PAMUK BİTKİSİNİN KANTİTATİF YANSIMA ÖZELLİKLERİNİN VE ALANSAL DAĞILIMININ UYDU VERİLERİ İLE BELİRLENMES (original) (raw)

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ KINIKLI YERLEŞKESİ’NİN TAŞKIN AFETİNE MARUZ KALMA POTANSİYELİNİN HİDROLİK MODELLEME İLE BELİRLENMESİ

2016

Bu çalışmanın amacı Pamukkale Üniversitesi Kınıklı Yerleşkesi’nin taşkın afetine maruz kalma potansiyelinin ve bu afete karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla detaylı bir modelleme çalışması yapmaktır. Bu modelleme kapsamında yerleşkenin akış yukarısında yer alan Hamamdere Havzası’ndan gelmesi muhtemel olan taşkın sularının yerleşkede bulunan mevcut derivasyon kanalı ile herhangi bir taşkın afetine neden olmadan uzaklaştırılıp uzaklaştırılamayacağı belirlenmiştir. Bu işlemlerin yerine getirilebilmesi amacıyla coğrafi bilgi sistemleri (CBS) kullanılarak yerleşke içindeki yapıları ve derivasyon kanalını içerecek şekilde bir sayısal yükseklik modeli oluşturulmuş ve bu model kullanılarak yerleşke alanına ait HEC-RAS tabanlı bir hidrolik model kurulmuştur. Geliştirilen HEC-RAS tabanlı hidrolik model farklı taşkın senaryoları Taşkınlar, ülkemizde depremlerden sonra gözlenen en önemli doğal afetlerin başında gelmektedir. Son yıllarda özellikle küresel iklim değişikliğinin etkisiyle taşkınlar doğal olarak oluşabildiği gibi, plansız kentleşme, dere yataklarının imara açılması, doğal bitki örtüsünün tahrip edilmesi gibi nedenlerden dolayı insan kaynaklı nedenlerden dolayı da oluşabilmektedir. Bu nedenle, taşkın afetine maruz kalacak alanların ve bu afete karşı alınacak yapısal ve yapısal olmayan önlemlerin önceden belirlenmesi güncelliğini koruyan önemli bir mühendislik problemidir. Bu problemin çözümünde coğrafi bilgi sistemleri (CBS) ve hidrolik modelleme teknikleri yaygın olarak kullanılmaktadır. için çalıştırılmış ve yerleşke alanının Hamamdere Havzası’ndan gelecek bir taşkın afetine maruz kalma potansiyeli detaylı olarak değerlendirilmiştir.

SANTRİFÜJ POMPA ÇARKINDAKİ AKIŞ KARAKTERİSTİKLERİNİN HAD VE PIV YÖNTEMİ İLE İNCELENMESİ

2018

It is necessary to better understand and examine the complex flow patterns in the pump impeller to overcome problems that reduce pump efficiency and to make new designs. For this reason, the flow structure between the two blades in pump impeller, in a specially designed and installed test set in this thesis study, was experimentally determined by the Particle Image Velocity (PIV) measurement method in the middle of the impeller exit width. In the study, a 3-stage centrifugal pump with design parameters of 2850 rpm, 12.5 m³/ h flow rate and 40 m pressure head was also tested at 1900 rpm, in addition to design parameters. Experiments have been carried out at three different flow ratios for the design values of 0.85Qd-1.0Qd and 1.15 Qd for each rpm value. Numerical studies have been carried out under the same boundary conditions, and the flow structure obtained by Computational Fluid Dynamics (CFD) was compared with experimental PIV results. Experimental and numerical studies have been carried out using 3 different pump impellers, original pump impeller 6 blades (impeller 1), 4 main 4 splitter blades (impeller 2), 4 main blades without splitter blades (impeller 3).In the PIV studies, a 500 phase averaged photos was taken at the same impeller position and the flow properties were investigated with the absolute velocity vector, the relative velocity vector, the absolute velocity contour, the relative velocity contour, and the Turbulence Kinetic Energy (TKE) values. In addition, 5 different impeller-diffusers positions have been investigated in order to investigate the flow structure in the impeller and its' interaction between impeller and diffuser. The relative difference between the PIV-CFD results obtained with the 16 different points created in the pump impeller was found to be between 5.7-21.2%. In the experimental and HAD studies performed at 12.5 m³/h, the highest pump overall efficiency was 56.0% and 56.6%, respectively for the impeller 1, while the highest pump height was 46.0 m and 44.2 m for the impeller 2. In the pump used the impeller 3, the pump head remained at 37.8 m even though the pump efficiency was 55.8%. With the use of impeller 2 in the experimental studies, the head increased from 40.3 m to 44.2 m with 9.7% while overall efficiency decreased only from 56.0% to 53.7% by 4.7% compared to impeller 1.In addition, the difference between the pump characteristic values obtained in HAD and experimental studies is found to be between 1-9%. It has been observed that the absolute velocity values are in accordance with the PIV and HAD results in the impeller 2, which has a particularly lower number of blades and is more suitable for PIV measurements.

SAMSUN KALAYCIOĞLU KIRMATAŞ OCAĞININ KIRMATAŞININ FİZİKO-MEKANİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ

Kireçtaşları insanlık tarihinde inşaat malzemesi olarak uzun zamandır bilinmesine karşın endüstrideki kullanımının çeşitliliği ve önemi çoğu kişi tarafından bilinmemektedir. İlk insandan günümüze değin bütün evler, yollar ve köprülerde yani yapılaşmış tüm birimlerde en büyük oranda kullanılan madde kireçtaşıdır. Bu çalışmanın amacı Samsun ili Kavak ilçesi Kalaycıoğlu taş ocağının kaya biriminin fiziko -mekanik özelliklerinin belirlenmesidir. Bu çalışmada kaya kütlelerinin, birim hacim ağırlık, su emme, porozite, Schmidt çekici ile yüzey sertliği tayini, sonik hız, brazilian çekme, tek eksenli basınç dayanımını tayini, tek eksenli basma dayanım ile deformabilite tayini, üç eksenli basınç dayanımı tayini deneyleri yapılmıştır. Yapılan deneyler sonucunda elde edilen veriler yorumlanmıştır. Kayacımızın ortalama birim hacim ağırlığı 2,711 gr/cm3, su emme oranı % 0,09, porozitesi % 0,51, schmidt sertlik değeri 53, P (boyuna) dalga hızı 6,24 m/sn, brezilian (dolaylı) çekme değeri ortalama 10,58 kg/cm2, tek eksenli basma dayanımı 150,70 MPa, üç eksenli basma dayanımı 1000 kPa yanal basınçta 78,91 MPa, 2000 kPa yanal basınçta 100,87 Mpa, 4000 kPa yanal basınçta 114,65 MPa olarak bulunmuştur. İçsel sürtünme açısı 53o, kohezyon 12,46 MPa olarak bulunmuştur.

PEM YAKIT PİLİNİN SİMULİNK MODELİ ve ANALİZİ

Uludağ University Journal of The Faculty of Engineering

Öz: PEM (Proton Değiştirici Membran) yakıt pilleri; düşük çalışma sıcaklıkları, yüksek güç yoğunlukları ve yüksek enerji dönüşüm verimlerinden dolayı otomobiller ve sabit uygulamalar için potansiyel bir güç kaynağı olarak oldukça dikkat çekmektedir. PEM yakıt pilinin verimliliğinin arttırılması ve iyileştirilmesi adına matematiksel modelleri oluşturularak sayısal veriler yardımıyla daha uygun yakıt pili tasarımları yapılabilmektedir. Bu çalışmada, prototip araç için tasarlanacak PEM yakıt pili sistemi, MATLAB Simulink programı yardımıyla modellenmiş, benzetimi yapılmış ve sonuçları sunulmuştur. Yakıt pili sistem modeli; membran içi akış modelleri, gerilim üretimi ve kayıplarının modellenmesi ile yapılmıştır. Analiz edilen parametreler iki ve üç boyutlu grafikler halinde sunularak sonuçların tartışılmasına olanak sağlanmıştır.

PALYATİF BAKIMIN MANEVİ BOYUTUNA ALTERNATİF

This article was published by Kim van der Weegen, Martin Hoondert, Madeleine Timmermann, and Agnes van der Heide on 06/04/2019 in the Journal of Religion of Health. : A Concept Analysis ”, translated by permission of the author, Kim van der Weegen. The spiritual dimension is considered to be a central component of palliative care. However, healthcare professionals have difficulties incorporating the spiritual dimension into their everyday practice. We propose a new approach by looking beyond the mere functionality of care practices. Rituals and ritualized practices can serve to express and communicate meanings and values. This article explores how ritualized practices have the ability to open up space for the spiritual dimension of care in the context of palliative care.

ANTİK ÇAĞDA AYDINLANMA ARAÇLARI ,KANDİLİN TANIMI, BÖLÜMLERİ VE KÖKENİ

2018

İnsanlık tarihi boyunca ateş her zaman önemini korumuştur. İlk insanların ateş ile tanışması muhtemelen yıldırım düşmesi, volkanik yanar dağların patlaması ya da sıcak havalarda kuru çalı çırpıların sıcaklığa reaksiyon gösteremeyip yanması sonucu olmuştur. İnsanlar ateşi himayesi altına alıp, temel gereksinimleri olan ısınma, korunma, aydınlanma ve yemek pişirme ihtiyaçlarına cevap bulmuşlardır. Antik çağda en eski aydınlanma aracı, aynı zamanda bir ısınma aracı olan ocak alevidir 1 . Atalarımız içinde bulunduğu doğal çevre ve yaşam kriterlerini göz önüne alarak aydınlanmak için reçine, katran, bitkisel ve hayvansal yağlar, selüloz özü ve kolayca tutuşabilecek bitkilerin bir araya gelmesiyle ışık sorunlarına çözüm aramışlardır. Aydınlanma araçları olarak kullanılan meşale, mum ve kandil de bu temel yanıcı özellikler görülmektedir. MEŞALE Yaşam boyunca aydınlanma araçları da değişen koşullara ayak uydurarak gözlem ve deneyler doğrultusunda bir gelişim içerisine girmiştir. En basit aydınlanma şekli olarak meşale karşımıza çıkmaktadır. Meşale Ön-Asya dünyasında önce Mısır, ardından Asur uygarlığınca kullanılmıştır 2 . Klasik Dönem öncesi uygarlıklarda meşale, reçine, katran gibi yanıcı sıvıların içine batırılmış saz veya asma dallarından oluşuyordu 3 . Meşalelerin yanışları ve yapıldıkları malzemelerin farklılıklarına göre antik kaynaklarda farklı isimler aldığı görülmektedir.

KİMYASAL İÇERİĞİ DEĞİŞTİRİLEN UÇUCU KÜLÜN BETON KATKISI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu çalışmada, kimyasal kompozisyonu, volkanik cüruf ilave edilerek standarda uygun hale getirilmiş Afşin-Elbistan Termik Santrali uçucu külü (AEUK) katkılı beton ve harçların dayanım ve bazı dayanıklılık özellikleri araştırılmıştır. Araştırmada CEMI tipi çimento, Afşin-Elbistan-Termik Santrali uçucu külü, Hatay-Akbaz yöresi volkanik cürufu, dere ve mıcır agrega ile standart kum kullanılmıştır. Çalışmada öncelikli olarak AEUK, volkanik cüruf tozu katılarak standarda uygun hale getirilmiştir. Sonra, %40'a varan oranlarda mineral katkıların ikame edilmesiyle üretilen, eşit çökme değerlerine sahip numunelerin priz süresi, hacim genleşmesi, basınç dayanımı, eğilmede çekme dayanımı, geçirgenlik, donma-çözülme dayanımı, yüzey aşınmasına karşı direnç, kimyasal ortamlara karşı dayanıklılık, boy değişim miktarı, alkali agrega reaksiyonları ve mikroyapı özellikleri incelenmiştir. Araştırmanın bulguları; artan mineral katkı miktarının priz süresini uzattığı, ilk yaşlarda dayanımın düşmesine neden olmasına karşın, ileri yaşlarda puzolanik katkıların reaksiyonunun devam etmesi sayesinde, referans numunelerin dayanım değerlerini yakaladığını göstermiştir. Ayrıca adı geçen mineral katkılı numunelerin kimyasal ortamlara karşı referans numuneden daha iyi direnç gösterdiği ve mikro yapısal özelliklerini iyileştirerek etrenjit oluşumlarını engellediği belirlenmiştir.

KAN KÜLTÜRLERİNDEN İZOLE EDİLEN CANDIDA TÜRLERİNİN DAĞILIMININ VE ANTİFUNGAL DUYARLILIKLARININ RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

ÖZET Kandidemi yüksek mortalite ile seyreden ciddi bir klinik tablodur. Son yıllarda Candida infeksiyonlarının epidemiyolo-jisi ve tedavide kullanılan antifungallerle ilgili önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada kan kültürlerinden izole edilen Candida türlerinin tanımlanması ve bunların amfoterisin B, kaspofungin, flukonazol, flusitozin ve vorikonazole duyar-lılıklarının retrospektif olarak araştırılması amaçlanmıştır. Laboratuvarımıza Ocak 2013-Aralık 2014 döneminde gönderilen kan kültürlerinde tespit edilen maya üremeleri kon-vansiyonel yöntemler, germ tüp ve VITEK 2 Compact (bioMérieux, Fransa) otomatize identifikasyon sistemi ile tiplendirilmiş ve antifungal duyarlılıkları VITEK 2 Compact sistemi ile belirlenmiştir. İzole edilen 280 Candida suşunun 95'i (% 33.9) Candida parapsilosis, 77'si (% 27.5) Candida albicans, 45'i (% 16) Candida tropicalis, 27'si (% 9.6) Candida glabrata, dokuzar tanesi (% 3.2) Candida kefyr ve Candida lusitaniae, beşi (% 1.7) Candida krusei, dörder tanesi (% 1.4) Candida famata ve Candida sphaerica, ikisi (% 0.7) Candida dubliniensis, birer tanesi de (% 0.3) Candida haemulonii, Candida norvegensis ve Candida pelliculosa olarak tanımlanmıştır. Antifungal duyarlılık yorumlamaları C.albicans, C.parapsilosis, C.tropicalis, C.glabrata, C.krusei olarak izole edilen 249 izolat için yapılmıştır. Antifungallere dirençli Candida türlerinin saptandığı çalışmamızda, üreme saptanan kan kültürlerindeki Candida türlerinin tanımlanmasının ve antifungal duyarlılıklarının bildirilmesinin, tedaviyi yönlendirmek için önemli olduğu sonu-cuna varılmıştır. Anahtar sözcükler: antifungal duyarlılık, Candida türleri, kan kültürü, kandidemi SUMMARY Retrospective Evaluation of Distribution and Antifungal Susceptibilities of Candida Species Isolated from Blood Cultures Candidemia is a serious clinical presentation with a rather high mortality. Over the last years, there have been important changes in the epidemiology of Candida infections and antifungal agents used to treat these infections. In this study, the identification of the Candida species isolated from blood cultures and investigation of their susceptibilities against amphoteri-cin B, caspofungin, fluconazole, flucytosine and voriconazole retrospectively were aimed. Yeasts detected from blood cultures in our laboratory between January 2013 and December 2014 were identified by conventional methods, germ tube and VITEK 2 Compact (bioMérieux, France) automated identification system and suscepti-bilities to antifungal agents were determined by VITEK 2 Compact System. Among 280 Candida spp., strains isolated, 95 (33.9 %) were identified as Candida parapsilosis, the others were identified as follows: 77 (27.5 %) Candida albicans, 45 (16 %) Candida tropicalis, 27(9.6 %) Candida glabrata, nine (3.2 %) Candida kefyr, nine (3.2 %) Candida lusitaniae, five (1.7 %) Candida krusei, four (1.4 %) Candida famata, four (1.4 %) Candida sphaerica, two (0.7 %) Candida dubliniensis, one (0.3 %) Candida haemulonii, one (0.3 %) Candida norvegensis and one (0.3 %) Candida pelliculosa. Interpretation of antifungal susceptibility tests of C.albicans, C.parapsilosis, C.tropicalis, C.glabrata, C.krusei isolates were made to 249 as described. As a result of our study, in which Candida strains resistant to antifungal agents were isolated, identification to species level and determining antifungal susceptibilities of Candida species isolated from blood cultures is concluded to be important to guide treatment.