Murathan Mungan’ın Mezopotamya Üçlemesi’nde (Mahmud ile Yezida, Taziye ve Geyikler Lanetler) Metin Dışı Sözlerin Oyuna Katkısı (original) (raw)

2020, Edebiyatta Jest ve Mimik Kitabı

GİRİŞ "Edebiyat, her zaman tekil faillere başvursa da, sözcelemenin kolektif düzeneğidir." Gilles Deleuze Tiyatro, ilk insandan günümüze insanın iletişim kurmada, bir olayı dramatize etmede ve eğlenme yöntemi olarak başvurduğu bir sanattır. Genellikle roman için yapılan “ayna” tanımlaması tiyatroya da uyarlanabilir. Roman, yaşamın uzun bir sürecini yansıtırken tiyatro genellikle yaşamın bir kesitini yansıtır ve daha insan odaklıdır. Diğer bir deyişle insanın kendisiyle yüzleşmesini sağlar: “Grotowski'ye göre, tiyatronun görevi; modern yaşamın getirdiği toplumsal kurallar ile içgüdülerinin ikilemi içinde kalmış günümüz insanına maskelerini çıkarttırarak, onu özüne döndürmek olmalıdır. İşte bu aşamada oyuncunun görevi de seyirciye kendisiyle yüzleşmesini ve kendisini yeniden keşfetmesini sağlatmaktır. Bunun gerçekleşebilmesi ise, ancak dinsel ve geleneksel değerlerin şekil¬lendiği kolektif bilinçaltının en alt katmanında yer alan mitlere inerek ve insanı bu mitlerle yüzleştirerek mümkün olacaktır. Böyle¬ce, tiyatro ilkel insanların ritüellerindeki gibi kutsal bir eylem haline gelerek, maskelerin düşürülmesini ve insanın kendi özüne dönebilmesini sağlayacaktır. (Karabulut, 2014, s. 179). Tiyatronun metin odaklı mı bedensel hareketlerle ilgili bir anlatım sanatı mı olduğu hep tartışılagelmiştir. Başlangıçta anlatım aracı olan bu sanat, modernizmle birlikte metnin ağır bastığı bir görünüme kavuşmuş olsa da günümüzde üzerine onlarca teorik yaklaşımın olduğu, hakkında değişik tartışmaların yürütüldüğü ve neredeyse tüm sanatları içinde barındıran bir türe dönüşmüştür: “Tiyatro eskiden bir edebiyat dalı olarak kabul edilirken artık başlı başına bir sanat dalı olarak kabul edilmektedir. Tiyatronun edebiyatı ilgilendiren yanı, tiyatro metnidir, ancak tiyatro metinsiz de var olabilir. Tiyatronun kendine özgü bir sanat olarak kabulü 19.yüzyıla rastlar. Tiyatro gücünü resim, müzik, edebiyat, sinema, fotoğraf, mimarlık, heykeltıraşlık, grafik, dans gibi sanatlardan başka sosyoloji, psikoloji, tarih, felsefe, dil, folklor, göstergebilim gibi bilim dalları; dekor, giysi, ışıklama, oyunculuk gibi estetik ve teknik dallardan da alır. Ancak bütün bu unsurların uyum içinde birleştirilmesi gerekir. O halde tiyatro, bütün sanatların bileşiminden oluşan kendine özgü bir sanattır.” (Buttanrı, 2013, s. 19). Tiyatronun kolektif bir sanat olması yanında sahnelenme aşamasında metinselliğin mi yoksa dramın mı önemli olduğu gibi farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Yapısal kırılmaların büyük bir parçalanmaya neden olduğu gü¬nümüz tiyatrosunda dram artık tiyatronun "öteki tarafı", metin ise sadece "yabancı bir beden" olarak görülmektedir. Bütün bu gelişmeler tiyatroyu ve tiyat¬ro metnini ortadan kaldırmamıştır; klasik bir formun zaman aşımına uğradığını belgelemiştir. Tiyatro metinleri çeşitli biçimlerde hala ya¬zılmaktadır ve belki de kalıplarından kurtulduğu İçin daha özgür bir zeminde (bir zemin var mıdır?) durmaktadır. Bir deneyimin nesnel ölçütlerle sınanarak aktarılmasına inançlarının kalmadığını söyleyen metinler, klasik metinlerden daha zorlayıcıdır. Metinlerdeki radikal değişimlerin sahnedeki değişimlerin sonucu olduğu unutulmamalıdır. Tiyatro metinleri biçimsel olarak, türler arasındaki sınırları yok ederek edebiyata yaklaşırken, paradoksal bir biçimde de edebiyattan uzakla¬şmaktadır (Karacabey, 2007, s. 160). Sahneleme aşamasında dramaturgi ve gösteri boyutu öne çıkan tiyatroda seyirci metnin ne anlattığından ziyade oyuncunun sergilediği hareketlere odaklansa da edebi bir ürün olarak tiyatronun kökeni metinselliğe dayanır: “Tiyatro metni Kristeva'nın tanımladığı anlamda metne dönüşmek¬tedir. Kristeva, "estetik dilin devrimini" dilin bir başarısızlığı olarak (çünkü işlevlerini terk etmiştir) kullanılmasında görmüştü. Bu devrim, dil ile bir gösteren sistemi oluşturarak "olası anlam potansiyellerini telaffuzda ve alımlama sürecinde" mümkün gören bir metinsellik oluşturmuştur.” (Kristeva, 1978, s. 206) Marksist kuramcı Terry Eagleton, Eleştiri ve İdeoloji kitabında dramatik metin ve gösterim ilişkisine her birini reddedeceği ikili terimler içinden bakar. Aslında Eagleton bu bölüm boyunca performans sözcüğünü neredeyse hiç kullanmaz, kitap, edebiyatı bir üretim biçimi olarak ele aldığından ve aslında dramatik metin ile sahneleme ikilisine, bunların ilişkisinden ürettiği modeli edebi metin ile ideoloji arasındaki ilişkiye bakmak için kullanacağından, prodüksiyon sözcüğünün üretim anlamına da göndermede bulunabilmek için dramaticproduction terimini kullanmayı tercih eder. Gösterimin, oyun metnini benzersiz ve indirgenemez bir bütünlüğe dönüştürerek – yeniden ürettiğini değil- ürettiğini iddia eder Eagleton. Metin ve sahnelemenin yan yana konularak karşılaştırılamayacağını, çünkü ikisinin de farklı gerçek ve teori uzamlarında “ikamet” ettiklerini belirtir. Metin ile sahneleme arasındaki ilişki özün varoluşa, ruhun vücuda olan ilişkisine benzemez. Sahneleme sadece geçici olarak canlılığını kaybeden metni rahatlatarak içindeki hapsolmuş hayatın hareketlenerek canlandırılması değildir. Bu anlamda ne sahneleme metnin cesedinin ruhu, ne de metin sahnelemenin özüdür. […] yani metin düşünce ya da sessiz konuşma, sahneleme de aksiyon halindeki düşünce değildir. Bunlar, aralarında herhangi bir basit tercümenin mümkün olamayacağı farklı söylemlerdir. Çünkü tercüme kategorik olarak karşılaştırılabilir iki sistem arasında mümkündür. […] Nasıl taş heykele, pamuk gömleğe tercüme edilemezse, metin de sahnelemeye tercüme edilemez (Eagleton, 1985, s. 80). Artaud, tiyatronun edebiyattan uzaklaşması yö¬nünde yapılan çalışmaları daha da ileriye götürür. Diyalogun kitaba ait bir şey olduğunu söylerken sözün etkileyiciliğinden bağımsız somut bir dilden söz eder, bu somut dil hiyerogliftir; tıpkı "örneğin geceyi, üzerinde, bir gözünü kapatmış, diğerini de kapat¬mak üzere olan bir kuşun bulunduğu ağaçla anlatan Doğu dili gi¬bi." "Jest ve davranış dili, dans ve müzik betimleyici dilin yerine geçirilmiştir, tiyatroya ait olanı metnin boyunduruğu altına sokan Batı tiyatrosu Artaud'ya göre "aptalın, delinin, evirtiğin, dilbilgici-nin, bakkalın, ozan düşmanının ve olgucunun tiyatrosu" (Artaud, 2009, s. 36-37) olarak tanımlanır.