"Avrupa'yı ve Fransa'daki Türk Sivil Oluşumları Anlamlandırmak İçin Bir Kaynak", Sivil Toplum, 1/2, 2003 (Birol Caymaz, Les mouvements islamiques turcs à Paris, L'Harmattan, 2002) (original) (raw)

Aydın YİĞİT, "Erken Cumhuriyet Dönemi Doktorlarından Hasan Tahsin Bey'in Paris Mektupları: Paris ve Aksaray Halkının Sosyal Yaşantısına Karşılastırmalı Bir Bakış (1927-1928)", Tarih Araştırmaları VI, (Ed. Ahmet GÖZLÜ, Aydın EFE), Akademisyen Kitabevi, İstanbul, 2022, ss.25-49.

Tarih Araştırmaları VI, (Ed. Ahmet GÖZLÜ, Aydın EFE), Akademisyen Kitabevi, İstanbul, 2022

Cansun, Şebnem (2019). Fransız Basınında Müslüman Kadınlar: 2015’de Le Figaro ve Le Monde örneği/Muslim Women by the French Press: The Example of Le Figaro and le Monde in 2015, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 6(4), 41-53.

ÖZET Çerçeveleme ve içerik analizi yaklaşımı kullanan bu çalışmada, Müslüman kadınların Avrupa medyasındaki ele alınışı, iki Fransız gazetesine, merkez-sağdan Le Figaro ile merkez-soldan Le Monde'a, 1 Ocak 2015-1 Ocak 2016'ya odaklanarak incelenmiştir. Le Figaro'da 117, Le Monde'da 47 haberde Müslüman kadınlardan bahsedilmiş, Le Figaro'daki bu haberlerin %95'inde Le Monde'dakilerin yalnızca %30'unda Müslüman kadınlar içinde geçtikleri haberlerin ana konusunu oluşturmuşlardır. İki gazete arasındaki ana farklılık budur ve diğer veriler daha çok benzerlik göstermiştir. İki gazete Müslüman kadınları en çok siyasi içerikli haberlerde (Le Figaro'da %52 ve Le Monde'da %43) ele almış, onları siyasi aktörler olarak görmüştür. Ayrıca Müslüman kadınları mazlum ve mağdur (Le Figaro'da %43 ve Le Monde'da %36) ve hatta terörle ilintili (Le Figaro'da %17 ve Le Monde'da %34) göstermişlerdir. En çok insani ilgi çerçevesi (Le Figaro'da %60 ve Le Monde'da %51), ardından çatışma çerçevesi (Le Figaro'da %26 ve Le Monde'da %38), sorumluluk çerçevesi (Le Figaro'da %12 ve Le Monde'da %6) ve ahlakilik çerçevesi (Le Figaro'da %2 ve Le Monde'da %5) kullanmışlardır. Bu çalışmanın ana iddiası Avrupa gazetelerinin, siyasi görüşleri fark etmeksizin, Müslüman kadınları aşağı yukarı benzeri şekilde ele almış olduklarıdır. ABSTRACT Using a framing and a content analysis approach, this study investigated how the European media treated Muslim women, focusing on two French daily newspapers, Le Figaro from center-right and Le monde from center-left between January 1, 2015 and January 1, 2016. Le Figaro mentioned Muslim women in 117 news and Le Monde in 47 news. 95% of the news mentioning Muslim women in Le Figaro whilst only 30% of the news mentioning Muslim women in Le Monde had Muslim women as the main topic of these news. That was the main difference and the other findings rather showed similarities. The two newspapers treated Muslim women mostly within the framework of political news (52% in Le Figaro and 43% in Le Monde) and hence saw them as political actors. Furthermore, they considered Muslim women as oppressed and victimized (43% in Le Figaro and 36% in Le Monde) and even terroristic (in 17% in Le Figaro and 34% in Le Monde). They adopted the human interest frame the most (60% in Le Figaro and 51% in Le Monde), followed by the conflict frame (26% in Le Figaro and 38% in Le Monde), the responsibility frame (12% in Le Figaro and 6% in Le Monde) and the morality frame (2% in Le Figaro and 5% in Le Monde). This study's main argument is that European newspapers, no matter what their different political standings were, depicted Muslim women roughly the same way.

Aygün Akyol, "İslam Felsefesinde Toplumsal Tasavvurun İnşası: Şehir ve Medeniyet İlişkisi", Türkiye'de İslam Felsefesi, ed.: Mehmet Vural, Elis Yay., Ankara 2022, ss. 349-365.

"İslam Felsefesinde Toplumsal Tasavvurun İnşası: Şehir ve Medeniyet İlişkisi, 2022

İnsanoğlunun birlikte yaşaması diğer canlılardan farklı olarak toplumsal tasavvurun inşasını gerektirmektedir. Bundan dolayı medeni insanın temel ayırt edici vasfı, akıl ve irade melekelerini kullanması ve bunun sonucunda ortaya çıkan kültür ve medeniyet tasavvurudur. İnsan bu melekelerini kullanmazsa, insani niteliklerinden uzaklaşmış olur. İnsanı ve yapıp etmelerini anlayabilmenin yolu da insan tabiatı üzerine çok yönlü incelemeleri gerektirir. İnsanlık tarihine bakıldığında insanın topluluklar halinde yaşadığı görülmektedir. Ancak toplulukların toplum haline gelebilmesi aralarında fikir ve uygulama birliğini gerektirir. Günümüz insanının yaşadığı bireysel, toplumsal ve siyasal tecrübeler geçmişte tecrübe ettiğimiz merkez çevre ilişkisini kırmış ve farklı bir noktaya çekmiştir. Bu noktada köyden kente göç, kuşaklar arası eğitim ve kültürel farklılıklar, nüfus hareketleri ve iletişim vasıtalarındaki değişimler etkilidir. Toplumsal tasavvurun inşasında şehir ve medeniyet ilişkisi tarihte olduğu gibi günümüzde de büyük önem arz etmektedir. Sağlıklı bir şehirlileşmenin gerçekleştiği yerlerde medeni bir toplum oluşma imkânı da artmaktadır. Çünkü insanlar arası etkileşim şehir ortamlarında artmakta, bu da değişimi ve gelişimi beraberinde getirmektedir. Ancak bu, sağlam temeller üzerinde gerçekleşmezse var olan değerlerin ve kültürel alt yapının yok olmasına, toplumun çözülüp dağılmasına da sebep olabilmektedir. Günümüzde her alanda yaşanan yoğun hareketlilik, toplumsal hayatta olumlu katkılar sunduğu kadar olumsuz durumlara da sebebiyet verebilmektedir. Bu sorunları çözmenin yolu ise günümüzde ortaya çıkan yeni durum ve şartlara göre kültür ve medeniyet tasavvurumuzun şekillendirilmesinden geçmektedir. Bu noktada klasik şehir anlayışının ötesine geçerek yeni bir anlayış ortaya koymamız gerekmektedir. Geçmişte insan yığınlarının bir arada yaşadığı yerleri şehir olarak nitelendirmek mümkün değilken, bugün bunlar şehir olarak nitelendirilebilmektedir. Şehrin oluşumu ve medeniyete katkı verecek bir düzeye erişimi bilgi alma, işleme ve yönetme becerisiyle alakalı bir durumdur. Bu da kültür, sanat, mimari, felsefe ve edebiyat gibi insanoğlunun ruhuna dokunan kanallar vasıtasıyla ortaya çıkmaktadır. Bunlarla ilgili bütüncül bir tasarım ortaya konulduğu takdirde bir şehirden bahsetmenin imkânı doğmaktadır. Bu bütüncül tasarım, evrensel insanlık mirasına bir takım değerler aktarabildiğinde şehrin medeniyet dairesine katkısından bahsedebiliriz.

Uslu, Ateş (2015) "Sosyalist Düşüncenin Kaynakları: Büyük Britanya ve Fransa'da İşçi Hareketlerinin Başlangıcı ve Ütopya Düşüncesi (1800-1830)", Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 70(1): 35-63.

XIX. yüzyılın ilk otuz yılı gerek sosyalist düşüncenin, gerekse işçi hareketlerinin gelişimi için önemli bir döneme tekabül eder. Bu dönemde gelişen, daha sonraları Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından “ütopyacı sosyalizm” olarak adlandırılacak olan akımın en önemli temsilcileri Fransa’da Saint-Simon ve Charles Fourier, Büyük Britanya’da ise Robert Owen’dır. Dönemin sosyalist düşünürleri bir yandan içinde yaşadıkları toplumsal, iktisadi ve siyasal koşullara dair sistemli bir eleştiri geliştirmiş, diğer yandan da bu düzeni aşmak için çeşitli projeler geliştirmiş, hatta bazı durumlarda bu projeleri uygulamaya çabalamışlardır. Bu dönemde işçi hareketlerinin ve erken dönem sosyalist düşüncenin gelişim çizgilerinin incelenmesi, bu iki çizginin birbirlerinden ayrı yollar izlese de bütünüyle bağlantısız olmadığını göstermektedir. Dönemin sosyalist yazını temelde kapitalizmin sınai gelişmesinin getirdiği toplumsal sorunlara bir çözüm bulma amacı güder. Ayrıca bu dönemde kitle hareketine öncülük etme çabasında olan ve Jakobenizm’den esinlenen bir siyasal hat mevcuttur. Bu hareketin önderlerinin basın-yayın alanında faal olması, sınıf hareketine dair çok sınırlı bir düzeyde de olsa kuramsallaştırma çabasını ortaya çıkarmıştır. * During the first three decades of the nineteenth century, socialist thought and workers’ movements attained an important level of development. This period gave rise to stream of thought that was subsequently called “utopian socialism” by Karl Marx and Friedrich Engels. Saint-Simon and Charles Fourier in France, and Robert Owen in Great Britain were the most important representatives of the utopian movement. Early socialist thinkers attempted to develop a systematic criticism of the social, economic and political conditions, and they also launched actual projects for overcoming the existing social and economic system, and even tried, in some cases, to apply these projects. However, their socialist thought was not directly related to the workers’ movement. Instead, it was a response to the economic and social problems generated by industrial capitalism. This same period also gave rise to a revolutionary tendency inspired by Jacobinism. Neo-Jacobine and radical politicians and agitators were especially active in the press and in publishing. However, the revolutionary element was mainly absent from socialist thought before the 1830s.

Özpınar, Cihan (2010) "Fransa'nın Grev Hali: Derinleşen Sürekli Kriz ve 'Genel Düş'" [State of Strike in France: The Deepening Permanent Crisis and "Rêve Général"], Mesele 47, pp. 57-60.

Mesele, 2010

Cihan Özpınar (2010), "Fransa'nın Grev Hâli: Derinleşen Sürekli Kriz ve 'Genel Düş'," Mesele 47, Kasım, ss. 57-60. FRANSA'NIN GREV HÂLİ: DERİNLEŞEN SÜREKLİ KRİZ VE "GENEL DÜŞ" I. GİRİŞ Bugün Fransa, lise öğrencilerinden orta yaşlılara ve yaşlılara kadar, neredeyse yaşayan bütün kuşaklar tekmili birden ayağa kalkıp sokaklara çıktılar. Yakın geçmişte Fransa'dan gelen "ayaklanma" haberlerini hatırlamak için hafızalarını biraz zorlayacak olanlar aslında bir başka şeyi daha hatırlayacaklar. Bundan tam 5 yıl önce, bugünlerde, Fransa yine ayaktaydı; 2005'in Ekim sonu ve Kasım'ın ilk yarısı boyunca Paris, banliyöleri ve diğer şehirlerle birlikte yanmaktaydı. O zamanlar iki göçmen çocuğu polisten kaçarken bir elektrik trafosuna saklanıp yanarak ölmüşlerdi ve bunun intikamı ağır bir şekilde alınmıştı. Konuyla birinci derecede ilgili olan kişi o tarihte henüz İçişleri Bakanı olan Nicolas Sarkozy'ydi. Bugün Sarkozy, Fransa'nın cumhurbaşkanı ve tam 5 yıl sonra, tarih küçük bir oyun oynayarak ayaklanan kitlelerin,