Japonya'da Natüralizm Akımı ve Ben Romanı (original) (raw)
Related papers
Japonya Milliyetçiliği üzerine konuşmadan önce ilk olarak Japonya’ya genel olarak değinmenin yararlı olabileceğini düşünüyorum. Japonya, bir çok küçük adanın yanı sıra dört adet temel büyük adadan oluşmaktadır. Bunlar; Hokkaido, Honshu, Shikoku ve Kyushu’dur. Ayrıca “adalı” olmanın da etkisiyle Japon insanlarında kendine özgülük mevcuttur ve ...
Türkçe ve Japoncada Kanıtsallık
Söylem Filoloji Dergisi, 2017
Öz Sözcede ifade edilen bilginin kaynağının dilsel olarak işaretlenmesi olarak tanımlanan kanıtsallık kipliği, hem tipolojik açıdan hem de anlamsal kapsamı bakımından dilden dile farklılık göstermektedir. Bilginin kaynağının farklılık sunduğu çeşitli bağlamlarda kullanılan biçimleri belirlemek amacıyla Japonca ve Türkçe konuşurlarıyla gerçekleştirilen anketlerin çözümlemesi, bu iki dilde de kanıtsallığın işaretlendiğini göstermektedir. Bununla birlikte, hem tipolojik olarak hem de anlamsal kapsam bakımından kanıtsallığın bu iki dilde önemli farklılıklar gösterdiği ortaya çıkmaktadır. Tipolojik olarak, Türkçede farklı kategorilerinin sınırlı sayıdaki biçimbirimlerle (ø, –DI,-mIş,-mIştIr,-mIş olmalı) işaretlendiği kanıtsallık, gramatikalleşmiş olup büyük ölçüde zorunlu bir dilbilgisel kategori olarak karşımıza çıkmaktadır. Japoncada ise, kanıtsallığın gramatikalleşmediği, dolayısıyla çok daha fazla sayıdaki modal sözcük ve parçacıklarla işaretlendiği görülmektedir. Ayrıca aynı bağlam için önerilen biçimlerin çokluğu, bunların kullanımının seçimli olduğuna işaret etmektedir. Anlamsal bakımdan ise, geleneksel dilbilgisinin " görülen geçmiş " / " duyulan geçmiş " ikilemesiyle sınırladığı kanıtsallığın, hem Türkçede hem de Japoncada çok daha kapsamlı olduğu ve bilginin kaynağıyla ilgili küçük ayrıntıların bile biçimsel değişikliğe yol açtığı anlaşılmaktadır. Abstract EVIDENTIALITY IN TURKISH AND JAPANESE The Evidentiality modal, which is described as linguistically marking the source of the information expressed in the utterance, differs from one language to another in terms of typology and semantic content. The analysis of the questionnaires (implemented with Japanese and Turkish speakers in order to determine the forms used in various contexts in which the source of information differs) shows that the evidentiality has been marked in both languages. In addition to this, in view of both typology and semantic content, it has Namık Kemal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Japon Dili ve Edebiyatı ABD, ckahraman@nku.edu.tr Namık Kemal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü, sbosnali@nku.edu.tr
Turk-Islam Tahayyulundeki Meiji Japonya'si Ozlemi
Toplumsal Tarih, 2018
The paper discusses the multi-dimensionality in the perception of the Meiji Restoration as Tradition, Westernization, Modernization and Longing for the Meiji Restoration in the Turkish-Islamic Imagination
Japon Yeni Dinî Hareketlerinde Millîlik ve Evrensellik
Dinlerin Kapsamı ve Misyonerlik I
Yeni Dinî Hareketlerin de her ne kadar yeni ve küresel bir olgu biçiminde ortaya çıkıp gelişim gösterdikleri sosyolojik temalarla vurgulansa da birer dinî sistem olmaları yönüyle belirli bir din veya dinî geleneğin ekseninde müntesiplerine, inandıkları kutsala dair inanç ve uygulamalar sunmaktadırlar. Bu yönüyle onlar, dinî liderleri, kutsal metinleri, hareket yapıları ve misyonerlik faaliyetleri açısından millî ve/veya evrensel görüşler ekseninde kurulabilmekte; kurumsallaşma süreçlerinde evrensel bir niteliğe bürünme eğiliminde olabilmektedirler. Japon Yeni Dinî Hareketleri bu tür bir dinî inşanın ve dışa vurumun örneklerini yansıtmaktadır. Japon YDH’leri 19. yy.’ın başlarında ortaya çıkmaya başlayan, dinî liderleri, inanç ve ritüelleri, kutsala dair metinleri, dinî merkezleri, müntesipleri ve misyonerlik teşkilatları bulunan eklektik ve senkretik yapılardır. Özellikle Japon dinlerinin Şintoizm’in çoğulcu teoloji ve eskatolojisi çerçevesinde şekillenmesi, dinî hareketlerinin millî bir nitelikte ortaya çıksalar da bu köken, dünyadaki tüm din ve/veya dinî hareket müntesiplerine hitap eden evrensel nitelikteki dönüşümlerine zemin hazırlamaktadır.
Faşi̇zmden Küresel Barişa: Kültürel Ve Yönetsel Özelli̇kleri̇ İle Japonya İmparatorluğu
2020
Insana ve devlete dair cok fazla calisma yapilmis olmasina ragmen, insan ve devlet kavramlari icin bir uzlasidan bahsetmek mumkun degildir. Japonya’nin insan ve devlete dair tartismalardan en fazla nasibini alan ulkelerden birisi oldugu soylenebilir. Japon toplulugunun tarihinde devlet olgusunun hep var oldugunu gormek mumkundur. Japonya, fasizmi, demokrasisi, kulturu, is ahlaki, ekonomisi ve kuresel barisa hizmet misyonu ile cok konusulmustur ve konusulmaya devam etmektedir. Japon ulusunun, fasizmden kuresel baris elcisi olmaya gecmesi arasindaki tarihsel surecte gunumuze iz birakan unsurlar nezdinde gunumuz siyasal ve yonetsel yapisi incelenmistir. Sonuc olarak, ileri teknolojik kapitalizm ile siyasal otoritarizmin bir arada yurutulebilecegini gosteren bir ulus ile anayasal sinirlari belli olan kurumlarin oldugu imparatorluk; merkeziyetci yonetsel yapiya sahip olan bir ulke ile tarihsel ve kulturel zenginligi olan bir devlet; egemenlik hakkini elinde bulunduran imparatorun ayni za...
2024
Christianity aroused fear, anger and suspicion in Japanese society due to the prohibitions and punishments imposed for more than two hundred and fifty years starting from the Tokugawa Period (1603-1868). This historical process experienced by the Japanese is reflected in the works of scholars. These works formed the conceptual basis of anti-Christianity. The opposition continued during the Meiji Period, when the country’s interaction with the West increased, and Japanese scholars wrote works containing their views that Christianity was a threat to the country. One of these is Benmō (弁妄), written in 1873 by Yasui Sokken (1799-1876), a Confucian scholar who lived at the end of the Tokugawa Period and witnessed the Meiji Restoration. In this article, from the sample of Sokken’s Benmō work, in the early years of the Meiji Period, the issues of which aspects of Christianity were incomprehensible and contradictory for the Japanese and which threatened the unity and security of the country were examined.