Asker-Siyaset İlişkilerinde Bir Dönüm Noktası : Halaskâr Zabitan Grubu ve Faaliyetleri (original) (raw)
Related papers
Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, 2023
II. Meşrutiyet, Modern Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı bir dönemdir ve bu dönemin en önemli aktörlerinin başında yurt dışında örgütlenen ve Batılılaşma fikriyatını gaye-i hayal edinen İttihat ve Terakki Cemiyeti yer almaktadır. Zamanla siyasal yaşamın odak noktası haline gelen Cemiyet, parlamenter sistemin tanıtılması ve topluma mal edilmesine öncülük etmiştir. Ancak, Cemiyet’in ordu ile iç içe geçmiş girift yapısı çeşitli müdahalelerle parlamenter rejimin terk edilmesine, ordu içerisinde muhtelif hizipleşmelerin ve bölünmelerin belirmesine sebebiyet vermiştir. Bahse konu klikleşme oluşumlarından biri Halaskârân-ı Zabıtân Grubu’nun ortaya çıkışıdır. Bu Grubun önemi siyasal yaşamda fiziki bir mevcudiyeti bulunmamasına rağmen muhtıralarla İttihatçı iktidarın düşmesine yol açmasıdır. Bu bağlamda bir ilki oluşturmaktadır ve II. Meşrutiyet döneminde cereyan eden bu hadise, çok partili siyasal yaşamın muhtelif dönemlerinde tekerrür etmiştir. Bu itibarla askeri muhtıraların anlaşılabilmesi adına muhtıra geleneğinin ortaya çıkmasına, ku-rumsallaşmasına, gelenekselleşmesine veya bir alternatif olarak başvurulma-sına yol açan oluşumlardan biri olması itibariyle Halaskârân-ı Zabıtân Grubu kıymetlidir. Buna rağmen söz konusu Grubu irdeleyen çalışma sayısı oldukça sınırlıdır. Bu doğrultuda, mevcut çalışma İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı bir tepki hareketi olarak ordu içerisinde hizipleşen Halaskârân-ı Zabıtân Grubu’nun (Kurtarıcı Subaylar) ortaya çıkışı, sebepleri ve sonuçlarıyla Türk siyasal yaşamı bağlamındaki konumunu sorgulamayı hedeflemektedir. İlk olarak, dönemin siyasi atmosferi resmedilmekte ve akabinde Halaskârân-ı Zabıtân Grubu’nun ortaya çıkmasına kaynaklık eden temel sebepler üç noktada incelenmektedir. Nihayetinde, Grubun kurucu kadrosu, amaçları ve siyasal hayat açısından yol açtığı sonuçlar ele alınmaktadır. Çalışmanın modern siyasal yaşamda cereyan eden muhtıraların anlaşılmasına ışık tutacağı ve kaynaklık edeceği çıkarımında bulunulabilir. Bu minvalde, mevcut çalışma Türk siyasal yaşamında ilk defa bir hükümetin muhtıra ile iktidarı kaybetmesine yol açan bir çıkış stratejisi ve dönemin muhalif gruplarının başarısı olarak ifade edilebilecek Halaskârân-ı Zabıtân Grubu’nu detaylıca ele alması bakımında dikkate değerdir.
Fâtımî-Midrârî Siyasî ve Askerî ilişkileri (297-362/909-973)
Turkish Journal of Shiite Studies, 2024
Kurulduğu andan itibaren yayılmacı bir politika izleyen Fâtımîler, kısa süre içerisinde Mağrib’in genelini ele geçirme başarısı göstermiştir. Bölgede bulunan hanedanlıklardan biri olan Mağribü’l-Aksâ’daki Sicilmâse merkezli Hâricî Midrârîler, Fâtımîlerin yayılmacı politikasının etkisi altında kalmıştır. Fâtımîlerin kurulmasından önce bağımsız hareket eden Midrârîler, Fâtımîlerin tarih sahnesine çıkmalarıyla siyasî ve askerî olarak geri plana düşmüşlerdir. Midrârîler, Fâtımîlerin ilk halifesi Ubeydullâh el-Mehdî’nin Mağribü’l-Aksâ’da hâkimiyet kurma teşebbüsleri neticesinde Fâtımî vasalı haline gelmişlerdir. Çok geçmeden Mağrib’in farklı bölgelerinde arka arkaya meydana gelen iç isyanlar, Fâtımîlerin hâkimiyet altına aldığı hanedanlık ve emirlikleri kontrol altında tutmasını zorlaştırmıştır. Bu durum, kısa sürede Endülüs Emevî Devleti’nin Mağrib coğrafyasına müdâhil olmasına sebebiyet vermiştir. Fâtımîler ile Endülüs Emevî Devleti arasında Mağrib’de süren iktidar mücadelesinin şiddetlenmesiyle Midrârî Hnedanlığı, iki taraf arasındaki mücadelenin etki alanına dâhil olmuş ve çok geçmeden Endülüs Emevî Devleti’nin nüfuzu altına girmişlerdir. Daha sonra Midrârîler halifelik ilân ederek Fâtımîlere karşı açıktan düşman olduklarını göstermişlerdir. Ancak bu adımları Fâtımîler tarafından bir kez daha itaat altına alınmalarına sebebiyet vermiştir. Yarım asırdan daha uzun bir süre devam eden ikili ilişkiler hem hanedanların birbiriyle etkileşimini göstermesi açısından hem de Mağrib gibi zor bir coğrafyada hızlı değişen dengeleri ortaya koyması açısından dikkat çekici nitelikte olmuştur. Bu çalışmada Şiî ve Hâricî iki ayrı mezhebî geleneğe mensup hanedanlığın birbirleriyle mücadelesi incelenmiştir. Konu, Mağrib’de Şiî-Hâricî ilişkileri hakkında ortaya konulan çalışmaların niceliği ve yetersizliği dolayısıyla önem arz etmekte olup özgündür. Bununla birlikte tespit edebildiğimiz kadarıyla her iki tarafın mezhebî aidiyetlerinin doğrudan bir çekişme zemini teşkil ettiğine dair kaynaklarda malumat bulunmamasından ötürü ikili ilişkilerin siyasî ve askerî yönü ve bunların yansımaları ele alınmıştır. Çalışmanın hedefi aslî kaynaklar ışığında Fâtımî-Midrârî ilişkilerinin çerçevesini ortaya koymaya yönelik olacaktır. Ayrıca ilgili dönemde Mağrib’in genel durumu hakkında da bilgi sahibi olmamıza imkân tanıyacaktır.
Türkiye’de Sivil-Asker İlişkilerinin Siyasete Etkisi
Turkish Studies-Social Sciences, 2020
Civil-military relations are the first orders among the most important problems faced by countries with unsettled democratic culture. In Turkish political life, civil-military relations have always been important in every period and the military intervened in politics by carrying out coups at certain intervals. As a result of these coups, also shaped the political culture by directing the Turkish political life as well. After the coups of 1960 and 1980, it confiscated the polity and as a result of it's intervention in the political field, on 12 March 1971 and 28 February 1997, it dismissed the goverment and established a new one. Civilmilitary relations are a common problem faced by countries with unsettled democratic culture, however civilmilitary relations in Turkey has the unique structural elements departing from the Western paradigm. After the years of 2000's, because of both internal factors and the change of International System after the Cold War, the balances of civil-military relations have started to change. The reforms achieved along Turkey's EU harmonization process, a powerful single party came to the power for a long period of time after coalition goverments, globalization and proliferation of CSOs across the World have been the factors causing the change in the course of civil-military relations. The main purpose of this study which uses a historical and descriptive methodology; is to put forward their effects on Turkish politics by dealing with civil-military relations. The hypotheses of this study determined as; "2007 E-Memorandum, Ergenekon, Balyoz Cases and July 15 Coup Attempt have become the turning points of the transformation in civil-military relations." and "the transformation experienced in civil-military relations has been an important development in the institutionalization of democracy." *
İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi
Devrim Muhafızları’nın İran siyaseti üzerindeki etkisi 1990’ların ortalarından beri belirgin bir şekilde artmıştır. Devrim Muhafızları Hatemi’nin liderliğindeki reformcu hükümet ile çatışma içerisinde iken onun yerini alan Ahmedinecad liderliğindeki radikal hükümetle işbirliği içerisinde olmuştur. Bu makale, Devrim Muhafızları’nın siyasi yükselişinde etkili olan faktörleri ve Devrim Muhafızları – siyaset ilişkilerinin nasıl şekillendiğini incelemektedir. Makalede Muhafızların İran siyasetindeki yükselişi Devrim Muhafızları Ordusu ekseninde ve devrim sonrası ortaya çıkan dinamikler çerçevesinde tartışılmaktadır. 1990’lı yıllarda kurumsallaşmasını tamamlayan ideolojik düzeyi yüksek devrimci ordunun, siyasi elitler arasındaki bölünme ve şiddetli rekabet ortamında öneminin arttığı görülmektedir. Böyle bir ortamda İran rejimine yönelik tehdit algılarının niteliğinin değişmesi; askeri tehditlerin yerini kültürel saldırı, kadife devrim girişimi gibi “yumuşak” tehditlere bırakması, Devrim Muhafızları’nın hızla siyasal alana yönelmesine neden olmuştur. Devrim Muhafızları’nın ideolojik-siyasi bakışı ile hükümette egemen elitlerin ideolojik duruşları arasındaki fark veya uyum Devrim Muhafızları’nın hükümetle ilişkilerinin niteliğini belirlemiştir. Anahtar Kelimeler: Devrim Muhafızları, İran, Asker, Siyaset, Hatemi, Ahmedinecad. Military-Politics Relationship in Iran and the Rise of the Revolutionary Guards Abstract Influence of the Revolutionary Guards (IRGC) on Iranian politics has dramatically increased since the mid-1990s. Whereas the IRGC was in conflict with the reformist government under Khatami, it has closely cooperated with the radical government of Ahmadinejad that replaced the reformist one. This article analyzes influential factors on the political rise of the Guards, and the types of the IRGC – politics relationship. The rise of the Guards in Iranian politics is studied within the framework of post-revolutionary dynamics and characteristics of the IRGC. As an institutionalized revolutionary army with high-level ideological commitment, the IRGC came into prominence in the face of fragmentation of the elites and bitter rivalry among them through the late 1990s. Meanwhile, altering threat perceptions of the Iranian regime; replacement of the military threats by ‘soft’ threats as the cultural onslaught, and the velvet revolution plot has rapidly increased the IRGC’s interest in the political realm. Congruence or incongruence between the ideological/political outlook of the IRGC and ideological position of the ruling elites has determined type of the IRGC/politics relationship. Keywords: Revolutionary Guards, Iran, Military, Politics, Khatami, Ahmadinejad.
Türk Siyasal Hayatında Asker-Sivil İlişkileri, 15 Temmuz Ve Dinî Gruplar Meselesi
DergiPark (Istanbul University), 2018
Türk siyasal hayatında asker-sivil ilişkileri her dönem önem arz etmiştir. Ordu belirli periyotlarla sivil yönetimi "yola getirme" noktasında inisiyatif alıp siyasete müdahil olmuş ve bunun neticesinde darbeler meydana gelmiştir. Her ne kadar bu darbeler her zaman geleneksel askeri metotlar çerçevesinde gerçekleşmese de askeri elitler, istenen sonuca ulaşma bağlamında etkili olmuşlardır. Asker-sivil ilişkilerinde önemli en son gelişme 15 Temmuz 2016 tarihinde ordu içine yuvalanmış FETÖ örgütü eliyle gerçekleşen darbe girişimidir. Bu darbe girişimi neticesinde asker-sivil ilişkilerine dair tartışmaların yeniden hararet kazanması yanında, dinî gruplar meselesi farklı boyutlarıyla ele alınmaya başlamıştır. Bu çalışma Türk siyasal hayatındaki asker-sivil ilişkilerine değinmenin yanında, 15 Temmuz darbe girişiminin dinî gruplar boyutuyla nasıl ele alınması gerektiğine dair bir tartışmaya kapı açmaktadır.
ÖZ Bu çalışmanın amacı; dönüşümcü liderliğin örgütsel vatandaşlık davranışı üzerindeki etkisini incelemek ve bu etkide lider-üye etkileşiminin aracılık rolü olup olmadığını test etmektir. Araştırmanın hipotezleri, Ankara'da faaliyette bulunan iki farklı kamu kurumundan 50 lider ve bunların takipçisi 235 işgörenden elde edilen çok kaynaklı veriler üzerinden, yapısal eşitlik modellemesi ile test edilmiştir. Araştırma sonucunda, dönüşümcü liderliğin örgütsel vatandaşlık davranışı üzerinde önemli etkiye sahip olduğu ortaya konulmuştur. Dönüşümcü liderliğin örgütsel vatandaşlık üzerindeki etkisinin örgüte karşı sergilenen vatandaşlık davranışlarını, bireye karşı sergilenen vatandaşlık davranışlarından daha güçlü şekilde etkilediği tespit edilmiştir. Bununla birlikte söz konusu ilişkide lider üye etkileşimin aracı etkiye sahip olduğu ortaya konulmuştur. Buna göre dönüşümcü liderlik öncelikle takipçiler ile kaliteli etkileşimi etkilemekte, kaliteli etkileşimin neticesi olarak da takipçiler vatandaşlık davranışı sergilemektedir. Dönüşümcü liderlerin takipçilerinin vatandaşlık davranışı sergilemelerinin yolunun kendilerini iç grupta hissetmelerine bağlı olduğu görülmüştür. A B S T R A C T The present study aimed to investigate the effects of transformational leadership on organizational citizenship behavior and mediating effect of leader member exchange on that relationship. Research hypotheses were tested with a sample of 50 leaders and 235 of their followers in two different public sector institutions from Ankara using structural equation model. As a result of this study, it was found that transformational leadership has significant effect on organizational citizenship behavior. It is found that transformational leadership behavior had more powerful impact on organizational citizenship behavior toward organization than toward individual. Moreover, leader member exchange had mediating role on transformational leadership-organizational citizenship behavior. The results indicate that transformational leadership affects exchange quality between leader and follower, then followers' citizenship behavior is affected by exchange quality. In order to promote citizenship behavior, followers feel themselves as an in-group member of their transformational leader.
Özet Türkiye‟de askerler söylemsel bazda sürekli olarak bir yandan politikanın dışında olduklarını vurgularlarken diğer yandan da, ya rejim üzerindeki nüfuzlarını çeşitli uygulamalarla dolaylı olarak hissettirmişler ya da en nihayetinde doğrudan askerî darbeler gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmanın amacı, söylem ve eylemin bu çelişkisinin izinden giderek, Türkiye‟de askerlerin siyasete yönelik tutumlarının ikircikli örüntüsünü çözümlemeye çalışmaktır. Bu amaçla II. Meşrutiyet‟ten 1980‟lere değin çeşitli rütbelerden askerler tarafından yazılan anılardan faydalanılmıştır. Bu kaynaklardan hareketle yapılan incelemelerde, askerlerin siyasetle ilişkisinde dört ana düzey tespit edilmiştir. Bunlardan birincisi askerlerin “siyasete mesafeli durma” düzeyidir. İzleme olarak adlandırılabilecek ikinci düzey ise vatan, memleket ve misyon gibi güdüler uyarınca askerlerin siyaseti sürekli izlemesine atıf yapmaktadır. Üçüncü ve dördüncü düzeyler, izlemenin sonucuna göre iki şekilde tezahür etmektedir. Bunların birinde yasadışı uygulamalar, diğerinde ise yasal denilebilecek çeşitli uygulamalarla gerçekleştirilen karşı-siyaset eylemleri yer almaktadır. Bunların arasında zorunlu olarak zamansal bir hiyerarşi bulunmamakta birlikte; belirli bir anda bunların birçoğunun bir arada yer alabildiği görülmektedir. "From Out-of-Politics to Juntas: Some Remarks on Different Categories in Military’s Attitude towards Politics in Turkey" Abstract Military in Turkey always emphasized that it stand out-of-politics while, on the other hand, they continuously intervened into politics if not overtly ousted it. Tracking down this dilemma amid discourse versus praxis, this study aims to analyse the ambivalent nature of Turkish military‟s attitude towards politics. For this aim, a set of life narratives written by soldiers at various ranks from 1908 to 1980s is reviewed. As a conclusion, it is argued that Turkish military‟s attitude towards politics shall be identified at four discrepant moments. The first can be called as the principle discourse moment which refers to be out-of-politics. The second moment, which may be called as “observing”, embraces an aptitude contradictory to former one. The third and fourth moments emerge as a consequence of socalled “observing” act. One of these is some illegal praxis like committees and juntas; and the other one is several techniques of anti-political actions in a legal framework. It is worth noting that there is not a temporality among them necessarily; which means that more than one of those moments may be effective at a given era.
Türkiye Hizbullahı'nın Siyasal Dönüşümü
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2022
İslam ülkelerinde, İslamcı muhalefetin tarihi, emperyalist ve sömürgeci faaliyetlerin ortaya çıkmaya başladığı dönemlere dayanmaktadır. Batı’nın İslam coğrafyasına yönelik emperyalist ve sömürgeci politikaları neticesinde suni sınırların çizilmesi, bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte kurulan yeni düzende işbaşına gelen/getirilen yönetimlerin Batı’nın güdümünde ve laik bir yönetim karakterine sahip olması (ya da İslamcı muhalifler tarafından böyle olduğu kabul edilmesi), İslam dünyasının birçok ülkesinde İslamcı muhalif grupların temel itiraz noktasını oluşturmaktadır. Bu nedenle birçok İslamcı muhalif grup, Batı güdümündeki bu laik yönetimlerin devrilip yerlerine şeriata dayalı bir yönetimin gelmesi gerektiğine inanmaktaydı. İslam dünyasında bu hedefle kurulan muhalif hareketler için dönüm noktalarından birisi Ayetullah Hümeyni liderliğinde İran’da gerçekleşen İslam Devrimi’ydi. İran’da 1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi; Mısır, Pakistan ve Afganistan başta olmak üzere birçok Müslüman ülkede, laik ve seküler yönetimlere karşı yürütülen muhalefet için ayrı bir motivasyon kaynağı olmuştur. İran İslam Devrimi’nin başarıyla sonuçlanması, bir taraftan benzer hedeflerle faaliyet yürüten oluşumlara motivasyon sağlamış; diğer taraftan da aynı hedefler çerçevesinde faaliyet yürütecek yeni teo-politik hareketlerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. İran İslam Devriminin yaratmış olduğu motivasyonun etkili olduğu ülkelerden birisi de şüphesiz Türkiye olmuştur. Türkiye’de İslamcı muhalefetin dozu artmış ve bazı teo-politik hareketler ortaya çıkmıştır. Söz konusu gruplardan biri de Türkiye Hizbullah’ı olmuştur. Hizbullah, Türkiye’deki laik sistemin değiştirilip yerine şeriata dayalı bir yönetimin kurulması gerektiği fikrini benimsemiştir. Bu kapsamda Türkiye’deki yönetim tarzının şeriata uygun olmadığı (tağuti) gerekçesiyle oy kullanarak bu sisteme dâhil olunmaması gerektiğini belirtmiştir. Ancak süreç içerisinde Hizbullah’ın hareket metodu ve söylemlerinde bazı değişimler yaşanmıştır. Hizbullah, 1990-2000 yılları arasında kamuoyunda şiddet ile özdeşleşen bir yapı haline gelmiştir. Türkiye Hizbullahı, 2002 yılında silahlı eylemleri bıraktığını duyurduktan sonra, sivilleşme çabaları kapsamında daha sonra ismi Mustazaflar Hareketi olarak değişen bir dernek kurmuştur. Söz konusu bu dernek, 2010 yılında Hizbullah ile ilişkili olduğu gerekçesiyle kapatıldı. 2012 yılına gelindiğinde, Hizbullah, “Hür Dava Partisi” adında bir parti kurarak siyaset arenasına dahil oldu. Ortaya çıktığı ilk zamanlarda Türkiye’deki mevcut yönetim sistemini reddeden ve bu sistemle hiçbir şekilde ilişki içerisinde olmamayı salık veren Hizbullah’ın süreç içerisinde bu tavrında değişikliğe gittiği görülmektedir. İlk zamanlarında oy kullanmayı bile kabul etmeyen Hizbullah’ın, parti kurmak suretiyle, süreç içerisinde bir dönüşüm yaşandığı görülmektedir. Daha önce oy kullanmanın haram olduğunu ifade eden Hizbullah, Hür Dava Partisi adındaki siyasi yapılanma ile mevcut sistemin içerisinde yer almaya başlamıştır. İşte bu çalışma, Türkiye Hizbullahı’nın süreç içerisindeki siyasal dönüşümünü ele almaktadır. Dokümantasyon metodunun kullanıldığı çalışmanın kaynaklarını, Hizbullah hareketinin içerisinde bulunmuş ve daha sonra Dernek ve Partinin farklı kademelerinde görev almış olan kişilerin demeçleri, parti ve dernek tüzükleri, konuyla ilgili yapılmış çalışmalar ve Hizbullah’ın yayınlamış olduğu manifesto oluşturmaktadır. Çalışmada Hizbullah’ın kuruluş süreci ve siyaset anlayışı ele alındıktan sonra 2002 yılında başlayan legalleşme çabaları ve 2012 yılında siyasi bir parti kurmaya uzanan süreç ele alınmıştır. Çalışma sonucunda Hizbullah’ın mevcut siyasal yapıya karşı tavrının süreç içerisinde değişikliğe uğradığı tespit edilmiştir. Hizbullah’ın yaşadığı bu dönüşümün bir ılımlaşma olarak değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır.