İlhanlı Devleti'nin Hicâz Bölgesi İle İlişkileri (original) (raw)
Related papers
2016
Cengiz Han tarafindan kurulan Mogol Imparatorlugu gerek ele gecirilen buyuk cografya sarti ve gerekse idari zorlugundan dolayi dort sube devlete bolunmustur. Iran, Anadolu ve Irak basta olmak uzere buyuk cografyayi hakimiyet altina alan Ilhanli Devleti kuruldugu zamandan beri iktisadi sorunlarla yuzlesmistir. Bunun disinda hakim unsuru olan Mogol aristokrasi tarafindan guden geleneksel politikalari da cogu musluman olan bolgede bazi sikintilara yol acmistir.Ilhan Hulagu’dan beri bu durumu goz onune alarak Islam devletlerinde uygulanagelmis Vezâret sisteminin benimsenmesi gundemdeydi. Yerli burokratlardan olusan vezirlik muessesesi, ulkenin iktisadi sorunlarina cozum uretmekle beraber Mogol aristokrasi karsisinda dengeleyici unsur olmaktaydi.Tezimizde, Ilhanli vezirlerin hayat ve faaliyetlerini inceledikten sonra Vezâret muessesesi isleyisi, onun siyasi ve iktisadi rolu ele alinmistir.AbstractThe Mongol Empire was founded by Genghis Khan, seized large contingent of geography and beca...
Memlûk Devleti ile İlhanlı Devleti Arasındaki İlişkiler
2017
12. ve 13. yüzyıllar, dünya tarihinin en hareketli dönemlerindendir. Çok büyük coğrafyalara etki eden savaşlar gerçekleşmiş, devletler yıkılmış ve yenileri kurulmuştur. Aynı zamanda bu dönem, büyük savaşların gerçekleşmesi hasebiyle çok fazla insan kanının aktığı bir dönemdir. Moğolların gücünün arttığı, Haçlıların sefer planlarına son sürat devam ettiği ve İslam Medeniyetinin savunuculuğunu yapan Türkiye Selçuklu Devletinin, 1243 yılında Moğollar’a boyun eğip, yıkılış sürecine girdiği bir dönemdir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin, Moğol hâkimiyetine girmesi ile İslam coğrafyasının başsız kaldığı nidalarının dolaştığı zamanlarda Haçlılar, Türk hudutlarına ve daha güney kesimlere karşı yeni hazırlıklar yapmaya başladılar. İşte böyle bir ortamda, 1250 yılında Mısır, Suriye ve bir kısım Arabistan toprağı üzerinde Memlûk devleti ortaya çıktı.
Memlûk - İlhanlı Diplomatik İlişkileri
Belleten, 2018
Tarih boyunca devletlerarası ilişkilerde diplomasi daima belirleyici bir unsur olmuştur. Savaşlar ve barışlar da diplomatik gelişmelerin seyrine göre neticelenmiştir. Bu bağlamda tarihte devletlerin varlık mücadelesi ve amaçları gibi hususları takip ve tespit etmenin en önemli aracı diplomatik vesikalardır. Günümüzde Ortadoğu olarak isimlendirilen bölgede hâkimiyet mücadelesi vermiş İlhanlılar ve Memlûkler Hazar'dan Nil'e Karadeniz'den Yemen'e geniş bir bölgenin kaderini bir dönem belirlemiş iki devlettir. İslâm dünyası Haçlı işgalleri ve Moğol istilâlarıyla sarsılırken gelişmeler Mısır ve Suriye'de hanedanın yönetmediği kuvvet ve kudret sahibi güçlü ve nüfuzlu emirlerin sultan olabildiği siyasi bir yapının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bir tarafta İlhanlılar Cengiz Han'ın varisi sıfatıyla tehdit ve korkutmaya dayalı geleneksel Moğol diplomasisini sürdürürken diğer tarafta Memlûkler Müslümanları himaye politikası temelinde hilafet kurumunu yeniden tesis edere...
Horasan'ın İdarî Bürokrasisinde İlhanlı Şehzâdeleri ve Devlet Adamları (1256-1335)
Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 2021
Öz-Moğollar, Horasan coğrafyasını ele geçirdikten sonra, bölgede idarî bürokrasiyi askerî ve sivil idareciler üzerinden kurmuştu. Moğolların Horasan'da kurduğu bu sistem Möngke Han'a kadar devam etmişti. Möngke'nin hükümdar olması, Horasan coğrafyasında yeni bir idarî düzeni ortaya çıkartmıştı. O, kardeşi Hülegü'yü İran coğrafyasına göndermesiyle Horasan, bir İlhanlı toprağı haline gelmişti. Ancak bu durum Horasan coğrafyasında İlhanlı-Çağatay çekişmesini beraberinde getirmişti. Bu yüzden İlhanlı Devleti, Hülegü'den itibaren Horasan'da yönetimi hükümdarların vekili olan şehzâdeler üzerinden oluşturmuştu. Böylece İlhanlılar, hem bölgede istediği idarî düzen kurmayı hem de devletin doğu sınırını Çağatay saldırılarına karşı korumayı amaçlamışlardı. Bu makale, İlhanlı Devleti döneminde Horasan coğrafyasında görev alan şehzâdeleri dönemin çağdaş kaynakları üzerinden incelemekte; ayrıca şehzâdelerle bölgede görev alan idarî görevliler hakkında bilgi vermektedir.
Din-Mezhep Bağlamında Memlûk Sultanlığı ile İlhanlı Devleti İlişkisi
İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2019
Bu calismsanin iki amaci bulunmaktadir: Birincisi XIII. yuzyilin ortalarinda Memluk Devleti tarafindan tesis edilmeye calisilan huzur ortaminin Ilhanli devleti eliyle hangi temeller uzerine zedelendigini tespit etmek, ikincisi ise Ilhanli devletinin tutumu karsisinda Memluklerin sergiledigi tavrin mezhepsel boyutlarini ortaya koymaktir. Elbette Ilhanli Devleti-Memluk Sultanligi munasebetinin esasinssi belirleyen sadece din ve mezhep farkliligi degildir. Acikcasi Memlukler ve Ilhanli devletleri arasindaki iliskinin tanimi birbirlerine yonelik istila tehdidi soz konusu oldugunda karsilikli tutumlaridir. Bu teorik cerceve, hakim olduklari tum cografyayi kapsamasi itibariyle halifeligi de icermektedir. Halbuki Islam fetih anlayisinin temelini teskil eden cihat teorisine gore gayr-i muslime karsi savas verilmelidir. Memluk Devleti’nin Ilhanlilara karsi olagan savas kosullarindan bile cok daha fazla guce ihtiyac duymasi normal karsilanmamali ve bu durumun temelleri irdelenmelidir. Calisma...
İlhanlı Hâkimiyeti ve İmâmiye Şiîlerî
Milel ve Nihal
While the Sunni elements of the Near East, in which Mongols were trying to dominate, showed strong resistance to the new conjuncture that emerged in their land. In the eyes of the Shiites, the emergence of the Mongols in the Islamic World and the Ilkhanid period were important political developments. The Ilkhanid domination provided important opportunities for the development of the Shiite ideology. This was important not only for Shiite history but also for the history of Iran. Especially the Shiites of Imamate had the chance to expand their existence within the Iranian region in that period besides getting the chance of being an independent political power, too. Today, Iran's geography, which is almost identified with the Shiite, was, especially before the 13 th century, generally known as the land of the Sunnis. After the Mongolian invasion, Shiite of Imamate for the first time in history gained the identity of an official state sect in the Ilkhanids, who were a Mongolian state, and started the process of Shiite expansion in the Iranian Azerbaijan region. In this study, the results and the options of the Mongolian sovereignty to the Shiite World and how the Shiites evaluated these; the process of the expansion of the Shiite idea in the Iranian and Azerbaijan region will try to be answered. Besides these, as perhaps the most important part, whether the Shiites used these chances only to expand their political authority over their region and how the data of Shiite Imamate literature made a progress when compared with the Sunni literature of the time will try to be answered.
İlhanlıların Siyasi İlişkilerinde Oyrat Emirlerinin Rolü
Oyratlar Cengiz İmparatorluğu`nun ordu yapısında ona dostluk andıyla bağlı bulunan, itibarlı soyuna ve akrabalık bağına dayanarak İlhanlıların siyasi ilişkilerinde mühim rol oynayabilen kabilelerden biridir. Bu yazı Oyrat ümerasının İlhanlılar ile siyasi münasebetlerindeki rolünün ne olduğunu açıklamaya yöneliktir. Eldeki veriler ilk devrede Oyratların Cengiz ulusu ile ihtilaflarıyla ve onun uruğu, özellikle de kızlarıyla yapılan evliliklerle hükümet yapısındaki kendi mevkilerini sağlamlaştırabildiklerini göstermektedir. İlhanlı Devletinin veziri Emir Argun Aka bu devrin meşhur çehrelerinden biri olarak gösterilebilir. Emir Nevruz`un güç kazanmasıyla da yine onun önderliğinde Oyratların İlhanlı iktidarı ile mücadelesi başladı. Bu durum Oyrat kabilesinden büyük bir kısmın Mısır`a göçmeyle sonuçlanmıştır. Sülemiş`in isyanı da Oyratların İlhanlılar ile olan siyasi ilişkilerinin ikinci devresindeki en önemli olay sayılmaktadır. Üçüncü dönemde İlhanlı Devleti`nin inhitatıyla birlikte Ebu Said Han`ın dayısı ve Anadolu`da Oyratların vekili Ali Padişah ile Horasan`ın Oyratlı hakimi Argunşah`ın rolü özellikle dikkate şayandır. Mevcut araştırmada Emir Argun Aka, Emir Nevruz, Sülemiş ve Ebu Said Han`ın dayısı Ali Padişah gibi Oyratlı emirlerin İlhanlıların siyasi olaylarındaki rolü deskriptif yöntemle değerlendirmeye alınmıştır.
İNGİLİZ ARŞİV BELGELERİNDE HİCAZ İSYANI
Selis Yayınları, 2014
Savaş öncesi yıllar aynı zamanda Hindistan’da ayaklanmaların ve İngiliz sömürge hükümetine karşı hoşnutsuzlukların su yüzüne çıktığı yıllardır ve İngiliz Hükümeti Hindistan’da en azından Müslümanları tarafına çekmek istiyordu. Zira 1857 yılındaki büyük ayaklanmadan itibaren Hindistan’daki karmaşanın bir türlü üstesinden gelinememişti. Bu nedenle İngiltere, Müslüman Hintli toplumu yatıştırarak bütünden ayırmak yönünde bir politika takip ediyordu ve hac ibadeti esnasında Hintli Müslümanların haklarını korumak için özellikle kapitülasyonların sağlamış olduğu tüm imtiyazları kullanmakta tereddüt etmiyordu. Öyle ki, I. Dünya Savaşı’nın başında Kızıldeniz’e koymuş olduğu abluka nedeniyle Hicaz topraklarında oluşan kıtlık, Hacıların Kutsal Topraklara ulaşımı ve hac sonrası geri dönüşleri ile ilgili olarak Hindistan Sömürge Bakanı’nın tavsiyesi ile hem Hicaz üzerindeki ablukayı gevşetmeye hem de hacıların ziyaretleri esnasında Kızıldeniz’den geçişlere müsaade etmeye karar vermiştir. İngiliz-Şerif Hüseyin teması da resmi olarak bu dönemde başlamıştır. İttihat Terakki tarafından 1908 yılında Paşalık payesi verilerek Mekke Emirliğine atanan Hüseyin ile İngilizler arasındaki yazışmaların gerçekleştiği dönem aynı zamanda Osmanlı Devleti için bir ölüm kalım mücadelesi olan Çanakkale Deniz ve Kara Savaşlarının yaşandığı dönemdir. Şerif Hüseyin, şahsi hırsları doğrultusunda Osmanlı Ordularının ikmal hatlarını kesip İngilizlerin zaferi için çalışırken, Arabistan ve Anadolu’dan gelen ve bir daha geri dönemeyeceğini bilen binlerce Anadolu evladı, Halife Ordularında İngilizlere karşı bir varoluş ya da yok oluş mücadelesi veriyordu. Anadolu işgalinin önündeki son kale Çanakkale idi. Daha da ilginç olan şudur ki, 2 Kasım 1917 tarihinde ilan edilecek olan Balfour Deklarasyonu’ndan çok önce İngiliz Hükümeti Siyonistlerin Filistin’de bir İsrail Devleti kurmalarına rıza göstereceğini belli etmişti ve bir Yahudi Katır Birliği İngiliz Birlikleri ile birlikte Çanakkale’de Türk Ordusuna karşı çarpışıyordu.