Derleme/ Review Article / Übersichtartikel/Bayrak Kuşcuoğlu Ehl-İ Hak / Hünkâri İnancının Ulu Ozanı/Bayrak Kushcuoglu:Great Poet of the Ahl-e Haqq - Hunkari Sufi Order Belief/Bayrak Kuşçuoğlu: Der große Dichter der Ahl-e Haqq/des Hünkâri-Glaubens (original) (raw)
Related papers
Genel olarak Türk üniversitelerinde, özel olarak da İlahiyat fakültelerinde akademik seviyenin uluslararası standartların çok uzağında olmasının nedenleri nelerdir? Bu soruya cevaben birçok husustan bahsedilebilir, ama ben burada en önemli gördüğüm hususu bir vaka üzerinden ele alacağım. Kanaatimce, Türk akademik kurumları uluslararası standartları göz ardı eden ve zaman zaman da bu standartlardan habersiz olduğunu hissettiren, tez yapmasını gereğince bilmeyen, yaptığı tezi ilim dünyasına çıkaramayan, bu yönüyle, akademik unvanları elde ediş şekilleri müphem olan, buna rağmen kendilerini alanlarının otoritesi telakki ederek söz söyleyen ve böylece kendilerinden sonraki nesillere akademik bir katkı sağlamada yetersiz kalan, aslında, en azından, standartlara uygun çalışmalara imza atacak adaylara gölge etmeseler bile takdiri hak edecekken, onlara köstek olan akademik açıdan yetersiz kişilerin/danışmanların ıstırabını yaşamaktadır. Akademik çalışmaların önündeki insan engeli olarak ifade edebileceğimiz bu sorunu ortadan kaldırabilmek için bir akademik çalışmaya danışman olabilme yeterliliğini şüpheli kılan makale, tez ve sair eserleri dikkatle sorgulamak ve bunları akademik camianın bilgi, görüş ve önerilerine sunmak her akademisyenin temel görevidir. Akademik çalışmaların başarı çıtasının yükseltilmesi uluslararası standartlara uygun çalışmalarla bu standartları karşılamayanların tartışmaya açılmasına bağlıdır. Bu tartışma danışmanın akademik yeterliliğini sorgulamaya varsa bile bundan imtina edilmemelidir. Bir doktora tezi nasıl olmamalıdır? Burada ele alacağım İlhan Kutluer’in İslam Felsefesi Tarihinde Ahlak İlminin Teşekkülü (İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 1989) adlı tezi bu soruya tipik bir örnektir.
Genelde İslam düşüncesinin, özelde İslam felsefesi ve daha özelde de İslam ahlak felsefesinin özgünlüğüne dair ülkemizde çokça tartışmalar yapıldı. Her alanda olduğu gibi bu alanda da oryantalistlerin İslam düşüncesinin özgünlüğünü gölgelemek için İslam düşünürlerinin her orijinal öğretisine Grek düşüncesinde kaynak bulma çabasına giriştikleri iddia edildi. Esasında bütün bu tartışmalar, temel metinler üzerinden karşılaştırmalı çalışmalara dayanan akademik yaklaşımdan uzak, slogancı söylem düzeyinde gerçekleştirildi. Çünkü bu tartışmayı yürütenler, ne akademik bir zihniyete ne de metinler üzerinden karşılaştırma yapabilecek dil bilgisine sahiptiler. Bu bağlamda Hümeyra Özturan’ın Êthostan Ahlâka adlı çalışmasının Yunanca ve Arapça metinlerin detaylı incelenip sloganın yerine somut bulgular sunulması açısından ülkemizdeki akademik çalışmalarda yeni bir aşamayı temsil eden örnek çalışmalardan biri olduğu söylenebilir.
Although many religious practices of Ali Ilâhis, which have drawn attention of Russian orientalists researching Ahl-e Haqq communities in the 19th and in the beginning of the 20th century, are the same with the practicies of Ahl-e Haqq, several basic differences stand out: Kerend-Oraman (Orman, Horoman, Hewraman) Leq-Delfan region, which is the center of the Ahl-e Haqq belief, is the northwest corner of Iran-Luristan (today's Kermanshah province) on the road of Hemedan -Kirkuk, on today's Iran-Iraq border, in the middle Zagros. Leq-Delfan region, which is in the centre of the road used by the shepherd communities in the region throughout centuries for reaching the plateaus on summer and for descending to winter quarters (winter quarters: barracks, camp, headquarters) and hot flats, is also on the road of the most important Hajj migration and trade road in the East-West direction.
İslam tetkikleri dergisi, 2021
This work is licensed under Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License ÖZ XV. yüzyılın önemli simalarından biri olan, Horasan'dan diyar-ı Rum'a gelen Şeyh Alî el-Bistâmî Musannifek'in (ö. 875/1470) tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf, nahiv, belâgat konularında, telif, şerh ve haşiye olmak üzere kırka yakın eseri bulunmaktadır. Yazma halinde bulunan eserlerinin birçoğu henüz tahkik ve tercüme edilmemiştir. Bir kısım eserlerinin nüshalarına ise henüz ulaşılamamıştır. Musannifek'in nüshası yeni fark edilen eserlerinden biri de 841/1437 senesinin başlarında Herat'ta iken Farsça olarak kaleme aldığı, İslâm, imân ve ona müteallık olan hususları ihtiva eden, Hakāiku'lîmân li-ehli'l-yakîn ve'l-irfân adlı eseridir. Çalışmamızda 2015 yılında Bursa İnebey Kütüphanesinde bir nüshasına ulaşılan bu eser ile ilgili genel bilgiler verilmiş; ardından muhtevası, metodu, kaynakları ve nüshası ile ilgili bilgiler okuyucunun istifadesine sunulmuş ve tanıtımı yapılmıştır.
Şeyhoğlu Nun Havâss-I Esmâ-İ Hüsnâ Si
Journal of International Social Research, 2015
Klâsik Türk edebiyatında dinî-tasavvufî amaçla yazılmış manzum ve mensur pek çok eser mevcuttur. Bunların bir kısmı çeşitli divan ve mesnevilerin parçası hâlindeyken bir kısmı da müstakil eserler hüviyetindedir. Tevhid, münâcât, na't gibi türler kısmen daha küçük hacimde olup divan ve mesnevilerin başında, giriş bölümünde yer alır. Hacim ve muhtevaları sebebiyle müstakil olarak kaleme alınan dinî metinler ise kırk hadis tercümeleri, mi'râciyye, hilye, mevlid, şemâ'il, esmâ-i nebî gibi türlerdir. Bu eserler arasında esmâ-i hüsnâ metinleri de önemli yer tutmaktadır. Esmâ-i hüsnâ türünde yazılan eserler temelde Allah'ın isimlerini ve bunların mânâlarını konu edinmektedir. Bu eserlerin bazıları daha hacimli olup İlâhî isimlerin şerhi mahiyetindedir. Türün "havâss-ı esmâ-i hüsnâ" olarak isimlendiren numuneleri ise esmâ-i hüsnânın ne gibi faydaları bulunduğunu, hangi dertlere şifa olduğunu ve bu isimlerden nasıl istifade edilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Bu türün edebiyatımızdaki en eski örneklerinden biri de H. 901 (M. 1496) yılında Şeyhoğlu isimli müellif tarafından yazılmıştır. Şeyhoğlu, manzum-mensur karışık bir havâss-ı esmâ-i hüsnâ kaleme almıştır. Müellif bu eserinde Allah'ın isimlerinin faydalarını anlatmakta; bu isimlerin ne zaman, ne şekilde ve kaç kez zikredilmesi gerektiğini izah etmektedir. Söz konusu eserin mecmualarda yer alan iki yazma nüshası tespit edilmiş; müellif hattına ulaşılamamıştır. Bu çalışmada, Şeyhoğlu'nun kim olduğu araştırılmış; eserinden hareketle hakkında verilebilecek hükümler bildirilmiştir. Eldeki iki nüshadan hareketle eserin tenkitli metni kurulmuş ve metinden hareketle eserin incelemesi yapılmıştır.