Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne Başvuran 30 Yaş ve Üstü Evre 1-3 Meme Kanserlerinde Genetik Dışı Risk Faktörleri (original) (raw)
Related papers
Meme Kanseri Nedeniyle Opere Olan Hastalarda Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi
2020
Meme kanseri tum dunyada kadinlarda en sik gorulen, uzun seyirli, sinsi ilerleyen bir kanser turudur. Meme kanserinin, sikligi nedeniyle meme ile ilgili herhangi bir sikayet kadinlarda tedirginlik yaratmaktadir. Bilinen risk faktorleri arasinda cinsiyet, aile oykusu, erken menars/gec menopoz, ilk dogum yasi,dogum sayisi,emzirme, beslenme, egzersiz yer almaktadir. Bu risk faktorlerinin kontrol altina alinmasi, erken tani ve tedavi programlarinin uygulanmasina da olanak saglayacaktir. Bu calismada meme kanseri tanisiyla opere olmus hastalarda bilinen risk faktorlerini ve tani yontemleri incelenmistir.
Bir Üniversitede Çalışan Kadınların Meme Kanseri Risk Faktörleri Yönünden İncelenmesi
deu.edu.tr
Giriş: Meme kanseri, dünyanın birçok bölgesindeki kadınlarda en yaygın görülen kanserdir. Meme kanserine neden olan pek çok risk faktörü bulunmaktadır. Amaç: Bu çalışmada bir üniversitede çalışan lise ve üniversite eğitimi almış kadınlarda meme kanseri risk faktörlerini tanımlamak amaçlanmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipte planlanan araştırmanın örneklemini 25-60 yaşları arasında meme kanseri tanısı almamış 642 sağlıklı kadın oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan meme kanseri risk faktörlerine ilişkin anket formu ile toplanmıştır. Bulgular: Eğitim düzeyi yüksek kadınlardan oluşan çalışmada, kadınların %3'ünün postmenapozal dönemde, %25.9'unun kilolu, %43.3'ünün yağlı yemek alışkanlığı olduğu belirlenmiştir. Düzenli egzersiz yapma alışkanlığı oranının %10.9, sigara içme, koltuk altı ter önleyici losyon kullanım oranının yüksek (%36.0 ve %61.1 yazıldığı sıra ile) olduğu bulunmuştur. Genetik riskin ise düşük olduğu belirlenmiştir (%8.4). Sonuç: Araştırma kapsamına alınan kadınların meme kanseri gelişmesine neden olduğu belirtilen yaşam stiline ilişkin bazı risk faktörlerine sahip oldukları ve kadınların sağlıklı yaşam şekilleri hakkında bilgilendirilmesi gerektiği kanısına varılmıştır.
Cukurova Medical Journal, 2018
The aim of this study was to assess environmental risk factors affecting breast, prostate, colorectal and lung cancer and to assess risk levels before diagnosis using risk level determination programs. Materials and Methods: This research was done in Izmir Province Balcova district, a case-control type. A case group of patients with lung, breast, colorectal, and prostate cancer was established between 2008 and 2013. The sociodemographic and individual characteristics, lifestyle and eating habits of participants were collected with a questionnaire. Cancer risk level of case and control groups was calculated. There were 57 breast, 52 prostate, 22 colorectal and 42 lung cancer cases in the case group. Breast cases were compared with 216 female controls. Prostate cancer cases were compared with 211 male controls. Colorectal and lung cancer cases were compared with 427 female and male controls. Results: Breast cancer risk was 2.36 times higher in those under the age of sixty. Breast cancer was found to be lower in overweight or obese groups. Lung cancer was 2,04 times higher in males, 4,10 times higher in current smokers and 2,19 times higher in ex-smokers. Conclusion: Relationship between breast cancer and age and body mass index; colorectal cancer and inflammatory bowel disease; male, smoking and lung cancer was found. The inability to detect significant difference in the cancer risk levels of case and control groups may be due to the small number of cases, or the risk calculation programs not being appropriate for the Turkish population. Amaç: Bu çalışmanın amacı meme, prostat, kolorektal ve akciğer kanserini etkileyen çevresel risk faktörlerini belirlemek ve risk düzeyi belirleme programları kullanılarak tanı konmadan önceki risk düzeylerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma İzmir'in Balçova ilçesinde yapılan olgu-kontrol araştırmasıdır. 2008-2013 yılları arasında akciğer, meme, kolorektal ve prostat kanseri tanısı alanlar araştırmanın olgu grubunu oluşturmuştur. Katılımcıların sosyodemografik özellikleri, yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları anketle belirlenmiştir. Olgu ve kontrol gruplarının kanser risk düzeyleri hesaplanmıştır. Olgu grubunda 57 meme, 52 prostat, 22 kolorektal ve 42 akciğer kanseri olgusu bulunmaktadır. Meme kanseri olguları 216 kadın, prostat kanseri olguları 211 erkek, kolorektal ve akciğer kanseri olguları ise 427 kadın ve erkek kontrol ile karşılaştırılmıştır. Bulgular: Altmış yaşın altında olanlarda meme kanseri 2.36 kat fazladır. Fazla kilolu ya da şişman gruplarında meme kanseri daha az görülmüştür. Akciğer kanseri erkeklerde 2.04 kat, sigara içenlerde 4.10 kat, sigarayı bırakanlarda 2.19 kat fazladır. Sonuç: Yaş ve beden kütle indeksiyle meme kanseri; inflamatuar bağırsak hastalığıyla kolorektal kanserler; erkek cinsiyeti ve sigara içmeyle akciğer kanseri arasında ilişki bulunmuştur. Olgu ve kontrol grupları arasında hesaplanan kanser risk düzeyleri bakımından anlamlı fark saptanamaması olgu sayılarının az olmasından ya da kullanılan risk hesaplama programlarının Türk toplumuna uygun olmamasından kaynaklanabilir.
Üçlü Negatif Meme Kanserlerinin Klinik Ve Demografik Verileri-Tek Merkez Deneyimi
Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2019
Giriş: Östrojen progesteron ve c-erbB2 ekspresyonu negatif olan üçlü negatif meme kanserleri, diğer meme kanser türlerine göre daha kötü prognoza sahiptir. Bu çalışmada üçlü negatif meme kanserlerinin klinik demografik ve patolojik karakteristikleri ve bu karakteristiklerin genel sağkalım ve progresyonsuz sağkalımla olan ilişkisi retrospektif olarak incelenerek prognostik faktörler, kemoterapi etkinlikleri ve sağkalım oranları ile sağkalıma etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Başkent Üniversitesi Hastanesinde 1997-2009 arasında takipli üçlü negatif meme kanserli hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların median yaşları 49 idi. Median takip süresi 27 ay idi (0.27-132 ay). İki hasta takip sırasında ex oldu. 38 hastada invaziv duktal karsinom, üç hastada invaziv lobuler karsinom, beş hastada meduller karsinom saptandı. Hastaların neredeyse yarısında lenf nodu invazyonu vardı. %79 hastanın T2 hastalığı vardı. Hastaların %30 unun tümör histolojik derece III, ve neredeyse yarısında evre II hastalık vardı. %95 inde ailede kanser öyküsü mevcuttu. Adjuvan kemoterapi 43 hastaya verildi. 15 hastada relaps gözlendi. En sık metastaz akciğere idi. Yüksek dereceli tümörü olan, üçden fazla lenf nodu tutulan, ve genç yaşta olanların takiplerde daha fazla relaps olduğu görüldü. Tartışma: Literatürle uyumlu bir şekilde, bizim üçlü negatif meme kanserli hastalarımız da agresif karakteristikliydi. Median takip süresi kısa olmasına rağmen üçlü negatif meme kanserli hastaların doğasını destekleyecek şekilde ¼ hastada rekürrens izlendi. Çalışmamızda hastalarımız daha genç yaşta tanı almış, yüksek dereceli tümörlü ve visseral organlara metastaz yapma eğilimleri daha fazla idi.
Lokal İleri̇ Meme Kanseri̇ Ve Tartişmali Konular
ZET Meme kanserinin sıklığı ve mortalitesi gelişmiş ülkelerde azalmakta iken, Türkiye'de ve diğer gelişmekte olan ülkelerde artmaktadır.Önümüzdeki yıllarda bu hastalık Türkiye ve benzer yapıdaki ülkelerin önemli bir sağlık problemi olacaktır. LİMK toplum tabanlı mamografik tarama uygulanan ülkelerde yaklaşık %5 oranında görülmekte olup, bu oran düşük/orta gelirli ülkelerde %50'nin üzerindedir. LİMK olan hastaların %5-10'unda sistemik yayılım vardır. Bu nedenle hastalar, sistemik yayılım yönünden değerlendirilmelidir. LİMK olan hastalarda tedaviye kemoterapi(NAK) ile başlanması, stand-art bir tedavi olarak kabul edilmektedir. NAK'ın, sistemik olarak ka-bul edilen tedaviye erken başlanması, tedaviye cevabın in vivo olarak değerlendirilebilmesi, meme koruyucu cerrahi oranını artırması ve cerrahi tedaviyi kolaylaştırması gibi avantajları vardır. Ancak, tedaviye cevapsızlık ve tümörün progresyonu, cerrahi tedavinin güçleşmesi, pa-tolojik tümör ve aksilla durumunun öğrenil...
Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2022
Amaç: Meme kanseri dünya genelinde kadınlarda en sık görülen kanser türüdür ve tanı anındaki evre prognoz için önem arz etmektedir. Kanser taramalarında artış, beslenme alışkanlığı değişiklikleri, görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler ve toplumsal farkındalığın artması gibi faktörlerin, zaman içerisinde tanı anındaki evreyi etkileyebildiği düşünülmektedir. Bu nedenle araştırmada iki farklı yıl aralığında teşhis edilen meme kanseri hastalarında tanı anındaki evreler karşılaştırılmıştır. Yöntem: Araştırma Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yürütülmüştür. Araştırmaya 2010-2012 ve 2014-2016 yılları arasında histopatolojik olarak meme kanseri tanısı konulmuş hastalar (403 hasta) dahil edilmiştir. Hasta dosyaları retrospektif olarak taranmıştır. Veri toplanması doküman analizi tekniği ile yapılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS 23 programı kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma kapsamında meme kanseri hastalarının %50,9’u erken evrede, %41,5’i lokal ileri evrede, %7,6’sı is...
Tıbbi Sosyal Hizmet Dergisi, 2017
Gerekçe: Meme kanseri ülkemizde en sık rastlanan kanser türlerinden biridir. Yol açtığı psikososyal sorunlar ve stres nedeniyle hastaların başetme stratejilerini kullanmasını gerektirir. Hastalarla psiko-sosyal iyilik hali için çalışmalar yapan profesyonellerin bireyin baş etme stratejilerini etkileyen değişkenlerin farkında olarak çalışmalar yapmaları gereklidir. Amaç: Bu çalışmada meme kanseri hastalarının baş etme stratejilerinin ortaya çıkarılması ve kullandıkları başetme stratejileri ile sosyodemografik değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kanserle Mücadeleyi Destekleme Derneği'nden destek alan meme kanseri hastası 151 kadın çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Bu betimleyici niceliksel çalışmada veri toplamak amacıyla Başa Çıkma Stratejileri Kısa Formu (Brief-COPE) ve araştırmacı tarafından hazırlanan sosyodemografik bilgi formu kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların meme kanseri ile baş etme süreçlerinde en çok, dikkatini başka yöne yöneltme ve aktif başa çıkmayı; en az ise duyguları açığa vurmayı kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcıların başetme stratejileri çeşitli değişkenlere göre değişim göstermekte olup 41-50 yaş arası olanların kabullenme tutumlarının; lisans ve üstü mezunu olanların reddetme tutumları puanının, tedavi gördüğü süre 2-3 yıl arası olanların duygusal sosyal destek arama ve kendini suçlama stratejilerinin yüksek olduğu; tedavi gördüğü süre 3 yıl üstü olanların amaca yönelik sosyal destek arama tutumlarının ve bekâr olanların ise kabullenme tutumu puanı en yüksek olduğu görülmüştür. Psikolojik destek alanların özellikle ölçeğin Planlama alt boyutundan aldıkları puan daha yüksektir. Sonuç: Baş etme stratejileri hastaların yaşamını çeşitli şekillerde etkilemektedir bunun yanında kadınların bio-psiko-sosyal durumları ve tedavi süreçleri gibi değişkenler de baş etme stratejilerini etkilemektedir. Bütüncül iyilik halinin sağlanması için başetme stratejilerinin tanımlanması ve psikososyal destek programları doğrultusunda bireysel ve grup çalışmaları düzenlenmesi gereklidir.