Water in Turkish is ‘Su’. Türkçede Buna ‘Su’ Denir (original) (raw)

“Water Culture of Istanbul in the Ottoman Period”

Sapor İstanbul: Eski Usul Sempozyum Bildirileri / Old School Symposium Proceedings, İstanbul: Homer Kitabevi, 2022, 323-354

V 'smolle1 sa1;eq3 .auoq F._ orla 0EuroM lrrcSead e pue :; ro1 e13ny1 ur aJrt r ot-'6t81'uoPuo.I .toulw otst. Mltlt{l lou)no[ v .srloJlel sa,]i aurra'{nurnplop lual nuo. e:e8e urir l:a1au5r n: u. Water Culture o{ Istanbul in the Ottoman Period a drink for human beings and animals.a It is also stated in the hadith that giving water to someone, who needs it, is one of the most significant acts of charity as in "Giving r^/ater to the thirsty is the highest virtue of all charities".s The Ottomans have created a unique water culture based on this heritage. A distinct aspect of this culture is the emphasis attributed to the act of drinking water. The tact that rve find the Turkish proverb "Not even snakes touch the one drinking water'l stating that people and anrmals drinking water should not be disturbed, in a poem by 15ftcentury poet Cimi, clearly indicates that this tradition goes back avery long way.6 Today, in some parts of Anatolia, hunters do not shoot animals drinking water since they believe that it will bring bad iuck.7 In the past, it was common to say " dfiyetler ola" (may this be health) or " hb-t hayat ola" (may it be the water of life) to those who were drinking wateq by the ones around, holding their right hand to their chest or heads.s When the sultan drank water, the agas (lords, masters) next to him said "May it be the water of life my sultan, May Allah gives him many years of lifel'e Not drinking water during meals may be due to the fact that drinking water is an act that has its own rituals.t0 For example, the custom of drinking water squatting is a ritual that continues still today. The importance attached to the taste of water is a striking aspect of the Ottoman water culture. Affluent Istanbulites used to have water brought from the many water sources in the vicinity of the city, and some enthusiasts could understand which source the water they drank came from.rr Among the famous springs around Istanbul in the 19e century, some are Mir Akhor (Ka$rthane), Kanhkavak (Emirgan), Kestane surr (Bi.i1-ukdere), Hunkar (sarryer), Qrrqrr (sanyer) on the European side, and Karakulak (Beykoz), sultan suyu (Beykoz) andKayrgda$ on the Asian side.12 During travels, Ottomans preferred to stay overnight in a place next to a water spring. Fynes Moryson, who had observed this in 1596-1597, said, "|ust like how we do not miss the opportunity to taste a rare wine, they would look for springs with the

A. S. Puşkin’in Yevgeni Onegin adlı eserinde Rusça-Türkçe sesteş kelimelerin çeviri sorunları

2023

Homonyms are each of two or more words having the same pronunciation but different meanings, used as counterparts to this term. Despite the fact that Russian and Turkish languages are completely distinct languages, the ties between Turkey and Russia have caused considerable interactions especially in the field of philology. The interaction between the languages have been in both ways and brought a number of words to both languages. A certain number of these words have formed Russian-Turkish homonyms. The homonyms in Russian and Turkish languages are divided in four groups n in Turkish language. In our 1

Turkish

Work Papers of the Summer Institute of Linguistics, University of North Dakota Session, 1966

TUNUS'TA TÜRK MİRASI VE YAPILABİLECEKLER

yıllarında " Tunus' ta Osmanlı Mimarisi" konulu Doktora tezim için materyal toplamak üzere gittiğim Tunus'a daha sonra da gitme fırsatı bulmuştum. Buradaki incelemelerimiz sırasında çeşitli nedenlerle tez çalışmamız içine alamadığımız, Osmanlı döneminden kalan çok sayıda mimari eserde belgeleme çalışması yapmıştık. Bu bildirimizde, Tunus'ta Osmanlı döneminde inşa edilen mimari eserlerden henüz tanıtmadıklanmız üzerinde durulacak ve buradaki Türk varlığının korunması ve bunlara bakışımız ile ilgili bazı teklifler yapılacaktır. Bilindiği gibi Tunus 1574 yılında kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bu tarihten itibaren Tunus'ta, Cezayir ve Trablusgarb'ta olduğu gibi bir bahriye eyaleti kurulmuştur. Fransızlar tarafından 1881 yılında işgaline kadar Tunus'ta Türk hakimiyeti, bazen İstanbul'dan gönderilen paşalar tarafından bazen de buradaki yüksek rütbeli askerlerin kendi aralarında seçtiği kişiler (Dayı) yada yetki verilen Beylerin yönetiminde 300 yıldan fazla sürmüştür. Bu zaman diliminde ülke, önemli bir yapılaşma faaliyetine sahne olmuştur. Bunlar içinde bildirimizin konusu olanları kısaca tanıtalım. Beje, Hanefî Camii ve Medresesi (Bey Camii ve Medresesi): 1665 yılında Murad Bey II tarafından yaptırılmıştır. 1993 yılında geçirdiği son onanmla günümüze ulaşan caminin kuzey bölümü tamamen yenilenmiştir. Enlemesine dikdörtgen bir alanı kaplayan harimde, Tunus'taki camilerde sık uygulanan çok destekli planlama ile karşılaşılmaktadır. Mihrab önü kubbe, köşeler çapraz tonoz, diğer bölümler beşik tonozlarla kapatılmıştır. Caminin yakınında bulunan medreseden, birkaç ailenin barındığı özelliksiz bazı mekânlardan başka bir şey kalmamıştır. Beje, Sidi Abdülkadir Zaviyesi: Giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre H.1259/M.1843 yılında yapılmış olmalıdır. Yapı günümüzde Koruma Evi olarak kullanılmaktadır (Resim: 1). Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı yapıya doğu cepheye açılan atnalı kemerli kapıdan girilmektedir. Ortadaki küçük avlunun kuzey ve güneyinde hücreler, batı yönünde üç atnalı kemerli revaklı girişe sahip tevhidhane yer almaktadır. Kıble duvarına mihrab nişinin açıldığı bu mekânın ortası kubbe ile kapatılmaktadır. Bu mekânın kuzeye doğru genişletilen beşik tonozla örtülen kısmında, Sidi Hacı Milad Şerif'in sandukası yer almaktadır.

AN IMMIGRANT GIRL ALONG THE DANUBE RIVER: A TURKISH SONG (GÖÇMEN KIZI TÜRKÜSÜ)

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2023

Öz Bu çalışmamızda “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkının sözlerini inceleyerek Tuna Nehrinin etrafında yerleşen kültürler ve meydana gelen göçler ya da savaşlar hakkında, özellikle öksüz kalan göçmen kızlar/çocuklar hakkında çıkarımlarda bulunmak amaçlanmaktadır. Bu şarkı bir Rumeli türküsüdür ve ilk olarak 2 Şubat 1984 yılında Havva Karakaş tarafından derlenerek, kocası Hasan Karakaş tarafından da notaya alınmıştır (“Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm”e bakınız). Şarkının yazarı bilinmemekle birlikte, şarkının hüzünlü tonu nedeniyle çoğunlukla ağıt olarak sınıflandırılmaktadır. “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkıda Tuna boylarında koyunlarını güderek hayata tutunmaya çalışan öksüz bir göçmen kızın öyküsü anlatılmaktadır. “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” şarkısı bize Tuna boylarında yaşayan kadınların, bu güzel coğrafyada yaşamanın bedeli olarak savaşlarda sevdikleri birçok erkeği ve ailelerini kaybederek verdikleri ağır bedellere ve hayat mücadelelerine bir göz atma şansı vermektedir. Nitekim Tuna nehri tarih boyunca etrafındaki bölgeleri her zaman daha kıymetli kılmıştır. Bu nedenle Tuna boyunda yerleşebilmek için farklı insan toplulukları arasında birçok savaş yaşanmıştır. Bu güzel coğrafyada yaşamanın kaçınılmaz olarak ağır bir bedeli vardır. Dolayısıyla, “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkıda, öksüz kalmış genç bir göçmen kızının yaşam mücadelesi ve hayata tutunma çabası anlatılmaktadır. Kısacası, bu çalışmada şarkının ve sözlerinin Türkiye’deki farklı ses sanatçıları tarafından farklı zamanlarda, farklı yorumları sosyo-kültürel konulara ve sanatçıların kişisel tarihlerine/hikâyelerine değinerek mercek altına alınacaktır. Anahtar kelimeler: “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda”, Rumeli Türküsü, Şarkı Sözleri, Tuna Nehri, Öksüzler. The story of “an immigrant girl along the Danube river”: A Turkish song Abstract This study aims to explore the lyrics of a Turkish song named “An Immigrant Girl along the Danube River” and, in doing so, we aim to derive some information in relation to the societies settled along the Danube River and the migrations or the wars that might have happened in that region. Considering the lyrics of the song, we also intent to have some information about the orphaned girls/children and their lives in that region. The song is a Rumeli folk song compiled by Havva Karakaş on February 2, 1984 and scored by her husband Hasan Karakaş (see “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm”). Unfortunately, the songwriter is unknown. Yet, it is one of the well-known melancholic Rumeli folk songs and might be categorized as an elegy since the song has a mournful tone. “An Immigrant Girl along the Danube River” tells mainly the story of an orphaned girl, who tries to hold onto life by taking care of two lambs and by playing games with them along the Danube River. The Turkish song, namely “an Immigrant Girl along the Danube River” gives us a chance to have a look at the lives of the women who endure the consequences of living in a very beautiful geography by losing many males in wars since the Danube River makes the places around her more desirable. Hence, we see many wars among many different populations in order to settle around her. Not surprisingly, it usually comes at a heavy price to live in such beautiful places. Therefore, this song tells the story of a young orphaned girl (and her struggles to survive), who lives along the Danube River. Thus, in this study, the lyrics of the song and its interpretations by various singers in Türkiye will be put under the lenses with reference to the socio-cultural issues at the time and their personal histories as well. Keywords: “An Immigrant Girl along the Danube River”, a Turkish Song, Lyrics, The Danube River, Orphans.