Bir Tercüme Metni Olarak Emir Buhârî'nin “Şerh i Gazel i Mevlânâ”'sı (original) (raw)
Related papers
Metnin Tekâmülü Açısından Fuzûlî'nin Bir Gazeline Bakış
ÖZ Klâsik Türk edebiyatı şairlerinin söyledikleri manzumeler genellikle dîvân adı verilen nüshalarda bir araya getirilmiştir. Farklı zaman ve mekânlarda Arap alfabesiyle çoğaltılan/basılan bu dîvânlar, harf inkılâbından sonra ise Latin alfabesine aktarılmaya başlanmış ve ilmî usûller çerçevesinde incelenmiştir. Ancak kimi şairlerin dîvânlarında yer almayan bazı şiirlerine çeşitli el yazması eserlerde ve mecmûalarda rastlanabilmektedir. Bu tür şiirlerin de bilimsel inceleme metotlarıyla dîvânlara eklendiği veya müstakil şiir kitabı olarak yayımlandığı görülmektedir. Bu çalışmada, Fuzûlî'ye ait dîvân nüshalarında bulunmayan ama bir yazma eserin der-kenâr bölümünde Fuzûlî ismiyle kayıtlı bir gazelin araştırmacılar tarafından yeni dîvân baskılarına alınması değerlendirilecek; ardından şiirin tarafımızdan tespit edilen yeni bir nüshası tanıtılıp metnin tekâmülü açısından mevcut örneğiyle mukayese edilecektir. ABSTRACT Poems written by classical Turkish literature poets have been usually banded together in copies called divan. These divans which have been printed in Arabian alphabet in different times and places have been translated to Latin alphabet after alphabet reform and analyzed as part of scientific methods. But it is possible to see some poems of the poets those are not located in divans in various manuscripts and majmuas. And it is seen that these poems have been added divans by the scientific analyzing methods or published as a separated poem book. In this article it will be evaluated a gazelle of Fuzuli that is not located in divans but registered as the name of Fuzuli in apostil of a manuscript included in divan printing by researchers and then a new copy of the poem determined by us will be introduced and compared with existing copy as part of maturation of text.
Doğu Araştırmaları, 2024
Nizâmî-i Gencevî, Fars edebiyatında hamse yazma geleneğinin öncüsü olarak kabul edilir. Şairin Penc Genc isimli hamsesini oluşturan eserler, yazıldığı coğrafyanın dışında da oldukça ilgi görmüş, hamseyi oluşturan mesnevilerin tümüne birçok nazire yazılmıştır. Bu hamseyi oluşturan mesnevilerden ilki olan Mahzenü'l esrâr, şairler tarafından adeta ulaşılması gereken bir mertebe olarak görülmüş ve bu esere nazire yazmak neredeyse bir gelenek halini almıştır. Osmanlı sahasında da birçok şairin ilgisini çeken bu esere hem Türkçe hem Farsça nazireler yazılmıştır. X/ XVI. yüzyılda, Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan Bağdat'ta yaşayan Şemsî-i Bağdâdî de, Mahzenü'l esrâr'a nazire yazan o şairlerden biridir. Bu çalışmada Şemsî-i Bağdâdî'nin, Nizâmî'nin Mahzenü'l esrâr adlı eserine nazire olarak kaleme aldığı Manzar-i ebrâr mesnevisi incelenmiş ve çeşitli açılardan Mahzenü'l esrâr ile benzerlik ve farklılıkları ortaya koyulmaya gayret edilmiştir.
Buhârî Şerhlerinde Tefsir Bilgisi
İFAV Yayınları, 2024
Rivâyetler ihtiva ettikleri bilgilerle ve İslâm tarihinin erken dönemlerine dair taşıdıkları haberlerle başta tefsir ilmi olmak üzere bütün ilimlerin başvuru kaynağı olmaktadırlar. Hadis şerh ilmi, dolayısıyla şerh edebiyatı ise rivâyetlerin muhteva analizini yapmaktadır. Şerhler yaptıkları muhteva analizi ile rivâyetlerin anlam çerçevelerini ve içerdikleri bilgileri ortaya koymaktadırlar. Bu açıdan disiplinlerin ihtiyaç duydukları konularda yadsınamaz değerde veriler sunmaktadırlar. Söz konusu önem ve etkileşimden dolayı çalışmada şerhlerde yer alan tefsir bilgisi araştırılmaktadır. Tefsir temalı verilerin tespit edilmesi ve ilişkilendirildikleri rivâyetlerin gösterilmesi amacında olan çalışma şerh edebiyatına dikkat çekerek tefsir ilminin ihtiyacı olan boşluğu doldurmaya katkıda bulunma hedefindedir. Temel hadis kaynaklarından olan Buhârî’nin es-Sahîh’i üzerine yapılan şerhlerin incelendiği bu çalışmanın Birinci Bölüm’ünde tefsir ve hadis disiplinlerinin içerdikleri malzemeler, birbirlerine duydukları ihtiyaçlar, karşılıklı olarak sağlayacakları katkılar ve birbirlerinden ayrılmaz ilişki içerisinde oldukları anlatılmaktadır. ‘Re’y ile tefsirin yasaklanması’ meselesi ve ‘tefsir müktesebatının rivâyet veya nakil olarak isimlendirilmesi’ iddiası da bu kapsamda tartışılmaktadır. İkinci Bölüm, Birinci Bölüm’de tesbit edilen sonucun örneği, Üçüncü Bölüm’de tedkik edilen örneklerin teorisi şeklinde tasarlanmıştır. Buna göre İkinci Bölüm, Birinci Bölüm’de teorik olarak ifade edilen tefsir ve hadis ilimlerinin ayrılmaz ilişkilerinin pratik karşılıklarına yer vermektedir. Bunu da şerh faaliyetlerinin serencâmı, şerhlerin tefsir faaliyetleri ile benzerlikleri, bir hadis otoritesi olan Buhârî ve bir hadis kaynağı olan el-Câmi‘u’s-Sahîh üzerinden ortaya koymaktadır. Buhârî’nin ve es-Sahîh’inin araştırıldığı bölümde; muhaddisin tefsir ilmiyle yakınlığı, es-Sahîh’indeki tefsir müktesebatı ve kitâblarındaki tefsir bilgileri tespit edilmekte, ulaşılan sayılara ve oranlara yer verilmektedir. Ayrıca bu husustaki nüsha farklılıklarından kaynaklı olarak ortaya çıkan ihtilaflar da göz önünde bulundurularak çalışmanın sonunda kaydedilen Ek-1 bölümünde eserin muhakkikinin verileri tasnif edilmektedir. İkinci Bölüm’ün, Üçüncü Bölüm’ün teorisi kabul edilmesi ise yine bu tesbit ve tasnifler sebebiyledir. Şöyle ki Üçüncü Bölüm’de tedkik edilen şerh edebiyatı içerisindeki pratik bilgiler, İkinci Bölüm’de inşa edilen ‘muhaddis ve tefsir’ teorisinin yansıması addedilmektedir. Bu vesileyle İkinci Bölüm’ün hem teoride hem de pratikte bir zemine oturması sağlanmaktadır. Araştırmanın esasını teşkil eden Üçüncü Bölüm ise doğrudan şerh edebiyatına yönelmekte olup şârihlerin yorum ve değerlendirmelerini Kitâbu Bed’i’l-Vahy örneğinde, es-Sahîh tertibine göre ve sadece tefsir ilmi açısından incelemektedir. Ulaşılan konu ve bilgiler şârihlerin temas yoğunluklarına göre ve birbirleriyle tartışmalarının derinliklerine göre tasnif edilmekte, başlıklandırılmaktadır. Böylece Üçüncü Bölüm bir yandan İkinci Bölüm’ün pratikteki karşılığı, diğer yandan araştırmada soru/sorun addedilen yukarıdaki hususların cevabı/çözümü olmaktadır. Ayrıca şârihlerin yoğun olarak filolojik ve semantik tahlillerde bulundukları, kelime ve ibarelere birbirlerinden farklı anlamlar/yorumlar yükledikleri ve rivâyette yer alan herhangi bir harften veya kelimeden dolayı çeşitli konulara sirayet eden tartışmaların (açılımların) ortaya çıktığı görülmektedir. Bu sebeplerle Üçüncü Bölüm’de yer alan rivâyetlerin ve bu rivâyetlerin tahrîcleriyle ulaşılan metinlerin hem tercümelerinin hem de Arapçalarının kaydedilmesi gereklilik arz etmektedir. Dolayısıyla rivâyetlerin Arapça metinlerine; birbirleriyle mukayese edilebilmesi, farkların ve benzerliklerin ayırt edilebilmesi, şerh ve tefsirlerin bağlamlarının anlaşılabilmesi için çalışmanın sonunda, Ek-2 ve Ek-3 bölümlerinde yer verilmektedir. / The narrations are a source of reference for all sciences, especially the science of tafsir, with the information they contain and the news they carry about the early periods of Islamic history. The science of hadith commentary, and thus the literature of commentary, analyzes the content of narrations. With their content analysis, commentaries reveal the meaning frames of the narrations and the information they contain. In this respect, they provide undeniably valuable data on the subjects that disciplines need. Due to this importance and interaction, this study investigates the tafsir information in the commentaries. The study, which aims to identify the tafsir-themed data and to show the narrations they are associated with, aims to contribute to filling the gap that the science of tafsir needs by drawing attention to the commentary literature. In Chapter One of this study, which examines the commentaries on al-Bukhārī's al-Sahīh, one of the main hadīth sources, the materials contained in the disciplines of tafsīr and hadīth, their mutual needs, their mutual contributions and their inseparable relationship with each other are explained. The issue of the 'prohibition of tafsīr by re'y' and the claim that 'tafsīr's acquisitions should be labeled as narration or transmission' are also discussed in this context. Chapter Two is designed as an illustration of the conclusion of Chapter One and a theory of the examples analyzed in Chapter Three. Accordingly, Chapter Two gives place to the practical implications of the inseparable relationship between the sciences of tafsīr and hadīth, which was theorized in Chapter One. It does so through the journey of commentary activities, the similarities between commentaries and tafsir activities, al-Bukhārī as a hadīth authority and al-Jāmi'u's-Sahīh as a hadīth source. In the section on al-Bukhārī and his al-Sahīh, the proximity of the muhaddith to the science of tafsīr, the tafsīr acquis in his al-Sahīh, and the tafsīr information in his books are determined, and the numbers and ratios reached are included. In addition, taking into account the disputes arising from copy differences in this regard, the data of the muhaqqiq of the work are classified in the Appendix-1 section recorded at the end of the study. It is because of these determinations and classifications that Chapter Two is accepted as the theory of Chapter Three. That is to say, the practical knowledge within the commentary literature analyzed in Chapter Three is considered a reflection of the theory of 'muhaddith and tafsir' constructed in Chapter Two. In this way, Chapter Two is grounded both in theory and practice. Chapter Three, which constitutes the core of the study, turns directly to the commentary literature and analyzes the commentators' interpretations and evaluations in the example of Kitāb al-Bad'i al-Wahy, according to the order of al-Sahīh and only in terms of the science of tafsīr. The topics and information obtained are classified and titled according to the intensity of the commentators' contact and the depth of their discussions with each other. Thus, Chapter Three is on the one hand the practical counterpart of Chapter Two and on the other hand the answer/solution to the above-mentioned questions/problems in the research. In addition, it is seen that the commentators intensively engage in philological and semantic analyses, attribute different meanings/interpretations to words and phrases, and discussions (expansions) that spill over into various issues arise due to any letter or word in the narration. For these reasons, it is necessary to record both the translations and the Arabic texts of the narrations in Chapter Three and the texts reached through the tahrīj of these narrations. Therefore, the Arabic texts of the narrations are included at the end of the study in Appendix-2 and Appendix-3 in order to be able to compare them with each other, to distinguish the differences and similarities, and to understand the contexts of the commentaries and tafsirs.
Metnin mi Yorumun mu Tahrifi -Buhârî’nin Tahrif Meselesine Yaklaşımı Üzerine-
Buhârî’nin, el-Câmiu’s-Sahîh adlı eserinde yer alan “Hiç kimse Allah’ın kitaplarından birinin lafzını silip yok edemez; fakat onu tahrif edebilir yani hakiki anlamı dışında te’vil edebilir” biçimindeki ibare, hem aidiyeti hem de anlam içeriği açısından tartışılmıştır. İbareyi İbn Abbas’a nispet edenler olduğu gibi, Buhârî’nin kendisine nispet edenler de vardır. Çoğu Buhârî şârihinin de belirttiği üzere ibare Buhârî’ye aittir ve Buhârî bununla önceki semavi kitapların metin olarak değil yorum olarak tahrif edildiğini, yani bu kitapların asıl anlamları dışında farklı te’villere maruz kaldıklarını ifade etmektedir. Geç dönemde İbn Haldûn, Makrîzî gibi âlimlerce taraftar bulacak olan bu görüş, erken dönemde Buhârî tarafından gündeme getirilmiştir. Bu makale bahse konu ifadenin aidiyeti, delaleti ve tarihi arka planını araştırmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Bir Mevlana Mesnevisinin Buhara’da Yapılan Eski Türkmence Çevirisi, Çeviricisi ve Araştırmacısı
Zeitschrift Fur Die Welt Der Turken Journal of World of Turks, 2010
... 5 Ey Niyazî, elmıdam çektiň gariblik matamın, Tut fana fakir etegin, dostum sana güva bolur. ... Çeviri yazmasını 1920'li yıllarda Lebap vilayeti Türkmenlerin arasında bulan ve 1931'de yayımladığı Orta Asya Edebi Abidelerine Ait Materyaller adlı kitabının 44-45. ...
Niyâzî-İ Mısrî Divânı’nda “Fî Evâili’s-Sülûk” Kayıtlı Gazellerde Âşığın Hâlleri
2021
İslâmî Türk Edebiyatı'nın 17. yüzyıldaki temsilcilerinden mutasavvıf şair Niyâzî-i Mısrî (ö. 1105/1694) eserlerinde ilâhî aşkı yoğun bir şekilde işlemiştir. Birçok eserinin yanında özellikle Dîvân'ındaki pek çok şiirde ilâhî aşk, ana temayı oluşturur. Tasavvufa girişinden itibaren seyr ü sülûku boyunca kendisindeki hâller eserlerine yansımıştır. Niyâzî-i Mısrî, seyr ü sülûkunun başlangıç dönemlerinde söylendiğini belirtmek üzere Dîvân'ında 19 adet şiirine "Fî Evâili's-Sülûk" kaydı düşmüştür. Bu çalışmada "Fî Evâili's-Sülûk" kayıtlı gazeller incelenmeye çalışılmıştır. Seyr ü sülûkunun ilk dönemlerinde ilâhî aşkın bir sufi olarak kendisinde oluşturduğu hâller, şiirleri üzerinden açıklanmak istenmiştir. Bu kayıttaki gazeller sınıflandırmaya tâbi tutulmuş ve âşığın hâllerini işleyen beş gazel belirlenmiştir. Âşığın hâllerini konu edinen 47, 50, 51, 117 ve 184 numaralı gazeller başta olmak üzere "Fî Evâili's-Sülûk" kayıtlı diğer gazellerden de örnekler incelenmiştir. Gazellerin açıklaması yapılırken transkripsiyonlu metni ve günümüz Türkçesine çevrilmiş hâli birlikte verilmiştir. Gazeller konu bağlamında izah edilirken, metnin daha iyi anlaşılmasını sağlamak için şiirde geçen tasavvufî kavram ve mazmunların açıklamasına gidilmiştir. Âşığın hâllerini 13 başlık altında incelemeye çalıştığımız bu makalede ele alınan konuyu desteklemek için başta Niyâzî-i Mısrî'nin Dîvân'ı ve diğer eserleri olmak üzere belli başlı diğer sufi şairlerin eserlerinden de yararlanılmıştır. Aynı zamanda şiirlerin dinî içerikli metinler olması hasebiyle Niyâzî-i Mısrî'nin atıf yaptığı âyet ve hadislere de gerekli yerlerde başvurulmuştur.