Çocukluk Çağı Ülseratif Kolit Hastalığına Bağlı Beyin Ven Trombozu (original) (raw)

Komplike Bir Serebral Venöz Sinüs Trombozu Vakası

Dicle Tıp Dergisi, 2018

Klinik tablo ve etiyolojideki heterojenite nedeniyle serebral venöz sinüs trombozunun tanısı sıklıkla atlanır ve tanı konulsa bile genellikle subklinik olarak katkıda bulunan faktörler gözden kaçırılır veya göz ardı edilir. Tüm beyin damar hastalıklarının %1’ini oluşturan bu durum, sıklıkla genç erişkinlerde görülmekle birlikte izole baş ağrısından komaya kadar değişen heterojen klinik nedeniyle klinik tanı gecikebilir. Genetik olarak artmış protrombotik risk taşıyan bireylerde, kafa travması, doğum, sistemik infeksiyon gibi tetikleyici unsurların sinüs trombozuna yol açtığı gösterilmiştir. Bu yazıda, gen mutasyonu zemininde, yıldırım çarpma öyküsü, pnömoni ve olası merkezi sinir sistemi infeksiyonunun da komplike edici etkilerinin serebral venöz sinüs trombozunun ortaya çıkmasında rol oynadığı düşünülen bir olgu sunulmuştur.

Çocukluk Çağında Atipik Hemolitik Üremik Sendrom

Dicle Tıp Dergisi, 2018

Atipik hemolitik üremik sendrom, alternatif komplemanın yolunun kronik kontrolsüz aktivasyonundan ortaya çıkan trombotik mikroanjiyopatinin nadir bir şeklidir. Atipik hemolitik üremik sendrom, immün olmayan hemolitik anemi, trombositopeni ve böbrek tutulumu ile ilişkilidir. Hastalık akut dönemde mortalite ve morbiditeye ve uzun dönemde son dönem böbrek yetmezliğine neden olabilir. Hastalıkta her ne kadar böbrek tutulumu görülse de, vakaların % 20'sinde ekstra-renal tutulum görülebilir. Tanı konan hastalarda genetik çalışma yapılmalı böbrek fonksiyonlarının korunması ve hematolojik remisyon sağlanması için hızla tedavi başlanmalıdır. Tanıdan sonraki ilk 24 saatte birinci basamak tedavi olarak taze donmuş plazma ile plazmaferez tedavisi başlanmalıdır, gereklilik durumunda ekuluzimab tedavisine geçilmelidir. Son dönem böbrek yetmezliği gelişmiş olgularda karaciğer veya karaciğer- böbrek nakli ekuluzimab tedavisi ile birlikte planlanabilir.

Vakalarımız eşliğinde çocukluk çağı trombositozunun değerlendirilmesi

Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2018

Amaç: Çalışmamızda polikliniğimize başvuran hastalar arasında trombositoz sıklığını ve nedenlerini araştırmayı planladık. Yöntem: Mayıs 2014-Mayıs 2015 tarihleri arasında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji BD'na başvuran, 3400 hastanın laboratuar parametreleri incelendi. Bu inceleme sırasında trombositozu olan 319 (%11.0) hasta saptandı ve bu hastaların yaş, cinsiyet, laboratuar parametreleri (hemoglobin, beyaz küre, trombositler) ve tanıları dosyalarından kaydedildi. Bulgular: Çalışmanın konusunu oluşturan 319 trombositozlu hastanın 197'si (%61.8) erkek, 122'si (% 38.2) kız, yaşları ortalama 72.0±69.0 (1-216 ay) aydı. Hastalarımızın ortalama trombosit sayısı 596 430±286 120/μL (450 000-1 523 000) olarak bulundu. Hastaların hepsinde sekonder trombositoz mevcutken en sık neden %37.9 ile enfeksiyonlardı. Diğer sık nedenler arasında orak hücre anemisi (%21.2), demir eksikliği anemisi (%15.4), kollojen doku hastalıkları (%6.6), hemolitik anemiler (%5.0), splenektomi (%4.4) ve diğer nedenler (%9.7) olarak belirlendi. Tartışma: Çalışmamızda en sık trombositoz nedeni, literatürle uyumlu olarak enfeksiyonlara bağlı bulurken, demir eksikliği ve orak hücreli anemi sekonder trombositozun diğer sık nedenleri arasında yer aldı. Bölgemizde demir eksikliği anemisinin %70-80 gibi çok yüksek oranlarda olması nedeniyle, bu yüksek oranları görmüş olabileceğimiz ve bölgesel farklılıklara bağlı olarak orak hücreli anemi gibi hemolitik anemilerin de ayırıcı tanıda akılda tutulması gerektiğini düşünmekteyiz.

Bir Çocuk Olguda EBV Enfeksiyonuna Bağlı Gelişen Akut Kolesistit

Gazi Medical Journal, 2014

Ebstein-Barr virüs (EBV) Herpes-viridae ailesinin bir üyesidir. EBV enfeksiyonu seyrinde karaciğer enzimlerinde yükselme sıklıkla izlenmekle birlikte akut kolesistit nadir görülmektedir. Burada 11 yaşında EBV enfeksiyonuna bağlı gelişen akut kolestatik hepatit ve akut kolesistit olgusu sunulmuştur. Hasta semptomatik tedavi ile cerrahiye gerek kalmaksızın düzelmiştir. Hekimler EBV'ye bağlı gelişen enfeksiyoz mononükleoz seyri sırasında asemptomatik transaminazemi dışında, kolestatik hepatit ve kolesistit gelişebileceğini, klinik iyileşmeye paralel olarak bu komplikasyonların düzeleceğini akılda bulundurmalıdır.

Çocukluk Yaş Döneminin Torakolomber Ve Lomber Omurga Kırıkları

TOTBID Dergisi, 2018

Çocukluk yaş döneminde görülen torakolomber omurga kırıkları, sık rastlanılan minör çökme kırıklarından nadir görülen tam spinal kord hasarının eşlik ettiği kırıklı çıkıklara kadar farklılık gösterir. Çocuklarda tüm ortopedik travmalar içinde mortalite oranı en yüksek olan yaralanmalar torakolomber kırıklardır. Bu durum sıklıkla kafa travması, torakal ve abdominal yaralanmalar ile ilişkili olup %50'ye varan oranda tanıda gecikmeye bağlıdır. [2,9] Ç ocukluk ve adolesan dönemde görülen torakolomber omurganın travmatik kırıkları nadir görülen, ancak yaşamı tehdit eden yaralanmalardır ve tüm çocukluk çağı iskelet sistemi yaralanmalarının %1-3'ünü oluşturur. [1-5] Çocukluk yaş dönemi omurga yaralanmaların önemli kısmı servikal bölgededir. Bu durum yetişkin hastalarla karşılaştırıldığında, çocuklarda kafatası çapının bedene oranla daha büyük olması yanında, boyun bölgesindeki destek görevi gören yumuşak dokuların daha zayıf olmasına da bağlıdır. Bu nedenle, çocuklarda tüm Çocukluk yaş döneminin torakolomber ve lomber omurga kırıkları Pediatric thoracolumbar and lumbar spine fractures

Çocukluk Çağı Beyin Sapı Tümörleri

Pediatric Practice and Research

Amaç: Bu çalışmanın amacı, beyin sapı tümör tanısı alan ve tedavi edilen hastalarımızın klinik bulguları, tedavi yaklaşımları ve sonuçlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde, 2006 ile 2019 yılları arasında beyin sapı tümörü tanısı alan ve tedavi alan hastaların onkoloji dosyaları geriye yönelik olarak incelendi. Bulgular: Beyin sapı tümör tanısı almış 20 hasta çalışmaya dâhil edildi. Hastaların yaşı 2 ile 16 yıl arasında değişiyordu (median, 6,5 yıl). Cinsiyet dağılımı, 14'ü erkek (%70), 6'sı ise kızdı (%30). En sık başvuru şikâyetleri, yürüme bozukluğu (%60), baş ağrısı (%45) ve gözde kayma (%40) idi. En sık fizik muayene bulguları ise ataksi (%55) ve VI. Kranial sinir felci (%55) idi. Tümör yerleşimleri, pons (%90), bulbus (%5) ve medulla (%5) idi. Dört hastaya parsiyel kitle eksizyonu yapılabilirken, bir hastada sadece biyopsi yapılabildi. Patolojik incelemede tanılar, grade II astrositom (n: 2), pilositik astrositom (n:1), primitif nöroektodermal tümör (n: 1) ve glioblastoma (n: 1) idi. En sık uygulanan tedavi yaklaşımı radyoterapi + kemoterapi (n: 7, %35) idi. İzlem süreleri 1 ay ile 11 yıl arasında değişiyordu (median, 10,5 ay). Genel yaşam oranı %19,5 idi. Sonuç: Çocukluk çağının birçok kanserinde ve hatta beyin tümörlerinde multidisipliner yaklaşımlarla yaşam oranlarında artışlar olmasına karşın, özellikle diffüz intrensek pons gliomlarında maalesef istenilen başarı elde edilememiştir. Özellikle kemoterapide yeni tedavi yaklaşımlara ihtiyaç vardır.

İzole Baş Ağrısı Bulgusu Veren Serebral Ven Trombozları

2013

OBJECTIVE: The aim of this study is to demonstrate the demogrophical specialities and clinical features among patients with cerebral venous thrombosis (CVT), who had admitted to our department between 2006 and 2012 and who had headache as the only presenting symptom. MATERIAL and METHODS: Thirty-two patients who had diagnosed as CVT between 2006-2012 were evaluated and 12 of them who had headache as the only presenting symptom were included to the study. RESULTS: Headache was only symptom of CVT in 12 patients (10 Female, 2 Male). 8 of these 12 patients had papilledema. 4 patients had only headache without additional sign. The lateral sinus was the most frequently involved sinus. CONCLUSION: The headache is usually progressive over a few days, but a few patients have sudden onset or even a thunderclap headache. The outcome of CVT patients with isolated headache diagnosed was favourable

Status Epileptikus ile Başvuran Serebral Venöz Tromboz Olgusu

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2015

Erken tanı ve tedavi, mortalite ve morbidite açısından önemlidir. Tanı için bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR), MR venografi, konvansiyonel anjiyografi, doppler ultrasonografi (yenidoğanlarda) kullanılan görüntüleme yöntemleridir (7). Artan kesitsel görüntüleme yöntemleriyle tanı konabilme sıklığı artmaktadır (8). Tedavisi semptomatik olup; enfeksiyon kontrolü, antiepileptik, antiödem ve antikoagülan tedavilerden oluşmaktadır (9). OLGu SuNuMu Öncesinde bilinen bir hastalığı olmayan 5 yaşında erkek hasta havale geçirme nedeniyle acil servise başvurdu. Başvurusundan 6 gün önce burun akıntısı, ateşi olmuş ve üst solunum yolu GİRİŞ Sinüs ven trombozu nadir görülen bir nörolojik hastalık olup sıklığı yaklaşık 0.4-0.7/100.000'dir (1). Semptomları; huzursuzluk, baş ağrısı ve kusma gibi intrakranial basınç artışı bulguları, nöbet, ensefalopati, kranial sinir paralizileri, papil ödem, motor defisit ve komadır (1). Trombüsün akut ve kronik durumuna göre bulgular değişmektedir. Pediatrik yaş grubunda en sık başvuru bulgusu nöbet olup, nöbet ve koma ile başvuru kötü prognostik kriterlerdir (2-5). Sinüs ven trombozunun en sık nedenlerini; santral sinir sistemi ve baş-boyun enfeksiyonları, dehidratasyon, kronik sistem hastalıkları (SLE, kronik böbrek yetmezliği), maligniteler, oral kontraseptifler, demir eksikliği, gestasyonel nedenler, asfiksi ve protrombotik bozukluklar oluşturmaktadır (6). ÖzET Sinüs ven trombozu, çocukluk yaş grubunda nadir görülen ve hayatı tehdit eden bir durumdur. Başvurudaki klinik bulguları genellikle nonspesifiktir ve buna bağlı olarak da tanısı gecikir veya yanlış tanı alabilir. Morbidite ve mortaliteyi azaltmada erken tanı ve tedavi önemlidir. Nöbet kötü prognoz kriterlerinden biridir. Burada acil servise status epileptikusla başvuran 5 yaşında erkek bir olgu sunuldu. Başvurusundan 6 saat sonra sinüs ven trombozu tanısı konularak, tedavisi başlanan hasta şu an 6. ayında sekelsiz olarak izlenmektedir.