AB’de Türk Şirketlerinin Yerleşme Özgürlüğünün Hukuki Temeli (original) (raw)
Related papers
Legal Foundations of Turkish Companies’ Freedom of Establishment in EU
2017
Şirketlerin Yerleşme özgürlüğü, Kurucu Anlaşmanın 49 (Eski 43) ve 54’üncü (Eski 48) maddelerinde ifadesini bulan yerleşme özgürlüğü ilkesi ile de güvence altına alınmıştır. Söz konusu maddeler gerçek ve tüzel kişilere yerleşme özgürlüğünü bahşetmekte, ABAD kararlarıyla da bu haklara açıklık getirerek Birlik şirketleri tanımlamaktadır. Daily Mail, Centros, Überseering, İnspire Art, Sevic ve Cartesio kararlarıyla ABAD; içe göçler ile dışa göçleri ayırmış, üye ülkelerin yerleşme özgürlüğünü sınırlama yetkisi, daha çok dışa göçler açısından kabul etmiştir. İçe göçler açısından ise üye ülkelerin müdahale yetkisi, kamu yararı temelinde sınırlı olarak kabul etmiş ve bu temelde yapılacak düzenlemelerin de Gebhart testi ölçülerini karşılaması gerektiğini ortaya koymuştur. Aday bir ülke olarak Türkiye, şirketler hukukunu Birlik hukukuyla uyumlaştırmıştır. Ayrıca Überseering kararıyla ATAD, “yerleşme özgürlüğünün geçiş döneminden itibaren doğrudan uygulanacağını, bu özgürlüğünün kullanılmasını...
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartında Yer Alan Sığınma Hakkının Tahlili
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 3, S.2 (2012), 187-228
ÖZET Sığınma olgusu, sığınma ihtiyacı içerisinde olan bireyin temel haklarını ikame etmektedir ve doğası gereği insan hakları ile sıkı bir ilişki içerisindedir. Bu ilişkiye rağmen uluslararası hukukta sığınma hakkı, devletin egemenlik hakkının bir uzantısı olarak kabul edilmektedir. Bu hâliyle, birey açısından sığınma arama ve sığınmadan faydalanma hakkı olarak anlaşılan sığınma hakkı, devletlere sığınmacıyı ülkeye kabul etme ve sığınma sağlama sorumluluğunu yüklememiştir.
Avrupa Bi̇rli̇ği̇’Nde İşçi̇leri̇n Serbest Dolaşimi Ve Türk İşçi̇leri̇ni̇n Serbest Dolaşim Hakki
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 2014
GİRİŞ Avrupa Birliği (AB) örneğindeki bütünleşme; belirli bir coğrafyada birbiriyle sınır komşusu olan benzer ve rakip sosyo-ekonomik yapıdaki Devletlerin aralarındaki tarihsel ve ekonomik karşılıklı bağımlılıklardan, ortak değer ve beklentilerden yararlanarak kendilerine ortak bir gelecek belirlemek için yürüttükleri bir birleşme sürecidir. Avrupa'nın bütünleşme süreci günümüzde, ekonomik sürecin yanı sıra siyasal anlamda da bir birlik olmaya doğru ilerlemektedir. Kuruluşundan itibaren Batı uygarlığına ulaşma ve çağdaşlaşma amaçlarını benimseyen Türkiye, bu amaçlara ulaşabilmek için Avrupa'yla bütünleşmeyi kendisine hedef olarak seçmiştir. Yaklaşık yarım yüzyıllık bir geçmişe sahip olan Türkiye-AT/AB ilişkilerinin kaynağını ortaklık mevzuatı oluşturmaktadır. Bu sebeple Türkiye'nin AB ile olan ilişkileri sadece üye adaylığı süreci ile açıklanamaz. AT ile tesis edilen Ankara Anlaşması'nın yürürlüğe girmesiyle hukuksal anlamda başlayan ve üyelik hedefini de içeren ortaklık ilişkileri, AB'nin kurulmasıyla tesis edilen üye adaylığı sürecinde de devam etmektedir. 03.10.2005 tarihinde benimsenen tam üyelik müzakere çerçeve belgesiyle Türkiye-AB ilişkilerinin de ne şekilde gelişeceği somut bir içeriğe kavuşmuştur. Ankara Anlaşması ve bu anlaşmanın ön gördüğü süreç, hem serbest dolaşıma dair hükümler içermesi hem de nihai amacının Gümrük Birliğinden de farklı biçimde, Avrupa ile bütünleşme olasılığını açık bırakması açısından AB'nin diğer Ortaklık anlaşmalarından oldukça farklı bir karakterdedir. Çalışmamızın birinci bölümünde öncelikle, AB'nin tarihsel oluşumuna kısaca değinilecek ve bu çerçevede Türkiye-AB ilişkileri üzerinde kısaca durulacaktır. İkinci bölümde, AB kapsamında işçilerin serbest dolaşımı konusuna, bu konuya ilişkin olarak, AB'nin İsleyişine İlişkin Andlaşması'nın ilgili hükümlerine ve bu hükümlerin uygulanmasına ilişkin olarak Birlik organları tarafından çıkarılan ikincil mevzuata da (Tüzük, Direktif vb.) değinilecektir. Türk işçileri-H Hakem denetiminden geçmiştir. * Bu makale, Sayın Hocam Prof. Dr. Berin Ergin tarafından verilen "İşçilerin Serbest Dolaşım Hakları ve Hukuki Çerçeve" dersi için Doktora öğrenimim sırasında 2000 yılında hazırladığım seminer ödevinin genişletilmiş ve güncellenmiş halidir. Çalışmanın bu hale gelmesinde hatırı sayılır emeği bulunan Sayın Araş.Gör. Sercan Reçber'e teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum.
Türk Hukukunda Anonim Şirket Esas Sözleşmesinin Normlar Hiyerarşisindeki Yeri
2019
Hukuk sistemindeki normlar aralarındaki geçerlilik ilişkisine göre hiyerarşik biçimde sıralanır. Buna normlar hiyerarşisi denir. “Norm” tanımına giren her hukukî işlem bu hiyerarşide bir yere yerleşir. Anonim şirket esas sözleşmesi de bu hiyerarşiye dâhildir. Esas sözleşmenin hiyerarşik yeri kanun, idarenin düzenleyici işlemleri, asliye ticaret mahkemesi kararları, anonim şirket yönetim kurulu ve genel kurul kararları ile arasındaki hiyerarşik ilişki incelenerek belirlenebilir. Esas sözleşmenin hukukî rejimi, bu normun kanun, idarenin düzenleyici işlemleri ve kesinleşmiş asliye ticaret mahkemesi kararlarının hiyerarşik astı, yönetim kurulu ve genel kurul kararlarınınsa hiyerarşik üstü olduğunu göstermektedir. Bir hukuk sistemindeki normlar hiyerarşisi hukuk sistemi hakkında genel bilgiler sağlar. Bu anlamda daha çok teorik değere sahiptir. Ancak, lex superior derogat legi inferiori ilkesinin uygulanabilmesi için öncelikle söz konusu normların normlar hiyerarşisindeki yerinin belirlenmesinin gerekmesi, normlar hiyerarşisi teorisinin pratik önemini artıran bir etken olarak görülebilir.
2009
ÖZET4857 sayılı İş Kanunun kabulünden sonra, iş sağlığı ve güvenliği konusunda AB mevzuatına uyum amaçlanmıştır. Bu çerçevede AB’nin iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin Yönergeleri, İş Kanunu 78. madde uyarınca yönetmelik olarak kabul edilmiştir. 31.12.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Türkiye Ulusal Programında, AB’nin iş sağlığı ve güvenliği sistemini belirleyen 89/391/AET sayılı Çerçeve Yönergenin, 2009 yılında İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olarak uyarlanması öngörülmüştür.AB iş sağlığı ve güvenliği sisteminin ortaya çıkışında, bilim ve teknikteki gelişmelerin işyerlerinin iş sağlığı ve güvenliği şartları üzerindeki etkileri esas alınmıştır. Bunda alınacak önlemlere değil, işverence önlemlerin alınmasında işverence uyulması gereken sürece odaklanılmıştır. İşveren bir süreç olarak önlemleri alma, daha sonra etkinliklerini denetlemeli ve gerekli hallerde uyarlama önlemlerini almalıdır. Çerçeve Yönerge sistemi, önleme odaklıdır ve işveren iş sağlığı ve güvenliğini uygulama sürec...
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021
Türkiye'de yaşanan yargı sorunu ve bunun bir parçası olan yargı mensuplarının niteliği sorunu, hukuk eğitimine dair tartışma ve arayışları gündeme getirmektedir. Uzunca bir süreden beri hukuk eğitiminde yaşanan sorunlar, sorunun ilgilileri tarafından dile getirilmesine rağmen, henüz ciddi bir adımın atılmadığı görülmektedir. Türkiye'de hukuk eğitimi alanında yaşanan sorunları ve bunlara yönelik çözüm önerilerini ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilen bu çalışmada, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci göz önünde bulundurularak, önce hukuk eğitimi alanına ilişkin AB eksenli yaşanan gelişmelere genel olarak değinilecektir. Ardından, AB üyesi Almanya hukuk eğitimi ile AB'den ayrılan ve Anglo-Sakson hukuk sisteminin en önemli uygulayıcısı olan İngiltere hukuk eğitimi incelenecektir. Son olarak, Türkiye'de hukuk eğitimi alanında yaşanan sorunlara değinilecek ve çözüm önerileri sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Hukuk eğitimi, AB'de hukuk reformu, Almanya ve İngiltere'de hukuk eğitimi, Türkiye'de hukuk eğitiminin sorunları ve çözüm önerileri.
Türk Hukukunda Yabancı İşçilerin Aile Birleşim Hakkı
Göç ve Milletlerarası Özel Hukuk Sempozyumu, 2021
Türk hukukunda yabancı işçilerin aile birleşimi hakkı düzenlemeleri incelendiğinde, aile birleşimi hakkının gerçekleşmesinde en önemli aracın, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nda (YUKK) düzenlenen aile ikamet izni olduğu görülmektedir. Kanun’da, aile ikamet izninden yararlanabilecek kişilerin, YUKK’un 28. maddesi kapsamındaki, ikamet iznine sahip olan yabancılar ile mültecilerin ve ikincil koruma statüsü sahiplerinin aile üyeleri olduğu belirtilmiştir (m. 34). Kanun’da aile üyeleri, "başvuru sahibinin veya uluslararası koruma statüsü sahibinin" eşi, ergin olmayan çocuğu ile bağımlı ergin çocuğunu ifade ettiği belirtilmektedir (m. 3/a). Bununla birlikte, aile ikamet iznine dayanak olarak gösterilen kişiyi ifade eden "destekleyici" ifadesi ise, Kanun’da aile birliği amacıyla Türkiye’ye gelecek yabancıların masraflarını üstlenecek ve ikamet izni talebinde bulunanlar tarafından başvuruya dayanak gösterilen Türk vatandaşı veya Türkiye’de yasal olarak bulunan yabancı olarak tanımlanmaktadır (m. 3/f). Belirtilen tüm bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, önemli bir uyumsuzluk olduğu görülmektedir. Aile ikamet izni aracılığıyla kimin aile üyelerinin Türkiye’ye gelebileceği sorusu, bu düzenlemelerle farklı cevaplar alabilmektedir. Bu kişi "başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi" mi, yoksa "Türk vatandaşı ya da Türkiye’de yasal olarak bulunan yabancı" mı, yoksa "doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni ile vatandaşlıktan ayrılan kişiler, ikamet izni sahipleri, mülteciler ve ikincil koruma statüsü sahipleri" mi olmalıdır? Bu soruya Kanun’da yer alan düzenlemelerle cevap verilememektedir. Aile birleşimi hakkına ilişkin Avrupa Birliği Direktifi'ne bakıldığında, kimlerin bu haktan yararlanabileceğine ilişkin tespitin "destekleyici" (İng. sponsor) teriminden yapıldığı görülmektedir. Buna göre, sponsor, aile üyelerinin kendisine katılması için talepte bulunan, bir üye devlette hukuka uygun şekilde bulunan bir devlet vatandaşıdır (m. 7). YUKK’ta yer alan düzenleme ile Direktif birlikte değerlendirildiğinde, Kanun’un amacının Türkiye’de yasal olarak bulunan kişileri kapsadığı düşünülebilir. Nitekim, doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni ile vatandaşlıktan ayrılan kişiler, ikamet izni sahipleri ve mülteciler ile ikincil koruma statüsü sahiplerinin ortak noktası, bu kişilerin yasal olarak Türkiye’de bulunuyor olmalarıdır. Aile ikamet izni talebinde bulunan kişilerin başvurularına dayanak gösterdikleri kişi olan "destekleyici" YUKK’ta Türk vatandaşı ya da Türkiye’de yasal olarak bulunan kişi olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda, Kanun’da var olan ve belirtilen uyumsuzluğun, bahsedilen düzenlemelerin (m. 38, m. 3/a ve m. 3/f) Türkiye’de yasal olarak bulunma temelinde düzenlenerek çözülmesi gerekmektedir. When examining the regulations on family reunification rights for foreign workers in Turkish law, it is evident that one of the most significant mechanisms for implementing this right is the family residence permit regulated by the Law on Foreigners and International Protection (LFIP). According to the law, those who can benefit from the family residence permit include family members of foreigners who hold a residence permit, refugees, and beneficiaries of subsidiary protection as specified in Article 28 of LFIP (Article 34). The law defines family members as the spouse, minor child, and dependent adult child of the "applicant or international protection status holder" (Article 3/a). However, the term "sponsor," which is indicated as the basis for the family residence permit, is defined in the law as a Turkish citizen or a foreigner legally residing in Türkiye who will cover the expenses of the foreigners coming to Türkiye for family reunification and who is referenced in the application for residence permit (Article 3/f). Considering all these provisions together, it is evident that there is a significant inconsistency. The question of who can come to Türkiye as family members through the family residence permit may be answered differently by these regulations. This could be "the applicant or international protection status holder," "a Turkish citizen or a foreigner legally residing in Türkiye," or "persons who were Turkish citizens by birth but have left Turkish citizenship with an exit permit, residence permit holders, refugees, and beneficiaries of subsidiary protection." The law does not provide answers to this question with its current provisions. When examining the Directive related to family reunification rights, it is indicated that the determination of who can benefit from this right is based on the term "sponsor" (Article 7). According to this, the sponsor is a state citizen who is legally residing in the host country and who requests the family members to join them. Considering the LFIP provision alongside the Directive, it could be inferred that the purpose of the law is to include those legally residing in Türkiye. Indeed, the common factor among persons who were Turkish citizens by birth but left Turkish citizenship with an exit permit, residence permit holders, refugees, and beneficiaries of subsidiary protection is that they are legally present in Türkiye. The "sponsor" referred to in the family residence permit application is defined in LFIP as a Turkish citizen or a person legally residing in Türkiye. Therefore, the inconsistency within the law and the mentioned provisions (Articles 38, 3/a, and 3/f) should be addressed by regulating them based on the principle of legal residence in Türkiye.
DergiPark (Istanbul University), 2014
Yerel kamu şirketlerin Avrupa Birliği ve Türkiye'deki hukuki yapıları ve örnek uygulamaları konusunda genel bir değerlendirme ve inceleme yapan makale üç temel bölüme ayrılmaktadır. Birinci bölümde yerel kamu şirketlerinin tanımı ve görev alanları konusunda özet bir değerlendirme yapılmaktadır. İkinci bölümde ise Avrupa Birliğinde yerel kamu şirketlerinin hukuki yapısı ve AB rekabet hukuku kurallarının etkisi incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise Türkiye'de yerel kamu şirketlerinin hukuki yapısı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin uygulamaları incelenmiştir.
ATAUM Blog, 2023
Avrupa Birliği Adalet Divanının (ABAD) 22 Aralık 2022 karar tarihli Udlaendingenaevnet (C-279/21) kararı, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ortaklık hukuku çerçevesinde Türk işçileri ve aile birleşimi ile ilgilidir. Türkiye-AB ortaklık hukuku, Türk işçilerine doğrudan bir aile birleşimi hakkı vermemekle birlikte, öz olarak, 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı madde 13'teki "yeni kısıtlama getirme yasağı" (standstill hükmü) üye devletlerin aile birleşimi ile ilgili düzenlemeleri üstünde etki doğurabilmektedir.