“Bir felâket olan yangın meğer pek hayırlı bir sabahın aydınlığı imiş” - Tatavla Nasıl “Kurtuldu”? (original) (raw)
1929 yılının ilk günlerinde Tatavla’da çıkan yangın İstanbul’un Rum kimliği ve geçmişi ile özdeşleşmiş bu mahallesinde büyük fiziki tahribata yol açar. 1923 Nüfus Mübadelesi’nden kaynaklanan çözülememiş diplomatik sorunlar nedeniyle Türk-Yunan ilişkilerinin oldukça gergin ve Türk milliyetçiliğinin iç siyasal atmosferin temel belirleyenlerinden biri olduğu bir dönemde gerçekleşen bu yangının ardından yaşanan gelişmeler ve Ankara Hükümeti’nden ayrı düşünemeyeceğimiz basında meselenin provokatif şekilde ele alınışı kısa sürede yangının milliyetçi ajanda uyarınca araçsallaşmasıyla neticelenmiştir. Bu bağlamda, başlangıçta talihsiz bir olay olarak değerlendirilen Tatavla Yangını, hızla kentsel mekânın Türkleştirilmesi doğrultusunda bir fırsata dönüşmüştür. Bu şekilde tarihî Rum mahallesi Tatavla, “Kurtuluş” olmuştur. Dönemin Türk ve Yunan basınından geniş ölçüde faydalanan bu çalışma, Tatavla Yangını’nın araçsallaşmasının neden ve sonuçlarını, bu esnada ulusal hafızanın milliyetçi retoriği desteklemek için nasıl yeniden kurgulandığını ve seferber edildiğini ve yakın zamanda “Tatavla”nın hem İstanbul’un giderek küçülen Rum cemaati hem kentin kozmopolit geçmişine özlem besleyen Türkler için hem de Yunan tarihyazımında bir hafıza mekânı haline gelmesini konu edinmektedir. The fire that broke out in the first days of 1929 in Tatavla, a quarter of Constantinople predominantly identified with the city’s Greek identity and past, brought about a large-scale physical destruction. In a period when the Greco-Turkish relations were extremely strained due to the unresolved diplomatic issues stemming from the 1923 population exchange and the internal political atmosphere was chiefly determined by Turkish nationalism the ensuing developments and the provocative press coverage on which the Ankara government’s influence cannot be dismissed resulted in the instrumentalization of the fire in accordance with the nationalist agenda. In this sense, the Tatavla fire, which had been initially considered as a calamitous event, quickly evolved into an opportunity to Turkify the urban space. That is how the historical Greek district Tatavla became “Kurtuluş” (lit. salvation). Extensively utilizing the Turkish and Greek press of the period this study concentrates on the reasons and results of the instrumentalization of the Tatavla fire, how, in the meanwhile, the national memory was rebuilt and mobilized in order to support the nationalist rhetoric and how “Tatavla” has become a lieu de mémoire for the shrinking Constantinopolitan Greek community, the Turkish community nostalgic for the cosmopolitan past of the city as well as in Greek historiography.
Sign up for access to the world's latest research.
checkGet notified about relevant papers
checkSave papers to use in your research
checkJoin the discussion with peers
checkTrack your impact
Related papers
Bir yangının külünü: Tatavla yangını ve Tatavla’nın 'Kurtuluş'u
Aposto Gündem, 2024
Aytek Soner Alpan’ın 1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u adlı kitabı, Mayıs 2024’te istos yayın tarafından yayımlandı. Yayınevinin aşağıdan ve gündeliğin tarihini yazan eserleri biraraya getiren “mikroistoria” serisi içinde yer alan çalışma, ezilenlerin kentsel tarihine önemli bir katkı sunuyor.
'Gâvur' Tatavla'nın 'Kurtuluş'u: 1929 Tatavla yangını
Diken, 2024
Her yıl derslerde yeri gelince öğrenciye, terminoloji üzerine kavga edip öfkelenmektense, daha basit, anlaması kolay bazı somut gerçekler üzerinde kafa yormalarını önerdim. Örneğin, ülke genelinde, ama özellikle İstanbul’da azınlıkların yoğun yaşadığı muhitlerde, sokak ve caddelere, okullara verilen isimler üzerinde düşünebilirlerdi. Diyelim, Şişli ilçesinde, Kurtuluş-Feriköy civarındaki. Hrant Dink’in vurulduğu kaldırımın olduğu caddeye açılan sokaklardaki. Yalnızca bu küçük araştırmanın dahi kendilerine çok şey kazandıracağını varsaydım, sonucu bilmiyorum, belki de hiç ilgi çekici bulmamışlardır. Buna mukabil, eğer anayasa dersinin konularından biri yurttaşlık ise ve eşit yurttaşlık sorunu bunun bir parçasıysa, herhalde Müslüman olmayan yurttaşın durumu da hatırlatılmalı; neden hemen hiçbir yerde görünmedikleri, neden çoğu zaman ‘renk’ sözcüğüyle anıldıkları bilinmeli. Toprağın kültürü, tüccarı, işçisi, siyasetçisi, sanatkârı… ne yaşandı da zaman içinde yalnızca bir ‘renk’ oluverdi.
1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u (Önsöz)
Rum kimliğiyle özdeşleşen Tatavla’nın, ulus anlatısı için bir tehdit nesnesi olarak algılanışının çok boyutlu yansımalarını ele alan bu kitap, 1929’daki yangının Türkleştirme politikası için nasıl bir fırsat olarak görüldüğünü ortaya koyuyor.
Tatavla’nın “Kurtuluş”u ve Kurucu Yıkıcılık
K24, 2024
“Aytek Soner Alpan'ın kitabı, bir bakıma bize günümüz Kurtuluş’unun nevzuhur yaldızı altındaki o asıl ve can vermiş Tatavla’yı, oranın hayaletini ve bu cürmün faillerini gösterdiği için değerli.”
Yangın, tulumbacılık literatüründe "kızıl bayram"dır
Dergah, 2020
İstanbul yangınları ve bu yangınların tesirleri üzerine çalıştınız. Osmanlı İstanbul'unda bu kadar çok yangın çıkmasının sebebi nedir? İstanbul bütün tarihi boyunca yangınla beraber anılan bir şehir aslında. Osmanlı döneminde yangınların başlıca nedenlerinden biri sık yapı laşma ve ahşap kullanımı. Sık yapılaşma, suriçi İstanbul 'unu düşündüğümüzde bir mecburiyet, zira alan dar, nüfus çok. Benim çalıştığım dönem için söylersem , 17. yüzyılda İstanbul nüfus bakımından dünyanın en büyük şehri . Tabii burada İstanbul derken nüfusun büyük çoğunluğunun sıkıştığı suriçini, Üsküdar, Galata ve Eyüp'ü kastettiğimi hatırlatayım. Cami, han, medrese, hamam gibi yapılar dışında şehir tamamen ahşap . Hatta 16. yüzyılda bir Venedik elçisi raporunda "Gerçekten , şehir neredeyse ahşaptan yapılmış gibidir" diyor. Pitoresk olarak şehrin görüntüsüne farklı bir görsellik katıyor ancak yangın söz konusu olduğunda çok büyük bir problem.
“Deniz Yıldızı (The Star Thrower)” Hikâyesinde “Kurtarmak”
“Karavana gelenlere, sandviçler, elmalar ve meyve suyu verdik. Fahişeler, pezevenkler, çocuklar, tamirciler, anneler, büyükanneler, evsizler, uyuşturucu bağımlıları ve uyuşturucu satıcılarına yiyecek dağıttık. Dört saatten sonra yorgun düşmüş ve kendimi eve atmak için sabırsızlanmaya başlamıştım. (…) Evet, muhtemelen evde yiyecekleri olmadığını bilerek çocuklara yiyecek vermek iyi geldi bana. Ama kimsenin hayatı değişmedi. Hiç kimsenin durumu değişmedi. (…) Ayrıca kendimi karavana gelen insanlardan ayırdığımı, “biz ve onlar” ayrılığının ortaya çıktığını hissettim. ONLAR karavana geldiler, BİZ onlara yiyecek verdik. Sonra ONLAR gitti, BİZ gittik. Bazen aramızda gelişigüzel konuşmalar oldu. Bazıları hasmaneydi. Fakat hiçbiri anlamlı bir sohbet değildi.” (Strain, 2007).
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.