Modernitenin Eşiğinde Toplumsal Cinsiyet Rejimi: Pastoral İktidar, Beden Politikaları ve Evlilik / Gender Regime at the Threshold of Modernity: Pastoral Power, Body Politics and Marriage (original) (raw)
Related papers
Modern Ataerkil Toplumsallaşma: “Erkeksi”, “Erkekçi” Kadınlar
Modern Ataerkil Toplumsallaşma: “Erkeksi”, “Erkekçi” Kadınlar, 2010
Geleneksel feodal toplumda erkeğin üstünlüğü meşru ve yasaldır; kadın eviçi rollerle sınırlı ve tabidir. Sanayi devriminin gereksinimlerine uygun olarak, insan hakları bağlamında kadınlık durumunu sorgulayan, hatta aynı bağlamda birinci dalga kadın hareketiyle karşılıklı ilişki içerisinde bulunan modernlik, cinsiyetler arasında soyut bir eşitlik anlayışını benimser ve yasalaştırır. Söz konusu anlayış, insanı/ yurttaşı/ bireyi zımnen erkek olarak kabul eder ; kadının insan/ yurttaş/ birey haklarını erkek ideali üzerinden tespit eder ve böylece aslında kadını erkeğe eşitlemeyi amaçlar. Dolayısıyla erkek hedefinde gerçekleştirilen bu biçimsel eşitlik, ataerkil sistemi tehdit etmediği gibi, ona ait değerlerin, yahut o güne dek yalnızca ona açık olan toplumsal yerin kazandırdığı değerlerin yüceltilmesine neden olmuştur. Erkekegemenliği yasalarda aşınmıştır; ancak toplumsal meşruiyeti sürmektedir. Bu bağlamda yurttaşlaşan kadın, kaçınılmaz olarak "erkekleşmekte" dir. Modernliğin kültürel eleştirisi bağlamında gündeme giren ikinci dalga kadın hareketinin temel sorunsallarından biri olan bu tespit, günümüzde cinsiyetçiliğin meşruiyetini kaybetmesine neden olan bir mücadele doğurmuştur. Bu bağlamda cinsiyetçi değerlerin bir tutum olarak deklarasyonu yadırganmakta ve azalmaktadır. Ancak bu dönüşüm, zihniyet ve davranışlara aynı oranda yansımamaktadır. Ayrıca ataerkil sistemin muhalifini de belirleyen hegemonikliği nedeniyle , "simgesel şiddet" üzerinden "erkekciliği" beslemektedir. Yaptığım araştırma, bu cinsiyetçi ikiyüzlülüğün , ataerkil düzeni değiştirmek için mücadele eden kadınlarda bile sürdüğünü göstermiştir. Yine aynı grup kadınlarda, feminist bilinç ve özgürleşmeye, , tabiiki cinsiyetçiliğe karşı tutumlara rağmen; geleneksel eviçi rollerin ifası, "erkekleşme" ve "erkekcileşme" gibi cinsiyetçi davranışlar görülmektedir. Cinsiyetçiliğin söylemde yaygınlıkla dışlanmasına rağmen, eylemde ısrarla sürmesi güncel evrensel bir sorundur ve farkındalık gerektirmektedir.
Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadının Özneliği ve Din
2015
Toplumsal cinsiyet, bireyin fiziksel cinsiyetinden ote icinde yasadigi toplumda sosyo-kulturel olarak var edilmis ozel kimligidir. Bu kavramin olusmasinda temel onculler kulturun temel yapi taslari olan aile ve yasanilan dini hayattir. Toplumsal cinsiyet tanimi tartismalari sosyolojik perspektifte makro ve mikro teoriler etrafinda tartisilmis, biyolojik cinsiyet ile toplumun ongordugu toplumsal cinsiyet sinirlari netlestirilmeye calisilmistir. Dini hayat ve aile bireyin sosyallesmesinde, kimliginin olusmasinda kuskusuz en onemli toplumsal kurumlardir. Bu baglamda toplumsal cinsiyetin sinirlari toplumdan topluma ve kulturden kulture gore degisiklik gostermektedir. Genelde her iki cinsiyet icin bir yaptirima donusen toplumsal cinsiyet anlayisi, spesifik olarak kadinlarin kendi varliklarini ispat etme yolunda engellerin ortaya cikmasina neden olmustur. Modernizmin ve sekulerlesmenin etkisi ile degisen toplumsal cinsiyet algisi kadini kamusal alana davet etmistir. Turk- Musluman toplumu...
Geç Modern Çağda Dinsel Bireycilik ve Kimlik
The fact that religious individualism appears in the pursuit of a new meaning and sense of identity in our age. This subject may be related with many disciplines but it is directly related with area in sociology of religion. Religious identity which is formed by an individual in the process of modernization in sociological paradigm is basic the identity which is conceived reflectively by his/her own biography. Accordingly, a religious person is not a moral and integrated object of social structures but he/she is seen as a subject who has rational thought, conscious of conditions and results and behaves accordingly. Also, this individualism is directly related with forming a wide range of cosmopolitan social links like in modernity, globalisation or local and global dialectism. According to concervative modernists, religious identity that becoming a desigin in post-tradition system. In this study, religious individualism theme will be handled in the context problematic of individual/religious-by formed identity. Frame of this study referances is restricted Ulrich Beck and Anthony Giddens that they are, in general, known as advocates of modernity.
Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Din ve Aile İçi Roller
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
Öz: Zihniyet oluşturmada yadsınamaz bir rol oynayan din, bireylerin toplumsal cinsiyet rol tutumlarının inşasında kilit öneme sahiptir. Bu makalede dinin, yükseköğrenim görmüş, çalışan, dindar, 0-6 yaş çocuğa sahip kadınların ve eşlerinin toplumsal cinsiyet tutumlarının oluşumu, eş seçimi, kadınlık ve erkeklik algısı, ev işi ve ebeveynlik rolleri paylaşımını nasıl etkilediği araştırılmaktadır. Çalışmada, din kurumunun bahsi geçen nitelikleri taşıyan 25 evli çifti, eş seçimi, toplumsal cinsiyet rol tutumlarının oluşumu ile ev işleri ve çocuk bakım sorumluluklarının paylaşımı hususunda nasıl etkilediğini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Derinlemesine görüşme tekniği ile elde edilen verilere dayanan bu araştırma neticesinde, katılımcıların toplumsal cinsiyeti, dinî bir üst değer olarak gördükleri adalet penceresinden ele aldıkları ve ev işi ile çocuk bakım sorumluluk paylaşımı konusunda Hz. Muhammed örneğinde somutlaşan dinî arka planın kadın katılımcıları güçlendirici argümanlar sağladığı tespit edilmiştir. Ayrıca Hz. Muhammed'in ev işlerini paylaşması, ev işi yapmayan erkek katılımcılar tarafından dinî bir emir değil tavsiye olarak yorumlanırken; ev işlerine katılımı yüksek erkekler için ise geleneksel ailelerine karşı ev işi yapmalarını meşrulaştırıcı dinî bir açıklama zemini sağlamıştır.
Modern Toplumun Edebi Ürünü Polisiye Romanlar ve Polisiye Romanlarda Cinsiyetçilik
Bu makale, edebiyat eserlerinin toplumlara ilişkin birçok göstergeyi içerdiği varsayımından hareketle, polisiye romanlar üzerine var olan araştırmaları inceleme konusu olarak almaktadır. Polisiye romanlar, özellikle popüler edebiyatın parçası olan polisiye romanlar, Batı toplumunun adalet, hukuk ve toplumsal düzen fikirleri üzerine kurulmaktadır. Polisiye romanlarda, toplumun suçlu olarak gördüğü kişilere karşı açtığı savaş, toplumsal düzenin galibiyeti ile sonuçlanmaktadır. Bu şekilde, toplumsal düzenin kurgu düzeyinde tekrardan kuruluşu sırasında, ‘Kadın’a tanınan alanı görmek ve böylelikle modern toplumun ‘Kadın’a tanıdığını imkanları belirlemek de makalenin bir başka çabasıdır.
Bireyselcilik, İnancın Doğruluğu ve Modernite’de Dinin Sosyal Doğası
Çeyrek yüzyıl boyunca Batı Avrupa ve Kuzey Amerikalı topluluklardaki dini durum tanımlarının tamamı aynı kalıplaşmış temayı ortaya koydu. Bir yanda ana akım kiliselerin, tıpkı toplumun sembolik yaşamını organize etme kapasiteleri gibi kültürel ve politik güçlerinin de yok olduğu gözlemleniyor. Bazı Kuzey Avrupa ülkelerinde bu durum ana akım dinin iki yüz yıl önce başlayan fiili çöküşüyle ilgili bir meseledir. Diğer ülkelerde ise bu fenomen daha yeni ve hemen farkedilmiyor. Ama eğilim yaygın ve en azından din kurumlarının oluşumu açısından, modern toplumun kaçınılmaz “laikleştirilmesini” öngören klasik tezi savunulabilir kılıyor. Öte yanda, aynı topluluklardaki inançları ele alan deneysel araştırmalar gene aynı tutarlılıkla, ruhani ve dini konulara duyulan bireysel ilginin, etkili mantığın hayatın tüm alanlarını kuşatan yayılımının doğurduğu inanç kaybına rağmen herhangi bir düşüş yaşamadığını savunuyor. Çelişkili bir biçimde ise teknolojik, sosyal ve kültürel değişim hızının arttırdığı belirsizliklerle karşı karşıya kalan modern toplumlar, inancın yaygın olduğu toplumlardır. Bu inanç patlaması, kendi tarzlarına göre kendi deneyimlerine öznel bir anlam kazandıran anlamlama sistemlerini biraraya getiren, kendi deneyimlerine bir anlamla ilişkilendiren ve bağımsız olarak (tamamen kendi keyifleri için) kendilerine tanıdık gelen toplumsal bağları seçen bireylerin işidir. “Dini modernite bireyselciliktir”, Pek çok kullanımında bu öneri, dinin üzerindeki sosyolojik yansımanın esas çağdaş motifini oluşturmaktadır. Pekiyi ama bu tam olarak ne anlama geliyor? ve, (Weber’ini fadesiyle) “toplumsallaşma” biçimlerinin bu şekilde bireyselleştirilmesinin ne gibi çıkarımları olabilir? İşte bu iki soru, bu bölümdeki düşüncelere yön vermektedir (ayrıca bkz., Hervieu-Leger 1999).