ANTİK KAYNAKLAR IŞIĞINDA MİMARİ BİR TERİM: SÜTUN AN ARCHITECTURAL TERM IN THE LIGHT OF ANCIENT RESOURCES: COLUMN (original) (raw)

ANTİK KAYNAKLARDA HELLEN RESİM SANATI

ANTİK KAYNAKLARDA HELLEN RESİM SANATI, 2021

Plinius Doğa Tarihi (Naturalis Historia) adlı eserinin 35. Kitabında resim sanatını detaylı bir şekilde ele almıştır. Burada, resim sanatının Mısırlılar tarafından icat edildiğini, sonra Helenlere geçtiğini bildirmektedir. Pausanias, MÖ 5. yüzyılda, Thasoslu Polygnotos’un Delphi’deki Knidos toplantı yapısı (Leskhe) için yaptığı iki resmi tanımlamıştır. Aristoteles de Polygnotos ile Zeuksis’i karşılaştırarak Polygnotos’un hüznü yansıtmadaki başarısını vurgulamıştır. Vitruvius, Atinalı Agatharkhos tarafından yapılan sahne dekorunun başarısının Anaksagoras ile Demokritos’un sanatını etkilediğini yazmaktadır. Herakleialı Zeuksis ile Ephesoslu Parrhasios sanatsal düzeyi yükseltmişlerdir. Dönemin en ünlü ressamlarından biri olan Apelles aynı zamanda Büyük İskender’in de saray ressamıdır. MÖ 5. yüzyıl sonu ve 4. yüzyıl başlarında etkin olan sanatçılar Eupompos, Makedonyalı Pamphilos ile enkaustik resmi geliştiren öğrencisi Sikyonlu Pausias, Thebaili Aristeides ile Atinalı Nikias’tır. Antik Hellen resimlerinin bazılarını Roma dönemi kopyalarından tanımaktayız. Pompei buluntusu Andromeda ve Perseus resmi olasılıkla Nikias’tan kopya edilmiştir. Yine Pompeii buluntusu olan İskender Mozaiği de Eretreialı Philoksenos’un bir resim örnek alınarak yapılmıştır. Doğa manzaralarının içeren resimler Hellenistik çağda yapılmaya başlanmıştır. Vatikan Müzesi’nde korunan Odysseus resimleri bu tür resimlerin Roma devri kopyasıdır. Augustus Dönemi’nde dekorasyon amaçlı son derece süslü manzara resimlerinin öne çıktığı anlaşılmaktadır.

Mitolojik Bir Sanat Tarihi Örneği-Sütun Mimarisi

Erken Dönem Yunan mimarisinde henüz taş işçiliğinin gelişmemiş olması sebebiyle yapıların ahşap malzemeden yapıldığı görülüyor. Sonraki dönemlerde ise Yunan dünyası Mısır’dan taş işçiliğini öğrendi ve bu yeni keşfi ustalıkla geliştirdi. Yunan mimarisinin bu yeni keşfi ile beraber son derece dayanıklı olarak inşa edilen yapılar, kütlesel olarak daha ağır olduklarından bu ağırlığı taşıyabilecek sağlam sütunlara ihtiyaç duydu.

ANTİK DÖNEMDE KEMER VE TONOZ /Arch and Vault in Ancient Time

Öz Mimaride herhangi bir açıklığı geçmenin iki yolu vardır: birincisi lento denilen düz yatay atkı ya da kiriş yapmak, ikincisi ise eğrisel bir yapı elemanı yani " kemer " inşa etmektir. Kemer formundan dolayı, üzerindeki yükleri aşağıya aktarmada daha emniyetli ve uzun vadede yapı için daha olumludur. Kendi içinde yapının şekline ve döneme göre farklı formları da bulunan bu yapı elemanları yapı da sadece tek bir amaç doğrultusunda hizmet etmemiştir. Bu yapının ötelenmesiyle meydana getirilen kargir örtü sistemine de " tonoz " denir ve tonozlarında farklı formları bulunmaktadır. Çok erken dönemlerden bu yana inşacıların yapılar üzerindeki yükü dağıtma ve yapıların üst örtülerini oluşturma konusunda yaptığı çalışmalar dönem dönem bölgesel farklılıklar göstermektedir. Bu yapı elemanlarının yapılar üzerinde ne şekilde kullanıldığı ve dönemlere göre gelişimini anlamak için çeşitli bölgelerdeki örnekler değerlendirilecektir. Aynı zamanda bu yapı elemanlarının dönemsel gelişimleri ve değişimleri de yapılan bu çalışmada ortaya konulmaya çalışılacaktır. Abstract In architecture, there are two ways of linking any opening: the first one is to build a plain horizontal weft or beam that is called lintel and the second one is to build a curvilinear structure that is called "arch ". Arch transfers loads to the base in a safer way and it is a better option for the building in the long term. These structural elements, that come in different forms according to the period and the shape of the building, do not serve only one purpose in a building. The masonry revetment system  Arş. Gör., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Arkeoloji Bölümü.

KÜLTÜR MİRASINI TANIMLAMAK İÇİN TÜRKİYE'DE KULLANILAN İLK ÖZGÜN TERİM: ÂSÂR-I ATÎKA " ÂSÂR-I ATÎKA " : THE FIRST ORIGINAL TERM FOR DEFINING CULTURAL HERITAGE IN TURKEY

Özet: Âsâr-ı atîka terimi, Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye'sinde, tarihi ve sanatsal öneme sahip nesneleri ve yapıları tanımlamak için kullanılan ilk özgün terimdir ve dolayısıyla kültür mirasını koruma tarihinde özel bir öneme sahiptir. Tanzimat döneminde koruma ile ilgili ilk uygulamalar, kültür mirası Avrupa ülkeleri tarafından yağmalanan Osmanlı İmparatorluğu için devlet malını korumaya yönelik bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum değerli nesnelerin ve yapıların ortak bir terim ile ifade edilmesini gerekli kılmış, ve bu süreçte âsâr-ı atika terimi kullanılmaya başlanmıştır. Terimin anlamı bağlamında tarihi ve estetik değerlere yapılan vurgu döneminin koruma anlayışını yansıtmaktadır. Âsâr-ı atîka terimi, metninin içerisinde terimin örnekleriyle açıklandığı, Türkiye'nin kültür mirasının korunması ile ilgili ilk kanuni düzenlemesi olan Âsâr-ı Atîka Nizamnamesi'ne de adını vermiştir. Bu nizamname üç defa güncellenmiş olup, bu güncellemeler ve geliştirme çalışmaları, Osmanlı hükümetinin koruma alanındaki eylemlerinin bir göstergesi niteliğindedir. Cumhuriyet döneminde âsâr-ı atîka terimi yerine " eski eser " terimi kullanılmış ve bu terimin kullanımı, Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras kalan 1906 tarihli Âsâr-ı Atîka Nizamnamesi'nin günümüz Türkçe'sine uyarlanmış versiyonu ile birlikte 1970'li yıllara kadar yoğun olarak sürmüştür. Abstract The term " âsâr-ı atîka " is the first original term that was used to define the objects and edifices, which are considered to have historical and artistic values in Ottoman and then Republican Turkey. And it has therefore a special importance in the history of heritage conservation of Turkey. In the Ottoman Empire during the Tanzîmat period, the first developments in conservation practice emerged as a requirement for the Empire, the heritage of which was pillaged by European countries. This situation also made it necessary to define the valuable objects and edifices with a common word and the term âsâr-ı atîka came into use in this process. The emphasis on historical and aesthetic values, which had been put in the context of the meaning of the term, reflections the understanding of cultural heritage in its period. The term âsâr-ı atîka was also used to name the first legislation on heritage conservation in Turkey, Âsâr-ı Atîka Nizâmnamesi, in the text of which the explanation of the term with related examples, was given. This first legislation was updated three times and these updates and developments on it indicate the improvements in Ottoman state's way of acting on heritage conservation. In the Republican period, the term eskieser was used in place of âsâr-ı atîka, and it remained extensively in use till 1970's, with the updated Turkish version of the 1906 dated, latest Âsâr-ı atîkaNizâmnamesi, which was inherited from the Ottoman Empire.

OSMANLI DÖNEMİ MİMARİ ESERLERİNDEKİ CELİ SÜLÜS YAZILARDA TETÂBUK / TETABUK IN CELI SULUS WRITINGS ON THE ARCHITECTURAL WORKS IN THE OTTOMAN PERIOD

Öz Hat sanatındaki her bir yazı çeşidinin kendine ait farklı bir anatomik yapısı vardır. Alfabenin birimi olan harfler bu yapının en önemli unsurudur çünkü harflerin anatomileriyle yazı oluşmaktadır. Her harf şekil itibariyle ölçü, form, oran ve orantı bakımından farklılık içerse de temelde morfolojik olarak diğer harflerle benzer yapılara sahiptir. Hat sanatında farklı harf ve kelimelerin benzer kısımlarının yazıda denk gelmesi ya da denk getirilerek ortak kullanılmasına tetâbuk denir. Yazıda tetâbuk örnekleri levhalarda, mezar taşlarında ve mimari eserlerde cami, mescit, imaret, türbe gibi yapıların üzerinde mermer, taş, çini ve kalemişi uygulamalarında görülmektedir. Bu makalede Osmanlı Dönemi mimari eserlerinde bulunan yazılardaki tetâbuk örnekleri tespit edilerek, örneklerle değerlendirilecektir. Ayrıca tespit edilen tetâbuklu harfler çizilerek tablo haline getirilecek, bulundukları yapı, yazıların yapıdaki konumu, uygulama şekli ve hattatı hakkında bilgi verilecektir. Anahtar Kelimeler: Hat sanatı, Tetâbuk, Mimari, Kitabe, Celi Sülüs. Abstract Each writing type in the calligraphy has specific an atomic structure. Letters, which are the units of alphabet are the most significant factors of this structure, beacuse an atomy of letters constitutes the writing. Even each letter is different in terms of form, meter, ratio and proportion, but they have similar structures with other letters morphologically. In calligraphy, fitting of the similar parts of different letters and words in writing or collectivization them by fitting is called as tetabuk. Tetabuk samples in writing are seen as marble, stone, tile and hand-drawn applications on the plates, grave Stones and architectural Works such as mosques, small mosques, imarets, tombs. In this article, tetabuk samples on the architectural works in the Ottoman Period are determined and they will be evaluated by samples. Furthermore, determined letters with tetabuk will be underlined and listed as a table, their structures, positions of letter in the structure, application type and its calligrapher will be informed.

BİZANS’TAN TÜRK DÖNEMİNE BİR MADDİ KÜLTÜR ÖRNEĞİ: KONYA İLE SİLLE ARASINDAKİ AKMANASTIR (KHARİTON MANASTIRI) (MATERIAL CULTURE FROM THE BYZANTINE TO THE TURKISH ERA: AKMANASTIR (ST. CHARITON MONASTERY) LOCATED BETWEEN SILLE AND KONYA)

Sanat Tarihi Dergisi (Journal of Art History), 2024

Konya’nın Sille mahallesinde, Takkeli Dağı’n eteklerinde yer alan Akmanastır günümüzde askeri alanda bulunmaktadır. 20. yüzyılın başlarında manastırı ziyaret eden seyyahlar, Aziz Khariton yortusunun burada kutlandığını bildirmişler ve manastır hakkında kısa tasvirler yapmışlardır. Manastırda farklı isimler ve farklı sayıda dini yapılar bildirilmiş, çeşitli kitabelerin transkripsiyonları hazırlanmıştır. Manastırda mescit de bulunmuş ve Eflâkî’de geçen Mevlâna ile ilişkilendirilmiştir. Eflâkî’deki Eflatun Manastırı’nın Akmanastır olduğu araştırmacıların çoğunluğu tarafından kabul görürken, farklı yapılarının tarihlendirilmesi ve evreleri çeşitli zaman dilimlerine dayandırılmıştır. Hangi yapıların duvar resimleri bulunduğu ve bunların türlerinin ne olduğu sorusu hala tartışılmaktadır. Konu hakkındaki bulgular, sınırlı olanaklardan ötürü ayrıntılı çalışılamamıştır. Çalışmamızda manastırın Hıristiyan ve İslam dini yapıları incelenmiş, sözlü ve yazılı arşivler taranmış, mimarisi büyük oranda laser scanner ile taranıp ortofotoları çıkarılmış, ayrıca fotoğraflanarak belgelenmiş, Bizans-Türk dönemi ilişkisi üzerinde durularak Orta Çağ Hıristiyan-Türk İslam özellikleri tartışılmıştır. Çalışmamızın sonucunda, Akmanastır’ın Bizans ve Türk dönemlerinde manastır işlevine devam ettiği, önemli dini bir merkez olduğu, mimarisinde onarımlar dışında yeni mekânlarında eklendiği ve süslendiği tespit edilmiştir. Abstract: This research explores the historical and architectural significance of Akmanastır, located at the base of Mount Gevale (Mount Takkeli; Mount Philippus), an active fortress during the Byzantine and Seljuk periods. Akmanastır, also known as St. Chariton Monastery, has been the subject of interest and study for scholars and visitors alike. In the early twentieth century, visitors to the monastery observed and documented the celebration of St. Chariton’s Feast, and provided brief descriptions of the religious structures on the site. Publications from this time also mentioned a variety of names and quantities of these structures, along with transcribed inscriptions. Furthermore, a mosque situated within the monastery is intricately linked to Mevlana, as delineated in Eflâkî’s accounts. While the scholarly consensus aligns with the identification of Eflatun Monastery with Akmanastır, the chronological attribution and developmental sequences of distinct architectural components depend on different temporal frameworks. The monastery’s strategic proximity to the city center and dense Christian population in Sille contributed to the enduring importance of Akmanastır over the centuries. Despite continuing damage from natural and human causes in the last century, the monastery, now repurposed as Military Barracks, remains a valuable archaeological source, bridging gaps in written references. The monastery incorporates both Christian and Islamic places of worship, reflecting its historical role as a meeting point for diverse communities. Seljuk sources attest to the monastery’s role as a center for intellectual exchange, where individuals from various backgrounds were engaged in knowledge-sharing and sought wisdom. Inscriptions on the monastery affirm the coexistence of Komnenoi, Ahis, Abrahams, and monks within its premises. Oral and written records indicate continuous donations from both Christians and Muslims for the monastery’s sustenance and the celebration of religious festivities. Ongoing renovations and alterations have adapted the monastery to changing circumstances. Notably, the catholicon, the initial phase of the chapel, and certain cells exhibit architectural features from the Middle Byzantine period, while the subsequent phases of the chapel, the masjid, and other cells are believed to be later additions. Rock carved decorations and some wall paintings within the monastery suggest a probable date to the Turkish period. The rock carved motifs in the monastery bear a closer resemblance to the Seljuk and Beylik periods rather than Byzantine examples. Ottoman-era structures and the monastery’s surrounding wall, identified through photographs and oral archives, no longer exist, leaving uncertainty about their original construction dates. Interactions in religion, belief, and art, as evidenced by Eflaki’s text, reveal a rich tapestry of mysticism and syncretism in multicultural civilizations. Instances such as Mevlana’s water and fire miracle in the Mevlevi tradition, and Chariton’s monastery rescue narrative and water miracle in Christianity showcase shared themes of spiritual salvation. The coexistence of a mosque, churches, and cells surrounding a sacred spring within the monastery substantiates claims of its role as a hub for both Christians and Muslims. Donations from diverse communities and pilgrims, along with the celebration of Chariton and Mary’s festivals, underscore Akmanastır’s role as a sacred center where Christians and Muslims converged. Overall, our research aimed to shed light on the enduring significance of Akmanastır as a religious site that bridged Christian and Islamic traditions.