Türk Sinemasında Yeniden Çekim: Kültürel Farklılıklar ve Engeller (original) (raw)

Türk Sineması'nda Dış Göç Olgusu: Sosyo-Kültürel Karşılaşmalar, Kimlik Çatışması ve Yabancılaşma

Öz Türkiye' de 1950'li yıllarda başlayan ve şehirlerdeki birçok problemin en büyük sebepleri arasında gösterilen göç sorunu, günümüzde de devam etmektedir. Daha çok ekonomik ve sosyal faktörler neticesinde ortaya çıkan göç, sosyal ve kültürel alanlarda çok yönlü değişimlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle son zamanlarda Orta Doğu, Asya ve Afrika' da girişilen güç mücadelelerinin sebep olduğu büyük göç hareketleri ve Suriye' de yaşanan dramatik süreç, göç meselesini kapsamlı bir biçimde ele almayı zaruri kılmaktadır. İç ve dış göç, Türk Sineması'nda işlenen önemli temalardan birisidir. Yönetmenler ve yapımcılar sosyal hayatı derinden etkileyen bu meseleye kayıtsız kalmamışlar ve farklı dönemlerde çektikleri filmlerde göç konusuna da yer vermişlerdir. Bu çalışmada; dış göç konusuna odaklanan Otobüs (1974), El Kapısı (1974) ve 40m² Almanya (1986) adlı Türk filmleri sinemasal dramaturji ve söylem analizi yöntemiyle kritik edilerek göç konusu felsefî, sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla incelenmektedir. Seçilen filmlerde, dış göçün yol açtığı kimlik çatışması, Doğu-Batı karşıtlığı, yabancılaşma ve ötekileştirme sorunlarının ön plana çıktığı tespit edilmiştir. Bu konunun seçilme amacı, 1990 öncesinde Türk Sineması'nda dış göç temasının nasıl ele alındığını analiz etmek ve bu vesileyle bir zamanlar Türk vatandaşlarının da " el kapıları " nda göçmen olduğunu ve günümüzde Suriyeli göçmenlerin yaşadıklarına benzer trajedileri onların da tecrübe ettiğini hatırlatmak ve empati kurulmasına katkı sağlamaktır.

Kimlik, Kültür ve Kolektif Bilinç Bağlamında Türk Sinemasında Göç Konusu

2. Uluslararası Sosyal İnovasyon Kongresi Özet Bildiriler, 2020

To the awe of Muslims there was a special broadcast on NPO2 -Dutch national television -Muslims pray for bonding on the 2nd of April 2020, subtitled a Joint prayer from the Taqwa Mosque in Amsterdam due to the corona crisis. This joint prayer was on prime time in the Netherlands where Dutch imams recited from the Quran by taking turns. The Muslim amazement didn't stop with this broadcast, as most mosques in large cities publicly called for prayer (the adhaan) as a sign of national solidarity. Then, there were new TV-commercials on the Corona measures including images of Muslims praying together with images of sports people reminding them to stay at home. As far as the memory goes it was a first in years that a Minister, in this case Minister Grapperhuis gave a Ramadan message to congratulate the start of the holy month Ramadan. On the 2nd of May 2020 Minister Arie Slob endorsed the permit of an Islamic Secondary school in the Hague after long years of rejections and quarrels. Therefore, the question in this paper is, does this pandemic give rise to a more constructive political and media attitudes in the Netherlands while minorities in cases of international crises typically are the scapegoats to be targeted? Furthermore, is this initial seemingly positive depiction in favour of the Dutch Muslim a temporary glitch or is the Corona-crisis paving the way for new opportunities to mend relations that seemed deconstructive?

Türk Korku Sinemasının Yapısal Engelleri: Sosyo-Kültürel Bir Bakış

"Structural Barriers of Turkish Horror Cinema: A Socio-Cultural Perspective" e-GİFDER September 2015 No:2 Vol:3 p.247-274 ÖZET Sinema ve toplumun karşılıklı bir etkileşim içinde olması nedeniyle, tür sineması da içinde bulunduğu toplumun sosyal ve kültürel yapısıyla yakından ilişkilidir. Tüm toplumlarda tür sinemaları hem endüstrinin gereklilikleri hem de izleyicilerin beklentileri çerçevesinde şekillenmiş ve anlatı içerikleri de söz konusu toplumların kültürel birikimiyle desteklenmiştir. Türk sineması ekonomik nedenler başta olmak üzere politik nedenlerden dolayı endüstrileşememiştir. Türsel çeşitlenme açısından yoksun bir konumdadır. Dolayısıyla Türk sinemasında korku türüne ait yapımlar sınırlı sayıdadır. Bu durum sinemanın endüstriyel problemleri kadar Türk kültürünün sosyal, kültürel özelliklerinin Batı’dan farklı olmasına dayandırılabilir. Türk sinemasındaki mevcut korku türünün kaynakları da Batı temellidir. Bu çalışmada, korku türünün Türk sinemasında yeterince kendine yer açamaması konusu, 2000 sonrası Türk sinemasında sosyo-kültürel bir yaklaşımla incelenmekte ve korku türünde yapımları olan senarist ve yönetmenlerin konuya ilişkin görüşleri de dikkate alınarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Türk sinema endüstrisi, korku sineması, Anadolu folkloru, din. ABSTRACT Due to the cinema and the society are involved in an interaction,film genres are closely associated with the socio-cultural structure of that society. In all the societies film genres have been shaped around not only the requirements of industry but also the expectations of the audience and the narration contents have been supported by the cultural accumulations of those societies. Turkish cinema could not industrialize mainly because of the economical and the political reasons.It is deprived of genre diversification for this reason, the productions belong to the horror genres are less and in a finite number in Turkish cinema.This can be based to the industrial problems of the cinema and the different socio- cultural features of Turkey which are strictly different from the West's. The available resources of the horror genres in Turkish cinema are mostly West originated. In this study the issue of not having enough space of the horror genre in Turkish cinema, after 2000 Turkish cinema has been analyzed and the ideas or the views of the scriptwriters and the directors that have productions of horror genres have been viewed and considered. Keywords: Turkish film industry, horror cinema, Anatolian folklore, religion.

Kültürel Göstergeler Projesi Kapsamında Türk Sinemasında Şiddet ve Cinsellik

Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022

Gerek televizyon gerekse de sinema ekranlarından bireylere kurgulanmış gerçeklikler sunulmakta, bu yolla herkese hitap eden bir kültür yaratılmakta ve siyasi/ekonomik elitlerin çıkarlarını meşrulaştırabilecek bir düşünce tarzı izleyicilerin zihinlerine ekilmeye çalışılmaktadır. Televizyonun bu düzeni yaratmadaki gücünün sınırları birçok çalışmaya konu edilmiştir. Bunlardan bir tanesi George Gerbner’in başlattığı Kültürel Göstergeler Projesi’dir ve proje kapsamında televizyondan sunulan ana temanın şiddet olduğu ve onu cinsellik temasının izlediği ortaya konulmuştur. Şiddet bağlamında suç, ölüm, yaralama ve her türden macera unsuru izleyiciye sunulurken; cinsellik bağlamında entrika, romantizm, aşk, erotizm temsil edilmektedir. Çalışma kapsamında “Ah nerede o eski filmler” serzenişinden yola çıkılmış ve gerçekten 1960’lar ve 1970’lerin Türk sinemasının, “masum” olup olmadığı, daha az şiddet ve cinsellik içerip içermediği Kültürel Göstergeler Projesi neticesinde ortaya konulan belli başlı kavram ve kuramlar bağlamında araştırmaya tabi tutulmuştur. Literatür için proje kapsamında geliştirilen Ekme Kuramı, Acımasız Dünya Sendromu ve Mutlu Şiddet kullanılmıştır. Çalışmanın analiz kısmında ise Yeşilçam melodram sineması, Kemal Sunal filmleri ve günümüz gişe filmleri arasından rastgele örneklem yöntemiyle seçilen filmlerdeki şiddet ve cinsellik unsurları kodlanarak kıyaslanmıştır.

Türkiye Sinemasında Uyarlamalara Genel Bir Bakış

Giriş Sinema içerik üretirken sıklıkla diğer sanat eserlerinden ilham almıştır. Edebiyat uyarlamaları da bunun yaygın bir örneğidir. Yazılı bir eserin görüntüye dökül-mesi zorluklar taşımakla birlikte, kaynağındaki eserle birlikte ele alındığında çok zengin bir dünyaya kapı açar. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de edebiyat uyarlaması çok sayıda film çekilmiştir. Bu yazıda sinemamızda edebî eserlerden uyarlanan filmler ele alınacak, uyarlama filmlerin ve kaynak eserlerin özellikleri irdelenecektir. Uyarlama genel anlamıyla bir sanat eserinin başka bir sanat dalının araçlarına uygun şekilde aktarılması ile yeni bir sanat eserinin yaratılması olarak tanımla-nabilir. 1 Burada amaç bir kopya ortaya çıkarmaktan çok kişisel bir söylem oluş-turmaktır. 2 Edebî eserlerden sinemaya uyarlamalarda yazılı materyalin görüntü ile aktarılması söz konusu olduğu için süreç karmaşıktır ve yönetmenin ciddi bir yeniden yaratım sürecinde olması gerekir. Yönetmen anlatmak istediği hikayenin ötesinde, görüntülü anlatımın gereklerini karşılayabilmek için kaynak eserdeki öğeler arasında seçim yapmak zorundadır. Uyarlamaların geçmişi sinemanın öncülerinden Georges Méliès'e kadar uzanır. Fransız film sanatçısı, Jules Verne'in aynı adlı romanına dayanarak Aya

Yabancılaşma ve Anomi Ekseninde Çağdaş Türk Sineması

Türk Sinemasından Örneklerle Sinema Sosyolojisi. G. Parlayandemir (Ed.) Eğitim Yayınevi, 2022

Sinema, bireyi ve toplumu mercek altına alarak çağının sorunlarını yansıtma misyonunu yüklenir. Çağdaş anlatı sinemasının amacı toplumsal ve bireysel gerçeklere dikkat çekerek izleyicinin deneyimledikleri ile etkin olmasını ve eleştirel bir tavır geliştirmesini sağlamaktır. Çağımızın önemli toplumsal sorunlarından olan yabancılaşma ve anomi, sinemanın ele aldığı konulardan biridir. Yabancılaşma bireyin kendine ve içinde yaşadığı topluma yabancılaşması olarak açıklanabilir. Anomi ise yabancılaşma ile ilişkili olarak bireyin toplumsal kurallardan ve değerlerden kopması durumudur. Bu çalışmada yabancılaşma ve anomi kavramlarının Türk Sineması’nda ne şekilde yer aldığı incelenmiştir. Kaygı (2017) ve Küçük Şeyler (2019) filmleri çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Filmler belirlenen değişkenler (metropol yaşamı, insanın üretim tarzı, emeğe, kendine ve topluma yabancılaşma ile toplumsal uyum mekanizmalarının bozulması) bakımından incelenmiştir.

Türk Sinemasında Düzensiz Göç: Tarihsellik Bağlamında Bir Değerlendirme

Göç Dergisi, 2021

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın yeniden inşası için Marshall Planı yürürlüğe konmuş ve gelişmeye başlayan Avrupa ülkeleri, ihtiyaç duydukları iş gücünü göçmenler ile karşılamışlardır. Ancak 1973 Petrol Krizi sonrasında göçmen alımını durdurmuşlar ve “kapalı kapı” politikası izlemeye başlamışlardır. Soğuk Savaş sonrası yaşanan siyasi çalkantılar ve küreselleşme süreci, uluslararası göç hareketlerini de küresel boyuta taşımış ve Avrupa Kalesi daha da güçlendirilmiştir. Arap Baharı ve Suriye iç savaşı yeni bir göç krizi yaratırken göçe karşı alınan önlemler daha da sıkılaştırılmıştır. Bu nedenle göçmenler, daha tehlikeli rotalar izlemek zorunda kalmış ve göç güzergâhları boyunca ölüm ve kayıplar dünya genelinde artmıştır. Bu trajedi, doğal olarak sinemacıların da dikkatini çekmiştir. Dünya sinemasıyla eş zamanlı olarak Türk sinemasında da düzensiz göç temalı filmlerin sayısında artış kaydedilmiştir. Çünkü Türkiye, uluslararası göç hareketlerinin dönüşümü kapsamında her zaman merkezî bir konumda yer almıştır. Türk sinemasında düzensiz göç temalı filmler incelendiğinde bu dönüşüm net bir şekilde görülmektedir.