KRİZ İLETİŞİMİNDE BİYOPOLİTİK PRATİKLERDEN PSİKOPOLİTİK PRATİKLERE DÖNÜŞÜM ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME (original) (raw)

Kurumlar ve devletler nezdinde krizler kaçınılmaz olmakla birlikte krizin yönetimi, itibar ve geleceklerinin garanti altına alınmasını sağlayan önemli bir sürece dönüşebilmektedir. Bu anlamda tarihsel süreç içerisinde toplum üzerinde iktidar-güç kuran kurum ve kuruluşlar, toplumla değişik iletişim pratikleri kurarak kitleyi kontrol altında alıp, içinde bulundukları krizleri yöneterek varlıklarını idame ettirmişlerdir. Foucault vb. isimlerin biyopolitika olarak isimlendirdikleri kitleyi kontrol etme sürecini Chul Han vb. isimler eleştirerek psikopolitika olarak isimlendirerek, insanın psikoloji ve duygu-durum üzerinden ikna edilmesi olarak tanımlamaktadır. Bu tanım, kökenini Freud’un psikanaliz çalışmalarından alan Edward Bernays’ın ilk modern örneklerini gösterdiği halkla ilişkileri çağrıştırır. Halkla ilişkiler alanı mükemmel halkla ilişkiler projesi sonucunda durumsal modelin ortaya konulmasına kadar sıklıkla propaganda ile eşit tutulurken, bu modelin ardından kendi yön ve çizgisini daha da kesin bir biçimde ifade etmeye başlamıştır. Bu çalışma kapsamında dokümanter bir yaklaşımla özellikle kriz iletişiminde kendisini gösteren bu “politik” ikna süreci ele alınarak, gerek kurumların gerekse devletlerin kitleyi ikna etme süreçleri üzerindeki pratikleri halkla ilişkiler perspektifi ile değerlendirilecektir. Perspektif oluşturulurken özellikle 21. Yy’da kendisini ortaya koyan neoliberalizmin performans öznesinin gözetimle olan yakın ve pek çok noktada kendisi ile çelişen kişiliği de göz önünde bulundurularak; günümüzdeki kriz iletişimi sürecini daha iyi anlamak ve değerlendirmek amaçlanmaktadır.