THE ACTIVITIES OF THE AMERICAN EDUCATIONAL INSTITUTIONS IN THE OTTOMAN EMPIRE INTERNATIONAL COLLEGE IN IZMIR (original) (raw)

Gülbadi Alan, AMERİKAN BOARD’IN MERZİFON’DAKİ FAALİYETLERİ VE ANADOLU KOLEJİ, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2008, 650 sayfa, ISBN978-975-16-2093-4

Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 2020

Ayşegül KUŞ  Alan, who is a professor at the History department at the Faculty of letters in Erciyes University has carried out several studies on the missionary activities that gained a different momentum in the Ottoman lands in the early years of the 19th century owing to some military, political, social and economic changes through which the Ottoman Empire went. Along with a foreword, the abreviations and the introduction and the closing, bibliography, index and the supplements included in the book, the book is mainly made up of four parts. What makes the book valuable and interesting for the readers is that it specifically focuses on the missionary activities ranging from religious, educational services to health and relief services provided by the American Board and its activities within the franework of the Anatolian College in Merzifon. Moreover, while giving a detailed account related to the subject, the writer also uses a wide range of primary sources such as the Ottoman documents, the American archives and the Papers of the American Board of Commisioners for Foreign Missions, which cast a light upon the arrival of the American Board in Merzifon, the activities conducted at Merzifon station, some 

THE ROLE OF FOREIGN AND TURKISH SCHOOLS IN CHANGING LATE OTTOMAN EDUCATIONAL POLICY: ROBERT COLLEGE AND MEKTEB I SULTANI

The aim of this study is to present the changes and innovations in the field of education during the late Ottoman era, by using examples from the education sector (schools). Robert College, as it shines amongst the others due to its distinctive mission and vision and because it has continued its existence until today, have been chosen to represent foreign schools. The Mekteb-i Sultani, known as Galatasaray High School today, for it was the first local educational institution that modeled its curriculum on the modern educational system of the West, have been chosen as the sample Turkish school for analysis. With their contributions in developing the Turkish education system; in conclusion, the changes in the educational system and their role in transforming the society during the late Ottoman era have been studied, by considering these two schools, which are seemingly different but actually closely associated with each other. Öz Bu çalışmanın amacı, eğitim kurumlarından (okullardan) örneklerle, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde eğitim alanındaki değişim ve yenileşmeyi ortaya koymaktır. Yabancı okullar içinden seçilen örnek, misyon ve vizyon farklılığıyla diğerleri arasından ayrılan ve günümüze kadar varlığını sürdüren Robert Kolej'dir. Türk okullarından seçilen örnek ise, batının modern eğitim sistemini örnek alarak ders programını oluşturmuş ilk yerli eğitim kurumu olan Mekteb-i Sultani, bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi'dir. Çalışmanın sonucunda, görünüşte birbirinden farklı, ancak birbiriyle ilişkili olan bu iki okulun, Türk eğitim sisteminin gelişimine katkıları ortaya konularak, Osmanlı'nın son döneminde eğitim sistemindeki değişimler ve bu değişimlerin toplumun yenileşme çabalarındaki rolü incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Yabancı Okullar, Robert Kolej, Mekteb-i Sultani, Eğitim Tarihi.

İstanbul İptidai Okullarının Türkçe Okuryazar Birey Sayısına Etkisi

3. Uluslararası Lisansüstü Çalısmalar Kongresi Bildiriler Kitabı 14-17 Haziran 2023, 2023

Çalışma, Osmanlı son döneminde (1877-1914) İstanbul’daki eğitim kurumlarından iptidai okullarının (ilkokulların) öğrenci sayıları dikkate alınarak Müslüman okuryazar kişi sayısını tahmin etmek üzerinedir. Böylece Osmanlı döneminde okuryazar bireylerin sayımı yönünde bir yöntem önerisi ortaya koyma amacı taşımaktadır. Dönemin farklı tipte okullarını dikkate almadan ve ideolojik tartışmalara girmeden yalnız yeni tip iptidai okullar ele alınmıştır. Dolayısıyla kullandığımız veriler sıbyan (mahalle) okullarının, gayrimüslim okulların ve yabancı okulların öğrencilerini kapsamamaktadır. İptidai okulların eğitim programı bilinmektedir ve Türkçe okuryazar bireyleri topluma kazandırabilecek niteliktedir. Ayrıca öğrenci sayıları istatistiklerde yer almaktadır. Bu doğrultuda dönemin arşiv belgeleri ve yıllıkları İstanbul özelinde incelenmiş ve iptidai öğrencilerine ait beş farklı yılın sayısal verisi elde edilebilmiştir. Bu aşamada 1877-1914 yılları arasındaki eksik veriler doğrusal regresyon yöntemi kullanılarak tamamlanmıştır. Daha sonra 1877-1914 yılları arasında bütün yıllar için iptidailerde okuma yazma öğrenen ve bunlardan 1914 yılında hayatta kalanların sayısı, dönemin yaşam tablolarına dayalı hesaplanmış ve 130.467 bulunmuştur. Bu yüzden elde edilen sonuçlar 1914 yılına dair durumu ortaya koymaktadır. Ayrıca 1914 yılı itibarıyla İstanbul genelinde iptidai okullarında eğitim alıp okuma yazma bilen kişi sayısı, Müslüman nüfusa oranlanmış ve yüzde 23 bulunmuştur. Bu oran ile iptidai öğrencilerinin İstanbul nüfusu içindeki okuryazar kişi sayısı üzerindeki etkisi ortaya çıkarılmıştır. Bu şekilde her Osmanlı vilayeti için ayrı ayrı elde edilecek yeni veriler ile Osmanlı genel nüfusunun okuryazarlığı değerlendirilebilir ve matematiksel olarak okuryazar nüfus tahmin edilebilir. Çalışma bu konuda yalnız iptidai okullarını ve öğrenci sayılarını dikkate alarak sonraki çalışmalar için bir yaklaşım önermektedir.

Reconstructing Ottoman Engineers. Archaeology of a Profession (1789-1914)

2010

Osmanlı Imparatorlugu’nda mühendisler Bu kitap, sosyo-profesyonel kimliklerin yapılanışı ve yeniden üretilmesine özel olarak önem vererek, Osmanlı İmparatorluğu’nda mühendislik için bir sosyal tarih yazmayı amaçlamaktadır. Mühendislerin söylemleri ve işlerine odaklanıp, 1780’lardan 1910’lara kadar, yolculukları hakkında dinamik bir görüş sunmak istiyorum. Burada mühendisler, kurumsal örgütlenme bakış açısından, profesyonel bir topluluk olarak ve hatta seçkin bireyler olarak incelenmiştir. Analizim, devletin müdahaleci politikaları, yönetmenin yeni yolları, toplumsal dönüşümler, milli kimliklerin inşası ve tahakkümcü erkekliğin yeniden tanımlanması gibi dönemin büyük sorunları çerçevesinde, mühendisliğin yapılanışına dair bazı soruları yanıtlamak niyetindedir. Daha genel bir düzeyde bu çalışma, bir zamanlar büyük bir imparatorluk olup on dokuzuncu yüzyılda kendini modern uygarlığın çeperinde bulan bir ülkenin mühendislerini analiz ederek, bilgi-iktidar tartışmalarına katkıda bulunmaya ve toplulukların oluşma ve birleşme mekanizmalarına bir nebze ışık tutmaya çalışacaktır. Modern mühendisliğin yapılanışını iktidarın meşruiyetindeki değişimlerle bağlantılı bir süreç olarak ele almak, analizimin temelini teşkil ediyor. Bu çalışmada, kalkınma söylemi ile, uzmanlaşmış teknik ve bilimsel bilgi üzerinden tanımlanan profesyonel bir topluluk olarak mühendisler arasındaki ilişkiyi inceliyorum. Daha özel olarak ise burada, mühendis topluluğunun oluşumu, devletin kendi coğrafyasını kontrol etmeyi amaçlayan politikaları ve de daha sonra gelişen toplumsal müdahaleciliği ile ilişkisi içinde analiz ediliyor. Kitabın bölümleri, devlet kurumlarında çalışan mühendislerin yaptığı işler, onların bürokratik ve iktisadî elitlerle ve işçilerle olan ilişkilerini ele almaktadır. Bunun yanı sıra birleşme pratiklerinin ve eğitimin, profesyonel bir kimlik olarak mühendisliğin yapılanışındaki rolü de incelenmiştir. Mühendislerin eğitim, iş ve bilimsel etkinlikleri, topluluk ve bireyler olarak iktidar ve statü arayışlarıyla ilişkisi içinde ele alınarak incelenen konular arasındadır. Kitap ayrıca, Osmanlı mühendislerinin milletler-üstü entelektüel ve profesyonel ağlarla bütünleşmesini de ele almaktadır. Yabancı kurumların ve uzmanların Osmanlı mühendisliği üzerindeki etkisi de dışarıda bırakılmamıştır. Bu çalışmanın kapsadığı zaman dilimi içinde, mühendis olmanın birçok yolu olduğu görülüyor: Osmanlı idaresi tarafından kurulmuş ve yönetilmekte olan okulların sağladığı örgün tekno-bilimsel eğitim, bu yollardan biridir. Bunun yanında, müslüman ve gayrimüslim Osmanlıların yurt dışında mühendislik ve ilgili disiplinlerde eğitim görme olanakları da vardı. Bu eğitimin masrafı ya Osmanlı devleti ya zengin bir hâmî ya da aile/akrabalar tarafından karşılanıyordu. II. Mahmud’un saltanatından itibaren Osmanlı idaresi, yetenekli genç adamların yurt dışı eğitimlerini finanse ederken, teknik ve askeri-teknik disiplinlere öncelik veriyordu. Batı’da eğitimi verilmeye başlandıktan kısa bir süre sonra, elektrik, havacılık gibi teknolojik yenilikler hakkında eğitim görmeye giden Osmanlı öğrenciler vardı. Ayrıca, usta-çırak sistemi üzerinden bilgi aktarımı yoluyla mühendis olma olanağı da bulunuyordu. Ehliyetli/diplomalı mühendis olmak, yani meşru görülmek ve ‘tanınmak’ için örgün bir eğitim görmüş olmak anlayışı tartışmasız bir şekilde artmasına rağmen, iş veya kendi kendini yetiştirme yoluyla deneyim kazanmış mühendisler de, sürecin sonuna kadar kabul görmeye devam ettiler. Mühendislerin profesyonel söylemi gösteriyor ki, bu adamların kendi kendilerini algılama biçimleri belirgin bir şekilde değişmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında modern bilim hem cehaletin hem de geleneğin bir alternatifi ve modern uygarlığın bir anahtarı olarak görülmekteydi. İktidarın bir aleti olagelen bilim, bu dikotomi nedeniyle aynı zamanda alt üst edici bir potansiyel de kazanmaya başladı. On dokuzuncu yüzyılın sonu itibariyle, bilim ve teknoloji ayrıştı ve her iki alanda yeni ve özel kimlikler ortaya çıktı. Küresel düzeyde bilimlerin ve teknolojinin birbirinden ayrışması, bilimin milletler-üstü söylemi içinde gerçekleşti ve bu, Osmanlı entelektüelinin düşünme biçimini de etkiledi. Buna bazı iç etkenler de katkıda bulundu. Birinci Meşrutiyet’in ve Meclisin kalıntıları üzerine inşa edilen Abdülhamid’in mutlakıyetçi düzeni, özellikle ideolojik tehditler konusunda ihtiyatlıydı. Diğer yandan, daha fazla askerî yenilgi ve toprak kaybını önlemenin gayret-keş çabası içinde, kontrol etme ve yönetmenin modern araçlarının peşindeydi. Teknoloji -bilimin aksine- yönetici elitin faydacıl amaçları için daha uygun bir araç olarak görüldüğü gibi, ideolojik olarak da daha az zorlayıcı telakki edilmiş olabilir. Mühendislerin, on dokuzuncu yüzyıl boyunca oluşan ‘modern, aydın Osmanlı beyefendisi’ gibi daha geniş bir topluluğa ait olma isteğine, yukarıda saydığımız değişimler doğrultusunda edindikleri daha özelleşmiş bilgi anlayışı eklenince, mühendisler, yüzyılın sonuna doğru, bu topluluk içinde fark edilir hale geldi. Bu bilgi, bilimlerle yakından ilişkili görülmesine rağmen, bilimden farklı bir şey olarak algılanıyordu ve ‘uygulama’, bu bilginin ısrarla vurgulan bir öğesiydi. Bu durum elbette, sınırlı yönetici-elit çevrelerin, kavramları ve anlamları kontrol edip sindirerek, bilim söyleminin alt üst edici potansiyelini etkisiz hale getirdiği anlamına gelmez. Mühendisler, kimliklerini belirleyen özelleşmiş bilgiyi teknoloji ya da bilim uygulaması olarak içselleştirirken, bir yandan da maddi ilerlemeyi daha genel bir “aydınlanma” anlayışıyla ilişkilendirmeye devam ettiler. Hatta özelleşmiş bilgilerinden aldıkları cesaretle, yalnızca tanımlanmış politikaları hayata geçirmek işlevini değil aynı zamanda bu politikaları belirleme hakkını da talep ettiler. İlerleme ve uygarlık söylemi, belirli bir eylem alanıyla bağlantılı özel bir bilgiyle birleşerek, Osmanlı idaresi içinde ya da dışında kalan yeni profesyonel elitleri güçlendirdi. Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı mühendisleri, uzmanlar ve profesyoneller olarak, modern yönetimselliği karakterize eden yaygın iktidar ağları içinde bütünleşmiş görünüyordu. Osmanlı mühendislerinin pratiği, Osmanlı devletinin uzun on dokuzuncu yüzyıl boyunca geçirdiği dönüşümlerle yakından ilgili görünmektedir. Sultanın mühendislerinin yaptığı çok yönlü, çok boyutlu iş; kontrol, müdahale ve dönüşüm politikalarını hayata geçirmek için yaratılan ya da yeniden düzenlenen uzmanlaşmış kurumların çerçevesinde yeniden şekillendi. Nafıa idaresinin değişik seviyelerinde çalışan bu mühendisler, hem idari hem teknik görevleri yerine getirdi. Aynı zamanda, işgücü’nün yönetilmesiyle doğrudan ilgilendiler, daha doğrusu gönüllü ya da zorla çalıştırılan işçilerle karmaşık bir ilişkiler ağı içinde bulundular. Mühendislerin istihdam koşulları değişiklik gösteriyordu ama bu kitapta analiz edilen dönemin sonlarına doğru, standartlaşmaya yönelik bariz bir eğilim de gözlenmektedir. Nafıa işlerinin idaresini şekillendiren önemli bir yabancı uzman varlığı, mühendislik pratiğini özel sektörde de yapılandırdı. Yirminci yüzyılın başlangıcı yeni istihdam olanaklarının çoğalmasını beraberinde getirdi ve bu olanaklar bir taraftan müdahaleci pratiğin şehir mekanlarında yoğunlaşmasıyla diğer yandan ikinci sanayi devrimiyle ortaya çıkan teknolojik yeniliklerle bağlantılıydı. Osmanlı mühendisleri, mühendisliği yalnızca bir uzmanlık alanı olarak değil aynı zamanda bir meslek olarak gören daha geniş bir anlayışa dayanarak, bu yeni fırsatları değerlendirmeye ve hareket alanlarını devlet hizmetinin ötesinde bir kariyere, özel sektöre, doğru genişletmeye başladılar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Modern Avrupa’nın Oluşmasındaki Rolü

1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, 2010

Bir zamanlar modernlik yalnızca Batı medeniyeti ile özdeşleştirilen bir kavramdı. Oysa günümüzde Batı dışı modernliklerin de varlığı kabul edilmiştir. Öncelikle felsefi bir konu olan Batı modernliği, Avrupa'da cereyan etmiş tarihi olayların kronolojik sıralamasının çok ötesinde bir meseledir. Bununla birlikte Batı modernliğinin pratikteki tezahürünü hazırlayan bir dizi tarihi olay da görmezden gelinemez. Örneğin Cemal Bali Akal, Modern 1 Düşüncenin Doğuşu İspanyol Altın Çağı adlı kitabında Batı modernliğini hazırlayan gelişmelerin ispanya ayağını başarılı bir biçimde incelemiştir. Biz de bir tarihçi olarak bu yazımızda Avrupa modernliğini düşünsel tarafıy la olmasa da tarihi tarafıyla, daha doğrusu Osmanlı tarihi ile ilgili olan tarafıy la ele aldık. Tıpkı Amerika kıtasından Avrupa'ya altın taşıyan İspanyol gemilerinin hikayelerinin Batı modernliği ile doğrudan ilgili olması gibi, Osmanlı'nın Avrupa'daki diplomatik girişimleri ve askeri harekatları da bu konunun doğru dan bir parçasıdır. Osmanlı İmparatorluğu, her şeyiyle tarih olmuş, gitmiş; THE ROLE OF THE OTTOMAN EMPIRE iN THE FORMATION OF MODERN EUROPE Asist. Prof. Erhan AFYONCU* Ata certain point in time, modernity was a concept associated with Western civilization. Today, however, the existence of modernity outside the realm of the West has become accepted. Western modernity, which is first and foremost a philosophical matter, is a matter that goes far beyond the scope of the chrono/ogicalorder of historica/ events which took place in Europe. However, the practica/ manifestation of Western modernity has a/so ignored a series of historical events. For exGmple, Cemal Bali Aka/, in his book entit/ed, Modern Düşüncenin Doğuşu-fspanyol Altın Çağı, (The Birth of Modern Thought: the Spanish Golden Age), successfully examined the Spanish phase of the developments which took place in preparation for Western modernity. in this particular piece, Western modernity is examined-not in terms of its. inte/-/ectua/ composition, but in terms of its history, particularly that pertaining to the history of the Ottoman Em pire. Just as the stories of Spanish ships carrying gold from America-to Europe are direct/y related to Western kendisinden günümüze bir şey kalmamış gibi düşünü lür. Ancak 600 yıldan fazla bir süre dünyanın en önemli coğrafyasında hakimiyet kuran ve üç büyük imparatorluktan birisi olan Osmanlı imparatorluğu bugünkü dünyanın oluşmasındaki en önemli aktörler arasındadır.

Osmanlı Tarım Sektörünün Dünya Pazarlarına Oryantasyonu: Bölgelerarası Bir Karşılaştırma (1844)

Osmanlı Araştırmaları, 2016

Öz Bu çalışma, 19. yüzyılda, İzmir ve Selanik gibi ticaret merkezleri ile iç bölge kırsallarının piyasa mekanizmasına eklemlenme süreçlerindeki muhtemel farklılaşmaların neler olduğunu kantifiye etmeyi amaçlamaktadır. Aynı za man da bu çalışma, söz konusu farklılaşmaların Osmanlı tarım sektörünün coğrafî yapısına nasıl yansıdığını bulmayı da amaçlar. Bu çalışmada kullanılan veriler, hepsi 1844-45 yıllarına ait olan İzmir, Selanik ve Akşehir bölgelerindeki 20 köyden toplanmıştır. Köylerden yarısı (434 hane) orta Anadolu'daki Akşehir kasabasından; geriye kalan köyler ise İzmir ve Selanik arasında eşit olarak dağılan köylerden (375 hane) oluşmuştur. Her iki grup, kırsal ekonomilerin piyasaya açılmalarında ortaya çıkabilecek olan muhtemel değişiklikler hesaba katılarak karşılaştırıl mıştır. Bu değişiklikler, mesleki uzman laşma, gelir dağılımı, refah dağılımı ve vergi yapısıdır. Çalışmanın bulgularının kantifiye edilme sinde, Gini katsayısı ve standart sapma gibi istatis tiksel yön temler kullanılmıştır. Çalış ma dan elde edilen sonuçlar, Osmanlının İzmir ve Selanik gibi ticaret merkezlerinin kırsal kesim le ri nin, ülkenin daha iç bölgelerindeki kırsal kesimlere göre pazara eklemlenmede önde ol duğu göstermektedir.