Kavram ve Kuramlarla Bir Başkadır (original) (raw)
Related papers
Bi̇r Kavram Ve Kuram Üretme Strateji̇si̇ Olarak Temellendi̇ri̇lmi̇ş Kuram
Journal Of History School, 2014
Makalenin konusu araştırma sahasından elde edilen verilerden hareketle kuram üretme amacı taşıyan bir araştırma stratejisi olan temellendirilmiş kuramdır. Temellendirilmiş kuram alandan toplanan verilere sorular sorup karşılaştırmalar yaparak teorik çerçeveler geliştirmenin yollarını ortaya koyar. Makalenin amacı, bu stratejiyi sosyoloji alanında çalışan, yeni bakış açıları üretmek isteyen saha araştırmacılarına tanıtmak ve onun kuram üretme kapasitesini tartışmaktır. Makalede temellendirilmiş kuram hakkında genel bilgiler verilmiş, veri toplama ve analiz aşamaları ile örneklem alma teknikleri örneklerle incelenmiştir. Temellendirilmiş kuramda döngüsel bir süreç izlenir. İşe birkaç araştırma sorusu ile başlanır. Elde edilen veriler analiz edildikten sonra yeni araştırma soruları üretilerek veri toplamaya geri dönülür. Döngü teorik bir çerçeveye ulaşılıncaya kadar devam ettirilir. Bu strateji başlangıçta soyutlama düzeyi görece düşük kavramların üretilmesiyle sonuçlanacaktır. Ancak temellendirilmiş kuramın kullanıldığı saha araştırmaları tekrarlandıkça yüksek soyutlama düzeyine sahip kavramsal çerçevelerin geliştirilmesi mümkün görünmektedir.
Savaşın Değişimi ve Kuramsal Tartışmalar
Savaşın Değişimi ve Kuramsal Tartışmalar, 2019
Doksanlı yılların başlangıcında uluslararası sistemin değişimi sonrası yaşanan akademik tartışmalar Uluslararası İlişkiler kuramını zenginleştirmiştir. Savaş Çalışmaları da bu tartışmalardan payına düşeni alarak, o da zenginleşmiştir. Colin M. Fleming’in 2009 yılında Journal of Strategic Studies’de yayımlanan makalesine attığı başlıktaki “Yeni veya Eski Savaşlar” bu tartışmayı çok güzel isimlendirmektedir. “Savaş” hakkındaki en çok eleştirilen ise Carl von Clausewitz’in 1832 yılında yayımlanan “Savaş Üzerine” adlı eserinde geliştirdiği kuram olmuştur. “Yeni Savaş” kuramlarını geliştirenlere göre artık savaşlar eskisi gibi değildi ve ancak yeni kavramlar bunu açıklayabilirdi. Bu kamplaşmaya Clausewitz’in yazdıklarını yeniden okumayla eleştirel stratejik yaklaşan üçüncü bir taraf eklenmiştir. Onlara göre, yeni savaş kuramcılarının aksine, yeni savaşlar Clausewitz’in “Savaş Üzerine”nin derinlemesine okuması ile açıklanabilir.
Yabancilaşma: Kavramsal Ve Kuramsal Bi̇r Değerlendi̇rme
Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Alanyazında yabancılaşma kavramı on yıllardır çalışılmasına karşın, güncelliğini yitirmemiş bir konudur. Halen farklı disiplinler tarafından çalışılan konunun kolayca anlaşılması ve yeni yapılacak çalışmalara ışık tutması amacıyla, kuramsal ve görgül açıdan bu derleme çalışması yapılmıştır. Yabancılaşma kavramı güçsüzlük, anlamsızlık, normsuzluk, yalıtılmışlık ve kendine yabancılaşma olarak boyutlandırılmaktadır. Öyle ki yabancılaşmış insan geleceğe ilişkin eylemlerinde etkin olamadığını, yaşamını etkileyen olaylar karşısında seyirci olduğunu düşünmekte ve hedeflerine ulaşmak için uygun olmayan yolları deneyebilmektedir. Yabancılaşma yaşamın her döneminde ortaya çıkabilirken, beraberinde birtakım problemleri de getirir. Bu dönemlerden belki de en önemlisi yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yetişkinliğe geçiş dönemi 'fırsatların yakalanmaya' çalışıldığı bir dönemdir ve bu yönüyle yetişkinliğe geçiş dönemindeki bireyler yabancılaşmaya açıktır. Bu bağlamda, bu raporun sonunda yetişkinliğe geçiş döneminde yabancılaşma kavramından söz edilmiştir.
Kamu Politikaları Kavramsal ve Kuramsal Bir Çerçeve
ii © 2016 Ekin Yayınevi Tüm hakları mahfuzdur. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 Sayılı Yasa'nın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan yayınevinin izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, özetlenemez, yayınlanamaz, depolanamaz.
Bir Düşünür Bir Kavram ve Din, 2024
Bu çalışma, Türk düşünce dünyasının önde gelen düşünürlerinin modernleşme, kimlik, milliyetçilik, din, ahlak, toplumsal kontrol ve Doğu-Batı medeniyet tartışmaları konularında geliştirdikleri kavramları ele alarak Türk toplumunun sosyal ve kültürel dönüşüm süreçlerini anlamayı amaçlamaktadır. Çalışma, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecindeki toplumsal yapının dinamiklerini, bu dinamiklerin kimlik ve toplumsal aidiyet üzerindeki etkilerini ve bu süreçlerin yarattığı sosyal, kültürel ve siyasal kırılma noktalarını altı ana başlık altında toplar. Her bir düşünür ve kavram, Türk toplumunun tarihsel, sosyolojik ve kültürel yapısını daha derinlemesine anlamak için ele alınmıştır. Çalışmanın amacı, Türk toplumunun modernleşme sürecinde yaşadığı kimlik bunalımlarını, toplumsal değişim dinamiklerini ve bu süreçlerde öne çıkan sosyal, kültürel ve dini çatışmaları teorik bir zeminde analiz ederek, Türk düşünce tarihindeki temel yaklaşımları ortaya koymaktır. Çalışma, her bir düşünürün geliştirdiği kavramların toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini ve modern Türk toplumunun kimlik, aidiyet, din ve medeniyet tartışmalarına nasıl katkı sunduğunu analiz etmeyi hedeflemektedir. Bu çalışma, Türkiye’nin modernleşme ve toplumsal dönüşüm süreçlerinde yaşadığı gerilimleri ve kırılma noktalarını anlama açısından önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Türk düşünce tarihinde iz bırakan önemli isimlerin fikirlerini bir araya getirerek, toplumsal yapının dinamiklerini ve bu dinamiklerin kimlik, aidiyet ve kültürel yapı üzerindeki etkilerini anlamayı amaçlamaktadır. Özellikle modernleşme, kimlik ve medeniyet tartışmalarının yoğunlaştığı günümüzde, çalışmanın sunduğu yaklaşımlar, Türk toplumunun kimlik arayışlarını ve toplumsal yapının geleceğini anlamak açısından değer taşımaktadır. Modernleşme ve Toplumsal Değişim Kavramları Çalışmada, modernleşme ve toplumsal değişim sürecinde toplumsal yapıdaki değişimleri anlamak için dört önemli düşünür ve onların kavramları ele alınmıştır. İlber Ortaylı’nın geliştirdiği “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” kavramı, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyıldaki modernleşme sürecinde yaşadığı sancıları ve bu sürecin sosyolojik etkilerini açıklamak için önemli bir referans noktasıdır. Nermin Abadan Unat ise “Bitmeyen Göç” kavramı ile modernleşme ve sanayileşme sürecinde ortaya çıkan göç olgusunun toplumsal yapı üzerindeki etkilerini inceleyerek, Türkiye’nin kırsaldan kente geçiş sürecini aydınlatır. Cavit Orhan Tütengil’in “İkili Yapı” kavramı, Türkiye’de modernleşme sürecinde kırsal ve kentsel yapılar arasındaki dengesizliği ve bu dengesizliğin toplumsal gelişmeyi nasıl sekteye uğrattığını ortaya koyar. İsmail Gaspıralı’nın “Hakkaniyet Kavramı” ise toplumsal adalet ve dengeyi sağlama çabasını vurgular, modernleşme süreçlerinde toplumsal barışın tesis edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Kimlik, Milliyetçilik ve Sosyolojik Esaslar Bu başlık altında, Türk toplumunun kimlik arayışı ve milliyetçilik anlayışına dair beş düşünür ve onların geliştirdikleri temel kavramlar ele alınmıştır. Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” kavramı, Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde kimlik ve aidiyet sorunlarına dair üç farklı politika modelini (Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık) analiz eder. Sadri Maksudi Arsal’ın “Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları” kavramı, milliyetçiliğin yalnızca siyasal bir ideoloji değil, aynı zamanda sosyolojik bir olgu olduğunu ve toplumsal kimlik ile aidiyet duygusunu nasıl şekillendirdiğini açıklar. Seyyid Ahmed Arvasi’nin “İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri” kavramı, geleneksel değerlerle uyumlu ve çağın gereklerine uygun bir milliyetçilik modeli sunar. Remzi Oğuz Arık’ın “Anadoluculuk” kavramı, Türk kimliğini ve kültürel mirasını Anadolu merkezli bir bakış açısıyla ele alırken, Hilmi Ziya Ülken’in “Soyaçekme” kavramı ise toplumsal yapının genetik miras ve kültürel kalıtım yoluyla nasıl şekillendiğini ve kimlik inşasının biyolojik ve sosyolojik temellerini inceler. Din, Sekülerleşme ve Laiklik Bu başlık altında, din-toplum-devlet ilişkilerini analiz eden üç düşünür ve kavramları ele alınmıştır. Durmuş Hocaoğlu’nun “Milli Sekülerizm” kavramı, Türkiye’de sekülerleşme sürecinin milli değerlerle nasıl uyumlu hale getirilebileceğini savunur ve dinin toplumdaki işlevini korurken, modern devlet yapısı ile entegrasyonunu ele alır. Bahattin Akşit’in “Laikleşme Tipolojisi” kavramı ise farklı toplumlarda laikleşme süreçlerinin işleyişini ve bu süreçlerin toplumsal yapıyı nasıl dönüştürdüğünü analiz eder. Sabri Ülgener’in “Zihniyet Söylemi” kavramı, ekonomik kalkınma süreçlerinde din ve zihniyetin rolünü, ekonomik gelişmenin kültürel ve dini temellerle nasıl ilişkilendirildiğini açıklayarak sosyo-ekonomik yapıların derinlemesine incelenmesine katkıda bulunur. Toplumsallaşma, Ahlak ve Sosyal Kontrol Birey-toplum ilişkisi ve toplumsal kontrol mekanizmalarının toplumsal yapıyı nasıl şekillendirdiğini analiz eden düşünürler bu başlık altında ele alınmıştır. Şerif Mardin’in “Mahalle Baskısı” kavramı, toplumsal kontrol mekanizmalarının bireyler üzerindeki baskısını ve sosyal çevrenin bireyin davranışlarını nasıl şekillendirdiğini ifade eder. Cahit Tanyol’un “Ahlak ve Toplum” kavramı, ahlakın toplumsal yapıdaki rolünü ve ahlaki değerlerin toplum içindeki işlevini inceler. Özcan Güngör’ün “Nesnelerin Sosyalleştirmesi” kavramı, gündelik hayatta nesnelerin bireylerin kimlik ve toplumsallaşma süreçlerindeki rolünü tartışırken; Hüsamettin Arslan’ın “Epistemik Cemaat” kavramı ise bilgi topluluklarının nasıl oluştuğunu ve bu toplulukların düşünce yapıları üzerindeki etkisini inceleyerek bilgi ve sosyal yapı arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik bir zemin sunar. Doğu-Batı İkilemi ve Medeniyet Tartışmaları Doğu’nun manevi değerleri ile Batı’nın materyalist yaklaşımı arasındaki gerilim, Türk toplumunun kimlik inşasında sürekli bir denge arayışını gerektirmiştir. Bu bağlamda, Samiha Ayverdi’nin “Doğu-Batı Medeniyeti Üzerine Yaklaşımı” Doğu’nun ruhani değerlerinin Batı’nın maddi dünyası ile dengelenmesi gerektiğini savunur. Recep Şentürk’ün “Açık Medeniyet” kavramı, medeniyetler arası diyaloğun önemini vurgular ve çeşitliliklerin birlikte var olmasını savunan bir açık medeniyet modeli önerir. Nurettin Şazi Kösemihal’in “Sanat ve Fikir İşçileri” kavramı ise sanatçılar ve entelektüel bireylerin toplumsal değişimdeki rolünü incelerken; Vamık Volkan’ın “Divandaki Düşmanlar” kavramı, kimlik inşasında “dış düşman” imgelerinin toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini ve bu imgelerin toplumların kendini tanımlama süreçlerindeki işlevini açıklamaktadır.
Kavram Sözlüğü Söylem Ve Gerçek-Fikret Başkaya
Kavram Sözlüğü Söylem Ve Gerçek-Fikret Başkaya
Söylem ve Gerçek Yönetilmek, ne hakkı ne kerameti ne de iffeti olan yaratıklar tarafından izlenmek, soruşturulmak, gözetlen mek, yönlendirilmek, yasalara uydurulmak, düzene sokul mak, kapatılmak, telkinlere ve vaazlara maruz kalmak, denetlenmek, yorumlanmak, değerlendirilmek, sansüre uğratılmak ve komuta edilmektir ... Yönetilmek, kişinin her hareketinde, her eyleminde ve yaptığı her işlemde, mim lenmesi, kaydedilmesi, nüfus sayımına tabi tutulması, vergilendirilmesi, damgalanması, fiyatlandırılması, değer lendirilmesi, patentinin alınması, yetkilendirilmesi, müsaadeye tabi kılınması, tavsiye edilmesi, ihtar edilmesi, men edilmesi, doğru yola sokulması ve düzeltilmesi anlamına gelir. Hükümet, haraca bağlamak, terbiye etmek, fidye ödemeye mecbur bırakılmak, sömürülmek, tekelleştirilmek, gasp edilmek, baskı altına alınmak, gizemlileştirilmek, soyulmak anlamına gelir; bütün bunlar kamu yararı ve halkın çıkarları için yapılır. Daha sonra, ilk direniş belirtisi ya da şikayet sözcüğünde, kişi baskı altına alınır, para cezasına çarptırılır, hor görülür, tedirgin edilir, takip edilir, apar topar alınıp götürülür, dövülür, boğularak idam edilir, hapse atılır, vurulur, makineli tüfekle taranır, yargılanır, hüküm giyer, sürgüne gönderilir, kurban edilir, satılır, ihanete uğratılır ve üstüne üstlük bir de küçük düşürülür, alay edilir, kızdırılır ve onuru kırılır. Hükümet işte budur! Ey insanoğlu! Altmış yüzyıldır böyle bir zillete nasıl katlanırsın?" (General idea of the Revolution, alıntı, GuErin, Anarchism, s. 15-16) Yine Marx'm çağdaşı Max Stimer, 1845 yılında yayım ladığı Biricik Ben ve Mülkiyeti adlı temel eserinde devlet ve toplumsal kurumlar karşısında bireyin tutarlı bir savunusunu yaptı ve bireyci anarşizm akımının başlatıcısı oldu. Marx'ın çağdaşı olduğu kadar 1. Entemasyonal'deki anarşizm 35 rakibi de olan Michael Bakunin, anarşist düşünceyi doğru dan doğruya toplumsal pratiğe sokan ve örgütlü hale getiren ilk düşünürdür. "Kendi hayatında anarşizmi bir siyasal eylem teorisine dönüştürdü ve anarşist hareketin özellikle Fransa, İsviçre, Belçika, İtalya, İspanya ve Latin Amerika' da gelişmesine yardımcı oldu. Kendisine sadece 'Dünya Anarşizminin Eylemci Kurucusu' denilmedi, 'modem anarşizmin gerçek babası' olarak da selamlandı. Bakunin, anarşizmin altmışlarda ve yetmişlerde yeniden doğuşu sırasında en etkili düşünür haline geldi." (P.Marshall, s.380) anarşizmle kadınların kurtuluşu davasını birbirine bağlayan önde gelen kadın anarşist düşünür ve hatip olarak dikkat çekmektedir. Aynı dönemde Amerika' da ortaya çıkan bir başka anarşist kadın düşünür ve hatip de Vo ltairine de Cleyre'dir. Louise Michel ise, Paris komününde yer almış ünlü bir kadın anarşisttir.