ANTİEPİLEPTİK TEDAVİ ALAN HASTALARDA İg (original) (raw)
Related papers
ANAL FİSSÜRLERDE MEDİKAL TEDAVİ
2000
... Dr. Sabri Ergüney, Dr. Ramazan Kuşaslan: İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul; Yazışma Adresi (Address ... 2-Şimik sfinkterotomi; enflamatuar bağır-sak hastalığı tüberküloz sifiliz HIV enfeksiyo-nu ile birlikte olabilen sekonder fissürlerde mutlak ...
ANTEP SAVUNMASI BİBLİYOGRAFYASI
Ayıntâb Araştırmaları Dergisi (AAD), 2021
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandıktan kısa bir süre sonra İtilaf Devletleri, Anadolu’da büyük bir işgal hareketine girişti. İstanbul’dan başlayan bu işgal hareketi adım adım Anadolu’nun tamamını sardı. Bu çerçevede emellerini gerçekleştirmek isteyen İngiltere, 17 Aralık 1918’te, Antep’i işgal etti. Yaklaşık bir yıl sonra ise İngiltere ile Fransa aralarında yaptıkları antlaşmalar çerçevesinde şehir Fransa’ya teslim edildi. Böylece Fransızların işgali altında Antep, hazırlıkları uzun zamandır yapılan, aylarca sürecek olan direnişe başladı. Sadece üstün teknoloji ile donanmış Fransız kuvvetleri ile değil ciddi bir açlık ve cephane yetersizliği ile de mücadele etti. Tüm bu imkansızlıklara rağmen yaklaşık olarak 11 ay Fransız işgaline karşı direnen Antep halkı, 9 Şubat 1921’de dehşetli açlık ve iaşenin, sağlanamamasından dolayı şehrin sukutu gerçekleşti. 21 Ekim 1921 tarihinde Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması neticesinde 25 Aralık 1921’de işgalden kurtularak tekrar bağımsızlığına kavuştu. Millî Mücadele tarihinde önemli bir yere sahip olan Antep Savunması hakkında günümüze kadar birçok yayın yapıldı. Son yıllarda ise Antep Savunması üzerine yapılan ilmî araştırmaların sayısının artmaya başladığı görülmektedir. Araştırmaların artması ile konu çeşitliliği de arttı. Böylece ciddi bir külliyat oluştu. Bu noktadan hareketle, bu çalışmada, Antep Savunması’nın bibliyografyası oluşturulmaya çalışılmıştır. Çalışma neticesinde yapılacak olan çalışmaların tekrara düşmemesi için bir birikimi ortaya çıkarmak ve ulaşılan tablo neticesinde eksikliklere vurgu yapmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda, bibliyografya oluşturulurken, bilimsel ve Gaziantep eksenli yayın yapan dergiler, gazeteler ve kitaplar taranarak çalışmalar tespit edilmeye gayret edilmiştir.
MÂNEVÎ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE TASAVVUFÎ YAKLAŞIM
ULUSLARARASI DİN VE MEDENİYET-I SEMPOZYUMU (Din ve Sağlık) Tebliğler Kitabı – Cilt II, 2021
Rûh ve bedenden müteşekkil yaratılan insan, herhangi bir amacı ve beklentisi olmadığında, varlığa ve varoluşa dâir dünya görüşü edinmediğinde birtakım mânevî rahatsızlıklar yaşayabilmektedir. İnsan zihnen, kalben, bedenen sağlıklı ve dengeli olduğunda huzur bulur. Dolayısıyla hem bedenî hem de mânevî hastalıkların, sorunlar kümesine dönüşmeden daha başlangıç aşamasında iken mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Tedavi ve çözüm ihmal edildiğinde, hastalıklar insan hayatında birtakım kalıcı sorunlara yol açabilir. Bu anlamda bedenî hastalıklar insanı dünya hayatında mutsuz ederken, mânevî hastalıklar ise onun hem dünya hem de ukbâsını huzursuz eder. Bedenî rahatsızlığını fark eden insan, tedbir ve tedavi sürecine hemen yönelirken, mânevî hastalığı karşısında aynı hassasiyeti göstermemektedir. Diğer taraftan mânevî hastalıkların tedavisi zihin, kalp, rûh ve nefs gibi tamamen mânâ cihetinden olduğu için hem zor, hem de daha çok zaman alır. Bu yönde yapılan ihmal, hastalığın kişinin son nefesine kadar devam etmesine sebebiyet verir. Bu bağlamda mânevî hastalıkların tedavisinde, insanın mânâ yönüne önem veren tasavvuftan istifade edilebilir. Çünkü tasavvuf; murâkabe, mücahâde, riyâzet gibi birtakım eğitim usûlleriyle kişiye rehberlik eder ve onu huzursuzluğa sevk eden sebeplerden uzaklaştırarak, hakîkatine yöneltir. Günümüz insanının en önemli problemlerinden biri olan mânevî hastalıklara işaret etmek ve bunun tasavvufî çözümlerini aramak üzere ele alınan tebliğ metni iki bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde mânevî hastalıkların söz, fiil ve hâllerde ortaya çıkan tesirine yer verilecektir. İkinci bölümde iç bünyeyi sağlıklı kılmaya yönelik kalp, rûh ve nefs gibi insanın mânâ hayatında temel teşkil eden önemli kavramlara değinilecektir. Sonuç kısmında ise konuyla ilgili değerlendirme yapılacaktır
Akut İskemik İnmede İntravenöz Trombolitik Tedavi
Turkiye Klinikleri Journal of Neurology Special Topics, 2009
Trombolitik tedavinin amacı akut iskemik inmede rekanalizasyonu sağlayarak penumbrayı kurtarmaktır. Bu çalıșmanın amacı bizim intravenöz trombolitik tedavi uyguladığımız hastalarımızda tedavinin etkinliğini ve komplikasyon oranlarını değerlendirmektir. Hastalar ve Yöntem: Semptomların bașlamasından itibaren ilk 4.5 saatte bașvuran ve intravenöz trombolitik tedavi alan 32 hastayı retrospektif olarak inceledik. Hastaların tedavi öncesi ve tedavi sonrası Ulusal Sağlık Enstitüsü Strok Skalası (NIHSS) ve modifiye Rankin Skalası skorları (mRS) değerlendirildi. Bulgular: Tedavi öncesi, tedavi sonrası 24. saatte, 7. günde ve üçüncü aydaki NIHSS ortalamaları sırası ile 15±6 (4-32), 10±6 (0-21), 8±6 (0-19) ve 8±7 (0-30) idi. Tedavi sonrası 24.saatteki ve 3. aydaki mRS ortalaması ise 4±1 (2-5) ve 3±2 (0-5) olarak izlenmiștir. NIHSS karșılaștırıldığında tedavi alan grupta anlamlı düzelme tespit edildi (p=0.001). Tedavi sonrası 5 (%15.6) hastada intrakraniyal kanama tespit edildi. Yalnızca bir (%3.1) hastada ölümcül kanama oldu. Yorum: İlk 4.5 saatte akut iskemik inme ile bașvuran uygun hastalarda intravenöz trombolitik tedavi uygulaması kolay ve etkili bir yöntemdir. İnme bir halk sağlığı sorunudur ve bu tedavi ile bağımsız olarak yașamını sürdüren hasta sayısını arttırabiliriz. Anahtar Sözcükler: İskemik inme, intravenöz trombolitik tedavi, NIHSS, mRS Objective: The aim of thrombolytic treatment is to save penumbra by recanalization in acute ischemic stroke. The aim of this study was to review the efficacy and complications of intravenous thrombolytic treatment in our patients with acute ischemic stroke. Materials and Methods: We retrospectively evaluated the clinical data of 32 patients with ischemic stroke who received intravenous thrombolytic treatment within 4.5 hours. The neurological deficits were graded using The National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS) and modified Rankin scala (mRS) before and after the treatment. Results: The mean scores of NIHSS before the treatment and 24 hours, 7 days and 3 months after the treatment were 15±6 (4-32), 10±6 (0-21), 8±6 (0-19) and 8±7 (0-30), respectively. The mean scores of mRS 24 hours and 3 months after the treatment were 4±1 (2-5) and 3±2 (0-5), respectively. NIHSS scores showed significant recovery after treatment (p=0.001). Five patients (15.6%) had intracranial hemorrhage, but only one patient (3.1%) had fatal hemorrhage. Conclusions: Intravenous thrombolytic therapy is a reliable and feasible treatment in selected patients who have acute ischemic stroke in the last 4.5 hours. Stroke is a public health concern and this treatment increases the number of indepented patients.
Hastane Tedavi̇si̇ Gerekti̇ren İnti̇har Gi̇ri̇şi̇mleri̇
Kriz Dergisi, 1998
İntihar girişimi nedeniyle medikal veya cerrahi tedavi gerektiren 43 hastanın dosyaları incelendi. En yaygın yöntemin ilaç-kimyasal madde içme olduğu; kırsal bölgede yaşayan hastaların tarımsal ilaçlara daha sık başvurduğu saptandı. Hastaların diğer özellikleri literatür bilgileri ışığında tartışıldı.
2005
Arastirma, Ege Universitesi Tip Fakultesi Hastanesi'nde antiseptik madde olarak alkolun saklama ve kullanma durumunu saptamak ve kullanim, saklama ve standart bir uygulama protokolu belirlemek amaci ile planlanmistir. Deneysel tipte planlanan arastirma, E.U. Tip Fakultesi Hastanesi'nin tum klinik, yogun bakim, ameliyathaneler, laboratuar ve polikliniklerinde gerceklestirilmistir. Bu arastirmada, veri toplama araci olarak 16 sorudan olusan bir kayit formu ve alkol yogunlugunu olcen alkolmetre kullanilmistir. Depolarda alkol yogunlugunun ortalamasinin %98.5± 0.60 (min:%97, max:%99) ve kliniklerde %88.5±.17.53 (min:%3, max:%99) olarak belirlenmistir. Sonuc olarak, klinik depolarinda alkolu saklama kosullarinin standartlara uygun oldugu saptanirken kliniklerde antiseptik madde olarak alkolu sulandirma, saklama ve kullaniminin uygun standartlarda olmadigi saptanmistir.
GIDA AMBALAJLAMASINDA ANTİMİKROBİYEL MADDE İÇEREN YENİLEBİLİR FİLMLER/ KAPLAMALAR VE UYGULAMALARI
Son yıllarda minimum işlem görmüş, tüketime hazır, kolay hazırlanan gıda ürünlerine olan talebin artması gıda kalite ve güvenliği açısından yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu sorunların çözümü için ısıl olmayan prosesler (yüksek hidrostatik basınç, vurgulu elektrik alanı gibi), yeni ambalajlama teknikleri (aktif ambalajlama, modifiye atmosferde ambalajlama gibi) gibi yaklaşımlar üzerinde çalışılmaktadır. Aktif ambalajlama yöntemlerinden biri olan antimikrobiyel ambalajlama, gıdadaki canlı mikroorganizma sayısını azaltarak gıda güvenliğini sağlayan yeni bir ambalajlama sistemidir. Antimikrobiyel madde içeren ambalajlama sistemlerinden yenilebilir film ve kaplamalar; süt ürünleri, et ve et ürünleri, meyve-sebze gibi gıdalara uygulandığında gıdadaki canlı mikroorganizma gelişimini geciktirir veya engeller dolayısıyla gıdanın raf ömrü ve kalitesini artırır. Bu derlemede, film veya kaplama olarak uygulanabilen antimikrobiyel ambalajların üretiminde kullanılan doğal antimikrobiyel maddelerden, yenilebilir polimerlerden ve antimikrobiyel yenilebilir film ve kaplamaların gıda uygulamalarından bahsedilmektedir.