Yirminci yüzyılın ikinci çeyreğinde bir tıbbi milat, bir askerî koz ve bir siyasi araç olarak penisilin (original) (raw)
Related papers
-Yüzyıl önce “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” saptamasındaki tarihsel derinlik+
Siyasette, Tarih bilinci en iyi mürşittir Yüzyıl önce "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" saptamasındaki tarihsel derinlik Avrupalı bezden pantolon giyemezken, biz Orta Asya'da hakanlarımıza altın elbise örüyorduk… Tarih, sosyal bilimlerin anası, tarih bilincini de bilinçlerin anası ve zemini olarak belirtmiştik. Tarih bilinci eksikliğinin, insanları çeşitli olaylar karşısında takındıkları tutumlarda düşman saflarına savrulmalarına neden olabildiğini ifade etmiştik. Mehmet Akif, geçen yüzyılın başlarında "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" saptamasıyla, emperyalizmin tıynetini ve kapitalizmin çürüdüğünü yüzyıl önce ortaya koymuştu. V e bu saptayıştaki Tarih bilincinin derinliği, örneğin o dönemdeki karşıt kutbun ve düşman saflarına savrulmanın temsilcisi Ali Kemal'le devrimci aydın Mehmet Akif'in farkını göstermektedir. Her bir somut olayda, dört yanımızı kuşatarak namlularını ülkemize çeviren ABD ve NATO karşısında nasıl tutum takınacağını bir türlü kavrayamayan tarih bilinçsiz insanlarımızın hali perişanı karşısında Mehmet Akif'in "Medeniyet" kavrayışındaki tarihi derinliği önemsemek zaruri olmaktadır. İstiklal Marşı'mızı "Korkma" diye başlatarak Türk milletine cesaret ve kararlılık aşılayan Mehmet Akif'in bazı torunları ne yazık ki günümüzde onu ve onun hatırlattığı tarih bilincini unuttu. Bu yüzden daha dün, 2015 yılı 15 Temmuz'unda meşru hükümetimizi devirmeye kalkışan, yüzlerce vatandaşımızı şehit eden, Gazi Meclisi'mizi bombalayan NATO/ Gladyo'ya "karşı çıkmanın bir anlamı yok!" diyebilecek kadar gaflet ve dalalet-ve ihanet içinde demiyorum; belki bonzainin etkisinden kurtulur da anlar beni-içine düşebiliyor. İnsanlığın ve insanımızın o saptamadan bu yana yüz yılı aşkın süredir emperyalizm tecrübesine rağmen, günümüzde hala o "tek dişi kalmış canavar"dan hürriyet ve demokrasi bekleyen, iktidar rolü bekleyenlerimiz bulunmaktadır. Alafranga (Frenkleşen) aydın, insanımızın ve toplumumuzun ufkunu karartmaktadır. Siyasette, Tarih bilinci en iyi mürşittir. Avrupalı bezden pantolon giyemezken, biz Orta Asya'da hakanlarımıza altın elbise örüyorduk… Son dönemlerde elde edilen bulgulara göre, Türklüğün ve Türkçenin Prehistoryanın (tarih öncesinin) derinliklerine, Neolitiğin (Cilalı Taş Devrinin) ilkel karanlıklarına kadar indiği kanıtlanmıştır. Osmanlı, Türk tarihini kendisiyle başlatır, kendisiyle bitirmeye çalışır. Osmanlı'dan önce Türklük yoktur. Avrupa merkezci tarih anlayışına ya da Oryantalist görüşe göre, Türkler Orta Asya'da kabileler halinde yaşamaktadır; çoban boylardır. Böyle gelmiş böyle gitmiştir. Atlarının sırtında, sürülerinin peşinde o yaylak benim bu kışlak senin dolaşıp durmaktadırlar. Böyle devlet yönetilemeyeceği aşikârdır. At sırtında devlet yönetilemez denilmiştir. Ancak bahsedilen Türkler, Ötüken ormanlarında yaşayan avcılık ve toplayıcılıkla anca geçimini sağlayan Öntürklerin de gerisinde onların atalarıdır. Avrupa merkezci tarih anlayışı, Türklerin Kahramanlık Çağındaki medeniyete geçtikten sonraki ("askeri demokrasi") dönemindeki yaşayışlarını da ilkellikle nitelemektedir. At sırtında devlet yönetilmez anlayışı da zaten avcılık ve toplayıcılık dönemine aittir. Kaldı ki o dönemde Öntürklerin ataları henüz atı da evcilleştirmiş olmasalar gerektir. Atın evcilleştirilmesi, at yetiştiriciliği, çoban savaşçılığı daha sonraki (binlerce yıl sonraki) dönemlerin işidir. Ve bu dönemde Türkler, bodunları (boy birliklerini ya da konfederasyonları) örgütlemeye başlamışladır. Bodun birlikleri devlete yöneliştir. Medeniyete gidiştir. Kuşkusuz Türklerin toplumsal tarihinde de bir ilkel kabile (kandaş-centilice/klan) toplumu aşaması vardır. Türkler de eşitlikçi, sınıfların, devletin, paranın, medeniyetin olmadığı ilkel şartlarda yaşamışlardır. Onlar da tabiatın "ilkel sınırsızlığı" içinde, Ötüken ormanlarında tabiatın korkunç kuvvetleri karşısında korunmasız, silahsız avcı ve toplayıcı olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. Batı'dan bize pompalanan Avrupa merkezli tarih anlayışı ya da Oryantalizm, Türk toplumunu insanlığın tarihsel gelişme yatağının dışında görme küçümsemesinden, o yatağın doğal gelişme sürecinde Türk toplumunun geliştirdiği maddi ve manevi değerlerin kendi zeminlerini oluşturduğu gerçeğinin verdiği kompleksler atmosferinden kaynaklanmaktadır. Batı kibrini ve ukalalığını oluşturan
ULUSLARARASI BİLİMSEL GELİŞMELER KONGRESİ (ICONSAD'21) BİLDİRİ TAM METNİ, 175-183, 2021
Mesopotamian Civilizations Sumer, Akkad, Babylon and Assyria and Mediterranean Civilizations Ancient Egypt and Hittites used herbal and/or animal drugs for medical treatments. In these civilizations, magic or rituals were also preferred for treatments. However, with the Antiquity, medicine experienced an important leap. Accordingly, the period, which includes the Classical, Hellenistic, Roman and Late Antique Ages, was very bright in terms of medicine. In this directions, very important physicians, most of whom of Anatolian origin, were trained. It is also possible to say that the studies carried out in this period formed the basis of modern medicine. In addition, the bronze medical instrument registred in the Antalya Museum collection is a ‘spoon probe’ or ‘ear probe’ and can be dated to the Roman Period.
Osmanlı Seririyat Mecmuası / Revue Médicale Ottomane (1910-1914)
Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, 2019
In this work, Osmanli Seririyat Mecmuasi / Revue Médicale Ottomane published between 1910-1914 is studied and a detailed List of Contents is presented. Osmanlı Seririyat Mecmuası was a very important clinical journal with its editorial board and content. It’s scope covered the medical literature of the time within medical journals written in Ottoman Alphabet. The Journal was not published for one year due to the 1st Balkan War. The most recent treatments of the time, clinical observations, and medical news were published by the Journal, whose editorial board was comprised of the faculty members of the Darülfünun School of Medicine, in Istanbul. Unfortunately, The Journal should be considered as a part of the project of the transformation of the Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye into a “Ottoman Medical Academy. it’s publication was terminated due to World War I.
ERKEN BİR MEDENİYET VE ALAFRANGA ZÜPPELİK ANLATISI: MEDENİYYET YANİ SİVİLEZASYON (1868
Osmanlı İmparatorluğu’nda medeniyet tartışmaları Tanzimat Fermanı’nın (1839) ilân edilişinden sonra başladı. Bu tartışmaların bu dönemde olması İmparatorluğun içine girdiği hızlı modernleşme sürecinin bir sonucuydu. Tartışmaların içeriği, medeniyet kavramına Türkçe bir karşılık bulmaktan modernleşme sürecinde model olarak alınan Avrupa’nın siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel ve en nihayetinde gündelik hayata kadar uzanan bir yelpazeyi kapsıyordu. Bu tartışmalarda hemen görünür ve somut olan ise Avrupai bir yaşam tarzının daha çok elit Osmanlı kesimlerinde yaygınlaşmasıydı. Batı kültürüne hayran, abartılı bir şekilde onu taklit eden ve dâhil olduğu Osmanlı/İslam kültürünü yetersiz bulan Alafranga züppe tipi ise giyim kuşamıyla, gündelik hayatta yerli yersiz ve yarım yamalak Fransızca konuşmasıyla, tutum ve davranışlarıyla bahsi geçen yaşam tarzının aşırıya kaçmış somut örnekleriydiler. Alafranga züppe tipinin tanınırlığı ilk olarak yüzyılın son çeyreğinde yazılmaya başlanmış romanlar sayesinde olmuş, sonrasında Osmanlı edebi anlatılarında çok sık rastlanılan bir tip olmuştur. Biz bu çalışmamızda yazarı belli olmayan 1868 tarihli Medeniyyet Yani Sivilezasyon metninin, bir yandan ilk alafranga züppe anlatısı olduğunu, kendisinden sonra yazılan alafranga züppe anlatılarına belirli oranlarda kaynaklık ettiğini öne süreceğimiz gibi diğer yandan da metnin bir tahlilinin yapılması denenmiştir.
2013
Sir Winston Churchill, a statesman who became legendary with his policies during the World War II, left premiership to Anthony Eden in 1955 but took a close interest in British politics for the rest of his life. Churchill, who followed every action closely even during his retirement span, was welcome with great interest in the countries he visited. In this period, while the issues like Soviet threat and Middle East was keeping the global agenda busy, Cyprus Question played an influential role in Turkish-Greek-British relationships. In this article, W. Churchill’s unofficial visit to Turkey which was initially headed towards Greece and Greek islands and then suddenly headed to Turkey in the summer months of 1959 were evaluated within the context of Cyprus Question on the basis of British archive documents, media and relevant sources.
XIX.ASRA (1870’lere) KADAR MAKEDON TÜCCARLARI İÇİN PAZAR VE GEÇİŞ BÖLGESİ OLARAK SIRBİSTAN
Genel olarak XIX. asırda Makedonya'da gelişen iktisadi gelişmeler hakkında, özellikle dış ticaretle ilgili arasıra birşeyler yazılmıştır. Fakat bu yazılarda Selanik’te ve XIX. aşrın ikinci yarışında yapılan ticari gelişmeler hakkında biraz bilgi verilmektedir. Makedonya ve Sırbistan arasında yapılan ticari ilişkiler hakkında pek birşey yazılmamış, bazen küçük çapta ticaret yapıldığına değinilmiştir. Fakat Sırbistan'ın Makedon ürünleri için daha çok geçiş bölgesi olarak kullanıldığına yer verilmektedir.örneğin; Desa MIL0SKA çalışmalarında Güney Sırbistan ile ticari ilişkilerden bahsetmektedir. Sırbistan'ın Osmanlı hakimiyetinde iken yaptığı ticari ilişkileri görmeden önce şu iki unsuru belirtmek gerekir. Birincisi; Sırbistan ile Osmanlı Devleti arasındaki siyasi gelişmelerin ticari ilişkileri engellemesi ikincisi; Makedonya ile Sırbistan arasındaki ticari ilişkiler hakkındaki kaynakların yetersiz olması. XIX.asrın başlarında Sırp'ların Osmanlı'ya karşı isyana kalkışmaları iktisadi hayatı olumsuz yönde etkilemiştir. Örneğin ilk Sırp isyanının (1804-1813) gerçekleştiği yıllarda ekonomik hayat büyük bir durgunluk yaşamıştır (1804-1807). Sonraları (1807-1809) biraz düzelme olduysa da bu kısa sürmüştür. İkinci Sırp isyanı da 1830'a kadar ticari gelişimi olumsuz yönde etkiledi. Savaşın yapıldığı yer Makedonya'ya uzak olmasına rağmen Makedonya'da da birtakım faaliyetler olmuştur. Savasın genişlemesini engellemek isteyen Padişah, yerel yöneticileri ve Müslümanları Sırplara karşı "Kutsal Savaşa" çağırmıştır. Her türlü (gıda, at vb.) ihtiyacın Makedonya'dan karşılanması da istenmiştir. Bu gelişmeler olurken Sırplar daha çok Avusturya ile ticari ilişkilerde bulunmuşlar, arasıra da Osmanlı ile de hayvan ticareti yapmışlardır. Ancak bununla ilgili olarak yeterli bilgimiz bulunmamaktadır.
TONAL BİR FORMDA MODAL ALAN YARATMAK: PILATI, LA MİNÖR VİYOLONSEL SONATI, I
SOBİDER (Sosyal Bilimler Dergisi), 2020
Özet 19. yy. sonlarından itibaren bestecilerin, net bir şablona sahip olan Sonat (Sonat-Allegro) formunun tonal alan hakimiyetini etkileyecek nitelikte modal veya dizisel, yeni ses organizasyonları sergilemeye başladıkları görülmektedir. Modern İtalyan müziğinin öncü bestecilerinden Mario Pilati’nin, 1929 tarihli La Minör Viyolonsel Sonatı’nın ilk bölümünü (I. Moderato mosso) ele alan bu çalışma, aynı zamanda Sonat formundaki söz konusu bölümün, analitik düzeydeki ilk incelemesidir. Çalışmada, geleneksel Sonat form şablonuna uygunluk derecesine odaklanılmış olan eser bölümü, öncelikle ton alanları ve materyallerin karakter farklılıkları gözetilerek temalarına ayrılmıştır. İkinci olarak ise eserin modern yaklaşımının ne şekilde gerçekleştirildiği irdelenmiş, bestecinin tonal armoninin alışıldık ses organizasyonlarının dışına çıkmak için hangi araçları ne şekilde ve ne yoğunlukta kullandığına açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Analiz sonucunda; bestecinin, Sonat formuna genel hatlarıyla sadık kaldığı ve tüm tematik alanları tonal bir çerçevede sergilediği görülmüş, bölümde yoğun bir şekilde yer alan modal ve benzeri yapıdaki dizileri ise formun köprü ve Gelişme gibi stabil olmayan bölmelerinde kullandığı tespit edilmiştir. CREATING THE MODAL ZONE IN A TONAL FORM: PILATI, SONATA IN A MINOR FOR CELLO AND PIANO, I Abstract Starting from the end of the 19th century, it has been witnessed that the composers had begun to perform new pitch organizations based on scale or mode that would affect the dominance of the tonal zone. This study that examines the first movement (I. Moderato mosso) of Sonata in A minor for cello and piano (dating back to 1929) of Mario Pilati - one of the leading composers of modern Italian music- is also the first analytical research about this movement in Sonata form to examine the degree to which the movement is suitable for the traditional Sonata form. At first, the movement was divided into the themes by considering the tonal areas, and the diversity of the materials. Thus, the degree to which the movement is suitable for the traditional Sonata Form was examined. Secondly, it was analyzed that how the modern approach for the movement was put into practice and which tools the composer applied in what intensity to get out of common sound structures of tonal harmony. As a consequence of the analysis, it is seen that the composer kept to the general features of the Sonata Form, and exhibited all the thematic zones in a tonal function. On the other hand, it is spotted that the composer used modes and various scales in the non-stable parts such as transition and Development of the form.