Bir Küresel Yönetişim Meselesi Olarak İnsani Müdahale: Temel Sorunlar (original) (raw)
Related papers
İnsani Müdahale, 2019
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler’in çevresinde inşa edilen uluslararası sistem, egemenlik prensibini merkezine koymuş ve ‘müdahalesizlik’ (non-intervention) ilkesini sistemin ana öğesi olarak belirlemiştir. Buna karşın, egemenlik ilkesi anlamı ve içeriği bakımından sabit değil, dinamik bir kavram olagelmiştir. Egemen devletler halklarına yaşam hakkı, güvenlik ve sağlık gibi temel hakları sağlama sorumluluğuna sahiptirler. Bir devlet, devlet olmaktan gelen bu tür sorumluluklarını yerine getirmediğinde ya da bunları ihlal ettiğinde, onu devlet yapan en temel unsuru, yani egemenliği askıya alınmalı mıdır? Bu yazıda, devlet olmaktan doğan sorumluluklarını ihlal eden ya da yerine getiremeyen devletlere karşı gerçekleştirilen insani müdahale operasyonlarının fikri kökenleri, konuyla ilgili kuramsal yaklaşımlar ve uluslararası siyasetteki örnekleri tartışılmaktadır.
MUHASEBE MESLEK MENSUPLARININ KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR ve BEKLENTİLERİ: MUŞ ve AĞRI İLLERİ ÖRNEĞİ
Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, 2019
Bu çalışmada muhasebe meslek mensuplarının karşılaştığı sorunlar ve beklentilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada Muş ve Ağrı illerindeki toplam 53 muhasebe meslek mensubuna anket uygulanmış, elde edilen veriler yüzde ve frekans dağılımı yöntemi ile analiz edilmiş, sorunlar ve beklentiler belirlenmiş ve birtakım çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır. Ortaya çıkan sonuçlara göre, muhasebe meslek mensupları, daha düşük bir ücretle defter tutan meslektaşlarının olduğunu ve bunun haksız rekabeti doğurduğunu, iş yüklerinin fazla olduğunu ve ücretlerini zamanında alamadıklarını belirtmiş, Mali Müşavirler Odaları ve Hazine ve Maliye Bakanlığının kendilerine daha çok yardımcı olmalarını istemişlerdir.
Uluslararası Hukukta İnsani Müdahale ve Hukuki Meşruiyet Sorunu
2013
Humanitarian intervention is one of the most important international law issues in recent years. On the one hand there is one of the basic principles of international law on the prohibition of the use of force and the principle of the sovereignty of states; on the other hand, there is a necessity to intervene in the event of severe and systematic violations of human rights done by states in their own countries. This situation causes to look for an appropriate solution. In this article, legitimacy of humanitarian intervention is dealth with within the framework of both in and outside of the UN system. Meaning of peace according to the United Nations Convention is examined through the decisions that Security Council made.
İnsani Müdahale Kavramının Etik Dışı Kullanımı
INTERNATIONAL CONGRESS OF MANAGEMENT ECONOMY AND POLICY 2019 SPRING ABSTRACTS BOOK April 20-21, 2019 Istanbul / TURKIYE ULUSLARARASI YÖNETİM, EKONOMİ VE POLİTİKA KONGRESİ 2019 BAHAR ÖZET METİN BİLDİRİLER KİTABI 20-21 Nisan 2019 İstanbul / TÜRKİYE, 2019
Savaş insanlık tarihinde süregeldiğinden beri siyaset bilimciler tarafından açıklanmaya çalışılmıştır. Trajik seviyedeki can ve mal kayıpları ise bilim insanlarında söz konusu fenomenin önlenmesi üzerine daha ayrıntılı incelemeler yapma isteği doğurmuş, böylelikle Normatif teori günümüz uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılmıştır. Normatif Teoride yapılan çalışmaların temelinde "değer" unsuru yer almaktadır. Sadece olanla değil etik değerlerden kaynaklı olması gerekeni de inceler. "Savaşlar nasıl engellenebilir? Haklı savaş var mıdır? İnsan hakları ihlallerine karşı nasıl bir tutum sergilenmelidir? Temel insan haklarının ihlal edildiği değerlendirilen bir ülkeye yönelik müdahaleler nasıl yapılmalıdır? Hangi aktörler söz konusu insancıl müdahaleye katılmalıdır?” gibi sorulara cevap arayan normatif teorinin tarihsel süreçteki gelişimi ilk bölümde; yöntemleri ve genel düşünce yapısı ise ikinci bölümde anlatılacaktır. Günümüz uluslararası ilişkiler dünyası çeşitli aktörlerin dahil olduğu bir sahnedir. Bu sahnede gerçekleştirilmek istenen ile gerçekleşen durum arasında fark olması doğaldır ancak; aktörlerden birisinin çeşitli bilim alanlarını kullanarak sahneyi ve olayları manipüle etmeye çalışacak olması ise uluslararası ilişkilerin gerçekliğidir. Bu sebeple, normatif teorinin güç politikasının aktörleri tarafından etik kurallar dışında denge ve strateji oluşturma çabaları içerisinde manipülatif kullanılması ihtimali son bölümde incelenerek normatif teorinin belki de uluslararası ilişkiler teorisyenleri tarafından neden bu kadar geri planda bırakıldığı sorusuna cevap aranacaktır.
ULUSLARARASI İNSANCIL HUKUK ÇERÇEVESİNDE GENEL BİR BAKIŞ: DOĞU TÜRKİSTAN SORUNU
GiriĢ Tarihsel süreç içerisinde Doğu Türkistan ve Çin (1949"dan itibaren Çin Halk Cumhuriyeti, ÇHC) arasındaki ilişkilerde yaşanan kuvvet kullanım olayları ve bu çerçevede ortaya çıkan durumlar, bu iki ülke arasındaki etkileşimi farklı kılmış ve zaman zaman da uluslararası camianın gündemine getirmiştir. 2009 yılında Urumçi olaylarından sonra, son olarak, 2013 Nisan ayında meydana gelen olaylarda 27 Uygur hayatını kaybetmiştir. Uluslararası gündem ve çıkarların çeşitli olaylar etrafında toplanması, bu olayların uluslararası alanda görünürlüğünü azaltmıştır. Ancak, ÇHC"nin uygulamış olduğu politikaların hukuki olarak sınanması ve bu açıdan sonuçlarının ortaya konulması yine de önem teşkil etmektedir. ÇHC içerisinde meydana gelen çatışmaların muhtevası, bu olaylara taraf olan aktörlerin nitelikleri, uygulanan kuvvet kullanımının ve ortaya çıkan asimetrik sonuçların uluslararası hukuk açısından konu edilmesi olaylara farklı bir açıdan bakılmasını sağlayacaktır. Uluslararası hukuk ve onun yapılageliş niteliği taşıyan uygulamaları ve kuralları açısından ele alınacak olan ÇHC ve Doğu Türkistan ilişkileri ve etkileşiminin, devletlerin kendi vatandaşlarına karşı sorumluluğu ilkesi, çatışmaların niteliği, BM Anlaşmasının VII. Bölümü, İnsani müdahale, insancıl hukuk ve buna kaynak oluşturan sözleşmeler, kavramlar kapsamında değerlendirilmesi yapılarak tartışılacaktır. Ancak bütün bunlardan önce, Doğu Türkistan (Sincan Uygur Özerk Bölgesi) 1 ve ÇHC arasında ortaya çıkan olayların tarihsel gelişimi, tarafların durumu, tutumu ve argümanlarını ele almamız sorunun uluslararası hukuk açsından ortaya çıkan kapsam ve sonuçlarını anlama açısından yararlı olacaktır.
Uluslararası Müdahale ve Meşruiyet
Demokrasi sağlamak gerekçesiyle yapılan müdahaleler ulus-devlet yapılarının etki ve kontrol altına alınmasını ya da sınırlandırılmasını hedeflemektedir. 21. yüzyıl, uluslararası müdahalelerin kapsam ve yöntem değiştirdiği bir hegemonya düzeni içinde çevrilmektedir. Söz konusu evrim sürecinde hegemonyayı temsil eden ABD ile ona en yakın güç merkezlerinden biri olan Avrupa Birliği başı çekmektedir. Artık müdahaleler ağ stratejisi ile ulus-devlet yapılarının etki ve kontrol altına alınmasını hedeflemektedir. Bu ağ sadece küresel ekonominin getirdiği bilgisayarlar, yatırımcılar ve şirketler ağı değil; ulus-devlet ile halk arasına gizlice örülen yapılanmaların sözde demokrasi adına ancak, ulus-devlet egemenliği aleyhine oluşturduğu ittifakların ağı ile ilgilidir. Söz konusu ağ, hegemon güçlerin diğer ülkelerde ulus-devlet egemenliğini istismar etmek, etkilemek, yıkmak, sınırlamak için kendilerine hizmet edecek maniple sivil toplum örgütleri, vakıflar vb. kurumlar ve etki ajanlarını ihtiva eden bir yapılanmadır. Bu ağın hedef seçilen ülkelerde uyguladığı müdahalelerin meşruiyet gerekçesi 1983'lerden beri ülkeye "demokrasi getirmek (democracy promotion)" olagelmişti.
İnsani Müdahale ve Suriye Örneği
Arap Baharı'nın en son ve karmaşık ayağı olan Suriye'deki olaylar, “İnsani Müdahale” söylemini tekrar gündeme taşımıştır. Arap Baharı'nın yaşandığı diğer ülkelerde rejim değişiklikleri kısa sürede ve çoğunda dışarıdan bir müdahaleye gerek duyulmaksızın gerçekleşmesine rağmen, Suriye'deki süreç bu şekilde işlememektedir. Özellikle son gelişmeler rejim değişikliğini isteyen ülkelere, dış müdahale olmaksızın bunun imkansız olduğunu bir kez daha göstermiştir. Ancak, uluslararası hukuk, devletin ülkesinin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde, uluslararası hukuk kuralarına göre kurulmuş bir devletin ülkesinin bu devletin rızası olmadan hiçbir biçimde bölünme, parçalanma eylemlerinin konusu olamayacağını ve öteki devletlerin de bu bütünlüğe saygı göstermesi gerektiği ilkesini ortaya koymaktadır. Bu durumun tek istisnası ise meşru müdafaa halidir. Ortada bu çeşit bir meşru müdafaa hali de söz konusu olmadığına göre, Suriye'ye uluslararası hukuk çerçevesinde bir müdahalede bulunmak imkansız gözükmektedir. Bu çerçevede, müdahale taraftarları gerek söz konusu müdahale için neden bulmak, gerekse de bu müdahaleyi uluslararası kamuoyunda meşrulaştırmak için bir kez daha “İnsani Müdahale” simidine sarılmış gözükmektedirler.