İnsan Ötesi Bedenlerle Hafızanın İmkânları: Tekno-Canavarlar ve Hayaletler (original) (raw)

Aygıt-İnsan, İnsansız-Yaşam: Teknolojinin Gölgesinde Bedenin, Duyuların ve Hafızanın Yeniden-Tasarımı

Kültür ve İletişim, 2022

Bu çalışma tekno-sosyal çağın ilişkilerine olabildiğince gerçekçi perspektiften baktığı varsayılan bilim kurgu türü üzerinden eleştirel bir tartışma yapmayı hedeflemektedir. Bu tartışmanın odağında bedene, hafızaya ve duyulara iyiden iyiye nüfuz eden teknolojik aygıtlar ve onların insani nitelikler üzerindeki dramatik izdüşümleri vardır. Makalenin argümanına göre ayırt etmek, merhamet göstermek, reddetmek, hata yapmak, dalgın olmak, görmezden gelmek ve unutmak gibi insana özgü vasıfların yerini gündelik yaşamı otomasyon kültüründe işleten, sürekli uyanık ve dinamik tekno-sistemler almaktadır. İnsanı mekanik akışa eklemleyen bu kültürde şiddet de sterilize edilmek suretiyle belirsizleştirilmektedir. Aygıtlar insan bedenini çevreleyen dış dünyaya değil; bizatihi bedene entegre ve bilinç dışına dönük şekilde tasarımlanmaktadır. Özgürlük istencini de bulanıklaştıran bu coşkulu ve hızlı eğilim, uyumak dahil neredeyse tüm alışkanlıkları ve ayrıca duyuları —özellikle de gözü— yeniden formüle etmektedir. Bunun sonucunda bir zamanlar tefekkür ve tahayyülün merkezinde olan duyu(ş)lar teknik olarak araçsallaşmakta ve aygıtların hizmetinde pasif eklentiler halini almaktadır. Bu nitel çalışmada söz konusu yaklaşımlar, son yıllarda oldukça popüler olan Black Mirror dizisinin Senin Tüm Geçmişin ve Acımadan Öldürmek bölümleri ışığında sosyolojik film analizi yöntemiyle incelenmektedir. Bu yöntem filmleri sanat alanına temas eden teknik ve estetik unsurlarından ziyade toplumsal yaşamın yansıması, yorumu veya temsili olarak ele almaktadır. Bu makalede odaklanılan iki bölüm de bu açıdan modern kültürün göstergelerinden olan teknolojik inovasyonların özellikle insan bedeni, hafızası ve duyuları üzerindeki belirleyiciliğini tamamlayıcı tavırla izah etmesi bakımından dikkat çekicidir. Çalışmanın teorik çerçevesini ise modern tekno-kültürel değişimi sosyolojik yaklaşımın eleştirel penceresinden analiz eden Günther Anders, Jean Baudrillard, Zygmunt Bauman, Paul Virilio ve Byung-Chul Han gibi düşünürler oluşturmaktadır.

Tekno-Bilimsel İlerlemecilik ve Nostaljik-Gelişmecilik İkileminde Modern İnsan

Beytulhikme, 2020

Bu makale, karşılaştırmalı ve sentezci bir yaklaşımla modern çağın “insan krizi”ni sorgulamaktadır. Nitekim endüstri devrimi sonrası ivmelenen teknobilimsel ilerlemecilik ve onun kışkırttığı nostaljik-gelişmeciliğin ellerinde, krizde olan asıl şey insanlık değil; bizatihi insanın kendisidir. Üstelik gündelik yaşamı tümüyle kuşatan bu kriz salt epistemolojik değil; ontolojiktir de. Yüzü geleceğe dönük, hızı, tekniği, metodu, icadı ve dışsallığı yücelten tekno-bilimsel ilerlemecilik ile maziyi, hafızayı, mistik yönelimleri ve içselliği önceleyen nostaljik-gelişmecilik doktrinleri arasında kalan modern birey için günün belki de en geçerli sorunsalı belki de insan kalabilmektir. Makalede analize konu olan iki felsefi filmden Stanley Kubrick’in 2001: Bir Uzay Destanı (1968) böylesi bir ilerlemeciliğe gönderme yaparken; Andrei Tarkovski’nin Solaris’i (1972) ise gelişmeciliği görselleştirmektedir. Her iki konumlanışa da eleştirel yaklaşan bu çalışma, bilimkurgu çözümlemesinin çok ötesinde, filmlerle belirginleşen kritik sorulara Paul Chesterton, Gaston Bachelard, Günther Anders, Ivan Illich, Lewis Mumford, Zygmunt Bauman ve Y. Noah Harari gibi dikkat çekici düşünürlerin verdiği cevaplar eşliğinde odaklanmayı amaçlamaktadır. Kaldı ki, bir önerme olarak bugün bilimkurgu filmlerinin -yani hemen en sıradışılarının bile içinde yaşadığımız fantastik dünyayı anlamlandırmada ironik bir şekilde en sahici projektörlerden birine dönüştükleri söylenebilir. This article interrogates the “human crisis” of the modern age with a comparative and synthesist approach. Indeed, in the hands of techno-scientific progressivism that has been accelerated since the industrial revolution and the nostalgic-developmentalism that is provoked by the progressivism, the central issue in crisis is not humanity; but man himself. Moreover, this crisis, which encircles daily life entirely, is not merely epistemological, also ontological. Perhaps the most valid question of the day for the modern individual who is torn between techno-scientific progressivism that glorifies speed, technique, method, invention and externality, and the doctrines of nostalgical developmentalism that prioritise the past, memory, mystical orientation and internality, is perhaps to remain human. While Stanley Kubrick’s 2001: A Space Odyssey (1968), one of the two philosophical films subject to analysis in the article, refers to such a progressivism; and Andrei Tarkovsky’s Solaris (1972) visualises developmentalism. Beyond a science-fiction analysis, this study, which approaches both positions critically, aims to focus on the crucial questions that become evident in the films with the answers of significant thinkers such as Paul Chesterton, Gaston Bachelard, Günther Anders, Ivan Illich, Lewis Mumford, Zygmunt Bauman and Y. Noah Harari. Besides, as a proposition, it can be stated that today sci-fi movies -even the most extraordinary ones- have ironically turned into one of the most authentic projectors in making sense of the fantastic world we live in.

İnsanın “Yeni” Arayışında Hafızasının İçeriklerine ve İnsanlık İdeali İddiasının Kapsayıcılığına Eleştirel Bir Bakış

Beytulhikme İnternational Journal of Philosophy, 2023

Memory, which takes its object from history as well as experience, is a special possibility that shapes human actions in line with a purpose and forms self-consciousness. In this aspect, changes in the social, cultural, scientific and intellectual spheres affect the memory of the human being, who is claimed to be a moral being, which establishes his/her relationship and belonging to the place where he/she lives and to others. As a matter of fact, as a criticism of the current developments, it is necessary to emphasize the integrity of the human being, who is being transformed, in a way to remain on an ontological ground and to constantly emphasize that he is a moral being. In this context, as a sug- gestion, Sarıoğlu's moral attitude, which he tries to defend by taking into acco- unt the ontological foundations of existence, both includes a constitutive analy- sis of human memory and is an answer to the orientation of man in the shaping of today. Therefore, in this study, the holistic structure of the human being, which is the subject of Sarıoğlu's criticism on the ontological-moral ground, which he forgets or tries to make him forget in his search for the beginning of his own existence as a subject (super/ior/human), and his evaluations on both entrustment, being-together, and the use of reason with a moral content are discussed.

Varlığı Anlamlandıran İnsan, ‘Makinedeki Hayalet’in Peşinde - Humankind Pursues the “Ghost in the Machine” in Making Sense of Existence

Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, 2024

The mind-body relationship, a central issue in the history of philosophy, emerges with a new dimension in the modern era with René Descartes. Gil-bert Ryle, who refers to the view of Descartes and his followers that the mind and body are two interdependent substances as the “official doctrine” due to its widespread acceptance among both scholars and ordinary people, argues that this theory commits a special kind of error known as a “category fallacy”. According to Ryle, it is wrong to combine concepts or propositions that differ in their logical types. He claims that Descartes’ dualism errone-ously locates the origins of human behavior in a non-material substance, thereby implicitly committing this type of error. According to Ryle, whose work is claimed to have definitively refuted Descartes’ dualism, the most important task of philosophy is to demonstrate that false notions and absurd theories arise from the linguistic expressions used in these theories. Ryle’s The Concept of Mind, published in 1949, aims to elaborate on this idea and represents an evolution of his earlier writings on how philosophical prob-lems should be posed and solved, providing “an example of a method that actually works”. Rather than introducing new knowledge about the mind, Ryle seeks to correct the “logical geography” of existing knowledge of hu-mankind. Ryle attempts to establish a criterion for distinguishing the mean-ingful from the meaningless by developing a philosophical argument based on conceptual analysis. This study investigates Descartes' dualistic theory of mind from Ryle’s perspective, outlining his reasons for rejecting the official doctrine and his proposed alternatives. The study concludes, however, that Ryle’s focus on abilities and behaviors limits his account of the mind and fails to address higher mental processes such as creative thinking, holistic perception of objects, and artistic imagination.

Nineden-Dededen, Toruna Bilgi ve İletişim Teknojilerine Yönelik Metaforik Algılar

OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2017

Rapid changes and developments have occurred for information and communication technologies in today. While the youth and children adapt to these changes and developments very quickly, the elderly are not able to catch this speed. The aim of this study is to determine perceptions of grandparents and their grandchildren concerning information and communication technologies through metaphors. This is a qualitative study. The sample of the study consisted of a total of 40 people who were determined based on voluntariness.The study was conducted on 20 grandmothers or grandfathers, aged 65 years and older, who were living in the city of Kayseri, and 20 children who were their grandchildren, in 2016. Opinions of the participants included in the study were taken by giving several sentences in form of "Computer/tablet is like………………; because…..." to them. It was tried to determine with which metaphors the participants will reveal their perceptions concerning computer technologies and also common characteristics of metaphors.Content analysis method was used as appropriate to qualitative research design for evaluation of the obtained data. Metaphors concerning information and communication technologies were categorized. These categories were formed as "Time-wasting tool", "Harmful inventions", "Essential needs", "Inventions making the life easier". While the grandchildren expressed information and communication technologies by using positive metaphors, the grandmothers and grandfathers commented them by using negative metaphors.

Frankenstein Ve Orlan: Si̇nema Ve Performans Sanatinda Teknofobi̇

DergiPark (Istanbul University), 2013

Aydınlanma felsefesinin en önemli ve tartışmalı sonuçlarından olan modern bilim ve teknoloji, resimden sinemaya sanatın da on sekizinci yüzyıldan bu yana merkezindeki temalardan olmuştur. Sanayileşmenin tüm sonuçlarıyla ortada olduğu on dokuzuncu yüzyıl, bilim ve teknolojinin sorgulanmaya başladığı yüzyıldır. Bilim ve teknolojinin ürkütücü sonuçları üzerine bir çalışma olan Mary Shelley'nin Frankenstein or The Modern Prometheus adlı romanı pek çok kez filme çekilmiştir. Bugün film değilse de, performans sanatı aracılığıyla Frankenstein yine gündemdedir ve bilim ve teknoloji Fransız performans sanatçısı Orlan'ın performansları aracılığıyla keskin bir eleştiriye tabi tutulmaktadır.