SALTANATIN KALDIRILMASININ TRABZON BASININA YANSIMASI (original) (raw)
Related papers
TRABZON İLİ ÇARŞIBAŞI İLÇESİNDE GELENEKSEL YILBAŞI KUTLAMASI: KALANDAR GECESİ
İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022
Halk takvimi halk kültürü üretimlerinden biridir ve halkın tecrübelerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Halk takvimi her yıl belli zamanlarda tekrar eden hava olaylarına, iklim değişikliklerine ve birtakım astronomik gözlemlere göre üretilmiştir. Bu belli dönemlerden biri de yılın başlangıcı yani yeni yıldır gecesidir. Trabzon özelinde olmak üzere Doğu Karadeniz bölgesinde 13 Ocak gecesi kutlanan geceye ve bu gece ile başlayan aya halk takviminde “Kalandar” adı verilmektedir. Bu gecede yörede birçok farklı uygulama ve pratik gerçekleştirilmektedir. Trabzon’un çoğu ilçesinde ortak ve farklı uygulamalar görülebilmektedir. Yine bu gecede Maçka ilçesi Yazlık köyünde bir festival de düzenlenmektedir. Bu çalışmada Trabzon’un batı ilçelerinden olan Çarşıbaşı ilçesindeki Kalandar kutlamaları örneklem olarak seçilmiştir. Bunun sebebi ilçedeki kutlamaların herhangi bir festivalleşmeye gitmeden doğal akışında devam ediyor olmasıdır. 13 Ocak 2019 ve 13 Ocak 2021 tarihlerinde ilçenin Kadıköy köyünde gerçekleştirilen Kalandar kutlamalarında katılımcı gözlem gerçekleştirilmiş ve ardından ilçede konuyla ilgili derlemeler yapılmıştır. Çalışmada Kalandar kutlamalarının nüfusu iyice azalan köylerde çocuklar arasında daha aktif olmak üzere halen sürüyor olmasının işlevsel açıdan değerlendirilecektir. Kalandar gecesi gerçekleştirilen uygulamalar kültürün hoşça vakit geçirme işlevi üzerinden irdelenecektir. Popüler kültürün herkesi kendine benzettiği modern çağda kültürel çeşitliliğin önemli bir değeri olan bu kutlamaların kentleşmeye rağmen hala sürdürülüyor olması önemlidir. Pek çok orijinalliği bünyesinde bulunduran ve ulusal envanterde takvime bağlı inanış, kutlama ve gelenekler başlığından kaydedilmiş olan bu somut olmayan kültürel miras unsurunun yaşatılması ve aktarılmasının devamı için başta yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının da konuyla ilgili hassasiyet göstermesi ve farkındalık yaratması önemlidir.
SALTANAT KAYIKLARI İLE İLGİLİ BAZI KAYNAKLAR
Sultan seyr-ü sefaya çıkmadan önce Kız Kulesi'nden ve kıyıdan top atılır, bu topların sesini duyan ve kayık alayını gören Osmanlı halkı ile resmi görevliler sultanı selamlamak üzere hazır beklerlerdi. 18. yüzyıl sonunda İstanbul'da bulunan Antoine Ignace Melling " Voyage Pittoresque De Constantinople et des Rives du Bosphore " 1 adlı eserinde bunu şöyle anlatmaktadır: " Sandalya namında, altı büyük kayık saltanat kayıklarına yol açar, bunlara sayısı 150'ye varan hizmetkarlar biner, bu tekne grubunun sağ ve solunda gidip gelen iki ayrı kayığa ise Haseki Ağaları biner. Top gürler gibi çıkan seslerden padişahın yaklaştığı anlaşılır. Ellerinde tuttukları değneklerle kürekçilere komut verirler. Bu tekne grubunun ardından Sarık Sandalya denilen bir kayık gelir ki buna padişahın sarığını taşımakla görevli olan kişi (Destarı Hümayun) binerdi. Sarık sandalyanın arkasından da altı kayık gelirdi. Bu kayıkların her birinde bir ağa (Mabeyinci) bulunurdu. Bu ağalar padişaha arkalarını dönmemiş olmak için, yüzleri kayıkların kıç tarafına dönük otururdu. Padişaha ait olan kayıklarsa iki adettir. İkisinde de üç fenerli, etrafı som gümüşten mamul parmaklıklarla çevrili ve dört sütun üzerine oturtulmuş bir köşk vardır. Bu köşkler uçları gayet mükemmel arma işlemeli ve ince, hakiki incilerle süslü fistanlardan oluşan saçaklı kırmızı kumaştan yapılmıştır. Padişah bu kayıklardan birine oturmuş, daha doğrusu yatmış gibi görünür, köşkün haricinde ve arka tarafında Bostancıbaşı bulunur ve dümen tutardı. Köşkün içi som gümüşten mamul küçük bir parmaklıkla bölünmüştür. Burada padişahın yanındaki üç önemli kişi bulunurdu. Padişah kayığında Bostancıların oturduğu iki sıradan her birinin ortasında Başçuhadar bulunur. Bunlardan her biri bir iskemle tutarak, padişahın karaya çıkışında ata binmesi için basması sağlanırdı. İkinci kayık da diğeri gibi fevkalade güzeldir. Bu ikinci kayıkta sadece sadece padişahın kılıcını taşımakla görevli Silahtarağası bulunurdu fakat padişaha ait yere oturulmazdı. Padişah dönüş seyrinde ardından gelen bu kayığa biner, karadan denize geçildiğinde kayık değiştirilirdi. Kafileye dahil olan diğer kayıklara ise harem ve Haremağaları binerdi, bunların başında ise Kızlarağası bulunurdu. Ağa kayıkta gurur ve rehavetle yaslanarak otururdu. Padişahın geçtiği Kızkulesi'nden atılan toplarla halka duyurulurdu. Bu geçiş sırasında kulenin altında Bostancılar dizilerek ve iki kat eğilerek padişahı selamlardı. " 2 IV. Mehmet'in saltanatında İstanbul'da bulunan Fransız gezgin Thevenot, padişahın deniz tenezzühünü tasvir etmektedir. Seyyahın anlattığı kalyon, IV. Mehmet'e ait olup Thevenot'un anlattıkları şöyledir: " Padişah denize çıktığı vakit yanında az adam bulunur. kalyon veya kayığı, Galata'nın karşısında sahilde bulunan saraydan getirilir ve padişah az bir maiyetle bu kayığa binerek Üsküdar'a veya Boğaziçi'ne gezmeye çıkar. Padişahın kalyonu yaldızlı ve çok muhteşem bir şeydir ve bir çok yalancı taşlarla süslüdür. İçinde 24 sıra, yani her bir yanında 24 kürek vardır ki her biri yalnız don ve gömlek giymiş olan iki bostancı çeker. Bostancılar şeker kellesi gibi sivri, kırmızı renkte serpuş giyerler. Bostancıbaşı padişahın kürekçilerini en çok sevdiği kimseler arasından seçer ". 3 1885-1886 yılları arasında İstanbul'da görev yapan Amerikan Elçisi Samuel S. Cox'un ifadesiyle "Gemi inşa sanatında pek muvaffakiyetli ve türünün ince birer örneği olan saltanat kayıklarında güzellik ve ihtişam en sade bir üslupla ifade edilmişti. Köşklü, kuşlu gibi isimlerle anılan saltanat kayıklarının muhtelif boyda olanları vardı. 13 çifte kürekle hareket edenler ekseriya 31-32 m uzunluğunda, 2.35 m genişliğinde ve 3.10 m yüksekliğinde inşa edilirlerdi. Saltanat kayıklarının kıç taraflarında hükümdarların oturmasına mahsus köşk bulunur, başları uzun yahut kıvrık olurdu. Kıç ve baş tezyinatını muhtelif şekillerde ve üzerleri altın yaldızlı
TEPEGÖZ MASALININ TRABZON VARYANTI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Türk kültüründe Tepegöz, klasik Yunan mitolojisinde Kyklop adı verilen tek gözlü devin (yaratığın) kahramanı olduğu anlatılar Avrasya milletlerinin sözlü kültürlerinde oldukça geniş bir yayılım sahasına sahiptir. 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupa'da ağırlıklı olarak özellikle Grimm, Frazer, Oscar Hackman gibi karşılaş tırmalı folklor araştırmacıları masalın birçok varyantını derlemişlerdir. Bu derlemelerin ortaya çıkardığı koleksiyon tek gözlü dev motifinin Avrupa ile sınırlı olmadığı kanaatini uyandırmıştır (Conrad 1997:139).
ŞUHANE TARZ BAĞLAMINDA KLASİK ŞİİRDE VUSLATIN SERENCAMI
ŞUHANE TARZ BAĞLAMINDA KLASİK ŞİİRDE VUSLATIN SERENCAMI, 2021
Klasik şiirde sevgili bağlamında değinilen hususlardan biri de ona karşı duyulan kavuşma, yani vuslat hissidir. Böyle bir his, ulaşılamayan sevgilinin şahsında vuslatı bir ıstırap hissinin verdiği hoşnutluk duygusuna dönüştürürken, buna paralel olarak farklı bir vuslat tasavvurunun da geliştiği görülmüştür. Bu vuslat tasavvur ve tahayyüllerinde sevgili biricik ve ulvî niteliğinden bir nevi soyutlanmış, beşerî, kanlı, canlı vasıflarıyla belirmiştir. Bu ikinci vuslat tasavvurunda şuh nitelikler bulunmaktadır. Bu nitelikler beşerî sevgilinin şahsında vuslat olgusunu, ulaşılamayan niteliğinden ayırarak bir nevi realiteye dönüştürmektedir. Çünkü bu vuslatta sevgili; âşığına vadettiği kavuşmayı onun hanesine gelerek ya da onunla sıklıkla görüşerek yerine getirmekte, ayrıca sevgilinin âşığıyla sürekli yan yana bulunduğu da görülmektedir. Bu durum, âşık ile maşuğun kavuşma çizgisinde yer alan “vuslatın serencamı”dır. Sevgiliyle mesafelerin kaldırılarak yakınlaşıldığı anlaşılan bu vuslat terennümleri, sevgiliye yöneltilen bazı uçarı söylemleri de içermektedir. Klasik şiirde bunlar, şuhâne vuslat terennümleri olarak pek çok şair tarafından ele alınmış ve işlenmiş hâldedir. Bu çalışmada vuslatın söz konusu serencamı, şuhâne tarz bağlamında mukayeseli olarak incelenmiştir. Bu mukayeseler vuslat öncesi/hazırlık, vuslat anı ve vuslat sonrası olmak üzere üç başlık altında ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Şuhane tarz, vuslat, serencam, klasik şiir
KENT İMAJI OLUŞTURMADA DESTİNASYON PAZARLAMASI: TRABZON KENTİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
Destinasyon, varılacak olan yer anlamında turistik çekiciliği olan bölge demektir. Destinasyon pazarlaması ise, belirli bir kent/bölgenin turizm etkinlikleri bağlamında çekici dolayısıyla tercih edilir olmasını belirleyen yöntemleri ifade eder. Turizmde bir destinasyon olarak tercih edilir olmak hiç kuşkusuz kentlerin farklılaşmasına ve öne çıkmasına bağlıdır. Kentlerin turistik bir bölge olarak öne çıkmasını ve tercih edilmesini sağlayan destinasyon pazarlamasında ise en temel unsur imajdır. Bu çalışma, gençlerin Trabzon kentine yönelik belli değerler bağlamında imaj algısını ortaya koymaktadır. Bu yönüyle turizm başlığı altında kamu, özel ve sivil toplum kuruluşlarında gelecekte yapılması muhtemel destinasyon pazarlaması uygulamaları için önemli ve güncel bulgular içermektedir. Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde eğitim gören ve Trabzon’a başka kentlerden gelen toplam 190 öğrenci ile gerçekleştirilen anket çalışmasının verileri doğrultusunda Trabzon’un “spor” ve “doğa” kenti algısının destinasyon pazarlaması sürecinde kent imajı için son derece belirleyici özellikler olduğu görülmüştür. Araştırmanın öne çıkan bulgularından biri de gençlere göre Trabzon’un önemli bir “turizm merkezi” olduğu düşüncesidir.
OSMANLI SALTANAT RÜYALARI VE TARİHÎ BAĞLAM
Özet Osmanlı Devleti'nin kuruluşu meselesi kadar, ilk Osmanlı kroniklerinin içeriği de hâlâ tarihçilerin en çok tartıştığı konular arasındadır. Bunun sebebi olarak, dönem hakkında eldeki kaynakların birçok noktada yetersiz oluşu ve tartışmalı bilgiler içermesi gösterilmektedir. Sorunun üstesinden gelebilmek için kaynakların eleştirel yöntemle her defasında yeniden ele alınması gerekir. Osmanlı saltanatını müjdeleyen çeşitli tipteki rüyaları inceleyen bu çalışma, bir taraftan Osmanlı hâkimiyetinin kaynağını sorgularken, diğer taraftan eleştirel yaklaşımla muasır kaynaklardaki verileri yeniden yorumlamayı amaç edinmiştir. Bu bağlamda, ilk dönem Osmanlı kroniklerinde karşımıza çıkan Göbekten Çıkan Ağaç Motifli Rüya gibi saltanat rüyaları bahse konu edilmiştir. Türk-İslam devlet geleneğinde ilk örneklerine tesadüf edilen bu rüyaların içeriklerine, Osmanlı kronik yazarları tarafından birtakım ilaveler yapılmış ve yeni motifler eklenmiştir. Bu şekilde Osmanlı Tipi derleme rüya rivayetleri ortaya çıkmıştır. Osmanlılar tarafından eklenen yeni unsurların, dönemin siyasî söylemlerinin izlerini taşıdığı anlaşılmaktadır. Saltanat rüyalarına eklenen Selçuklu motifleri ile Anadolu Selçuklu Devleti'ne vâris olma iddiası dile getirilirken, Şeyh Edebali kimliği ile de kuruluşta gazi dervişlerin oynadığı rol vurgulanmıştır. Neticede bu ilave motiflerden yola çıkarak rüyaların tarihî bağlamı belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Saltanat Rüyaları, Osman Bey, Ertuğrul Bey, Şeyh Edebali. Abstract Ottoman Royal Dreams And Historical Context Problems of emergence of the Ottoman State and context of the first Ottoman cronicles are the most controversial topics among the historians. The reason is thought that the available sources are unsufficient in many respects and they provide controversial information. To overcome the problem the sources should be treated again by the critical method. The article surveys the various royal dreams that forerunning the Ottoman hegemony and, on the other hand, aims to reexamine the related data in contemporary sources by the historical-critical method. In this context, the royal dreams such as The Dream With Motif of Tree Emerging from the Navel are brought under the scope. The Ottoman cronicle writers had added sentences and new motifs into the dreams whose prototypes are seen in political tradition of the Turkish-Islamıc states. In this way the Ottoman type of edited dreams were emerged. It seems that these new elements in royal dreams bears the traces of political arguments of the period. The Seljukid motifs in the dreams mean the Ottoman claims of being the political successor of the Seljukid State and Sheikh Edebali stresses the role of the ghazi dervishes in the foundation. At the end the historical context of the dreams is determined by means of additional motifs.
Öz ‚Klasik‛ dönemde merkezden atanan subaşıların yerini 17. yüzyılda sancakbeyiler ve beylerbeyiler tarafından atanan subaşılar almıştı. Bu durum subaşılık bağlamında nisbî bir yerelleşmeyi beraberinde getirmişti. Subaşı olarak atandıkları şehirler ile sosyo-ekonomik bağları olan bu yeni vazifeliler, söz konusu yerellikten kaynaklanan iktisadî muhtevaları ile geleneksel Osmanlı siyaset pratiğinden farklı bir görünüme işaret ediyorlardı. İltizâm üzere verilen ve gittikçe daha çok malî bir görev haline gelen subaşılığın bu yeni muhtevası, şehirle olan münasebetinde ‚salgunlar‛ şeklinde tezahür ediyordu. İşte 17. yüzyılın ilk yarısında Trabzon'daki subaşıların konu edinildiği bu yazıda, bilhassa şer'iyye sicilleri üzerinden bu yeni subaşıların çalışma biçimleri örneklendirilmek istenmiştir. Bu şekilde 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun içerisinden geçtiği ‚alacakaranlığın‛ aydınlatılmasında küçük bir katkı yapmak hedeflenmiştir. • Anahtar Kelimeler Osmanlı İmparatorluğu, Trabzon, subaşı, beylerbeyi, iltizâm. • Abstract In the 17th century, the ‚subaşı‛, who were appointed from the center in the "classic" period were replaced by the ‚subaşı‛s appointed by ‚sancakbeyi‛ and the ‚beylerbeyi‛. This situation ended up in a relative decentralization in the context of the subaşı. These new officers had socioeconomic ties with the cities they were appointed as subaşı, which was substantially aberrant from the traditional Ottoman political practice. The position of subaşı became more and more financial, which was manifested in the form of ‚salgun‛ (a special tax collected in extraordinary times of deficit spending) in their relationship with the city. In this paper, which describes the subaşı in the 17th century in Trabzon, the work pattern of this new kind of subaşı was tried to be exemplified, depending on the knowledge obtained from the Sharia court records. By this way, we intended to make a small contribution to the enlightenment to the "twilight" period of the Ottoman Empire in the 17th century. •
SİMÜLASYONUN TABANLI PAZARLAMA
7. Ulusal Savunma Uygulamaları Modelleme ve Simülasyon Konferansı, 2017
ÖZ Bu makalede, müĢterilerin ihtiyaç ve beklentilerinin karĢılanmasında pazarlamaya yönelik simülasyon yazılımları kullanılarak, müĢteri tatmininin sağlanması, oluĢan müĢteri sadakatine bağlı olarak ürün satıĢ ve kullanımında artıĢ ile birlikte iĢletme performansı arttırılabilir mi sorusuna cevap aranmaktadır. Ayrıca bu çalıĢma ile, simülasyon tabanlı pazarlama (STP) yaklaĢımının kavramsal altyapısı ortaya konularak, bu kavramlar arasındaki iliĢkileri gösteren iliĢki yol modeli oluĢturulmuĢtur. Yapılan literatür taramasında, simülasyon sistemlerinin pazarlama faaliyetlerinde kullanılması konusu daha önce yaygın olarak çalıĢılmadığı tespit edilmiĢtir. Her ne kadar Gupta ve diğerleri (2010) pazarlama faaliyetlerini bir simülasyon modeline oturtmaya çalıĢmıĢlarsa da bu makalede önerilen yaklaĢıma uygun literatürde bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. ABSTRACT In this study, requirements and expectations of customers by using simulation systems in the formation of customer satisfaction, customer loyalty and product growth with the purchase of use, depending on the answer to the question of whether operating performance can be improved are being sought. Additionally, in this study, simulation-based marketing (STP) approach and the conceptual infrastructure by creating relationships between the concepts put forward has been trying to model for path analysis. How Gupta and others (2010), marketing activities and tried to put it back into the simulation model, the proposed approach has not been found in Literature a study of the appropriate in this article.