KURUM İÇİ İLETİŞİMİN ÇALIŞANLARIN İŞ TATMİNİNE ETKİSİ: ÇANAKKALE İLİNDE BİR ARAŞTIRMA (original) (raw)
Related papers
KURUM İÇİ İLETİŞİM ÇATIŞMALARININ ÇÖZÜMÜNDE MÜZAKERE BECERİLERİNE YÖNELİK KURAMSAL BİR ARAŞTIRMA
KURUM İÇİ İLETİŞİM ÇATIŞMALARININ ÇÖZÜMÜNDE MÜZAKERE BECERİLERİNE YÖNELİK KURAMSAL BİR ARAŞTIRMA, 2017
Bu çalışmanın amacı; günümüzde çok sık yaşanan fakat üzerinde çok fazla akademik çalışma yapılmayan örgüt içi iletişim çatışmalarının çözümünde müzakere yaklaşımının rolünü saptayarak kurumlarda veya örgütlerde anlaşmazlıkların baskı, manipülasyon, zorlama ya da şiddet tehdidi yöntemleri kullanılmadan, tarafların rızasına dayalı işbirlikçi müzakere yolu ile çözümlenebilmesinin önemini tespit etmektir. Böylece uygulamaya yönelik büyük bir ihtiyaç olan sorun ve çatışma çözümüne katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Kuramsal olarak çalışmamız James Grunig’in mükemmel halkla ilişkiler yaklaşımı üzerine şekillendirilmiş olup yöntemsel olarak simetrik iletişim prensipleri temel alınmıştır. Bu araştırmanın önemi; halkla ilişkilerin temel amaçlarından biri ve kurumsal iletişimin bir fonksiyonu olan simetrik iletişim aracılığıyla uyuşmazlıkların giderilmesi, karşıtlıkların olumlu bir bakış açısıyla üstesinden gelinmeye çalışılması, çatışmaların çözümlenmesi konusunda müzakere yaklaşımına işlerlik kazandırılmasının Türkçe halkla ilişkiler literatüründe yer bulmasını sağlamaktır. Çünkü bu konu siyaset bilimi, işletme, iktisat, diplomasi başta olmak üzere farklı bilim dallarında incelenmiş olmasına rağmen; halkla ilişkiler disiplininde yeterince yer almamış bir konudur. Bu bağlamda; kurumsal performansı ve etkililiği olumsuz şekilde etkileme riskini içinde barındıran iletişim çatışmalarının yapıcı bir şekilde çözüme kavuşturulmasının kuruma yapacağı olumlu katkının ortaya konması ve bu yolla organizasyonlarda huzur ortamının tesisinin sağlanması, müzakere yoluyla rasyonel aklın ve uzun vadeli bakış açısının işlerlik kazanması üzerinde durulması gerekmektedir. Bu perspektifte; halkla ilişkiler bağlamında öncelikle çatışma kavramına dair teorik bilgilere yer verilip iletişim çatışmaları alanı incelenerek çatışma çözümü ve müzakere becerilerine ilişkin literatürün taranması suretiyle konu kuramsal açıdan açıklanmaya çalışılmıştır. GİRİŞ Kurum ile kurumun stratejik kamularından biri olan çalışanları arasındaki çatışmaları yönetmek ve çalışanların kendi aralarındaki anlaşmazlıkların üstesinden gelebilmelerini sağlamak amacıyla müzakere yönteminden yararlanmak gerekmektedir. Grunig tarafından geliştirilen mükemmel halkla ilişkiler modeli olarak tanımlanan diyalojik yaklaşım çerçevesinde ele alınan müzakere yöntemiyle; yönetime danışmanlık fonksiyonunu yerine getirmeye çalışan halkla ilişkiler biriminin ya da anlayışının kurumlarda çatışma çözümü noktasında da etkin olması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Grunig’in bir iletişim yönetimi kuramı olarak genel bir halkla ilişkiler kuramı şeklinde altını çizdiği mükemmellik teorisi; halkla ilişkilerin örgütlerin etkinliğine nasıl katkıda bulunduğunu, bu katkının en üst düzeye çıkarılması için halkla ilişkilerin nasıl örgütlenmesi ve yönetilmesi gerektiğini, örgütlerin kendisiyle ve ortamıyla ilgili hangi koşulların onların etkinliğini artırdığını ve mükemmel halkla ilişkilere parasal bir değer biçmenin yolunu açtığını açıklamaktadır (2005:38).Burada Grunig’in altını çizdiği husus yani mükemmellik ile anlatılmaya çalışılan aslında örgütsel etkinliktir. Literatürde etkinlik onusu farklı bakış açılarına göre incelenmektedir. Buna göre örgütlerde etkinlik konusunu araştırmakta kullanılabilecek geçerli yaklaşımlardan en uygunu sistem kuramıdır. Katz ve Kahn gibi kuramcılar, örgütlerin ortamlarındaki diğer örgüt ve gruplar ile bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi olduğu ön kabulüne dayanan bir açık-sistem perspektifi üzerinde durmuşlardır. Karşılıklı bağımlılık, örgütlerin, isteseler de istemeseler de paydaşlarla (kamular ve diğer örgütlerle) ilişkiler kuracağı anlamına gelmektedir. Bu bağlamda halkla ilişkilere yönelik sistem kuramını ise yine Grunig geliştirmiştir. Örgütsel bütünün yönetsel alt parçalarından biri olarak halkla ilişkiler departmanı her kurumun başarısında ya da başarısızlığında katkıda bulunmaktadır. Grunig, örgütlerin temel etkinliğine ancak mükemmel halkla ilişkiler departmanlarının katkıda bulunabileceği düşüncesini savunmaktadır. Bu noktada üç temel amaç söz konusudur: a.) Yöneticilerin içinde bulundukları anlık durumu izlemesini sağlamak / neler olduğuna dair bilinç oluşturmak, b.) Yöneticilerin, ortamdaki gelişmeler karşısında departmanlarının nasıl davranacağına karar vermelerine yardım etmek ve iletişim alt sistemlerini değiştirmek c.) Etkinliği artırıcı reformları kurumsallaştırma doğrultusunda yöneticilere yol göstermek (Ehling ve Grunig, 2005:81-87).
CİNSİYETİN İŞ DOYUMU ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: KAMU ÇALIŞANLARI ÜZERİNDE BİR ARAŞTIRMA
İş doyumu, insanın yaptığı işten zevk almasını, tatmin olmasını ve hayat kalitesini ifade etmektedir. Bu araştırmanın temel amacı, hem çalışanlar ve hem de örgütler açısından önemli bir unsur olan iş doyumu üzerindeki cinsiyet değişkenin etkisini incelemektir. İnsan kaynaklarının işi hakkında hissettiği duygu olarak tanımlanan iş doyumu; iş verimliliği, çalışan devamlılığı, performans gibi örgütlerin başarısını etkileyen birçok kavram arasında önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede, Karabük ilindeki bir kamu kurumunda çalışan insan kaynaklarının, iş doyum durumları, iş doyum ölçeği ile ölçümü ve cinsiyetin iş doyumu üzerindeki etkileri incelemiştir. Bu inceleme anket yöntemiyle elde edilen verilerin analiz edilip yorumlanması ile gerçekleştirilmiştir. Analiz sonuçlarına göre iş doyum ölçeğinde yer alan bazı yargıların cinsiyet ile anlamlı olarak farklılaştığı görülmüştür. Anlamlı bulunan yargıların yöneticilerce dikkate alınması, insan kaynaklarının moral ve motivasyonlarını arttırarak örgütsel etkinliğe katkıda bulunacak ve daha yaşanabilir örgütlerin oluşturulmasına hizmet edebilecektir.
GİRİŞİMCİLER İLE MAAŞLI ÇALIŞANLARIN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI: ÇANAKKALE ÖRNEĞİ
Bu çalışmada girişimci, girişimcilik ve kişilik kavramlarına değinilmiş olup, girişimciler ile maaşlı çalışanlar arasında kişilik özellikleri bağlamında bir fark olup olmadığı incelenmiştir. Çalışmada, Gençöz ve Öncül (2012)’nin Türk kültürüne yönelik geliştirdiği ve 45 maddeden oluşan “Temel Kişilik Özellikleri” ölçeğinden yararlanılarak bir anket formu hazırlanmıştır. Hazırlanan anket formu, 1 Kasım-15 Aralık 2016 tarihleri arasında, Çanakkale il merkezinde yer alan 450 girişimci ve maaşlı çalışana yüz yüze görüşme yöntemi aracılığıyla uygulanmıştır. Girişimciler ile maaşlı çalışanların kişilik özellikleri arasındaki farklılıklar, T-testi ve Anova testleri aracılığıyla analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda girişimci – maaşlı çalışanların kişilik özellikleri bakımından yaş, medeni durum, gelir seviyesi ve iş durumuna göre, “Dışadönüklük”, “Sorumluluk”, “Uyumluluk”, “Duygusal Tutarsızlık”, “Gelişime Açıklık” ve “Olumsuz Değerlik” boyutları arasında anlamlı bir farklılık bulunmadığı tespit edilmiştir. Girişimciler ile maaşlı çalışanların kişilik özellikleri arasındaki farklılıklar cinsiyet değişkenine göre incelendiğinde ise, “Sorumluluk” ve “Uyumluluk” boyutlarında anlamlı bir farklılık olduğu; kadınların erkeklere göre daha fazla sorumluk sahibi ve uyumlu oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Girişimciler ile maaşlı çalışanların kişilik özellikleri arasındaki farklılıklar eğitim değişkenine göre incelendiğinde ise, “Duygusal Tutarsızlık” boyutunda ilköğretim–lise ve lise–ilköğretim eğitim seviyeleri arasında farklılık olduğu; lise eğitim seviyesine sahip girişimci ve maaşlı çalışanların, eğitim seviyesi ilköğretim olanlara göre daha fazla duygusal tutarsızlığa sahip oldukları görülmüştür. Türk kültürüne yönelik olarak geliştirilen “Temel Kişilik Özellikleri” ölçeğinden yararlanılarak gerçekleştirilen bu çalışmanın sonuçlarının literatüre katkı sağlayacağı ve ileride konu ile ilgili yapılacak çalışmalarda yol gösterici olacağı düşünülmektedir. In this study, the concepts of entrepreneur, entrepreneurship and personality are mentioned and also it has been examined whether there is a difference between entrepreneurs and salaried employees in terms of their personality traits. A questionnaire form was prepared by using the "Basic Personality Features" scale developed by Gençöz and Öncül (2012) for Turkish culture and consisting of 45 items for the study. The prepared questionnaire was applied between 1 November and 15 December 2016 through 450 entrepreneurs and salaried employees, faceto-face interviewing methods in Canakkale province center. Differences between personality traits of entrepreneurs and salaried employees were analyzed through the t-test and Anova tests. As a result of the study, it is determined that there is no difference between the dimensions of "Outwardness", "Responsibility", "Compatibility", "Emotional Inconsistency", "Developmental Clarity" and "Negative Validity" according to age, marital status, income level and employment status of entrepreneurs and salaried employees. When the differences between personality traits of entrepreneurs and salaried employees are examined according to gender variable, it is seen that there is a meaningful difference between "Responsibility" and "Compatibility" dimensions. According to this difference, women are more responsible and accountable than men. When the differences between personality traits of entrepreneurs and salaried employees are examined according to educational variables, it is found that there is a difference between primary and high school and primary school education levels in the dimension of "Emotional inconsistency". Entrepreneurs and salaried employees with a high school education level are found to have more emotional inconsistency than those with an education level of primary education. It is considered that the results of this study, which is realized by using the "Basic Personality Traits" scale developed for the Turkish culture, will contribute to the literature and will be a guide for the future studies about this subject.
İŞ-AİLE VE AİLE-İŞ ÇATISMASININ ÇALIŞANLARIN İŞ VE YAŞAM TATMİNLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: KAMU KURUMUNDA BİR ARAŞTIRMA, 2019
Küreselleşmeyle birlikte iş yaşamı ve iş yapma pratikleri de hızla değişmiştir. Çalışanlar yoğun iş temposunda çalışmakta ve bunun sonucu olarak da stres çalışmanın bir parçası haline gelmektedir. Yoğun çalışma temposu aile yaşamını da etkilemektedir. İş ve aile hayatı bireyin hayatında önemli yer tutan birbirinden farklı iki alandır. İki alan da yoğun enerji ve zaman talep etmektedir. İş-aile ve aile-iş çatışması günümüzde çalışan bireyin karşılaştığı en önemli sorunların başında gelmektedir. Bu durum sadece çalışma verimliliğini düşürmekle kalmamakta, aynı zamanda bireylerin yaşam tatminlerini, dolayısıyla hayattan aldıkları mutluluğu da azaltmaktadır. Hem iş hayatının hem de aile hayatının dengeli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Bu çalışmada iş-aile ve aileiş çatışmasının çalışanın iş ve yaşam tatminleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Antalya ilinde bir kamu kurumunda yapılan araştırmaya göre, iş-aile ve aile-iş çatışmasıyla çalışanların iş ve yaşam tatminleri arasındaki negatif yönlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.
YEREL KALKINMA VE MESLEKİ KURULUŞLAR: ÇANAKKALE İLİNE YÖNELİK AMPİRİK BİR ÇALIŞMA
Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Yerel kalkınmanın sağlanmasında merkezi hükümet tarafından yapılan yardımlar kadar yerelde bulunan belediye, il özel idaresi, bölgesel kalkınma ajansı, üniversite, mesleki kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları gibi aktörlerin de çok önemli rolleri bulunmaktadır. Çalışmanın amacı, yerel aktörlerden olan ticaret aktörlerinin yerel kalkınmaya bakışının Çanakkale ili özelinde ölçülmesi olmuştur. Zaman ve maliyet kısıtı nedeniyle çalışma Çanakkale’de bulunan ticaret aktörleri olan ticaret ve sanayi odaları ve ticaret borsaları ile sınırlandırılmıştır. Verilerin elde edilmesinde anket tekniğinin kullanıldığı çalışmada yöntem olarak frekans analizi, Kruskal-Wallis testi ve Ki-Kare testi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre; yerel aktörlere merkezi idareden yeterince kaynak ayrılmadığı, yerel aktörlerin birlikte hareket edemediği ve yerel aktörlerin yerel kalkınma için gereken önemi göstermediği sonucuna ulaşılmıştır.
ÇANAKKALE İLİ ÖRNEĞİNDE KÜLTÜR TURİZMİ: YERLİ TURİSTLER ÜZERİNE GÖRGÜL BİR ARAŞTIRMA
Bu çalışmada, Çanakkale ilini ziyaret eden yerli turistler aracılığıyla, Çanakkale ilinin kültür turizm potansiyeli belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma, Çanakkale ilinin sahip olduğu değerler ile önemli bir kültür kenti olarak anılması açısından önem arz etmektedir. Araştırma verileri, 15 Nisan-15 Mayıs 2017 tarihleri arasında, Çanakkale Arkeoloji Müzesi, Çanakkale Deniz Müzesi, Askeri Deniz Müzesi, Çanakkale Şehitleri Müzesi, Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi, Truva Antik Kenti, Çanakkale Truva Heykeli ve Kilitbahir Kalesi’ni ziyaret eden 410 yerli turiste yapılan anket uygulaması sonucunda elde edilmiştir. Araştırma sonucunda, Çanakkale’yi ziyaret eden yerli turistlerin ağırlıklı olarak genç yaş grubunda, yüksek eğitim almış, aylık gelir durumları açısından ise düşük düzeyde oldukları görülmüştür. Katılımcıların, Çanakkale iline yönelik kültür turizmi algılarının yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcılar, kültürel ve tarihi yapıların korunması ve iyileştirilmesinin, Çanakkale’nin turistik geleceği açısından olumlu olacağını belirtmişlerdir. Araştırma sonuçlarının, kültür turizmi bağlamında destinasyon pazarlamacıları ve yöneticileri açısından faydalı olacağı düşünülmüş ve birtakım önerilerde bulunulmuştur.
DUYGUSAL EMEĞİN İŞ TATMİNİNE ETKİSİ: OTEL İŞLETMESİ ÇALIŞANLARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Bu çalışmanın amacı, emek yoğun hizmet işletmesi olan otel işletmesi çalışanlarının müşterilerle birebir iletişime girerken duygusal emek davranışlarını belirlemek ve işinden ve iş çevresinden duyduğu tatmin ile ilişkisini ortaya koymaktır. Bu amaçla Antalya, Muğla ve İstanbul illerindeki dört ve beş yıldızlı otel işletmesi çalışanları üzerinde toplam 536 kişiyle işletmelere doğrudan ulaşılarak anket çalışması yapılmıştır. Yapılan analiz sonucu, duygusal emek ile iş tatmini arasında anlamlı ilişkilerin olduğunu, demografik özelliklere göre duygusal emek boyutların ortalamalarının bazılarının farklılaştığını göstermektedir (5’li likert ölçeğinde). Yapılan korelasyon ve regresyon analizi sonucunda; duygusal emeğin iş tatminini etkilediği, sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçlar literatürle karşılaştırılmış, işletme yöneticileri ve araştırmacılar için öneriler sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Duygusal Emek, İş Tatmini, Otel İşletmesi Çalışanları
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 2021
Konaklama işletmelerinde yiyecek & içecek bölümü en fazla personelin çalıştığı birim olarak bu işletmelerde önemli bir yere sahiptir. Çünkü konaklama işletmelerinde yiyecek & içecek çalışanları müşteriler ile devamlı olarak etkileşim halindedir ve müşteri memnuniyetinin sağlanmasında kritik öneme sahiptir. Ayrıca müşteri memnuniyetinin artması sadık müşteri sayısının da artmasını sağlamakta bu da işletmeye önemli bir rekabet avantajı sağlamaktadır. Dolayısıyla bu işletmelerin hizmet kalitesinin artmasında çalışanların işe bağlılığı önemli bir husustur. Ancak turizm sektörünün yapısal sorunları çalışanlar ile işletme arasında güçlü bağlar kurulmasına engel olmaktadır. Bu bağlamda bu çalışmada da konaklama işletmelerinde çalışan yiyecek & içecek personelinin işe başlılığı ve işe bağlılığın yaşam memnuniyeti üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu araştırma, nicel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında 177 yiyecek & içecek çalışanı ile anket çalışması yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre de işe bağlılığın yaşam memnuniyeti üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir.
KAMU ÇALIŞANLARINDA İŞ TATMİNİ, DUYGUSAL EMEK VE İŞ STRESİ: KONYA’DA BİR ARAŞTIRMA
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2018
Bu çalışma memurların iş yaşamında sürekli olarak karşılaştıkları duygusal emek iş tatmini ve iş stresi değişkenleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada kullanılmak üzere üç ölçekli anket formu oluşturulmuş ve bu anket formu ile söz konusu değişkenlerin ölçülmesi amaçlanmıştır. Çalışma Konya ilinde istihdam eden memurlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler paket programlar aracılığı ile frekans analizi, t- testi, korelasyon analizi ve regresyon analizi analizleri uygulanmıştır. Araştırma sonucunda duygusal emek davranışının iş stresini negatif yönde etkilediği, duygusal emeğin yüzeysel davranış boyutunun iş stresini pozitif yönde etkilediği saptanmıştır. Aynı zamanda duygusal emek davranışının iş tatminini pozitif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.
DUYGUSAL EMEĞİN İŞE TUTKUNLUKLA İLİŞKİSİ: BANKA ÇALIŞANLARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Article, 2021
Bu çalışmanın amacı işe tutkunluk ve duygusal emek arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırma Balıkesir ili Bandırma ilçesinde yer alan kamu ve özel 110 banka çalışanı üzerine yapılmıştır. Araştırmada toplanan veriler bir paket programda korelasyon ve regresyon analizleriyle incelenmiştir. Araştırma sonucunda banka çalışanlarının duygusal emek boyutlarında yer alan sahte duygunun işe tutkunluk boyutu olan işe istek duyma boyutuyla aralarında anlamlı negatif bir ilişki olduğu, yine duygusal emek boyutlarından gizlenen duygular ile işe tutkunluk boyutu olan işe adanma arasında da anlamlı negatif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Aynı zamanda işe tutkunluk ile duygusal emek boyutu olan gizlenen duygular arasında anlamlı negatif yönde bir ilişki olduğu da sonuçlarda yer almaktadır. Yapılan regresyon analizi sonucunda ise duygusal emeğin işe tutkunluk üzerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir etkisinin olmadığı bulgulanmıştır. Araştırma sonucunda yöneticilere, uygulayıcılara ve araştırmacılara çeşitli öneriler sunulmuştur. / The purpose of this study is to examine the relationship between emotional labor and work engagement. The research was conducted on 110 public and private bank employees in Bandırma district of Balıkesir province. The collected data in this study were analyzed by correlation and regression analysis in a packet program. As a result of the research, it has been determined that there is a significant negative relationship between the faking emotion in the emotional labor dimensions of the bank employees and the vigor which is a dimension of work engagement, and there is also a significant negative relationship between the hiding emotion which is a dimension of emotional labor and dedication to work which is a dimension of work engagement. It is also noted that there is a significant negative relationship between work engagement and hiding emotion which is a dimension of emotional labor. The result of the regression analysis showed that emotional labor had no statistically significant effect on the work engagement. The end of the study, various suggestions were presented to the managers, practitioners and researchers.