Varoluşçuluğun Türk Edebiyatında Algılanışı ve Tutunamayanlar (original) (raw)
Related papers
Türk Masallarinda Varoluşçuluk Tasarimi Üzeri̇ne
Journal of Turkish Research Institute, 2015
Masallar, içinde rasyonel unsurlar barındıran irrasyonel anlatılardır. Masallar, yaşamdan kopuk olmayan bilakis yaşamla iç içe metinlerdir, çünkü masallar, insanı insana anlatmaktadır. İnsanın varoluşunun sorgulandığı Varoluşçuluk akımında ise, varoluş bireyseldir; bir başka ifadeyle özneldir ve insan tüm yönleriyle ele alınır. Varoluşçuluk, fikirlerine somutluk kazandırabilmek için edebȋ türlerden yararlanmıştır. Çeşitli edebȋ eserlerde bu soyut düşünceler, tipler vasıtasıyla hayat bulmuş, kurgulanmış, gündelik yaşamın içine girmiştir. Bu manada Varoluşçuluk, "insan" temelli bir felsefi akım olması sebebiyle, gündelik yaşama öykünen, sembolik mesajlarla yüklü masal dünyası ve onun kurgusal serüveniyle de uyumludur. Ancak masallar yapısı gereği, didaktik yönü ağır basan, sonu belli olan kurgusal metinlerdir. Nihayetinde, bu yönlendirilmiş kurgusal metinler ayrıntıdan yoksun, zamanla tipleşmiş insanın uzak temsili ya da tasvirȋ figür kahramanlarıyla, alımlanmaya, sembolik dilinin çözümlenmesine açık metinlerdir. Çalışmada, sembolik dil ve "Alımlama Estetiği" bakış açısıyla, felsefe-Varoluşçuluk, felsefe-edebiyat; edebiyat-felsefe, masal-Varoluşçuluk kavramlarından hareketle Türk masallarında Varoluşçuluk tasarımı üzerinde durulmuştur. Buradan hareketle, disiplinler arası bir yaklaşımla "sembolik dil ve arka plan" şeklinde ele alınan masallarda, her biri kişi olma yolunda "varoluş" mücadelesi veren masal tipleri yahut masal kişileri ile karşılaşılmıştır.
Varoluşçuluk, din anlayışı, toplumsal baskı vb. kişinin seçimlerini, düşüncelerini bir hedef tahtası haline getirerek ona toplumda kendi doğuşundan gelen "var olmayı" biçenlere karşı çıkan ve Kierkegaard, Jean Paul Sartre, Jaspers, Marcel gibi ünlü filozofların temellendirdiği bir felsefe akımıdır. Egzistanyalizm olarak da adlandırılan bu felsefi düşünüş, birçok alanda etkili olmuştur.
Felsefi Düşün , 2019
Bu Sayının Danışma ve Hakem Kurulu / Board of Advisors and Referees GELECEK SAYILAR Felsefi Düşün Sayı: 13 / Felsefenin Tarihinde Ege: Pre-Sokratikler-İyonyalılar " Bilimsel bir hakikati bulmayı Pers kralı olmaya tercih ederim." Demokritos Felsefe tarihi, geçmişe ait düşüncelerin toplamından ve tekrarından ibaret değildir. Pre-sokratikler, 'felsefenin başlangıcında' olmaları nedeniyle hem zaman-mekan bakımından ve hem de kavrayış bakımından bugün de varlık ile bağ kurmanın özgün temsilcileri olarak görülürler. Phusis, kosmos, arkhe ve logos terimleri bu bağ kurmanın özgün terimleridir. Felsefenin tarihinde başlangıcı teşkil eden ve Ege kıyılarında yeşeren bu oluşum varlığın estetik, etik ve ontik kavranışında bize ne söyler? Bu sayı tüm bu soruları kendine kaygı edinen çalışmalara açık olacaktır. Ve umulur ki bu çaba yeni bir 'aydınlanmanın' başlangıcına da ilk ve küçük bir adım olur.
Bu iki temel kavram, insanoğlunu en çok ilgilendiren iki ana konudur. İnsanlarımızın çoğu, bu kelimeleri Batı kültürünün dünyadaki egemenliğinden sonra öğrendi. Bir takım kalemşor yazarlarımız da kavramların gerçek manasını ve kullanılış biçimlerini tam öğrenmeden, Efendim, bu değerler, bizde de var. Mevlana ve Yunus Emre birer hümanisttirler, diye makale ve kitaplar yazıyorlar. Hâlbuki bu değerli zatlar gibi maneviyat ve düşünce büyüklerinin varoluşçuluğu ve hümanizmi ile Batının bu iki kavrama yüklediği manalar arasında dağlar kadar fark var.
Suçumuz İnsan Olmak Romanında Varoluşçuluğun İzleri
Turkish Studies, 2022
Existentialism, a philosophy movement, has affected literature as well as many branches of art. Its reflections in Turkish literature are mostly seen in the works after 1950. Particularly, the 1950s generation storywriters were directed by existentialism to new searches both in terms of theme and form. In this period, with the influence of modernist literature as well as existentialism, interest in the individual in stories and novels increased; subjects such as loneliness, fear, anxiety, distress and hopelessness formed the center of these works. Even though Oktay Akbal is not a member of the 1950s generation, he is an author influenced by the existentialism movement. He made translations from existentialist writers such as Sartre and Camus, and also included existential themes in his own works. The novel Suçumuz İnsan Olmak (Our Crime Being Human), published in 1957, is one of them. In this study, after briefly mentioning the existentialism movement and its effects in Turkish literature, the reflections of existentialism in Oktay Akbal's novel Suçumuz İnsan Olmak is evaluated. Existential elements in the novel are examined under the subheadings of anxiety, thrownness, freedom, responsibility, choice, search for meaning/meaninglessness, absurd, me and the other, loneliness, alienation, attachment, rebellion and hopelessness. In our study, it has been concluded that Akbal was influenced by existentialism, which had an important place in the literary agenda of the 1950s, and that he shaped his novel around some existential concepts, but that he dealt with these philosophical concepts without going into depth in the novel of Suçumuz İnsan Olmak. The author has used these concepts to a large extent to describe the inner world of the individual. Akbal's novel Suçumuz İnsan Olmak is an interesting work in terms of showing the effect of existentialism in Turkish literature.
Rasim Özdenören'in Öykülerinde Varoluşçuluğun İzleri
Journal of Turkish Studies, 2014
Although the fields of Literature and philosophy are different, they have been mostly in interaction during their historical developments. Especially after 1950's it was noticed that the existentialism philosophy became widespread in novel, story and poem in Turkish Literature. This movement which became widespread in an era when modernist trends were widespread has caused significant changes in both the characters of the literary texts and in the themes used. Existentialism which depicts the man who lost connection with his past and became alienated to himself and the society, unhappy and restless has tried to assert the fact that the individual is under threat, has become a meaningless existence. Existentialism is a philosophical search appearing with the loss of spiritual values after Europe which underwent 2 significant wars, experienced massacres, exile and tortures. Besides this, it is a reaction to the world which the machine has objectivized. Thus, it is an effort to rebuild the individual who is the object of a monotonic life.
Edebiyatta Hayvan Temsili: Yokluk Olarak Varoluş
Animal Representation in Literature: Existence as Absence____________Abstract: Animal “presence” which manifests itself with countless animal "representations" from the mass media to the internet, from popular culture to art, from scientific language to museums is a research "object" in many fields from science to art, from philosophy to culture and media research. The presence and recognition of animals everywhere is perhaps the reason why science does not sufficiently study animal representation in literature. On the other hand, in the popular cultural texts and other works, the false, prejudiced or bad representation of animal life led to the development of the field of eco-criticism by questioning the human-centered viewpoints of literary criticism. Eco-criticism continued to expand with animal rights theories, which in particular led to the rise of the animal rights movement in the 1980s, while on the one hand meeting the science of ecology with an anti-humanist philosophical basis and, on the other hand, in exploration of "posthuman" vessels in literature. Literary discourse can be a bridge between differences as the type of discourse best suited to overcoming the cultural boundaries of the animal problem. Numerous tools and methods that can overcome ideological determinations in literature, power discourse, from representation to language, from style to genre, can be discovered and used. With this potential of literature is an important guide to go out the “ideological circles” that threaten human beings along with other species. __________________________________________________________________________ Özet: Kültürün hemen her alanında, kitle iletişim araçlarından internete, popüler kültürden sanata, bilimsel dilden müzelere kadar, sayısız hayvan “temsili” ile kendisini gösteren hayvan “varlığı”, bilimden sanata, felsefeden kültür ve medya araştırmalarına kadar birçok alanın da araştırma “nesnesi”dir. Hayvanların her yerde bulunma ve tanınırlığı, belki de bilimin edebiyatta hayvan temsili üzerinde yeterince durmamasının da nedenidir. Öte yandan, popüler kültürel metinlerde ve diğer yapıtlarda hayvan yaşamının yanlış, önyargılı ya da kötü temsili, edebiyat eleştirisinde insanı merkeze koyan bakış açılarının sorgulanmasını sağlayarak ekoeleştiri alanının gelişmesine yol açtı. Ekoeleştiri, bir yandan ekoloji biliminin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasına, bir yandan da edebiyatta “insanötesi” damarın keşfine dayanırken, özellikle 80'li yıllarda hayvan hakları hareketinin yükselmesine yol açan hayvan hakları kuramları ile genişlemeye devam etti. Edebi söylem, hayvan sorunuyla ilgili kültürel sınırların aşılmasına en uygun söylem türü olarak farklılıklar arasında bir köprü olabilir. Temsilden dile, biçemden türe kadar, edebiyatta ideolojik belirlenimleri, güç söylemini aşabilecek sayısız araç ve yöntem keşfedilip kullanılabilir. Bu potansiyeli ile edebiyat, diğer türlerle birlikte insan varlığını da tehdit eden ideolojik daireden çıkışta önemli bir yol göstericidir.
Jean Paul Sartre’ın Varoluşçuluk Düşüncesi
Jean Paul Sartre’ın Varoluşçuluk Düşüncesi, 2014
As in all existentialist philosophers Sartre also advocates existence is prior to essence and essence is determined within existence. The human essence which is the existence of Sartre himself is not pre-determined. Sartre advocates available free choices of human constitutes essence by combining existence and essence problem to free will. Because accrording to Sartre human decides what should be himself. He is the only creature who first exists and then creates himself. That is he is how he does it. Sartre is an atheist existentialist. That is why Sartre subsistence and existence understanding is related with his atheism. In case of lack of God the human has absolute freedom but under desperation and pessimism. Absolute freedom which is the basic feature of existence makes the individual the cause of everything. Human who is obliged to freedom creates an essence with his own free will. The individual who is pressurized under the heavy responsibility of this encounters the feeling of nausea since he exists. In the paper, basic ideas of Sartre on existentialism was examined using his basic concepts. Keywords: J. P. Sartre, existence, essence, freedom, god, nausea
Dil ve Edebiyat Araştırmaları, 2024
Varoluş felsefesinin ortak bir tanımını yapmak zor olsa da insanın kendini eylemleriyle var etmesi, seçim yapmak, sorumluluk üstlenmek gibi bazı ortak özellikleri vardır. Husserl, Heidegger, Ponty gibi kendinden önceki veya çağdaşı felsefecilerin görüşlerine ek olarak varoluş felsefesine önemli bir boyut kazandıran felsefeci ve yazar Sartre, Bulantı eserinde, insanın varoluşunu gerçekleştiremediğinde dünyaya karşı nasıl bir bulantı hissi duyduğunu anlatır. Bu bağlamda Sartre’ın varoluşçulukla ilgili görüşleri, edebiyat eserlerinde de sıklıkla işlenmiştir. Özellikle modernizmle bireyin iç dünyasına yönelen edebiyatçılar, Sartre’ın insanı işleyiş şeklinden esinlenmiştir ve bu perspektif ile pek çok eser yazılmıştır. Tiyatro özelinde de bu minvalde ve Albert Camus’nün başkaldırma ve absürt kavramından hareketle varoluşçu felsefeyi mesele hâline getiren eserlerin başında Samuel Beckett’in ünlü oyunu Godot’yu Beklerken gelir. Miodrag Bulatovic’in Godot Geldi ile Cahit Atay’ın Godot’u Beklemezken oyunu, absürt tiyatronun kurucusu sayılan Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken oyununa gönderme yapan, konu bakımından onu temel alıp dönüştüren iki oyundur. Bu oyunlar da varoluşçuluk açısından incelenmeye müsaittir. “Godot” isimli bir nesnede birleşen varoluşçu göstergeler tiyatro oyunları ile aktarılmış, beklemenin anlamsızlığı, kurtarıcı beklemenin gereksizliği ve saçmalığı gibi konular iki oyunda da ele alınmıştır. Varoluşçuluk felsefesinin temel problemlerinden olan hayatın anlamı, daha doğrusu bir anlamı olup olmadığı gibi sorular Godot’yu beklemek ile birleştiğinde ortaya, Godot beklenirse ne olur, gelirse ne olur, gelmemesi istenirse ne olur? gibi birkaç sorun daha çıkar. Bu soru ve sorunların varoluşçulukla ilişkisi, oyunlarda bazı ortak kişiler ve semboller aracılığıyla işlenmiştir. Godot Geldi ve Godot’yu Beklemezken farklı kültürlere ait iki farklı eser olsa da işledikleri bu konular evrenseldir ve doğrudan insanın var oluşunu anlamlandırma yolculuğu ile ilgilidir. Ayrıca anlamsızlık, saçmalık, hiçlik, sürüklenme, umutsuzluk gibi temler de incelenen oyunların ortak özellikleridir. Bu çalışmada metinlerarası ve karşılaştırmalı okuma yöntemiyle her iki eserde de Godot’yu Beklerken ile ortak ve farklı özellikler -varoluşçu felsefe ekseninde- ele alınmış, her birindeki varoluş sembollerinin birbirine benzeyen ve ayrı yönleri tespit edilmiştir.