Karl Marx Das Kapital Yöntem Sorunu ve Rasyonalite (original) (raw)
Related papers
Marxist Devlet Tartismalari ve Yontem Sorunu
Buradan [devletin ekonomi-politiği] doğan tartıĢma en soyut metodolojik sorunlardan oldukça özgül tarihsel sorunlara kadar uzanan çok geniĢ bir alanı kapsamıĢ ve bir dizi hipotez ve öngörünün geliĢtirilmesine zemin hazırlamıĢtır" (Jessop, 2005: 35). Ele almaya (kavramaya, capture) çalıĢacağımız konu gerek soyutluğu gerek kapsamı gerekse de tartıĢmaya müdahil olanların çokluğu nedeniyle incelememizi sınırlandırmak gerekiyor ve bu minvalde Poulantzas"ın alana dair çözümlemelerinin yönteme iliĢkin kısımlarını incelemeyi düĢünüyoruz. Ġki nedenden ötürü bu yolu seçtik; birincisi, Poulantzas"ın bu alana iliĢkin tartıĢmaların merkezinde bir figür olması ve ikincisi Althusserci temaları kullanmak suretiyle özerk ve özgün anlamıyla bütünlüklü bir Marxist devlet teorisine giriĢmesidir. Özellikle ilk döneminde Althusserci epistemolojik/felsefi ufuk oldukça belirgindir ki; mümkün bir Marxist devlet teorisinin geliĢtirilmemiĢ olmasını, Althusser"in de mücadele ettiği, ekonomik indirgemeciliğe ve tarihselciliğe bağlar. Hocasından aldığı kavramsal çerçeve ile bu iki öğeyi kapı dıĢarı ederek, yine Althusserci bir biçimde, politikayı özerk bir alan olarak ele almaya baĢlar. Jessop"ın ifadeleriyle, " Son dönemlerinde Poulantzas, siyasal olana odaklanıĢını savunurken, Althusser"in ileri sürdüğü son kertede ekonomi tarafından belirlenen "hakim yapı" karmaĢası içinde siyasal alanın göreli özerkliği görüĢüne dayanır" (Jessop, 2005: 80). Fakat sadece siyasal alanın göreli özerkliğinde değil, bu özerkliğin inĢasını oluĢturan pek çok konum ve kavramda Althusser"in etkisi söz edilmelidir. O halde Poulantzas"ın bütünlüklü bir Marxist devlet ve politika analizini içinden çıktığı Althusserci müdahale ile birlikte incelememiz gerekir. Öte yandan bu çalıĢma ile ne yapısalcı Marxizm savunusu ne de aĢırı soyutlamaların felsefi cazibesi hedeflenmektedir, çünkü
Rasyonalite ve Ekonomik Sosyoloji
DergiPark (Istanbul University), 2011
Toplumun sosyal ve kültürel yapısının ekonomik sistemi belirlediği bili nen bir gerçektir. Sosyo-kültürel alanın düzenlenmesi de belli normlara bağlı olarak gerçekleşmektedir. Toplumsal sürecin kendi tarihsel gelişmesi içinde oluşan normlar, toplum yapısının kendi iç dinamiğinin oluşturduğu normlardır. Kendi varlığını koruyan unsurlar, sosyo-kültürel sürecin tarihi gelişmesinde ortaya çıkan din, gelenek, görenek, alışkanlık, ahlak ve sosyal norm ve değer sistemleridir. Çoğunlukla bireyler, sosyo-kültürel alanı oluşturan unsurların et kisiyle ekonomik kararlarını alırken iktisadi olarak rasyonel davranmayabilirler. İşte bireylerin davranışlarının ne derece rasyonel olduğu veya olmadığı bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Buradaki rasyonellikten kastettiğimiz ekonominin işleyişi içerisinde bireylerin yaptıkları tercihlerdir.
Marx'ın Kapitalizm Eleştirisinin Ahlaki Olanağı Üzerine
felsefelogos, 2015
Karl Marx 19. Yüzyılda kapitalizmin en etkili ve provokatif eleştirisini sağladı. Onun argümanının gücü nedeniyle, bu eleştirinin ana hatları günümüze kadar ki ilgi ve tartışmayı meydana çıkarmak için devam etmektedir. Ancak Marx'ın kapitalizm eleştirisi, en azından kısmen, ahlaki miydi? Ve, eğer öyleyse, Marx'ın bunu (mantıksal olarak) yapması mümkün müydü? Başka bir deyişle, ahlaki bir eleştiri onun sosyal bilimsel sisteminin geri kalanı ile tutarlı mıdır? Burada ortaya konulan bu sorunun cevabı olumlu olmakla birlikte, çeşitli Marx bilginleri ve eleştirmenleri karşıt bir iddia ortaya koymuşlardır; yani, Marx bir ahlak eleştirisi sağla(ya)mamıştır. Buradaki görüş, bu veya diğer versiyonlarında, Hilferding (1910) gibi ilk Marxistlere kadar uzanan bir geçmişe sahiptir ve son yıllarda Miller ve Wood (1984) gibi çağdaş Marx bilginleri tarafından bu görüş ustalıkla temsil edilmektedir. Yakın geçmişte Aronovitch, (1980) Kolakowski (1981), ve McMurtry, (1981, 1978) gibi yazarlar tarafından temsil edilen karşıt bir düşünce ekolü, Marx'ın eleştirisinin ahlaki bir eleştiri olduğunu ve bu ahlaki eleştirinin onun sosyal bilimsel teorisi ile mantıksal olarak uyumlu olduğunu iddia etmektedir. Bu makale Marx'ın kapitalizmin ahlaki bir eleştirisini sağla(ya)madığını ve böyle bir eleştiriye karşı çıkma iddiasının dayanaklarını incelemek ve değerlendirmektedir.
Sosyal Bilimlerde Yöntem Problemi: R. Karl Popper Orneği
Öz Bu çalışmanın amacı, özellikle sosyal bilimler alanında süregelen yöntem tartışmasına r. Karl Popper perspektifinde yeni bir bakış açısı kazandırmak ve yapılan tartışmalara katkı sağlamaktır. Popper'ın yöntem problemine ilişkin görüşlerinin, genel kabul görmüş, yaygın yöntem anlayışlarına yönelik eleştirisi üzerinden şekillendiğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda Popper'ın eleştirel bakış açısının öncelikle, günümüz yöntem problemine dair yapılan tartışmaların zeminini oluşturan aristotelesçi mantık perspektifine yönelik olduğunu görmekteyiz. Popper, Aristotelesçiliğin fizik doğa gerçeği ile tasımın akılla doğrulanmış önermeleri arasında bir özdeşlik bağı kurmaya çalışmasını bilim dışı bir çaba olarak görür. Popper'a göre bilimin, özelde sosyal bilimin hiçbir savı ampirik dünyayı temsil edecek mutlak bir yetkinliği üstlenemez. Herhangi bir hipotezin belirli zamanlarda ve şartlarda doğrulanmış olması(bunun sayısı önemli değildir), söz konusu hipotez için mutlak bir temsil gücü kazandırmaz. Popper'ın bu probleme ilişkin temel savı, bir teorinin bilimsel olma niteliği kazanmasının şartı, mümkün bir olgu tarafından yanlışlanmaya açık olması, yani potansiyel bir yanlışlanabilirlik durumunu içermesidir. Abstract The purpose of this study is especially useful for ongoing discussion of methods in the field of social sciences to give point of view on R. Karl Popper perspective. We can say that Popper's views are shaped by his critique of common and generally accepted method conception. İn this contex, we see that Popper's critical point of view is primarily directed to the perspective of Aristotelian logic which is the basic of discussions on the contemporary method problem. Popper argues that Aristotelistism is an unscientific effort to establish an identity link between physical reality and the reasoned propositions of syllogism. According to Popper, no argument of science, in particular social science, can assume that it can reach an empirical capacity that represents the empirical world. The fact that any hypothesis that has been verified at certain times and condotions(repetition is unimportant) does not give an absolute representation power to the hypothesis. Popper's main argument for this problem is that the condition of a theory to become scientific is that it must be open to falsification by a possible phenomenon; in other word it must contain a potential falsifiability.
Karl Popper ve Yanlislanabilirlik Ilkesi
Karl Raimund Poppe, çağımızın bilim felsefecilerindendir. Onun bilim felsefesinin temelini yanlışlanabilirlik ilkesi oluşturmaktadır. Popper'a göre bir kuramın doğruluğunu araştırmak yerine onu yanlışlamaya çalışmak mantıklı olandır. Bir kuramı doğrulamak için uğraştığımız zmaan onu doğrulamak için pek çok önermeye gereksinim vardır ki belli bir sayıda önerme ile doğruluğunu ispatlamaya çalıştığımızda bir sonrki ya da ondan sonraki hatta daha da sonraki önermenin kuramı doğrulayacağının garantisi yoktur. Bu sebeple kuramı doğrulamak için yanlışlamaya başvurmak gerekir. Bir kurama yanlışlanabilirlik ilkesini uyguladığımız zaman, kuram bu sınamadan yanlışlanmadan çıkarsa yoluna devam eder fakat sınamadan yanlış olarak çıkarsa yoluna devam edemez ve çöpe atılır. Yukarıda bahsettiklerimi daha ayrıtılı bir şekilde makalenin geri kalan kısımlarında anlatacağım. Anahtar; Karl Popper, yanlışlanabilirlik ilkesi Karl Popper 28 Temmuz 1902 yılında doğup 17 Eylül 1994 yılında vefat eden Avustralya kökenli İngiliz filosof ve profesördür. 1 Genellikle 20. yüzyıl biliminin en büyük filozoflarından biri olarak kabul edilmektedir. Karl Raimund Popper bilim felsefesi, metodolojisi, bilgi teorisi(epistemoloji) ve siyaset felsefesi konularında yaptığı orijinal çalışmalarıyla bilinen günümüzün tanınmış filozoflarından biridir. Popper çok yanlı bir düşünürdür. Ama onun asıl uzmanlık alanı Mantık ve Bilim felsefesidir.
Çek Cumhuriyeti evsiz insanların kablosuz internet modemlerine dönüştürülmüş ve evsizler bu hizmet ile ücretli evsiz olmuşlardır. 1 İngiltere'de bir televizyon programında yapılan "deneyde" iki kadının işe girmek için bir adamı tekmelemeleri ve daha sonra çatıdan aşağı itmeleri istenmiş. Hayır kurumunda iş başlamak isteyen kadınlar işe alınmak için adamı çatıdan aşağı atmışlardır. 2 Bu iki haber günümüzdeki rasyonalitenin yaşamını "hesaplamasına" dayanan ve "maliyet analizi" ile kendisi için en iyisini yapan bireyi yarattığını gösteren örneklerden yalnızca ikisidir. Bu yeni akıl piyasa hakikatinin yönetime yansıması ve onun öznesi homo economicusda karşılık bulmaktadır. 18. Yüzyılda yönetimin sınırlayıcısı olan liberalizm 20. Yüzyılda yönetimin düzenleyicisi olarak piyasa hakikatini kabullenen homo economicusu yaratmıştır. Piyasanın inşasında norm olan rekabet; neoliberalizm ile iktisadi faaliyet normu olmaktan devlet inşası ve eylemi normu haline gelmiş ve en nihayetinde şirketdevlet girişimci-şirket-özneyi rekabet normu üzerinden oluşturmuştur. (Dardot ve Laval) (Foucault) Michel Foucault, 10 Ocak 1979 tarihli Collège de France dersine, sene boyunca "yönetim sanatı tarihi" üzerinde duracağını söyleyerek başlamıştır. (Foucault) Odak noktası biyo-politika olarak adlandırdığı siyasi egemenliğin insanları yönetimi ve bu yönetim uygulamalarının insan zihninde rasyonelleşmesidir. Foucault "egemen", "devlet" "teba" gibi evrensel kategorilerden yola çıkarak değil, bu kategorilerin var olmadığı kabulüyle, yönetim ilişkilerinin ortaya çıkışı ve gelişimini incelemiştir. "Yönetimsellik" kavramı ile iktidar mekanizmalarının yönetimin kendisi ve pratiği üzerinde düşünmesi ve insan zihninde belirli bir hakikat rejimini kabul ettirmesidir. Pierre Dardot ve Christian Laval'a göre yeni hakikat rejimi kabul etmiş insanı kendini şirkete dönüştürmesine ve hayatının her alanında şirket "kar maksimizasyonu" mantığı ile düşünmesine ve hareket etmesine sebep olmuştur. Bu yazıda ilk olarak neoliberalizmin yeni yönetimsellik olarak ortaya çıkmasının süreci anlatılacak daha sonra neoliberal yönetimselliğin hakikatini kabul etmiş yeni insan: homo economicus tartışılacaktır.
Mimarlık, Tarihyazımı ve Rasyonalite
Mimarlık, Tarihyazımı ve Rasyonalite: XX. Yüzyılın İlk Yarısındaki Modern Türk Mimarisinde Biçime Dayalı Sembolik Söylem Meselesi Yusuf CİVELEK Özet Cumhuriyet Dönemi Türk mimari edebiyatında mimari biçim ile içerik arasında ilişkileri kuran, değiştiren ve yeniden kuran sembolik bir söylem meydana getirilmiştir. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa’dan esinlenilen tarihselci düşüncenin ateşlediği yeni sentez ve modernleşme arayışları, Osmanlı mimarisinde ilk Batılı anlamda mimari nazariyenin yerleşmesine vesile olmuştur. Bu nazariyenin meyvesi olan Milli Mimari tarzı, 1920’lerin Türkiye’sinde de hâkim mimari olmuştur. Ancak, aynı zamanda eskinin sentez arayışlarından vazgeçilerek yeni bir medeniyet oluşturma ülküsü benimsenmiş, dolayısıyla her alanda gerçekleştirilen inkılâpların mimarinin estetiğinde de aranması kaçınılmaz olmuştur. Bu amaç doğrultusunda 1930’larda benimsenen Modern mimarinin temel vazifesi, reddedilen modernleşme modelinin zıddını temsil etmek olduğundan, sembolik anlam, adeta mimari biçimin asli içeriğine dönüşmüştür. Bu sebeple, Türkiye’de Batılı anlamda mimari nazariye, yerleşmeye fırsat bulamadan, yerini geçmişin ve şimdinin şekilleri arasında zıtlıklar kurma esasına dayalı bir sembolik söyleme bırakmak zorunda kalmıştır. Anahtar Kelimeler: Mimari Biçim, Mimari Nazariye, Mimari İçerik, Sembolik Söylem, Modernizm, Milli Mimari
Mavi Atlas, 2017
Bilim olan ile bilim olmayan arasındaki ayrımın nasıl yapılacağı sorununa ilişkin tartışmalar, 20. yüzyılın bilim felsefecileri için öncelikli bir konuma sahip olmuştur. Bu noktada bilim felsefesi litaretaründe ayrıcalıklı bir yeri bulunan Lakatos, bilim tarihini iyi bilmenin gerekliliğini vurgulayarak yola çıkmış ve bilimi diğer etkinliklerden ayırt etmemizi sağlayacak bir felsefi analiz işine girişmiştir. Bu bağlamda Bilimsel Araştırma Programlarının Metodolojisi adlı eseri, bilimsel rasyonalite gibi temel konuların anlaşılması açısından incelenmeye değerdir.
Marx'ın Ontolojisi ve Siyasal Öznelik Sorunu
Doğu-Batı , 2011
Bu yazı, Critchley’in “hakiki demokrasi” arayışından esinlenerek yazıldı ve Marx’ın yeni siyasal öznelikler hakkında düşünmenin zorunlu bir uğrağı olduğunu kabul ederek, farklı siyasal olanaklar üzerinde düşünmeye Marx’ın ontolojisinden başlamayı hedefledi. Neden ontoloji? Çünkü siyasal öznellik meselesi, bir ontoloji eleştirisini davet eder. Burada sorunumuz, kapitalizmin yerinden edici sonuçlarına bağlı olarak, Marx’ın devrimci öznesi proletaryanın geçerli bir toplumsal karşılığının olmayışıdır. Siyasetin aktif öznesinin yeri bugün boştur. Burada kuramın başarısızlığı açıktır: siyasal öznellik meselesi, Marx’ın ontolojik proletarya kategorisiyle bir açmaza sürüklenmiştir. Dolayısıyla bu yazıda öncelikle Karl Marx’ın felsefesinin ontolojik unsurunun ne olduğu açığa çıkarılacaktır. Amaç, Marx’ın eserlerinde dünyanın ontolojik boyutuna dair kabullerin izini sürerek “Marx’ın ontolojisi”nin sınırlarını ortaya koymaktır.