Kamusal Mekânın Beş Duyuda Algısı: Kentsel Duyu Mekânları: Duyu Kaybı Olan Kullanıcıların Kentsel Mekân Kalitesi Üzerine Bir Araştırma (original) (raw)
Related papers
2020
ÖZET ALGISAL DUYU KARAKTERİSTİKLERİ KAPSAMINDA KENTSEL YEŞİL ALANLARIN BEDEN SAĞLIĞI RESTORASYONU ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN İNCELENMESİ Niyaze YAKINLAR Yüksek Lisans Tezi, Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Akpınar 2020, 77 sayfa Yeşil alanların insan ruh ve genel sağlığı ile ilişkisi uzun zamandır araştırılıyor olsa da yapılan araştırmalar çoğunlukla yeşil alanların tip ve karakterine bakmaksızın “sadece yeşil” olarak değerlendirilmiştir. Ancak, son yıllarda yapılan araştırmalarda, yeşil alanların farklı tip ve karakterde olduğunu ve her yeşil alanı aynı kabul etmenin yanlış olduğu vurgulanmıştır. Öyle ki, insan ruh ve genel sağlığını olumlu etkileyecek ideal yeşil alanların belirlenmesi için yeni araştırmaların gerekliliği belirtilmiştir. Bu öneriler ışığında insan ruh ve genel sağlığını olumlu etkileyecek kentsel yeşil alanların belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda bu tezin amacı Algısal Duyu Karakteristiklerinin (PSD) insan ruh sağlığı ...
İç Mekânda Duyular: Giriş Mekânı Örneği
Journal of Interior Design and Academy
Mimari bir yapının duyular aracılığı ile algılanması görme ile başlar. Ancak yapı ve iç mekân arasındaki ilk ilişki giriş mekânı ile kurulur. Giriş mekânları sadece görme ile değil diğer duyularla da algılanabilir ve kullanıcı belleğinde izler bırakabilir. Örneğin bir konser salonunu işitme duyusu, bir restoran koklama duyusu üzerinde bıraktığı izlerle hatırlanabilir. Bu çalışmada iç mekânda duyu kavramını incelemek için öncelikle mimaride duyu kavramı ele alınmış, daha sonra giriş mekânlarının önemi ve mekânın duyularla nasıl algılanabileceği üzerinde durulmuş, son bölümde de iç mekânda duyular kavramı, bir sağlık yapısının giriş mekânı özelinde incelenmiştir. Örnek olarak seçilen sağlık yapısı İstanbul Memorial Bahçelievler Hastanesi’dir. Bu amaçla hastane yönetimi ve proje ekibi ile iletişime geçilmiş, alan ziyaretleri yapılarak alınan izin çerçevesinde fotoğraflanmıştır. Çalışmada giriş mekânı tasarımının, görme, dokunma, işitme, koklama ve tatma duyularına nasıl hitap ettiği; k...
İstanbul Teknik Üniversitesi , 2021
Kentsel tasarımın temel görevlerinden biri duyusal deneyimlerin yaşandığı kentsel mekânları dikkate alarak tasarıma yaklaşmak olmalıdır. Kentsel kamusal mekânlar, tüm kullanıcıların duyularına eşit yaklaşan herkes tarafından algılanabilir kapsayıcı mekânlardır. Kentsel mekân için duyular kentsel tasarım politikalarının üretilmesinde önemli konuların arasındadır. Kentsel mekânlarda kullanıcı deneyimleri, kullanıcının mekân hissinin oluşmasında etkilidir. Mekân hissi ise kullanıcıya özgü duyuları ile farklılaşmaktadır. Kullanıcı ile kentsel duyu deneyimlerinin arasındaki ilişkinin anlaşılabilmesi ve kentsel tasarım ve politikalarına tasarımsal katkı sağlanabilmesi için kentsel duyusal dokuların belirlenmesi önemlidir. Kentsel tasarım yaklaşımlarında kentsel duyu deneyim mekânları tasarımcılara öncül referans oluşturabilir. Kullanıcı duyularına anlamlı bir biçimde hitap eden;farklı duyularla duyumsanabilen (görülen, duyulan, tadılan, dokunulan ve koklanılan) mekânlar üretilmelidir. Araştırma, farklı duyu engeli olan (görme, işitme ve hareket) ve herhangi bir duyu engeli olmayan kullanıcıların mekân algısı ile duyusal deneyimlerinin ilişkisini kentsel kamusal mekânlar üzerinden değerlendirmektedir. Araştırma yönteminde ilk aşamada rehberli yürüyüşler tercih edilmiştir. Ancak, COVID-19 (Koronavirüs hastalığı-19) pandemi sebebiyle bu yürüyüşler gerçekleştirilememiştir.Araştırma evreni COVID-19 pandemi öncesi olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilanı-11 Mart 2020 ve Türkiye'deki resmi ilk vaka tarihi-11 Mart 2020 tarihleri öncesini ve pandemi sonrası olarak 11 Mart 2020 ile 20 Aralık 2020 tarihlerini kapsamaktadır. Pandemi döneminin belirtilen ve araştırma kesit tarihlerindeki kısıtlılık durumu kapsamında araştırma kurgulanmıştır. Literatür incelemesi ile farklı kullanıcıların duyusal deneyiminde etkili parametreler tespit edilmiştir. Görme duyu engeli olan, işitme duyu engeli olan, hareket duyu engeli olan ve herhangi bir duyu engeli olmayan odak gruplar ile anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışma ile duyusal deneyimlerin mekânsal karşılığının tespiti yapılmıştır. Araştırma verilerinin, mekânsal duyu haritasına dönüşmesi ile önerilen bir duyu rehberi için tasarım ilkelerinin belirlenmesi araştırmada belirleyici olmuştur. Araştırma bulguları; duyu farklılıklarının mekân hissini ve algısını şekillendirdiğini gösterirken, her bir kentsel mekânın duyu engeline özgün tasarımları olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Her kentsel mekânın kullanıcı deneyimlerini yansıtan kendine özgü duyusal dokularının duyu haritalarından okunabileceğini göstermektedir. Duyusal farkındalığın oluşması ile tasarıma ölçüt alınabilen değerlerin bilincinde kentsel tasarımlar üretilebilmesi için; özellikle kamusal mekânlar kapsamında duyu haritalarının üretilmesi ileriki çalışmalar için değerli olacaktır. Her bir kamusal mekânın kendi bağlamsal verilerinin oluşturulması ve bu verilerin kullanıcı profiline hitap edecek şekilde sentezlenmesi; kapsayıcı bir duyu rehberinin oluşumunda önemli rol oynayacaktır. Kamusal mekân politika üretme araçlarından biri olabilecek duyu rehberleri, kamusal mekânların bağlamsal niteliklere özgü yaklaşımlarını teşvik edecektir. One of the main roles of urban design should be to approach design by taking into account the urban spaces where sensory experiences realize. The urban public spaces approach the senses of all users equally. Thus, they are perceptible and inclusive places by everyone. The senses for urban space are among the important issues in the production of urban design policies. User experiences in urban spaces are effective in the user's sense of space. The sense of space, on the other hand, differs from the user-specific senses. It is important to identify urban sensory fabrics to understand the relationship between the user and urban sensory experiences and to make a design contribution to urban design and policies. In urban design approaches, urban sensory experience spaces can be a primary reference for designers. Meaningfully appealing to the user's senses; places that can be sensed (seen, hear, tasted, touched, and smelled) with different senses should be produced. The research evaluates the relationship between perception of space and sensory experiences with different sensory impairments (sight, hearing, and movement) sensory impairment through urban public spaces. In the research method, guided walks were preferred at the first stage. However, these walks could not be carried out due to the COVID-19 (Coronavirus disease-19) pandemic. The research universe includes a pre-COVID-19 pandemic declaration by the World Health Organization- 11 March 2020 and the official first case date in Turkey-11 March 2020, and after the pandemic between 11 March 2020 and 20 December 2020. The research was designed within the limitations of the pandemic period and the dates of the research area. With the literature review, effective parameters in the sensory experience of different users were determined. A questionnaire study was conducted with focus groups with visual impairment, movement and, sensory impairment and, no sensory impairment. The spatial equivalent of sensory experiences was determined with the study. The determination of the design principles for a sensory guide to be proposed with the transformation of the research data into a spatial sense map has been decisive in the research. Research findings; while showing that sense differences shape the sense and perception of space, it reveals that each should have unique designs for the sensory barrier. It shows that the unique sensory fabrics of each urban space reflecting the user experiences can be read from sensory maps. With the creation of design awareness, to produce urban designs with the awareness of values that can be taken as a criterion for design; Especially producing sense maps within the scope of public spaces will be valuable for future studies. Creating their contextual data for each public space and synthesizing these data appeal to the user profile; will play an important role in the formation of the inclusive sense guide. Sensory guides, which can be one of the public space policy-making tools, will encourage approaches specific to contextual qualities of public spaces.
2020
"Urban-Public Space Crisis: Personalized Tele-Visual Spaces; A News Agenda on Reminding and Making Forget" 17 th International Symposium Communication in the Millennium CIM 2020 November 5-6 2020 p. 236 (Bildiri Özeti) Özet Örgütlü ve siyasi bir yapılanma şekli olarak kamusal alanın ilk tasarımı Antik Yunanda yer almaktadır. Emek yoğun üretimin ve köleliğin kurumsallaştığı Polis, sadece özgür erkek yurttaşların kamusal alana katılımını sağlayan bir mekân örgütlenmesi olarak idealize edilmiştir. Kent ve kamusal alan etkileşimi bu tarihten itibaren benzer şekilde emek yoğun üretimin yapıldığı Orta Çağ Avrupa’sında bazı sembolik değişimler olsa da özel alan ve kamusal alan birbirinden tam ayrılmamıştır. Kamusal alan Avrupa’da 17. Yüzyıl sonrası modern dönem boyunca, kamusallaşmış olayların kamusal bir alanda eleştirel denetimine tabii tutmak olarak biçimlenmiştir. Oysa ki günümüzde neoliberal ekonomik sistemin toplumun her alanında etkisini hissettirdiği postmodern dönemle birlikte, kamusal alandaki yapısal dönüşüm teknoloji merkezli bir denetim alanına kaymıştır. Geleneksel toplumlarda bir yere bağlı olan zaman ve mekân örgütlenmesi postmodern dönemle birlikte şekil değiştirerek yer duygusunun yitirildiği sanal ekosistemlerin topoğrafyalarına doğru yönelim göstermektedir. Bu toplumsal yapı içerisinde televizyon yayıncılığı da yeni medya olarak adlandırılan dijital teknolojiler ile eklemlenerek kültürel içeriklerin aktarılma ve alımlama süreçlerinde dijital ortamın aktif izleyicisi kavramını öne çıkarmıştır. Post-kapitalizmin dinamiklerinin ivmelendirdiği gündelik yaşamın televizyondaki bilgi ve haber içerikleri, dijital teknolojiler yoluyla herhangi bir kısıtlama olmaksızın dolaşıma girmektedir. Kişiselleştirilmiş tele-görsel mekânlarda kişisel ilgileri temelinde biçimlenen haber içeriklerine yönelimde, toplumsal hafıza kaybolmuş, hatırlama ve unutmalar medyanın çoklu denetim ve temsil alanlarına terkedilmiştir. Televizyon üzerinden yaratılan yapay kamusallıklar üzerinden oluşan tarafgirliklerle ekonomik ve politik sorunlar gerçek toplumsal bağlamlarından uzaklaştırılırken, haber içerikleri hatırlatma ve unutturma mekanizmaları üzerinden işlerlik kazanarak bütünsel bir gösteri söyleminin parçası haline gelmektedir. Bu çalışmada postmodern kentsel mekan içerisinde kamusal alanın dönüşümü tarihsel gelişimi göz önünde bulundurularak tartışılırken, televizyon haberlerinin oluşturduğu gündemin süreçteki rolü ve önemi eleştirel bir paradigma içinde teorik olarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Kamusal Alan, Postmodern Kent, Televizyon Haberleri, Tüketim Toplumu Abstract The first design of the public space as an organized and political structure was first seen in Ancient Greece. The Polis, where labor-intensive production and slavery were institutionalized, had been idealized as a spatial organization that allows only free male citizens to participate in the public space. Even though there have been certain symbolic changes in this interaction between the urban and the public space since these dates, the private space and public space have not been completely separated from each other also in Middle Age Europe, where labor-intensive production was carried out. The public space was used in Europe during the modern period after the 17th century for civil society to criticize and control the events that became public. However, in today's world, along with the postmodern period when the neoliberal economic system makes its impact felt in all areas of society, the structural transformation in the public space has shifted to a technology-centered control area. The organization of time and space, which depends on a place in traditional societies, changes shape with the postmodern period and tends towards the topographies of virtual ecosystems where the sense of place is lost. Within this social structure, television broadcasting has been articulated with the digital technologies that are called as the new media, bringing forward the concept of active audience of the digital environment in the transfer and reception processes of cultural contents. The information and news contents on television regarding daily life, accelerated by the dynamics of post-capitalism, are circulated without any restrictions through digital technologies. In the orientation towards news contents in personalized tele-visual spaces that are shaped on the basis of personal interests, social memory has been lost and reminding and making forget have been left to the multiple control and representation areas of the media. While the economic and political problems are removed from their real social contexts with the prejudices formed over artificial publicities created on television, the news contents become part of a holistic demonstration discourse by gaining function through mechanisms of reminding and making forget. In this study, while the transformation of the public space within the postmodern urban sphere is discussed by considering its historical development, the role and significance of the agenda formed by television news is evaluated theoretically within a critical paradigm. Keywords: Public Space, Postmodern City, Television News, Consumption Society
Kamusal alanı mekanda yer duygusuyla düşünmek
Disiplinlerarası Yenilik Araştırmaları Dergisi, 2024
Bu makalenin temel meselesi, mimarlık disiplini içerisinde kamusal alana farklı bir perspektiften nasıl yaklaşılabileceğidir. Kamusal alanın fiziksel mekândan bağımsızlığı, çoğu zaman ya mimarlık alanı içinde ihmal edilmesine ya da kamusal mekânların kamusal alanı yarattığı fikrine indirgeyen yaklaşımlara yol açmaktadır. Literatür taraması süreci boyunca, mimari mekânsal tasarım yaklaşımlarına insan deneyimlerini ve duygularını merkeze alan farklı bir bakış açısı geliştirilmesine vurgu yapılmıştır. Mekân ve yer duygusu arasındaki ilişkiler bağlamında, kamusal alan odaklı bir teorem formüle edilebileceği savunulmuştur. Mimarlık alanında, insan merkezli ve kamusallığı dikkate alan mekânsal tasarım yaklaşımlarını tartışmak ve geliştirmek, böylece kamusal alana odaklanan literatüre farklı bakış açıları kazandırmak önemlidir. Bu amaca ulaşmak için sosyal bilimler, şehir planlama ve mimarlık alanlarındaki literatürden yararlanılmıştır. Disiplinlerarası literatürde incelenen kavramsal ilişkiler, makalede ele alınan yaklaşımın mekân, yer, yer duygusu, eşzamanlılık, kolektif hafıza ve kamusal alan gibi kavramlara odaklanmasını sağlamıştır. Bu kavramların tanımları ve fenomenolojik analizleri, kamusal alanın ve canlı kamusallığın mimari mekânsal araçlarla ilişkilendirilmesi olasılığını ortaya koymaktadır. Makale, kavramsal ilişkiler ve fenomenolojik yaklaşımlar aracılığıyla kamusal alana odaklanan mimari mekânsal tasarım ilkelerini tanımlama potansiyelinin altını çizen teorik bir yaklaşıma dayanmaktadır. Makale, Arendt'in kamusal alanı tanımlayan teorik perspektifiyle uyumludur. Sonuç bölümünde, bu amaca yönelik gelecekteki çalışmalara ışık tutması için katılımcı tasarımın önemi vurgulanmaktadır. Özellikle katılımcı tasarım metodolojilerinin kamusal alan odaklı mekânsal çözümlerin geliştirilmesine katkı sağlayabileceği vurgulanmaktadır.
Ses Yürüyüşleri ve Mekânsal Algı Çalışmalarından Kentsel Planlamaya: Kadıköy_AKUSTİK Örneği
Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Yaşam Dergisi, 2020
Kentsel tasarım ve planlama çalışmaları; günümüzde kamusal alanlarda kullanıcının katılımını sağlayan, kullanıcı taleplerini dikkate alan çalışmalara giderek daha büyük önem vermektedir. Bu çalışmalar, mekanların, kullanıcıların farklı duyularına nasıl hitap ettiğini ölçümlemeyi amaçlayan psikocoğrafi araçları kullanan farklı algısal analiz çalışmalarıyla desteklenmektedir. Bu makale, İTÜ Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) kapsamına alınan Kadıköy_AKUSTİK isimli araştırma projesinin ve projeyi desteklemek amacıyla yürütülen diğer saha denemelerinin bir çıktısı niteliğindedir. Projenin öncelikli amacı, kentsel mekanların karakterinin belirlenmesinde "ses"in bir unsur olarak kullanılması açısından literatüre katkıda bulunmaktır. Ayrıca, bir pilot proje olarak araştırma, sesin katılımcı kentsel planlamada nasıl kullanılacağı konusunda kentsel planlamacılara ve tasarımcılara rehberlik etmeyi amaçlamaktadır. Araştırmada işitsel peyzaj teorilerini temel alan psikocoğrafik analiz yöntemleri kullanılmıştır. Burada kentsel planlama çalışmalarında kullanıcının duyusal tepki, davranış ve isteklerinin araştırılması, bu sayede kentsel alanların anlamsal analizi ve tamamen faydacı bir kentsel tasarıma yeni alternatifler üretebilecek, alanı "akort etme" pratiği önerilmektedir. Araştırma projesi deneyimini aktaran bu makale, İstanbul'un önemli kentsel mekanları arasındaki Kadıköy Meydanı'nın çevresel akustiğini geliştirmeye yönelik mekâna özgü tasarlanan ve uygulanan mekânsal okuma yöntemlerinden ses yürüyüşleri ve zihin haritalama atölyeleri gibi katılımcı psikocoğrafi çalışmalara odaklanmaktadır.
KOVID-19 Pandemi̇si̇ni̇n Kent Yaşamina Etki̇si̇: Kamusal Alan Üzeri̇ne Değerlendi̇rmeler
Paradoks Ekonomi Sosyoloji ve Politika Dergisi, 2020
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan eserlerde yer alan tüm içerik kaynak gösterilmeden kullanılamaz. All the opinions written in articles are under responsibilities of the authors. None of the contents published cannot be used without being cited.
Kilis Kentsel Sit Alanında Kullanıcı Odaklı Mekânsal Algı Belirlemeleri
İnönü Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi
Perception is the transformation of impressions that people acquire from the environment into wisdom. The place is, on the other hand, the basis of a people-built environment. In addition, it is also the key factor that has not been defined with definite boundaries, but developed in the direction of past experience.In the direction of these impressions, the places which have a value and meaning for users can be perceived more easily. When considered from this perspective, the concept of spatial perception is defined as a process starting from sensation and extending to perception and meaning. The study aims to reveal the spatial perceptions of Urban Identity Items by user research in the Kilis Conservation Areas. In this context, the participants were asked to identify the Urban Identity Items specified through the photographs and their perception rates were evaluated. While trying to identify features that determine the identification of Urban Identity Items with user surveys, users were also asked to identify the significant places in the city with openended questions. At the end of the study, it was observed that the Square element is the most significant Urban identity element with highest perception rate.
Beşiktaş'ta Bulunan Kamusal Alanların Mekansal Kalite Bağlamında Değerlendirilmesi
JENAS Journal of Environmental and Natural Studies, 2020
In this study, the public spaces in the Beşiktaş region of Istanbul province were analyzed in terms of spatial quality. In this context, the public spaces in the region were limited to Barbaros Hayrettin Paşa Square, Beach Park and Crossing Point, and a sampling area was created. In order to reveal the quality conditions in the spatial context of the region within the boundaries of the study, first of all, a literature research has been conducted in which the changes and transformations the area has undergone in the historical process are examined; Then, as a result of on-site observations and examinations, determinations were made regarding the spatial quality of the region. As a result of on-site observations and investigations, it is stated that public spaces in Beşiktaş meet most of the quality parameters; However, it was found that changes should be made especially in terms of perception of space and legibility of the area.