Orta Çağ Avrupası`nda Hayvanlar (original) (raw)
Related papers
Orta Çağ Avrupası’nda Mistik Bir Oluşum: Beguineler
Orta Çağ Avrupası’nda Mistik Bir Oluşum: Beguineler, 2023
Bu makalenin temel konusu, Orta Çağ Avrupası'nda erkek egemen bir toplum yapısının hâkim olduğu bir dönemde ruhsal ve kişisel bağımsızlıklarıyla öne çıkan Beguineler grubudur. Beguineler, manastırların dışında, yemin etmeden ve belirli bir kurala tabi olmadan yaşayan dini bir kadın topluluğudur. Beguinelerin ortaya çıkışından önce kadınların hangi konumda olduğu ve Beguine hareketinin kadınlar üzerinde nasıl bir etki yarattığı büyük önem taşımaktadır. Bu topluluk XII. yüzyıldan itibaren Avrupa'nın farklı bölgelerine yayılarak uzun süre varlığını sürdürmüş ve zaman içinde dikkatleri üzerine çekmiştir. Beguinelerin seçtiği hayat aslında resmi bir manastır kurumuna bağlı olmaksızın gönüllü bir yaşam biçimiydi. Ayrıca Beguinelerin en büyük özellikleri sadece soylu kadınlara değil her sosyal statüden kadına kapılarını açmalarıdır. Beguine hareketinin başka bir özelliği de mistik kadınlara ev sahipliği yapmasıdır. Kadınların yok sayıldığı bir ortamda mistik kadınlar başarılarıyla ön plana çıkmışlardır. Bu makalede Beguinelerin yaşam tarzları, faaliyetleri, aktif oldukları bölgeler ve bu hareketin tanınmış en önemli mistik kadınlarından ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğiz.
Orta Çağ Avrupası`nda Çan Geleneği
1-Çan kullanımı ne kadar eskiye dayanmaktadır hocam? 2-Dini metinlerde çanlardan bahsediliyor mu? 3- Çan vaftizi 4- Çanların isimlendirilmesi
Orta Çağ Avrupası`nda Yaşlılık
1-Orta Çağ Avrupası'nda yaşlı sayılabilecek bir yaş eşiği var mıydı hocam? Antik Çağ'da, 4. yüzyılda yazılmış olan Sapientia artis medicinae adlı eser insan ömrünü 4'e bölüyor ve yaşlılığı 42 yaşında başlatıyor. Orta Çağ'da ise bu konuda kesin bir şey söyleyemiyoruz. Bunun birkaç gerekçesi var. Öncelikle bu konuda yazı yazan kişi sayısı çok az, yazanlar ise hayatlarının ileriki döneminde yazsalar bile yaşlılığa ya hiç değinmemişler ya da farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Örneğin Hippolu Augustinus'a göre hayat kesin sınırlarla belirlenemez, iç içe geçmiş durumdadır. Macrobius, Cantimpreli Thomas ve Sevillalı Isidore 50 yaşında, 13. yüzyılda yaşayan Sienalı Aldebrandin 60 yaşında yaşlılık başlar diyordu. Gordon/Gourdonlu Bernard, Liber de conservatione vitae humanae adlı eserinde aykırı bir görüş olarak 35 yaşını verir. Genel olarak bakıldığında verilen yaşlar 35, 40, 45, 50, 58, 60 ve 72'dir. Yaşlılık Latince senectus demekti ve her yazarda aynı anlama gelmiyordu. 13. yüzyılda Haçlı askerleri 60 yaşında askeri hizmetten muaf olurken, Giovanni Villani'ye göre 14. yüzyıl Floransası'nda bu yaş 70 idi. Pek çok yerde yönetimden ve kamu görevlerinden çekilme yaşı 70 idi. 1349 tarihli İngiliz İşçi Kanunu 60 yaş üzerindekilerin tarım, ticaret ya zanaat ile meşgul olamayacaklarını belirtmektedir. 2-Orta Çağ yazarları yaş belirtmemişler, peki yaşlılıkla ilgili neler yazmışlar? Aslında genel olarak baktığımızda yaşlılığa karşı bir tutarsızlık görmekteyiz. Pek çoğu yaşlılığın tanımını yapmış, belirtilerini sıralamıştır. Bunu yaparken de büyük oranda antik literatürden, özellikle de Cicero ve Seneca'dan etkilenmişlerdir. Bildiğiniz üzere Cicero'nun Yaşlılık Üzerine adlı eseri sayın Çiğdem Dürüşken hocamız tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu eser yanılmıyorsam, yaşlılığa adanmış tek Latince eserdir. Orta Çağ yazarları yaşlılığı insan bedenindeki zihinsel ve fiziksel zayıflık olarak görüyorlardı. 1102'de Liber decem capitulorum adlı 10 ciltlik eserinin 5. cildin bu konuya ayıran Rennes Piskoposu Marbod, yaşlılıktan bahsederken kişilik özelliklerini temel almakta ve yaşlı insanı huysuz, açgözlü ve cimri olarak tanımlamaktadır. 13. yüzyılda yazan Segnalı Boncompagno, De malo senectutis et senii adlı eserinde yaşlılığın iyi ve yararlı bir şey olmadığını belirtmektedir. Bu görüş Cicero'nun aksini iddia eder. Sevillalı Isidore yaşlılığın avantaj ve dezavantajları olduğunu belirtir. Ona göre insanlar yaşlandıkça zeka yetilerini kaybederler. Güçten düşerler ve aksi olurlar. Öte yandan cinsel iktidarsızlık nedeniyle, cinsel isteğin zorlayıcılığından kurtulurlar, daha bilge olurlar, daha olgun fikirler verirler. Tıbbi, bilimsel metinler yaşlılığın zihinsel ve fiziksel analizini yapıp, sağlığın nasıl korunacağını ve vücudun güçten düşmesini nasıl azaltacaklarını incelerken, ahlaki metinler yaşlıların nasıl davranması gerektiğine değinmektedir. Dini metinlerde yaşlılarla ilgili hep ölüme, öbür dünyaya, ruhun kurtuluşuna hazırlanmaları gerektiği yazılmıştır. Ayrıca çoğunda yaşlılığın, kıtlık, deprem, depresyon ve kâbuslar gibi insan hayatındaki büyük kötülüklerden biri olduğu belirtilmiştir. 3-Orta Çağ yazarlarına göre yaşlılığın belirtileri nelerdi? Belirtiler hangi özellikleri temel aldıklarına göre değişiyordu. Roger Bacon'a göre beyaz saç, solgun ten, derinin buruşması, salya artışı, pis balgam, göz iltihabı, duyu organlarında zayıflama, kanın azalması, nefes almada ve hareket etmede zayıflık, güçten düşme, uykusuzluk, zihinsel huzursuzluk, sinirlilik ve
Orta Çağ Avrupası`nda Jinekoloji
1-Orta Çağ Avrupası'nda kadına karşı olumsuz bir tutum olduğunu biliyoruz peki kadın anatomisine bakış nasıldı hocam, dinin etkisi burada da var mıydı? Evet, kesinlikle vardı hatta neredeyse tamamen teolojik temelli değerlendiriliyordu. Çağın başlangıcında konuyla ilgili anlatıların çoğu kilise babalarının metinlerinden alınıyordu, Yunan ve Roma etkisi şüphesiz vardı ama bu etkiyi dinin öğretileriyle harmanlayıp sunuyorlardı. Orta Çağ Avrupası'nda kadın anatomisi deyince dikkate alınan tek şey kadının asli görevi olan üreme idi. Onunla ilgili her şey üremeye yönelikti. Genel olarak bakıldığında kadın iç organları ve özellikle de üreme organları tarafından yönetilen bir varlık olarak görülüyordu. Temel üreme organı olan rahim vücutta bir aşağı bir yukarı hareket ediyordu ve bu hareketlilik kadınların psikolojik durumunu çok etkiliyordu. Histeri denilen duygu durum bozukluğunun sebebi de bu idi ve rahim yerine oturduğunda sonlanıyordu. Bunun için tütsüler kullanmak yaygındı. Çağın tamamına hâkim olan kadın düşmanlığı, kadın anatomisinin doğru anlaşılmasına da engel oluyordu. Kadının bir erkeğe ihtiyaç duymadan doğurabileceğine inananlar bile vardı. Ayrıca kadın anatomisini açıklamak için hayvanlardan da yararlanıyorlardı. Örneğin domuzların üreme anatomisinin kadınlarınkiyle aynı olduğuna inanılıyordu. 2-O zaman kadın hastalıkları ve doğum/jinekoloji konusunda çok yazmışlardır değil mi? Aslında yazmışlar ama bunlar konuya ilişkin müstakil kitaplar değiller. Genelde her tıp kitabı zor doğum, rahim sarkması ve doğum sonrası ile ilgili birkaç bölüm içeriyordu. Doğum yönetimiyle ilgili ayrıntılı talimatlar ise yalnızca iki metinde vardır. İlki 5-6. yüzyılda Muscio/Moschion tarafından, 2. yüzyılda yaşayan Efesli Doktor Soranus'un Yunanca metninden (Gynaikeia) tercüme dilerek yazılan Gynaecia (MS 1. yüzyıl) idi. İyi bir ebenin özellikleri ve normal doğum hakkında bilgiler içermektedir. İkincisi Ebul Kasım El-Zehravi tarafından 10. yüzyılda yazılan bir metindir. Fetüsün hatalı görünümlerini, ölü fetüsü çıkarmayı ve doğum sonrasını ele almaktadır. Bu iki metin Geç Orta Çağ'da cerrahlar arasında kullanılmıştır. Salernolu hekimlerden ya da ebelerden biri olan Trota'nın Kadınların Tedavileri adlı eseri hariç bilinen tüm Orta Çağ jinekolojik metinleri-ki bunlar 150'den fazladır-kesin olarak ya da büyük ihtimalle erkek yazarlara aittir. Sayısız tıp eseri de jinekolojiye değinmektedir. Çoğu, erkekler tarafından okunup kullanılmıştır. Yazılanlara örnek vermem gerekirse ilk dönemlerde rahmin çift boynuzlu bir organ olduğuna inanılıyordu. Arapça metinlerde daha akla yakın ifadeler vardı. Rahmin mesaneye benzediği, cenin geliştikçe genişlemesi için lifli kaslardan oluştuğu ve cenini tutmak için içinin tüylü olduğu bunlardan bazılarıydı.
Orta Çağ Avrupa`sında Kitap - 2
1-Orta Çağ elyazmaları süslemeleriyle de dikkat çekici, bunları da müstensihler mi yapıyordu hocam? Bazı elyazmalarının ilk sayfasında tek bir isim bulunması ve bu ismin müstensihe ait olması, müstensihle süsleme yapan kişinin aynı kişi olabileceği fikrini akla getirse de Orta Çağ Avrupa'sında süslemeleri yapan kişiler genelde farklı kişilerdi. Tezhip ustaları genellikle ya ressamlar loncasına ya da metin yazıcıları, ciltçiler, kitap satıcıları gibi kitap ticaretiyle ilgilenen loncalara mensuptular. Orta Çağ sonlarına kadar tezhip ustalarının çoğunun ismi pek bilinmiyor. Yazarların isimleri yazdıkları kitaplarda 6. yüzyıldan itibaren yer alıyordu ama bu tezhipçiler için pek geçerli değildi. 13. yüzyıldan itibaren ise özellikle kitap üretimin yoğun olduğu Bologna, Paris gibi merkezlerde adlarına çok sık rastlanmaktadır. 9. yüzyıldan itibaren tezhip kurallarını içeren kitaplar hazırlanmaya başlandı ve loncalar kuralları belirledi. Eğitim genelde atölyelerde usta çırak ilişkisi ile yapılırdı. Burgondiyalılar ve Flamanlar uzun süre bu işi lider olarak sürdürdüler. 2-Süsleme işinde yöntem nasıldı? Müstensihler süslü baş harflerin yapılacağı yerleri tezhip ustası için boş bırakırlar ve bu harfler için bazı talimatlar yazarlardı. Bazen bu boşluğun yakın bir yerine ya da sayfanın boş yerlerine hangi harfin yazılacağı ve hatta hangi renk boyanacağı da küçük yazılarla not düşülürdü. Rengi belirtmek için o renkte küçük bir leke bırakılması da mümkündü. Rengin adı bazen kenar boşluklarına bazen de tasarımın yapılacağı boş alana da yazılabilirdi. Sayfa süslemelerini yapan kişinin işi yaman metni yazdıktan sonra başlıyordu. Önce resmin taslağını çiziyor, sonra detayları ekliyordu. Altın gibi değerli metallerden yapılan incecik yapraklar süsleme için kullanılacaksa ilk önce onlardan başlanıyordu. Bir altın yaprak parçası bir kâğıttan çok çok daha ince idi. Neredeyse kalınlığı da ağırlığı da yoktu. Önce içinde bir tür yapışkanın da olduğu astar boya yapılıyordu. Üfleyerek bu boya kıvama gelecek kadar kurutuluyor ve ince tabakadan kesilen bir parça üzerine yapıştırılıyordu. Sonra bir fırça yardımıyla yapışkanın dışında kalan yapışmayan kısımlar temizleniyordu. Altınla süslenecek kısımlar bittikten sonra boyama işlemine geçiliyordu. Önce soluk renkler sonra koyu renkler boyanıyordu. Daha sonra siyah çizgiler ve beyaz aydınlatmalar yapılıyordu. Mavi, yeşil, sarı ve beyaz kullanılan ana renklerdi.
1-Günümüzde reklam çok önemli, Orta Çağ Avrupa'sında da reklama önem veriliyor muydu hocam? 2-O halde Orta Çağ Avrupa'sında yaşayan insanlar çoğunlukla Roma medeniyetini örnek almış olmalılar. Roma dönemindeki reklamlarla başlayalım mı hocam? 3-Bu direkler sonraki dönemlerde de kullanıldı mı?
Orta Çağ Avrupa`sında Gıda Maddeleri - 2
1-Orta Çağ Avrupa'sında insanlar çeşni olarak neler kullanıyorlardı? 2. Etler, balıklar, içecekler nasıldı? 3. Gıda ile ilgili azizler var mıydı? 4. Franklarla ilgili örnekler.
Çocukların Orta Çağ Avrupasındaki Yeri
Özet Orta Çağ batı için pek çok açıdan olduğu gibi çocukların hayatı açısından da zor bir dönemdir. Bu dönemde çocuklar küçük erişkinler olarak kabul edilmekte ve çok erken yaşlarda büyümüş olmaları beklenmektedir. Dönemin yetersiz tıp anlayışının yanı sıra zayıf bağışıklık sistemine sahip olan çocukların birçoğu beş yaşına gelmeden ölürken, ancak üçte ikisi yirmi yaşına gelebilmektedir. Cinsiyetler arası büyük bir ayrımın yaşandığı bu dönemde kız çocuklar evde klasik ev işleriyle uğraşırken, erkekler ya tarlalarda ve zanaatkârların yanında çalışmakta, ya asker olmayı seçmekte ya da dini bir hayata adım atmaktadırlar. Çocukların maruz kaldıkları bir diğer çıkmaz erken evliliklerdir. Erkeklerin evlilik yaşı on dört iken, kızların sadece on ikidir. Daha çocuk denecek yaşta yapılan bu evlilikler çoğunlukla bir anlaşmadan kaynaklanmakta, bir dizi doğumu ve çocuk ölümünü de beraberinde getirmektedir. Sonuçta Orta Çağ'da yaşayan çocuklar bugünkü çocuklardan çok farklı, bir dizi kısıtlanma içinde yaşayan küçük insanlar topluluğudur. Abstract The medieval age for west is an unpleasant period for the lives of children as is the case with many other aspects. During the period, children were considered as younger adults and expected to have grown at very early ages. With the inadequate understanding of medicine of the period, many of the children with weak immune systems were dying before the age of five, while only two third of them could reach up to the age of twenty. In this period when a great discrimination between genders had been experienced, girls