MODERNLEŞME SERÜVENİMİZ VE YEŞİLÇAM (original) (raw)

MODERNLEŞME SÜRECİNDE MÜSLÜMANLAR

NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK, 2018

EDİTÖR Bu çalışmada geçmişin değerlerine sahip çıkmadan kaybettiği mirasın şaşaasıyla övünen, kendine düşeni yapmaksızın gelecek adına kurguladığı ütopyalarla ve beklediği kurtarıcılarla huzur bulan bir zihniyet değil, günün realitesiyle hesaplaşmaya çalışan bunda başarılı olamasa da bu hesaplaşmanın gerekliliğini fark etmiş olan bir anlayış yansıtılmaya gayret edildi. Bu kitapla okuyucu, moderniteden kapitalizme değişen değer yargılarını, sosyal medyadaki veya kent hayatındaki Müslümanların davranış kalıplarını, modern iletişim teknolojilerinin oluşturduğu sanal hazların zihinlerdeki tahribatını, çağdaş dönemdeki Kur'ân algısı ve dijital ortamdaki din kaynaklı paylaşımların otantikliğini, ahlak eğitiminin yaşama yansımalarının yetersizliğini, aşırılık olgusunun Kur'ân'daki ve günümüz Müslümanlarının hayatındaki radikal oluşumlarının tezahürlerini görmüş böylelikle de geniş bir yelpazede modernleşme sürecindeki Müslümanları konu edinen araştırmaları inceleme imkânı bulmuş olacaktır.

MODERNLEŞME SÜRECİNDE MUAYEDE TÖRENLERİ VE DOLMABAHÇE SARAYI'NDA UYGULANIŞI

Her dcvlctin kcndisini ifade edip tammladtgt, uygulanmasmda titizlik gostcrdigi bir te §ri-fat1 dlizcni vardtr. Tarih boyunca kurulmu § olan devlctlcr ic;:indc tqrifat kurallanna azaml olc;:i.idc onem vcrcn devletlerden birisi de Osmanh Devlcti olrnu~tur. Zira, tqrifat di.izenindeki oturnm §luk, o devletin koklcrinin derinligine ve dcvlct gelcncgine i §arct cdcr. Alo astrdan fazla tarih sahnesindc kalan vc stmrlart lie;: kltaya yayuan OsmanlJ. Dcvleti gi.ini.imiizdc, ozcllikle kurdugu saglam idare tqkilatt ve oturmu § te §rifao ile mcrak konusu olmakta ve ara §ttnlmaktadtr.

MODERNİZM VE FAUST

TÜRKİYE'DE SANAT DERGİSİ, 2004

Marshall Berman “Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor” adlı kitabında modernizmin ve modern olmanın karakterini ve aynı zamanda paradoksunu açıklamaya çalışırken, Goethe’nin Faust yorumuna başvurur. Modern kültürde Faust önemli bir figürdür ve onun hikayesi modern dille edebiyatta, operada, tiyatroda yüzlerce kez yorumlanmıştır.

BAĞLAM VE BİREYSELLEŞME KISKACINDAKİ MODERN ŞİİR

Modern şiirde bir bağlam sorunu olduğu, "modern şiirin modern insanın bir sunumu olduğu, dolayısıyla modern insanın kendinde bir bağlam sorunu olduğundan şiirinde de bu sorunun olmasının doğal olacağı" gerekçesiyle açıklanamayacak kadar aşikardır. Kendisine haksız bühtanların edildiği eski şiirle yeni şiiri bu sorun çerçevesinden irdelemeye çalışan bir çalışma...

MODERNİTE TÜRK MODERNLEŞMESİ VE DEĞİŞEN YAŞLILIK YAŞANTILARI

ÖZET Bu çalışma, Cumhuriyet’in yetiştirdiği birinci kuşak kadın ve erkeklerin geçmişteki “düşkünler ya da kimsesizler yurtlarından” farklı olarak, huzurevi adı verilen yaşlı hizmet kurumlarına geliş öyküleri ile bunun altında yatan karmaşık toplumsal süreçleri ve farklılaşan kültürel eğilimleri incelemektedir. Kısaca bu çalışma “değişen yaşlılık yaşantılarını” anlamayı hedeflemiştir. Araştırma kapsamında öncelikli olarak bazı ülkelerde ve Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal hizmet anlayışları ve bu anlayış doğrultusunda biçimlenen uygulamalar ele alınmıştır. Bu bağlamda E.Goffman’ın deyimiyle, total bir kurum olarak “İzzet Baysal Huzurevi” örneği üzerinden bir kurum yaşantısı anlatılmıştır. Bu çalışmanın ana bölümü, İzzet Baysal Huzrevi’nde yaşayan ve her biri sosyo-ekonomik ve kültürel anlamda farklı bir sosyal grubu temsil eden beşi erkek beşi kadın toplam on kişinin öz yaşam öyküleri üzerinden oluşturulmuştur. Araştırma kapsamına giren kadın ve erkekler, yetmiş sekiz yıllık Türk modernleşme projesinin hem “nesneleri” hem de aktörleridirler. Dolayısıyla, sözlü tarih yönteminin sağladığı; bireysel tarihler ile toplumsal tarih arasında bağlantı kurabilmenin olanaklarından yararlanarak, eleştirel bir sosyal tarih oluşturulma çabasına girilmiştir. Sözlü tarih yöntemi huzurevi vb. gibi kurumlarda kullanıldığında kurum sakinlerine bazı pratik yararlar da sağlayabilir. Özellikle özyaşam öyküsü oluşturma teknikleri kullanıldığında, kişilere sağaltıcı etkisinin de olduğu gözlenmiştir. SUMMARY This study examines the modern experience of spending the old age in institutions for the elderly based on oral history interviews with men and women from the first generation of the Republic, who are between the ages of 70-90 and are residents in such an institution in Istanbul. Within the scape of this research, the approaches and and institutional practises towards the elderly in Turkey and in certain countries of the world are related in the first place. “Izzet Baysal Huzurevi”, a residential house for the elderly, in Istanbul, is a “total institution” in Goffman’s terms. The everyday experience of the elderly living in this institution is described within this context. The main chapter of this study is based on the first-person narratives of five male and five female residents. They are the first generation examples of modern institutional experience of old age. They are both the objects and the actors of 78 years of the Turkish modernization project. Hence, with the possibilities of relating personal histories to social history, provided by oral history method, writing a social history from a critical perspective is attempted. Oral history method, when used in such social institutions, can have some practical benefits for the residents, too. This shows that not only the personal histories are useful for the writing of history but also history-writing can have therapeutic effects for the residents of such institutions who use the oral history techniques of forming personal life histories.

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ MODERNLEŞME

Avrupa'da yaşanan toplumsal oluşumları tanımaya ve anlamlandırmaya dönük modernleşme tanımları; "ileri-geri", "geleneksel-modern" gibi soyut tasvir ve çıkarımları beraberinde getirmiştir. Modernleşme, gelişmiş toplumların sahip olduğu yapı, kurum, değer ve sistemlere sahip olmak amacı ile sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. alanlarda yapılan düzenlemeler olarak tanımlanmıştır. Lügat anlamında "modernleşme" terimi Latince modernus kelimesinden alınmıştır. Modernus modo'dan türetilmiş bir kelimedir. Modo ise Eski Latincede "hemen şimdi" anlamına gelmiştir. Modernleşme teorisyeni Daniel Lerner modernleşmeyi, Batılılaşma ile "özdeş" olarak görmüştür. Bir başka modernleşme kuramcısı S.N. Eisenstadt ise modernleşmeyi, tarihsel olarak Batı Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da geliştirilmiş olan toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemlere doğru bir gelişme süreci olarak tanımlamıştır. Neticede modernleşme kuramları, Batı merkezli bir çıkış noktasını esas almıştır. Osmanlı modernleşmesi, Batı eksenli bir yaklaşım ve tarz benimsemesine; siyasi, idari, askerî, ekonomik bir değişim ve dönüşüm öngörmesine karşın, kendine has özellikleri ile ön plana çıkmıştır. Osmanlı Devleti, XVII. yüzyıldan itibaren Batılı devletlerin gerisinde kalmış ve bu geri kalmışlığı aşmak amacıyla zaman içerisinde modernleşme çabaları içerisine girmiştir. XIX. yüzyılda artan ıslahat ve reform hareketleri ile kendisini gösteren bu süreç, devletin yıkılışını engelleyememesine rağmen, dağılma sürecini yavaşlatmıştır. Ayrıca, yapılan çağdaşlaşma hamleleri XX. yüzyıl Türk modernleşmesinin oluşumuna katkı sağlamıştır. Osmanlı modernleşmesi, daha sonra kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu kadrosunu ve aydın sınıfını hazırlaması açısından önemli bir yere sahip olmuştur. Bu çalışma, özellikle XIX. yüzyılda başlayıp XX. yüzyılda verilen İstiklâl Mücadelesi ile evrilen Türk modernleşme sürecinin Osmanlı ayağını ortaya koymayı hedeflemiştir.

TÜRK MODERNLEŞMESİNDE POZİTİVİZMİN BİLİM ALGISI

Belgi Dergisi, 2014

Özet 18. yüzyılın başından itibaren Batının üstünlüğünü kabul etmiş olan Osmanlı bürokrasisi ve aydınları için temel hedef, devleti içine girmiş olduğu siyasal, ekonomik ve sosyal bunalımlardan çıkarmak olmuştur. Bu düşünce doğrultusunda 18. ve 19. yüzyılda Batıda gelişen pek çok fikir akımının etkisi altında kalan Osmanlı aydını üzerinde, özellikle toplum mühendisliği yönü ağır basan Pozitivizm'in derin etkileri gözlemlenmiştir. Ancak Pozitivizm'le ilk temas eden ve onun Türkiye'ye girişine öncülük eden Osmanlı aydınları da dahil olduğu halde hiç kimse Pozitivizm'in " bilgi kuramına " ve bilimsel anlayışına doğrudan ilgi duymamış ve üzerinde yoğunlaşmamış, var olan sınırları ise tekrardan öteye geçememiştir. Osmanlı aydınlarının büyük oranda etkisi altında kaldıkları Pozitivist düşüncenin bilim kuramına herhangi bir bakış açısı kazandırmak veya bir takım eklemeler yapmak hususunda başarısız oldukları gözlemlenmiştir. Doğal olarak bu noktada Osmanlı aydını bilgiyi üreten değil, sadece kullanan pozisyonunda kalmıştır. Abstract Basic target for Ottoman bureaucracy and intelligentsia accepting the superiority of the West since the begining of 18th century was to get out of the political, economic and social depression which empire got into. Strong impressions of positivism, outweighing the side of social engineering, were observed on the Ottoman intelligentsia ,in line with this target, affected by a good number of movement of idea developing in West. However, nobody without excepting the Ottoman intelligentsia who contacted with the positivism for the first time and facilitated its access to Turkey was interested in " information theory " and scientific understanding of positivism directly, concentrated on it and the concern to available borders wouldn't be anything but repetition. It was observed that Ottoman intelligentsia had failed to give point of view or make addition to science theory of pozitivist thought, of which Ottoman intelligentsia was under the influence substantially. Naturally , at this point, Ottoman intelligentsia had position not productor of information but user of that. 1683 İkinci Viyana kuşatmasında yaşanan başarısızlık ve bu tarihten sonra başlayan geri çekilme süreci 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin çöküş süreci haline evrilmiştir. Osmanlının çöküşü birbirine paralel iki ana kolda ilerler. Biri siyasî, diğeri ise ekonomiktir. Bu bağlamda 19. yüzyıl Osmanlı devlet adamlarının takip ettikleri temel siyaset şüphesiz, kaybedilmiş merkezi otoritenin yeniden sağlanması anlamına gelen merkeziyetçilik olacaktır. Merkeziyetçilik siyaseti, 18. yüzyıldan itibaren (özellikle Lale Devri'nde) başlayan " Batının üstünlüğü "