleşir. Bu silsile yönünü kuzey batıya değiştirerek Fethiye ve Köyceğiz kazalarıyla Tefenni Kazası arasında uzar ve Akdeniz kenarlarında yükseltisini kaybeder. Doğudan güneybatıya doğru giden ve yükseklik ve uzunluk bakımından pek çeşitli şekiller arz eden silsile Akdağ, Aladağ, Karadağ, Kestel, Seccade, Samas, Küçük ve Büyük Bozdağ isimlerini geçtiği kasaba ve köy civarlarında aldıktan sonra Tefenni Kazası dâhilinde Rahat Dağı’yla birleşir. Yoğun ve büyük bir kaya yığınından ibaret bulunan adı geçen dağ, kuzey batıya doğru uzanarak üzeri büyük yayla ve ormanları içeren ve vilayetin en yüksek bir silsilesi olan Koçaş [2000 metre yüksekliğinde] Dağı’yla birleşir. Adı geçen asıl silsilenin başlıca tepeleri olan ve yükseklikleri 1000–1500 metre arasında bulunan Kıravgaz Dağı, Kestel Karadağ tepeleri kısmen ormanla ve senenin pek az bir zamanında karla kaplıdır. Kıravgaz, Büğdüz, Söğüt, Yüce yaylalarıyla Koçaş silsilesindeki Bayındır, Yazır, Kozağacı, Dirmil yaylaları en büyük yaylalardandır. Koçaş silsilesi Dalaman Çayı’nın bir ayağı olan kocaman bir geçit verdikten sonra Astalar silsilesiyle birleşir. Dağların büyük bir kısmı çıplak tepelerden oluşmuştur. Bir kısmı ise düz tebeşirli kils ve silis yığınlarından meydana gelmiştir.
Mühimme Defterlerine Göre 16. Yüzyılın Son Çeyreğinde Bozok Sancağı
I. Uluslararası Bozok Sempozyumu , 2016
Bozok Üniversite Yayınları * Bu bildiri kitabımda yayımlanan içerik kullanımından doğabilecek sonuçlardan veya yanılgılardan yayınevi ve editörler sorumlu tutulamayacaklardır. İçeriklerde yer alan görüşler ve fikirler yayınevi ve editörlerin görüşlerini yansıtmaz. Makalelerin hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.
17. Yüzyılda Osmanlı Taşra İdaresinde Dönüşüm ve Özgünlük: Bolu Sancağı Örneği
Abant Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Bu çalışma, 17. yüzyılda Bolu sancağına tayin edilen sancakbeylerine odaklanmaktadır. Çalışmanın amacı, devletin kriz ve değişim çağında, Bolu sancağına atanan idareciler ile bu bağlamda sancağın değişen idari düzenini ortaya koymaktadır. Sancağa yapılan tayinler üzerinde merkezin taşra idaresindeki uygulamaları ortaya koyulmuş hem de sancağın kendine özgü sosyo-politik yapısının taşra idaresine yansıdığı vurgusu yapılmıştır. Bolu sancağı özelinde bir yandan merkezde yaşanan gelişmelere paralel olarak hem merkezden tayin olunan idarecilerin hem de dönem dönem güçlenen kapı halklarının sancak idaresinde varlığı gözlemlenmiştir. Bunun yanında, Candaroğulları hanedanı soyundan beylerin ocaklık yoluyla sancağın idaresinde bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, sancağa atanan kişinin kimliği sancağın idare biçiminin de değişmesine neden olmuştur. 17. yüzyılda taşra idaresinde yaşanan dönüşüm hem merkez hem de taşra açısından sancak idaresi özelinde değerlendirilmiştir. This study focuses on the sanjakbeys appointed to the sanjak of Bolu in the 17th century. The study aims to reveal the sanjakbeys appointed to the sanjak of Bolu under the Anatolian Province at a time when the state evolved into an era of crisis and change, and the changing administrative order of Bolu sanjak in this context. Through, the practices of the centre in the provincial administration are revealed and it is emphasised that the unique socio-political structure of the sanjak was reflected in the provincial administration. In parallel with the developments in the centre, it has been observed that both administrators sent from the centre and the households of decentralised forces, which became stronger from time to time, were taking place in the administration of Bolu. In addition, it has been determined that the members of the Candaroğulları dynasty were in the administration of the sanjak through Ocaklik. Moreover, the identity of the person appointed to the sanjak led to a change in the form of administration of the sanjak. In the 17th century, the transformation in the provincial administration was evaluated both in terms of the centre and the provinces with a special focus on the sancak administration.