TÜRK GÖÇLERİNİN SİYASİ VE KÜLTÜREL SONUÇLARI (original) (raw)
Related papers
KİTLESEL GÖÇ HAREKETLERİ VE TÜRKİYE
ÖZET İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan en büyük kitlesel göç hareketi 2011 yılında Suriye topraklarında başlayan çatışma nedeniyle ortaya çıkmıştır. Türkiye, bu nüfus hareketinden hem yürüttüğü dış politika hem de Suriye'nin komşusu olması nedeniyle en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Türkiye, Afrika-Asya ve Orta Doğu'dan gelen göç dalgaları için, 1951 Cenevre Sözleşmesi hükümleri aksine, " geçici koruma " statüsünü hukuksal anlamda hayata geçirmiştir. Mültecilik yerine kişilere " geçici koruma " statüsünün verilmesinin sebebi, ülkesindeki olağan üstü koşulların sona ermesiyle birlikte göç hareketinin menşe ülke topraklarına geri dönecekleri görüşüne dayanmaktadır. Ancak Suriye'de savaşın 2011 yılından bu yana devam etmesi ve ne zaman biteceğine ilişkin belirsizliğin sürmesi, geçici koruma altındaki kişilerin Türkiye'de yarattığı sosyo-ekonomik maliyetleri günden güne arttırmaktadır. Artan maliyetlerin karşılanması esnasında Türkiye, uluslararası toplum tarafından yalnız bırakılmış ve kendine vaadedilen maddi destekler Türkiye'ye tam olarak ulaştırılmamıştır. Bu nedenle Türkiye, " geçici koruma " altındaki bireylerin kendi toplumuna kazandırılması için bir takım çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmaların en önemli örneklerinden biri nitelikli göçmenlere vatandaşlık hakkı verilmesidir. Ancak bu gibi düzenlemelerin hızlıca yapılması ve sadece nitelikli olan göçmenlere değil tüm kitlesel göç hareketinin analiz edilmesi gözden kaçırılmaması gereken son derece önemli bir unsurdur.
ULUSLARARASI GÖÇ VE TÜRKİYE: YEREL UYGULAMALAR VE GÖRÜNÜMLER
Özet: İnsanlık tarihiyle özdeş olan göç olgusu; demografik, ekonomik, politik, psikolojik, antropolojik ve sosyolojik içeriklerin belirleyici role sahip olması nedeniyle çok yönlü işlemektedir. Küreselleşen dünya düzeninde birçok toplumsal dinamikle birlikte evrilen uluslararası göç süreci, ülkemiz açısından nitelik ve nicelik değişikliğine uğramış haliyle varlığını devam ettirmektedir. Yabancıların Türkiye'ye yönelen göçleri sınır komşusu olan ülkelerden veya Asya ve Afrika'nın uzak ülkelerinden gelenlerden oluşmaktadır. Avrupa Birliğine uyum sürecinde, sorumluluklarını uluslararası metinlerden alan Türkiye, yabancılara yönelik politikalarını uluslararası gelişmelere göre yeniden düzenlemek durumunda kalmış, "2013 yılında yabancılar ve uluslararası koruma kanunu" çıkartarak hukuki altyapısı güçlendirmiştir. Bu çalışmada ise Isparta kenti örneklemi üzerinden Türkiye'nin uluslararası göç hareketlerindeki yeri ve sığınmacı haklarının yerel uygulamaları ve görünümleri sosyolojik bir perspektiften irdelenmektedir. Abstract: Dating back to human history, the migration phenomenon works in various aspects since the demographical, economical, political, psychological, anthropological and sociological contents play a distinctive role. The international migration process that has evolved with many social dynamics within the globalising world order has been ongoing in our country with changes in terms of quality and quantity. Most of the migrations to Turkey are from border-neighbour countries or from far countries of Asia and Africa. Taking responsibilities from international texts in European Union harmonisation process, Turkey had to redesign its policies concerning foreigners and reinforced its legal infrastructure by passing the " Law on Foreigners and International Protection " in 2013. In this study, the place of Turkey in international migration mobility along with the local applications and outlook of the rights of asylum seekers is scrutinised within a sociological perspective on Isparta city sample.
KÜRESEL NÜFUS HAREKETLERİNİN KURAMSAL TEMELLERİ: GÖÇ TEORİLERİ
Livre de Lyon, 2023
Uluslararası göç hareketleri, son yarım yüzyılda eski dünya kıtaları ile birlikte sömürgecilik dünyasını da (Afrika ve Amerika kıtaları) kapsayan, birçok boyutun etkisinde şekillenen, yüz milyonlarca kişiden oluşan toplulukları etnik ve nüfus miktarı bakımından etkileyen kapsamlı bir süreçler ağı olarak dünyayı biçimlendirmeye devam etmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Fransız ihtilalinin beklenmedik sonuçlarından birisi olan milliyetçilik ve bu kavrama bağlı olarak gelişen ulus devlet düşüncesi, göçün çok boyutlu etkisi sonucunda birçok sosyolog, tarihçi ve coğrafyacı açsısından sorgulanmaktadır. Özellikle 20. yy.’ın son yarısında başta Batı Avrupa ve Amerika’nın sosyal bilimler uzmanları göç kavramını gerek kuramsal gerekse ülkeler arası siyasi çekişmeler bağlamında ele almıştır. Bu alanda yapılan detaylı çalışmalar sonucunda söylenebilir ki; tüm göç süreçlerini açıklayabilen tek ve büyük bir kuram bulunmamaktadır (Abadan, 2006). Çağlayan’a Göre (2006); Günümüzde toplumlarda meydan gelen her bir sosyal olay ve olgu, bünyesinde çok parçalı ve kırıklı yapılar ihtiva etmektedir. Bir taraftan büyük, kitlesel özellikli olgu ve olaylara şahit olunurken, diğer taraftan bu olay ve olgularının kendi içerisinde parçalandığını, adeta kristalize hale geldiğini gözlemlemekteyiz.
TÜRK GÖÇÜ VE KÜLTÜREL ANTROPOLOJİK ETKİLERİ
TÜRK GÖÇÜ VE KÜLTÜREL ANTROPOLOJİK ETKİLERİ, 2019
Göç ve Antropoloji kavramları birbirleri ile aslında iç içe kavramlardır. Göç ve Antropoloji bir birlerini sürekli beslerler. Nedeni Göçün sürekli bir etkileşim meydana getirmesi ve Antropolojiye alan açmasıdır. Türk Göçü ve Antropolojik etkileri isimli bu çalışmada Türklerin tarih sahnesine çıktığı ilk zamanlardan bu yana olan iki büyük kitlesel hareket olan iç Asya karışıklıkları sonucunda Karadeniz’in kuzeyine yaptıkları göç hareketi ve akabinde oluşan Kavimler göçünün getirdiği Antropolojik değişim ikincisi ise birçok medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu sahasına oluşan ve kalıcı bir yerleşim sağlanan Selçuklu hanedanın oluşturduğu Anadolu’nun Türkleşme sürecindeki göç hareketi ve bunun doğurduğu Antropolojik değişim süreci tetkik edilecektir .
ULUSLARARASI GÖÇ YÖNETİŞİMİ VE TÜRKİYE
ULUSLARARASI GÖÇ YÖNETİŞİMİ VE TÜRKİYE, 2019
Tarihsel süreç içerisinde insanların farklı arayış ve istekleri sonucunda ortaya çıkan göç olgusu gerek nedenleri gerekse de sonuçları bakımından önemli bir yere sahiptir. İyi olana ulaşma veya güvenilir olma isteği insanların göçe başvurmalarının başlangıcı olsa da, diğer taraftan göç hareketi zorunlu sebeplerden de kaynaklanabilmektedir. İlk olarak, yerel ve ulusal çapta gerçekleşen göç hareketleri, dönemsel koşullar ve çağın özellikleri ile birlikte ulus sınırlarını aşarak küresel bir kimliğe bürünmüştür. Bu bağlamda, göç olgusu devletler açısından daha önemli bir sorun olarak algılanmaya başlanmıştır. Özellikle kitlesel olarak büyük göç dalgaları ile karşılaşan bir ülke göçmenlere kucak açabilir. Bu durum insani bir yaklaşımdır. Ancak, bu göçmenlerin farklı gereksinimlerinin karşılanması ve topluma entegrasyonu süreci iyi bir planlama ve koordinasyon gerektirir. Bu planlama ve koordinasyon süreci ise devletin, özel sektörün ve sivil toplumun işbirliği içerisinde olduğu iyi bir yönetişim anlayışı ile sağlanabilir. Küresel bir sorun olarak sınır aşan göç hareketlerinin kontrol edilmesi, ekonomik ve toplumsal boyutlar ile güvenlik boyutu açısından son derece önemli görülmektedir. Bu durumda, sadece göç alan ve göç veren ülkelerin değil, aynı zamanda diğer ülkelerin de göç yönetimine yönelik uluslararası işbirliği oluşturmalarını gerekli kılmıştır. Türkiye, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle birlikte özellikle Suriye’den yoğun bir şekilde göç almıştır. Bu anlamda, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum nedeniyle göç hareketini hızlı ve etkili bir biçimde yönetmek amacıyla tüm aktörlerin katkı sağlayacağı güçlü bir yönetişim anlayışına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada; öncelikle küresel bir nitelik kazanan göç hareketlerinin uluslararası işbirliği ve diyalog çerçevesinde yönetilmesi anlayışı ile uluslararası göç yönetişimi kavramı incelenecektir. Ardından son yıllarda göç alan bir ülke olarak Türkiye, uluslararası göç yönetişimi bakımından değerlendirilecektir.
TÜRKİYE'NİN KÜRESEL GÜÇLERLE MÜCADELESİ
https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/ İstanbul, 2020
Türkler tarih boyunca irili ufaklı birçok devlet kurup dünyaya yön vermiş büyük bir millettir. Türk milleti bu yön çerçevesinde çeşitli coğrafyalara göç ederek buralarda kalıcı olup milletleri her türlü etkilemeyi başarmıştır. Türklerin 4.yüzyılda Karadeniz’in Kuzeyinden Avrupa’ya başlattığı göç ile birlikte Batı şekillenmeye başladı. Büyük Türk Hükümdarı Atilla ile şekillenen Avrupa’da Roma İmparatorluğu’nun temelleri sarsılmaya başladı. Ayrıca Papanın Atilla’nın ayaklarına kapanmasını ve tarihler 1071’i gösterdiğinde ise Malazgirt zaferiyle Alparslan’ın Romen Diyojeni yenmesini, 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesini Küresel güçler asla unutmadı.