Akademisyen Kadınların Korkuları (original) (raw)

Duyguların toplumsalın inşasındaki önemine karşın, sosyal bilimler uzunca bir süre duygulara bilimsel bir değer atfetmekten kaçınmıştır 2 . Oysaki sosyolojinin babaları olarak anılan isimlerin çalışmaları duygulara gönderme yapar: Marx'ın "yabancılaşma" kavramı; Durheim'ın İntihar çalışması, "anomi" ve "dayanışma" kavramları; Weber'in "otorite", "bürokrasi" ve "kapitalizmin ruhu" üzerine yaptığı çalışmaları; Simmel'in moda ve para üzerindeki incelemeleri. Ancak 1980'li yılların başına kadar duygulara yönelik bu kavramlaştırmalar yeterince kuramsallaştırılamamış, ikincil ve örtük kalmıştır. Örneğin korku duygusu, felsefenin, teolojinin ve özellikle psikiyatrinin konusu olarak görülmekle birlikte çok ender olarak antropolojik ve sosyolojik bir mesele olarak ele alınmıştır (Turner, 2009). Nitekim duygular üzerine yapılacak hızlı bir Google araması bile bize duyguların nasıl psikolojinin alanıyla sınırlı olarak görüldüğünü göstermektedir. Dolayısıyla duyguların sosyal bilimlerinin inceleme alanına girmesinin kırk yıl kadar yakın bir geçmişi vardır. 1970'lerde yaşanan kültürel dönüş ve beraberindeki feminist, queer ve postkoloniyal çalışmalarla birlikte toplumu anlamak için duygulara ve bedene bakmak gerektiği kabul edilmiştir. Böylece modernizmin psikolojinin alanına ittiği, özel alanla sınırladığı, bireyselleştirdiği ve tarihsizleştirdiği duyguların aynı zamanda toplumsal ve kültürel oldukları keşfedilmiştir. Harding ve Pribram'ın belirttiği üzere, duygular belirli bir kültürel/tarihsel bağlamda ve güç ilişkileri içinde oluşur; her düzeydeki kişisel ve sosyal deneyime siner ve kamusal-özel arasındaki kesin ve açık ayrımları yerle bir eder (Harding ve Pribram, 2002). Bu nedenle korku, sadece belirli bir tehlikeye karşı Öz: Duygular, insan psikolojisiyle ilişkili olduğu kadar toplumsal ve kültürel karşılaşmalarla da şekillenmektedir. Nitekim korku duygusu, sadece belirli bir tehlikeye karşı verilen fizyolojik bir tepki değil; aynı zamanda kimliklerimizi, gündelik hayat içindeki davranışlarımızı ve ilişkilerimizi de belirleyendir. Bu yaklaşımdan hareketle bu çalışma, bireysel korkuların, gündelik yaşam içinde nasıl deneyimlendiğini anlamaya dönük bir çabadır. Bu yolla bireysel korkuların toplumsal ve kültürelle kurduğu ilişkiyi ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bunun için verisi derinlemesine görüşme tekniği ile toplanmış nitel, tanımlayıcı bir çalışma tasarlanmıştır. Çalışmanın örneklemini lisansüstü eğitimlerini sürdüren, 25-30 yaş arasındaki genç akademisyen kadınlar oluşturmaktadır. Bu doğrultuda yedi kadınla yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Mülakatlar boyunca eğitimli kadınların korkularını nasıl anlamlandırdıkları ve deneyimledikleri anlaşılmaya çalışılmıştır.