Milletler: Siyasî Etnisite ve Milliyetçiliğin Uzun Tarihi ve Derin Kökleri (original) (raw)
Üniversitesi gibi mükemmeliyet merkezlerinde araştırmacı ve hoca olarak bulunmuş. Gat'ın "Milletler: Siyasî Etnisite ve Milliyetçiliğin Derin Kökleri" eseri, sosyobiyolojinin gözüyle yapılmış millet ve milliyetçilik analizlerinin en yeni ve en belirleyicisidir. Mevcut millet teorilerini bir düzleme yerleştirip sınıflandırmaya kalktığımızda, Gat'ın bunların içine oturmadığı, âdetâ eski teorilerin yüzeyini dikine delip geçen yepyeni bir yörünge üzerinde ilerlediği görülür. Gat'a göre millet, milliyet hissi ve milliyetçilik, eski Mısır'da da, eski Çin'de de vardır. Dünyanın her yerinde vardır. Hulasa, devletin olduğu her yerde ve her zamanda millet de vardır. Bu derece güçlü iddialarda bulunan bir bilim adamının bunları ispat etmek için hem mekân ve hem zaman içinde büyük bir tura çıkması gerekir. Gat, 447 büyük sayfa boyunca tam da bunu yapmaktadır. Kitabın önümüzdeki yıl Türkçeye çevrilerek Türk okuyucusu ile buluşacağını ümit ediyoruz. Gat'ın eserinin oturduğu bağlamın belirlenmesi için II bölümde kısaca Sosyobiyoloji ele alınacaktır. Onun ardından, III bölümde Gat'ın ana tezlerinin bir özeti, IV bölümde Gat'ın tarih turunun ana hatları verilecektir. İncelememiz Sonuç bölümüyle sona ermektedir. II Sosyobiyoloji: Biyoloji sosyolojinin yardımına geliyor Bilim, ne kadar saf entelektüel bir dünyada yaşadığını iddia etse de tıpkı mühendislik gibi zamanın talep ve ihtiyaçlarından etkilenir. Bu hüküm fizikî bilimler ve tabiat bilimleri için de geçerlidir. Fakat siyasî ve sosyal taleplerin en fazla etkilediği alanlar, şüphesiz sosyal bilimlerdir ve tarih de bu etkinin dışında değildir. Çalışma alanı millet olan bir sosyolog, siyaset bilimci veya tarihçiyi 1980 yılına geri götürmek mümkün olsa, bugün tartışılan, araştırılanlardan neredeyse yüzde doksanının o günlerde söz konusu bile olmadığını görür ve hayret ederdi. Gerçekten 1980'e kadar millet, milliyet, milliyetçilik konularıda Durkheim, Weber, Parsons, Fichte, Renan gibi isimler hâlâ merkezdeydi. Düşünün ki bugün millet teorisi dediğimizde ilk akla gelen Gellner, Anderson, Smith ana akımı teşkil eden eserlerini henüz vermemişti. Akademik projektörlerin millet, milliyet ve milliyetçiliğe çevrilişi, bu kurumların, daha önce zannedilenin aksine, globalleşmeyle birlikte zayıflayıp yok olma yoluna girmediğini, tam aksine, giderek dünyayı süren ana güç olarak belirdiğinin ispatıdır.