İbn Sînâ’nın Burhânın İlimler Arası Taşınması Hakkındaki Görüşleri Üzerine İnceleme (original) (raw)

Tıp-Geometri İlişkisi Bağlamında İbn Sînâ ve İbnü’n-Nefîs’in Burhânın Taşınma Alanını Genişletme Çabaları

Nazariyat: İslam Felsefe ve Bilim Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2021

Bu çalışma, tıp-geometri ilişkisi bağlamında burhânın farklı disiplinler arasında taşınmasına ilişkin tartışmaları incelemeyi hedeflemektedir. Aristoteles’in metabasis-yasağına göre bu iki disiplin araştırdıkları konuların özelliklerinden ötürü ayrı ayrı kompartımanlarda bulunmaları gerekiyordu. Ancak İkinci Analitikler’deki dairesel yaralarla ilgili kritik metnin derinlemesine incelenmesi, bizi bilimler arası etkileşimlerin sınırlarını yeniden gözden geçirmeye zorlamaktadır. Zira daha sonra İbn Sînâ, yine bu metin temelinde burhânın taşınma alanını genişletecektir. Ayrıca İbn Sînâ ve İbnü’n-Nefîs’in anatomik araştırmalarda da geometrik burhânları kullanmaya devam etmeleri, kısıtlama kuralının ancak itibari olduğunu ileri süren yaygın görüşün aksine, onu bir araştırmacının herhangi bir bilimsel incelemeye giriştiğinde mevcut bilimsel alt yapıyı ve mantık kurallarını da dikkate alması gerektiğini hatırlatan bir uyarı olarak anlamamız gerektiğini göstermektedir. Dolayısıyla farklı cinsler arasındaki geçişlerin ne zaman mümkün olduğu, tüm bu uyarıları dikkate aldıktan sonra farklı bir yöntemin izlendiği araştırmanın sonunda elde edilen neticenin belirli bir meselenin çözümüne yahut tahminî gerçeğe ulaşılmasına ne ölçüde katkıda bulunup bulunmadığına bağlıydı. Anahtar Kelimeler: burhânın taşınması, metabasis-yasağı, İbn Sînâ, İbnü’n-Nefîs, zâtîlik, geometri, dairesel yaralar, anatomi. Abstract: This paper aims to deal with the disputes on transferring demonstration between the various sciences in the context of the medicine-geometry relation. According to Aristotle’s metabasis-prohibition, these two sciences should be located in separate compartments due to the characteristics of their subject-matter. However, a thorough analysis of the critical passage in Aristotle’s Posterior Analytics on circular wounds forces a revision of the boundaries of the interactions between sciences, since subsequently Avicenna, on the grounds of this passage, would widen the area of the transference of demonstration. Furthermore, the fact that Avicenna and Ibn al-Nafīs continued to use geometrical demonstrations in their anatomical investigations shows the need to understand kind-crossing prohibition as a reminder to take into account the present scientific infrastructure and logical rules before proceeding onto a scientific investigation instead of accepting it as a mere nominal doctrine. Therefore, whether kind-crossing was possible or not depended on the extent to which the conclusion derived at the end of the scientific investigation using a different method after taking into account all these reminders had contributed to the solution of a particular proposition or the achievement of an approximate truth. Keywords: the transference of demonstration, metabasis-prohibition, Avicenna, Ibn an-Nafīs, per se, geometry, circular wounds, anatomy.

İbnü’l-Hümâm’ın Peygamber Gönderme Konusundaki Görüşleri

2015

Bu makalemizde muteahhirin kelâmcilar doneminde yasayan Mâturidi kelâm bilginlerinden Ibnu’l-Humâm’in peygamberlik konusundaki gorusleri ele alinmaktadir. Makalede Yuce Allah’in peygamber gondermesine ihtiyacin olup olmadigi, bayanlarin peygamber olup olamayacagi, Peygamberlerin sayilari, ozellikleri, Hz. Peygamberde gorulen mucizevi vasiflar incelenmektedir.

Bânet Süâd Üzerine Yazılan Şerh-Hâşiye Geleneğinde İbn

Usul İslam Araştırmaları Dergisi, 2021

Öz Kaʿb b. Züheyr (ö.24/645), Bânet Süâd ve Kasidetü'l-Bürde adlarıyla bilinen kasidesini, peygamberden özür dileyip onu övmek için yazmıştır. Konusu ve edebî üslûbu ile dikkat çeken bu kaside üzerine birçok şerh, hâşiye, tahmis ve taştîr kaleme alınmıştır. Yazılan bu eserler arasında İbn Hişâm (ö. 761/1360) şerhi, aldığı atıfların çokluğu, yaygın etkisi, Abdülkâdir el-Bağdâdî (ö. 1093/1682)'nin hâşiyesi, el-Lahmî eş-Şâtibî (ö. 790/1388) ve Cemâleddin el-Ümyûti (ö. 790/1388)'nin ihtisâr çalışmaları ile öne çıkmıştır. Bu makalenin iddiası, İbn Hişâm'a ait Bânet Süâd şerhinin, Kasidetü'l-Bürde şerh-hâşiye geleneğindeki kurucu rolünü ortaya koymaktır. Bu bağlamda çalışmada öncelikle Bânet Süâd kasidesinin yazılış gayesi ve muhtevasını içeren bir giriş yapıldıktan sonra birinci başlıkta, İbn Hişâm şerhinin içeriği ve önemine dair bilgi verilmiştir. Son olarak ikinci başlıkta İbn Hişâm şerhini diğer Bânet Süâd şerhleri arasında öne çıkaran özellikler üzerinde durulmuş, Kasidetü'l-Bürde şerhhâşiye geleneğindeki kurucu rolü ortaya koyulmuştur. İbn Hişâm şerhinin uygulamalı bir nahiv kitabı şeklinde yazılması, ihtilâflı nahvî meselelerin tartışılıp görüş beyân edilmesi gibi kendine özgü bir takım özelliklerine işaret edilmiştir.

Gazzâlî’nin İlâhî Bilgi Konusunda İbn Sînâ Eleştirisi

SRA, 2021

Çalışmamız Ebû Hâmid el-Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) Tehâfütü’l-felâsife adlı eserinin on üçüncü meselesi merkezinde Allah’ın bilgisinin mahiyeti konusunu tartışacaktır. Gazzâlî bu meselede genel olarak Müslüman Meşşâî filozofları, özelde ise Ebû Alî Hüseyin İbn Sînâ’yı (ö. 428/1037) dinden çıkmakla itham etmiştir. Bu bağlamda Tehâfüt’ün ikinci tekfir ithamını barındıran bu mesele; ‘filozofların zamanın şimdi, geçmiş ve gelecek şeklinde taksim edilmesiyle tezahür eden tikelleri Allah’ın bilmediğine dair görüşlerinin çürütülmesi’ başlığını taşımaktadır. Gazzâlî bu meselede, filozoflara karşı gelmenin üç safhasından bahseder: Öncelikle filozofların ne söylediklerini aktaran Gazzâlî, ikinci olarak onların iddialarını yorumlar. Son olarak da onların söylediklerini çürütme iddiasında bulunur. Yani Gazzâlî filozofları eleştirirken onların öncüllerinden yola çıkmakta, fakat sonuç itibariyle sadece kendi argümanlarını ciddiye almaktadır. Meseleyi aktarırken filozofların söylemini bir şarta bağlamıştır. Onun iddiasını şarta bağlaması, aslında anlatmak istediğini kendi belirlediği çerçevede yorumlayacağının göstergesidir.

Buhârî’nin, Ebû Hâtim Tarafından ‘Sâlihu’l-Hadîs Lâ Be’se Bih’ Diye Vasıflanan Şebîb b. Saîd’in Hadislerini Sahîh’ine Alması Meselesi

Mütefekkir

Buhârî (ö. 256/870), sahih hadisleri bir araya getirme niyetiyle kitap telif eden ilk muhaddistir. Dolayısıyla hakkında en çok çalışma yapılan şahısların başında gelmektedir. Teoride koştuğu şartları yerine getirip getirmemesi, rivâyetlerinin senet ve metinlerinin incelenmesi bu çalışmaların bir kaçıdır. Bununla beraber genel anlamda ricâl araştırmaları da hadis ilminin omurgasını oluşturmaktadır. Hadis ricâli araştırmacılarının ilklerinden ve en önemlilerinden biri olan Ebû Hâtim (ö. 277/890), birçok râviyi değerlendirmiştir. Doğal olarak bu değerlendirmelerden Buhârî’nin râvileri de nasibini almıştır. İşte bu çalışmada genel olarak münekkitlerin, özel manada Ebû Hâtim’in değerlendirdiği Buhârî’nin, el-Câmi’u’s-sahih eserinin râvilerinden olan Şebîb b. Saîd hakkındaki görüşler ele alınacaktır. Bu râvinin seçilmesinin sebebi ise bu görüşlerle beraber onu sika mertebesinden düşüren ve Ebû Hâtim tarafından kullanılan “sâlihu’l-hadîs lâ be’se bih” değerlendirmesinin olmasıdır. Zira bu ...

İbn Sînâ’da İnsanın Varlığa Dair Bilgisinin Nefsin Yetkinliğiyle İlişkisi

İnsan doğal olarak mutlu olmayı arzulamakta ve bu yüzden haz veren şeylerin peşinden gitmektedir. İbn Sînâ, hazzı “mülâim (uygun) olması bakımından mülâim olanın idrakidir” diye tanımlamakta ve akıl için hazzı, âhengi ve kendi yapısına uygun olanı akletmesi şeklinde tarif etmektedir. Aklın faaliyet alanı olarak da varlığa bütüncül bir şekilde bakabilmeyi tayin eden İbn Sînâ, bu şekilde insanın Tanrı ve ondan sudur eden diğer varlıkları, aralarındaki hiyerarşik yapıyı, varlıkta Tanrı’nın inâyet ve hayrının tezahürünü kavramsal boyutta akılda temsil edilmiş olarak elde edecektir demektedir. Bu sayede bedene dair geçici lezzetlerden vazgeçerek, ebedî ve değişmez hakikatler ile bütünleşecek ve İbn Sînâ’nın tabiriyle aklî bir âlem haline gelecektir. Nihâyetinde insan, ebedî saadete ulaşmak için salt ruhsal varlıklara benzemeye çalışacaktır. Onlarla bütünleşme isteğinin ve özleminin oluşması için bunun farkında olması gereken insan, söz konusu bilinci ancak varlık hakkındaki tefekkürle elde edebilecektir.

el-Burhān fî Vucūhi’l-Beyān Eseri Bağlamında İbn Vehb el-Kâtib’in Beyan Yönteminin Varlık ve Yorum Açısından Kur’an Tasavvuruna Katkısı

ilted, 2020

Kur’an’a dair esas alınan varlık ve yorum tasavvuru, ilahî kelamın İslam toplumunun inşasında ve müslüman kimliğin oluşumundaki rolünü belirleyen temel faktörlerden birisidir. Dolayısıyla bu noktada, Kur’an’a yönelik parçacı bir varlık ve yorum tasavvurundan ziyade bütüncül bir tasavvurun geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda yapacağımız bu araştırmanın temel hedefi, İbn Vehb’in el-Burhān fî vucūhi’l-beyān isimli eserinde, felsefî bir zemin üzerine oturtulduğu dört boyutlu beyan yönteminden hareketle, onun Kur’an’a dair külli bir varlık ve yorum anlayışının oluşumuna katkı sağlayıp sağlamadığı araştırılacaktır. Bu amaç doğrultusunda ilk olarak İbn Vehb’in anlama ve yorumlama faaliyetine yönelik, beyānu’l-i‘tibār, beyānu’l-i‘tiḳād, beyānu’l-‘ibāre ve beyānu’l-kitāb şeklinde dört düzeyde geliştirdiği beyan yöntemi incelenecektir. Daha sonra bu beyan yönteminin genel çerçevesi dikkate alınarak, varlık ve yorum açısından Kur’an tasavvuru üzerinde durulacaktır. Bu şekilde Kur’an’a dair küllî bir varlık ve yorum tasavvurunun oluşmasına, İbn Vehb’in beyan yönteminden hareketle katkı sunulmaya çalışılacaktır.