FÂTIMÎLER DÖNEMİNDE SİYASÎ VE İDEOLOJİK BİR YAPILANMA: KELAMÎ AÇIDAN İSMÂİLÎ İNANÇ SİSTEMİ (original) (raw)
Related papers
İSRAİL’DE FİZİKİ İŞKENCEYE ALTERNATİF PSİKOLOJİK İŞKENCE VE HİLELİ SORGU YÖNTEMLERİ FİLİSTİN EDEBİYATINDA: VELÎD EL-HÜDELÎ’NİN SETÂİRU’L-ATEME ROMANI –ANLATIM TEKNİĞİ VE İÇERİK ARAŞTIRMASI, 2018
İsrail’in 1948 yılında Filistin topraklarını işgal etmesi sonrası Filistin edebiyatında “işgal” ve “direniş” konulu yüzlerce roman yazılmıştır. İşgalin Filistin halkına maddi ve manevi maliyetlerini konu alan bu romanların önemli bir kısmı İsrail cezaevlerinde tutuklu bulunan Filistinli direnişçilerin maruz kaldığı insanlık dışı vahşi uygulamaları dile getirmektedir. Modern Arap romanının geçen yüzyılda popüler konularından olan “cezaevi edebiyatı” kapsamında değerlendirilen bu romanların genel olarak “işkence”yi ana tema olarak merkeze aldığı görülmektedir. İsrail Yüksek Mahkemesi 1999 yılında almış olduğu bir kararla o tarihe kadar soruşturmalar sırasında İsrail güvenlik birimlerine zanlıya fiziksel şiddet uygulamasına izin veren bir yasayı iptal etmiştir. Bu tarihten itibaren iptalin ilgili merciler tarafından kapalı kapılar ardında ne ölçüde ve nasıl uygulandığı bir Filistinli romancının yazınsal malzemesi olmuştur. Filistinli usta roman yazarı Velid el-Hûdeli’nin 2003 yılında yayımladığı “Setâiru’l-atemeh” adlı romanı, İsrail istihbaratı ve askeri yargı mensuplarının Filistinlileri sorgulaması esnasında Yüksek Mahkemenin 1999 tarihli kararını bir şekilde dolanarak yine işkenceye devam ettiklerini ifade etmektedir. Son yıllarda Arap romanında ilgi gören çoklu bakış açısı anlatımı ile olayların aktarıldığı bu romanda fiziksel şiddetin yerine uygulanan psikolojik şiddet farklı açılardan tasvir edilmiştir. İsrailli istihbarat birimlerinin sanığı “itiraf”a zorlamak için günlerce uykusuz bırakarak akli muhakemesini etki altına almaya çalışmak gibi akla hayale gelmeyecek hileli yollar denemesi bunun örneklerinde sadece birisidir. Eser modern roman anlatım teknikleri ve içerik bakımından araştırılmıştır. Roman bir taraftan İsrail’in gizlilik içerisinde yine işkenceye devam ettiğini deşifre etmeye çalışırken diğer taraftan da Filistinli direnişçileri davalarında motive etme niyetindedir. Sıklıkla sahabe dönemi kahramanlıklarına atıfta bulunulan eserin çatışma unsurunu “İslam” ekseninde tutmaya çalıştığı, aşılamak ve canlı tutmak istediği “dava” bilincini ayet ve hadislerle desteklediği görülmüştür.
DİNİ BİR EPİK OLARAK MESİH: İNANÇ SİSTEMLERİNİN SİNEMATOGRAFİK ANLATIMI
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2023
Ahir zamanda gelecek bir kurtarıcı olarak Mesih ve Mehdi inancının sadece İslam kültüründe değil, neredeyse diğer bütün din ve kültürlerde ve özellikle Yahudi ve Hristiyan inancında yer aldığı görülmektedir. Medeniyetlerin hiçbir zaman mutlak saf olmadığı ve insanların, değişik kültürlerden daima etkilendiği gerçeği göz önüne alınırsa, insanlık tarihinde "Mehdi" ve daha sonraları ortaya çıkan "Mesih" inancının dinlerde müşterek bir fenomen oluşu yadırganmamalıdır. Mesih ve Mehdi, kavramsal olarak kültürler ve dinler arası ortak bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam öncesi inançlarda da rahatlıkla görebildiğimiz bu inanışın özellikle buhran dönemlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu çalışma, "The Messiah" adlı Netflix dizisinin sinematografik anlatımına odaklanarak farklı inanç sistemlerinin sinematografik anlatım biçimlerini keşfetmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, Netflix dizisinin sinematografik anlatımını incelemek için tematik analiz, karakter analizi: Greimas eyleyenler modeli, karakterlerin içsel çatışmaları ve diğer insanlarla ilişkileri, karakterlerin dini ve kültürel bağlamı, Mesih’e ilişkin dini göstergeler: mucize gösterimleri üzerine değerlendirmeler gibi sinematografik anlatının temel unsurları kullanılarak bir analiz gerçekleştirilmiştir.
1130207009 YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Prof. Dr. GALİP TÜRCAN ISPARTA 2016 (MENEKŞE, Aslı, Eş'arî'de Kelamî Düşüncenin Oluşumu -Dinî Siyasî ve Felsefî Kelamî Etkiler Bağlamında Bir İnceleme-, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2016) ÖZET Bu çalışmada Ehl-i Sünnet kelamının kurucularından Ebu'l-Hasan el-Eş'arî'nin kelamî görüşlerindeki oluşum ve dönüşüm ele alınacaktır. Nitekim Eş'arî'nin kelamî görüşleri ekseninde bir mezhebin ortaya çıkması, yine bu görüşlerin geniş bir coğrafyaya yayılarak yüzyıllarca varlığını devam ettirmesi onun sağlam ve doğru bir metodolojiye sahip olduğunun göstergesidir. Bu bağlamda Eş'arî'nin, sahip olduğu metot ve görüşlerinin temelinde sağlam bir aklî/felsefî yöntem ile derin bir selefî kültür yer almaktadır. Çalışma giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Girişte çalışmanın kapsamı, konusu, amacı, yöntemine yer verilmekte ve Eş'arî öncesi kelamî düşüncenin oluşum süreci kısaca ele alınmaktadır. Birinci bölümde Eş'arî'nin yaşadığı dönemin dinî/fikrî yapısı incelenmektedir. Ayrıca söz konusu dönemin sosyo-kültürel yapısından, siyasî çatışmalar ve bu çatışmaların İslam düşüncesine etkisinden bahsedilmektedir. İkinci bölümde Eş'arî'nin metodolojisini inşa eden Yunan düşüncesinin İslam dünyasına dahil olması ve felsefî bakışın Eş'arî ve takipçilerinin görüşleri üzerindeki etkisine yer verilmektedir. Üçüncü bölümde ise Eş'arî'nin Selef kültürüne hakim olmasını sağlayan kişi ve faktörler ele alınmaktadır. Ayrıca Eş'arî'nin kelamî kimliğinin inşaını sağlayan etkenler belirlenmektedir. Son olarak Eş'arî'nin Ehl-i Sünnet kelamındaki belirleyiciliği değerlendirilmektedir.
İSLAMOFOBİ'NİN PSİKOLOJİK OLARAK İNCELENMESİ
İSLAMOFOBİ’NİN PSİKOLOJİK OLARAK İNCELENMESİ, 2013
Tarihsel, ekonomik, siyasi, dini ve sosyolojik nedenleri olan İslamofobi 11 Eylül olaylarından sonra artışa geçmiştir. Günümüzde antisemitizmin yerini alan İsla-mofobi Müslümanlara yönelik ayrımcılık, nefret, sözlü ve fiziksel saldırılara ne-den olmaktadır. Bunun sonucunda Müslüman bireylerde kaygı, korku, stres gü-vensizlik gibi psikolojik etkiler görülmektedir. Bu makalede öncelikle fobi kav-ramının tanımı ve fobi ile ilgili psikolojik yaklaşımlar açıklandı. Daha sonra İsla-mofobi’nin tarihi, nedenleri ve Müslüman bireyler üzerindeki psikolojik etkileri incelendi.
FİLM BAĞLAMINDA MÜZİKAL ANLAM VE DİJİTAL MÜZİK-DİJİTAL SİNEMA
DIJITAL MÜZIK VE MÜZIĞIN DÖNÜŞÜMÜ, 2023
Bu bölüm, multidisipliner bir yaklaşım ile sinemada film müziğinin anlamını tartışır. Sanata dayalı bir araştırma metodolojisi benimseyen bu analizin çıkış noktası, filmler için bestelenen ve film bağlamında kompozisyon tekniklerinin deneme ve uygulama nesnesi olarak kullanılan film müziklerinin önemine dayanır. “Bir film müziğinde, hangi belirli unsurlardan bahsediyoruz?” sorusunu tartışmanın merkezine oturtan bu metin, Neumeyer’in bakış açısına göre müziğin, sinemanın tüm ses bileşeninin unsurlarından yalnızca biri olduğunu ve müzik, diyaloglar ve özel efektlerle birlikte (müzik ve diyalog dışındaki diğer tüm sesler) film müziğinin önemini gündeme taşır. Bu tartışma, bu metnin yanıtlamaya çalıştığı soruların bir kısmını, yani müziğin bir filme nasıl müdahale edebileceğini ve görüntü ve diğer ögelerle nasıl etkileşime girebileceğini öngörmektedir. Bu noktada, Deleuze’ün belirttiği gibi, diyaloglarda ses, görüntüde görülene gereksiz ve işe yaramaz bir ek olmayacak şekilde de kullanılabilir.
"İMAM HATİPLİLİK" KİMLİĞİNİN BELİRLEYİCİ UNSURLARI
Öz: İmam Hatiplilik kimliğinin belirleyici unsurlarını tespit etmek amacıyla yapılan bu çalışmada hem nicel hem de nitel araştırma yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Araştırma kapsamında hazırlanan ölçek 450 İmam Hatip Lisesi (İHL) mezununa uygulanmış, 15 mezunla da derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre İHL mezunlarında diğer lise mezunlarından farklı olarak birtakım kimlik unsurlarının oluştuğu ve genel manada bir "İmam Hatipli" kimliğinden bahsedilebileceği tespit edilmiştir. Bu kimliğin öne çıkan özellikleri ise "ahlaklı, edepli, saygılı, dindar, ağırbaşlı" olarak sıralanabilir. Görece daha eski mezunlar, kendilerinden sonraki dönemlerde mezun olan İmam Hatiplilerin "idealizmden" veya "İmam Hatiplilik" bilincinden yoksun olduğunu veya dini bilgi bakımından daha niteliksiz yetiştiğini düşünmektedir. Katılımcılara göre "eski ve yeni" mezunlar arasında kimlik tanımlamalarına yansıyacak birtakım farklılıklar oluşmasında başka bir önemli etken de geçmişte İmam Hatip Liseleri mezunlarına özgü uygulanan bürokratik/yargısal engellerin kaldırılması ile öğrenci ve mezunlar açısından daha problemsiz bir döneme geçiş yapılmasıdır.
KELÂM'DA "TA'LÎM-İ ESMÂ": DİL TEORİLERİ BAĞLAMINDA İLÂHÎ MÂNALARIN İSİMLENDİRİLMESİ MESELESİ
Kader, 2020
In the verse (2:31) of the Qur’ān, it is mentioned that all names were taught to Adam (PBUH). This verse indicates that revelation is decisively the source of language. On the other hand, it is a common fact that people have been constantly producing symbols to express new ideas and concepts. This situation makes it necessary to associate the utterance (muṭlaq) and static with the relative (al-muqayyah) and dynamic between language and reality in religious thought. In the historical process, Mutakallims have undertaken the responsibility of understanding and interpretation between the transcendent dimension of the religion (ad-Dīn) indicated in the Qur’ān and the innovative and dynamic dimension of life. The Mutakallims’ responsibility continues today. However, to establish the relationship among language, thought, and existence in today’s kalâm, it is necessary to identify the roots of this subject in kalām’s classical sources. In our study designed for this purpose, the truth and value of naming divine meanings in the context of ta‘līm al-asmā’ are examined. On the other hand, since dealing with such a large subject in a limited study is not possible, it is just focused on the research of linguistic theories, the relationship between language and thought, and the issue of whether the names used in the main sources to indicate the meanings are divinely determined (tawqīfī). In fact, it has been determined that the subject of ta'līm al-asmā’ is overshadowed by the vehement debates over the createdness of the Qur’ān (Khalq al-Qur’ān) and the relationship between Allāh’s essence and His attributes, although it is a Qur’ān-centered issue. As can be seen in the study, the approach of the Mutakallims to the issue of ta‘līm al-asmā’ is parallel to their understanding of Allāh’s essence and His attributes. As stated in this research, if the divine names were determined by Allāh, then Allāh’s names will be eternal. Besides, if the names expressed in human languages are the same as the essence of Allāh, this will lead to the problem of eternality. If it is said that the names are separated and unrelated from Allāh’s essence, there will be also more than one independent and eternal being. The idea of multiple eternal beings is against the principle of tawḥīd. However, in cases where the distinction between attributes and essence of Allāh is separated from each other in the mind, it causes attributes to be considered as something existing independently of the essence of Allāh. Therefore, as stated in the study, Mu‘tazilite theologians, who were very sensitive about this issue, attached great importance to the concept of eternity (qadīm) while transcending the essence of Allāh from the attributes of the created. As they appealed to tanzīh by which they transcend Him from all the originated things in time, they were focused on His eternality (qidam). In this regard, all His actions concerning the universe are regarded as temporal, in other words, originated in time (ḥādith). From this point of view, according to them, Allāh’s names specified in the Qur’ān are created just like the Qur’ān itself. Although their meanings are within the boundaries of the Divine Knowledge, their wordings (lafiẓ) belong to humans. Therefore, these names (asmâ’) that people use to describe Allāh in their speech, as Abū ‘Alī al-Jubbā’ī argues, are determined by the convention of the human. It has been determined by people via consensus, like other words of the language, to indicate the essence and attributes of Allāh in a language because of communication. Then, Allāh has sent down His message to people with these words. The conclusion that Mu‘tazilite theologians have regarded the connection of names with the meanings in Allāh’s knowledge as a linguistic use, while Sunnī theologians have addressed this issue based on the creative act (Khalq) of Allāh. There is another explanation which is known as the theory of faculty or habitus as an alternative way. Some Ash‘arî and Māturīdī theologians supported this theory. Today, the importance of this new perspective is clear, which appears another association of both ideas. In this context, it has been determined that the views of Māturīdī, who attributes the content (or meaning) of revelation (waḥy) to Allāh while arguing that its wordings belong to humans, are more appropriate to the theory of the faculty (malakah).