Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Adana Ticaret Borsası (1913-1930) (original) (raw)
Related papers
İngiliz Ticaret Raporlarında (1908-1913) Trabzon
Karadeniz Arastirmalari Merkezi, 2018
Trabzon has kept its identity as a port and trade city throughout history. It strengthened its importance with the monopoly of the Ottoman Empire in the Blacksea coming to an end and thus became a beaten track for many European countries. One of these countries is England and the English gave importance to the area starting from the beginning of the XIX. Century and tried to make use of the Blacksea basin for the sake of its own commercial activities through the consulates which it opened. The consulates served and prepared reports not only in developing reciprocal relations but also in understanding and trying to give meaning to the area. A vast range of data ranging from commercial statistics to public works, industry and commerce were covered in these reports. In this study the latest six reports written after 1908 will be scrutinized and an effort to evaluate them will be made.
Cumhuriyet'ten Harf Devrimine Kadar Adana’da Yayımlanan Osmanlıca Gazeteler (1923-1928)
KORKUT ATA TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI, 2023
Kurtuluş Savaşı esnasında halk gücünün oluşması bakımından etkili olan yerel gazeteler, Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen inkılâpların uygulanmasında da aktif rol oynamıştır. Bu kritik anlarda Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki yeniliklerin halka doğru anlatılması eskisinden daha da önemli hale gelmiştir. 1923-1928 yılları arası dönemde Adana’yı ve basınını objektif biçimde değerlendirebilmek için dönemin ulusal ve yerel olaylarının nedenlerini ve sonuçlarını bilmek önemlidir. Cumhuriyetin ilanı sonrasında her alanda olduğu gibi basın alanında da Millî Mücadele’ye ve yeni yönetime destek vermeyen yayınların zararlarını ortadan kaldırmak zorunlu hale gelmiştir. 4 Mart 1925’te kabul edilen Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra bir taraftan gazeteler, dergiler kapatılırken, bir taraftan da yeni gazeteler, dergiler çıkarılmıştır. Kapanan gazeteler dolayısıyla oluşan boşluğun, basım yayın alanında başlatılan yeni gazeteler vasıtasıyla giderilmesine çabalanmıştır. Yeni Türkiye’nin Cumhuriyeti ile harf inkılabı arası döneminde Adana Vilayeti hareketli gelişme merkezlerinden biri olmuştur. Bu dönemdeki Adana gazetelerinin içerik olarak detaylı incelenmesiyle hassas dönemin gelişmeleri yanında, Adana basın ve haber tarihi de detaylı olarak gözler önüne serilecektir.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkiye'de Afyon Ziraati ve Ticareti (1900-1939)
Haşhaş bitkisi ve ondan elde edilen afyon, dünyanın en eski tıbbî ve sanayi ürünlerinden biri olarak kabul edilir. Haşhaşın kullanım alanının zaman içerisinde artması ve afyonun bağımlılık yapıcı özelliğinin keşfedilmesiyle birlikte, 16. yüzyıl itibarıyla, haşhaş ve afyonun ziraat ve ticareti önem kazanmıştır. Afyon ticari bir meta olarak ön plana çıktığı 16. yüzyıldan sonra, uluslararası ilişkilerin de yönünü tayin edebilmiş ve başta İngiltere olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesi Uzakdoğu ülkeleriyle afyon kaynaklı sorunlar yaşamıştır. Yüksek kaliteli afyonuyla tanınan Osmanlı İmparatorluğu da Uzakdoğu ülkeleri kadar olmasa da Avrupa ülkelerinin ilgi alanına girmiştir. Böylece afyonun ticari serüvenine Anadolu toprakları da dahil edilmiştir. İmparatorluk döneminin en önemli ihraç maddelerinde biri olan afyon, özellikle İzmir ve İstanbul gibi liman kentlerinden Avrupalı tüccarlar tarafından satın alınmıştır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti için de afyon, ticarette aranılan ürünlerden biri olmaya devam etmiştir. Cumhuriyet hükümetlerinin onayıyla, hazine gelirlerini arttırmak ve 1929 ekonomik bunalımının olumsuz etkilerinden kurtulmak amacıyla uyuşturucu imal eden fabrikalar kurulmuş ve böylece yeni bir gelir kalemi yaratılmıştır. Fakat bu fabrikaların “yasadışı” olarak kabul edilen faaliyetlerinden dolayı kapatılması ciddi bir mali kayba yol açınca, olumsuz durumu telafi etmek adına afyon üzerine devlet tekeli konmuştur. Uyuşturucu Maddeler İnhisarı olarak adlandırılan tekel hem ekonomik kazancı düzenlemek hem de Avrupa ilaç sanayinin kurmuş olduğu kartelin olumsuz etkilerini gidermek açısından önemli bir adım olarak görülmüştür. Cumhuriyet dönemi hükümetleri 1930’lu yıllara kadar, afyon kullanımını denetlemek ve kısıtlamak amacıyla toplanan konferanslara katılmama yönündeki Osmanlı döneminde benimsenen politikaya sadık kaldı. Fakat uluslararası camiada afyon, 20. yüzyılın başından itibaren bağımlılık yapıcı özelliğinden dolayı yasaklı maddelerden biri olarak tanımlanmaktaydı ve tüketimi konusunda dünya genelini kapsayan sınırlamalar getirmek için çalışılmaktaydı. 1909 Şanghay Konferansı’yla başlayan 1912, 1913, 1914 Lahey ve 1925 Cenevre’yle devam eden konferansların toplanma amacı da buydu. Gerek Osmanlı ve gerek cumhuriyet yönetimleri davet edildikleri halde bu konferanslara katılmadılar ve konferansların getirdiği yükümlülüklerin altına girmediler. Fakat Cumhuriyet yönetimi Lozan Antlaşması içinde yer alan, afyon konferansı antlaşma metinlerinden dolayı, 1930 yılındaki Londra Konferansı’na katılmak zorunda kalmıştır. Uluslararası camiayla ortak hareket etme zorunluluğu doğrultusunda 1933 yılında yapılan antlaşmaları onaylayan cumhuriyet yönetimi daha sonra düzenlenen 1936 Cenevre Konferansı’na da delege göndermiştir. __________________________________________________________________________________________________________________ The plant poppy and the opium obtained from it, is accepted as one of the oldest medical and industrial products. By the 16th century, together with the increase in the usage area of poppy in time and the realization of the addictive feature of opium; cultivation and the trade of poppy and opium gained importance. When opium appeared as an important commercial product after the 16th century, it became crucial in directing the international affairs and most of the European countries; England in particular, had opium-based-problems with the Far East countries. Ottoman Empire known for having high quality opium also generated the interests of European countries. In this way, Anatolian territory was also included in the trade adventure of opium. Opium which was one of the most important export articles of the Empire was bought by the European merchants from the seaports, from Izmir and Istanbul more particularly. For the newly-established Republic of Turkey, opium proceeded to be a significant commodity. By the approval of the governments of the Republic, drug manufacturing factories were built in order to enhance the public revenues and to get rid of the negative effects of the 1929 economic depression. Thereby a new income item was created for the new state. However, the closure of these factories due to their activities which were regarded as “illegal” caused a serious financial loss and for this reason, the state monopoly was enforced on opium in order to compensate this financial loss. The monopoly, which was called as Narcotic Drugs Restraint, was seen as an important step both for arranging the economic income and removing the negative impact of the cartel that was founded by European medicine industry on Turkey’s international opium trade. Until the 1930s, the governments of Republic era held to the Ottoman policy of not attending the conferences gathered for controlling and limiting the use of opium unchanged. However, opium was defined as one of the forbidden substances since the beginning of the 20th century in the international community due to its addictive nature and a process had begun of introducing worldwide restrictions on the consumption of it. A series of conferences held for this purpose the first one of which was 1909 Shanghai Conference and followed by the ones conducted 1912, 1913 and 1914 in Hague and in 1925 in Geneva. Although they were invited, neither the Ottoman governments nor the governments of Republic attended these conferences and both refused to enter into the obligations that was imposed upon them. However, the Government of Republic had to attend the London Conference in 1930 because of the opium conference contracts included in the Treaty of Lausanne. In accordance with the obligations for acting coordinative with the international community, Government of Republic, who assigned the treaties in 1933, sent also delegate to the 1936 Geneva Conference.
İngiliz Konsolosluk Belgelerine Göre Adana (1900-1905)
Sosyal Bilimlerde Yeni Araştırmalar- II, 2019
Adana Türkiye’nin Akdeniz Bölgesi’nde Seyhan Nehri’nin Toroslar’dan Çukurova’ya indiği yerde deniz seviyesinden 23 m. yükseklikte kurulmuştur. Şehrin kuruluşu ile ilgili çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte elde edilen verilere göre Hititler, Asurlular, Persler, Büyük İskender, Seleukoslar, Akdeniz korsanları, Romalılar hâkim olmuşlardır. Emeviler zamanında İslam orduları tarafından fethedilmiş olan Adana, Abbasiler, Rumlar, Selçuklular ve Haçlılar tarafından da idare edilmiştir. Haçlılardan sonra Konya Selçukluları ve Kilikya Ermenileri arasında el değiştirmiştir. XIV. yy ile birlikte Memlük idaresine giren şehir uzun süre Osmanlı- Memlük mücadelesine sahne olmuştur. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi esnasında Osmanlı’ya bağlanmıştır. Osmanlı idaresi altındayken de idari taksimata göre bazen müstakil vilayet olarak bazen de Halep vilayetinin sancağı olarak bulunmuştur. Bu çalışmada 1900-1905 yıllarında bölgede görev yapan konsolos raporlarına göre Adana Vilayetinin genel durumu ortaya konmaya çalışılmıştır. Konsolos raporlarında şehrin nüfusu, üretimi, ticareti gibi veriler bulunmaktadır. Bu veriler üzerinden İngiliz Konsoloslarının Adana ile ilgili kendi ülkelerine verdikleri bilgiler toparlanarak ve şehrin başka bir devletin gözünden nasıl göründüğü ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler; Adana, konsolos raporları, pamuk. Adana According to the British Consular Reports (1900-1905) ABSTRACT Adana is located at a height of 23 meters above sea level where the Seyhan River descends from the Taurus Mountains to Çukurova in the Mediterranean Region. Although there are various rumors about the establishment of the city, according to the data obtained, it was ruled by Hittites, Assyrians, Persians, Alexander the Great, Seleucids, Mediterranean pirates and Romans. Adana, which was conquered by Islamic armies during the Umayyad period, was ruled by Abbasids, Greeks, Seljuks and Crusaders. After the Crusaders, it changed hands between Seljuks and Cilicia Armenians. The city, which came under the rule of Mamluk with XIV century, has been the scene of the Ottoman-Mamluk struggle for a long time. It was conquered by the Ottomans during the Egyptian campaign of Sultan Selim I. Under the Ottoman administration, it was sometimes found as a detached province according to the administrative division and sometimes as the banner of the Aleppo province. In this study, the general situation of Adana Province was tried to be revealed according to the consular reports of the region between 1900-1905. Consular reports include data on the city's population, production and trade. Based on these data, the information given by the British Consulates about Adana to their countries was gathered and how the city looks from the eyes of another state was revealed. Keywords; Adana, consular reports, cotton.
Osmanli Devleti’nde Demiryolu Ulaşımı 1913 Tarihli Şark Ticaret Yıllığına Göre
Osmanlı Devleti’nde Demiryolu Ulaşımı -1913 Tarihli Şark Ticaret Yıllığına Göre-, 2022
Tarih boyunca insanlık seyahatin kolaylaşması ve ulaşım alternatiflerinin geliştirilmesi için hep bir çaba içerisinde olmuştur. Buharlı makinelerin icadı bu çabayı bir adım öne çıkarmış ve bu sayede hızlı ulaşım tekniklerinin gelişimi hızlanmıştır. Bu süreçte Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’da, ekonomik büyümenin gelişmesine bağlı olarak, ulaşım ağının gelişmesinin de önü açılmıştır. Bu alternatif ulaşım kaynağına Avrupa kıtası özelinde İngilizler railway, Fransızlar chemin de fer, derken Osmanlılar ise demiryolu demiştir. Demiryolu ulaşımının gelişimiyle birlikte seyahat aktivitesi güçlü bir ivme kazanmıştır. 19. ve 20. yüzyıllar, bu alternatif ulaşım kaynağının siyasi ve sosyolojik etkilerine sahne olmuştur. Zira bu dönemlerde çok uluslu, yayılmacı, sömürgeci siyasi aktör ve unsurların demiryollarını bir politik etkinlik aracı olarak kullandıkları görülmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin izlemiş olduğu demiryolu politikasında da bunun izlerine rastlamak mümkündür. Özellikle Hicaz Demiryolu Hattı’nın ağırlıklı olarak bu minval üzerine inşa edildiği bilinen bir gerçektir. Osmanlı Devleti, demiryolunun önemini erken kavramış ve bunu dış politikada etkin bir güç; iç politikada ise merkeziyetçiliğin ve bütünleşmenin temel aracı olarak görmüştür. Osmanlı demiryolları inşası, ilk başlarda, 1865 yılında kurulan, Nâfia Nezareti’nin uhdesinde gerçekleştirilmiştir. Ancak teknik kadro ve kaynak yetersizliği bu alanda devlet bazında çalışmaların etkisiz kalmasına neden olmuştur. Bu yüzden yabancı sermayeye başvurularak imparatorluk sınırları içerisinde birçok demiryolu hattının kurulması sağlanmıştır. Bu dönemde demiryolu ile alakalı gelişmeler hakkında şark yıllıklarında birçok veriye rastlanılmaktadır. Bu çalışmanın ana kaynağı olan Şark Ticaret Yıllıkları, ilk olarak 1868 yılında Raphael Cesar Cervati ve biraderleri tarafından Annuaire Oriental başlığıyla Fransızca olarak yayınlanmıştır. 1880’den itibaren düzenli bir şekilde yayınlanan bu yıllıklar 1945 yılına kadar yayınlanmaya devam etmiştir. Bir çeşit genel tanıtım kılavuzu olan bu yıllıklarda ticarethaneler, elçilikler, devlet erkânı, posta teşkilatı, demiryolları, tacir, banker, esnaf ve zanaatkârlar hakkında bilgiler yer almaktadır. Bu yüzden Şark Ticaret Yıllıkları, yakın dönem Osmanlı sosyal ve iktisat tarihi çalışmaları açısından önemli bir süreli yayın olma özelliğine sahiptir. Çalışmanın konusunu teşkil eden 1913 tarihli Şark Ticaret Yıllıklarında Osmanlı Devleti sınırları içerisinde faaliyet gösteren demiryolu hatları ile alakalı ayrıntılı bilgiler ve sayısal veriler bulunmaktadır. Bu çalışmada yıllıklardaki veriler üzerinden dönemin demiryolu ulaşımının genel durumu hakkında değerlendirmeler yapılacaktır. Bununla birlikte Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA.), döneme ait diğer süreli yayınlar, telif ve tetkik eserlerden faydalanılacaktır. Böylece hakkında çeşitli araştırmalar bulunan Osmanlı demiryollarının devletin son yıllarındaki durumu aydınlatılacak ve Osmanlı ulaşım tarihinin eksik bir parçası tamamlanmaya çalışılacaktır.
Bulaşıcı hastalıklar, tarih boyunca insan varlığını tehdit eden önemli etkenlerden birisi olmuştur. Nüfus hareketlerinin de etkisiyle hızla yayılan bu hastalıklar, neden oldukları can kayıplarıyla toplumlar için büyük tehlike arz etmişlerdir. İnsanoğlunun tarihi süreç içerisinde yaşadığı en önemli salgınlar ise veba ve kolera gibi hastalıklardan kaynaklanmıştır. Bunlardan kolera, 19. yüzyılın ilk yarısında Hindistan’da ortaya çıkmış ve kısa sürede hızla yayılarak birçok ülkeyi etkisi altına almıştır. Bu süreçte hastalıktan, sahip olduğu geniş toprakları ve insan varlığından dolayı Osmanlı Devleti de etkilenmiştir. Koleranın Osmanlı coğrafyasında görüldüğü yerlerden birisi de Adana’dır. Genellikle hacılar vasıtasıyla şehre gelen hastalık, kısa sürede salgına dönüşerek Anadolu içlerine doğru yayılma emareleri göstermiştir. Bu nedenle hastalık tespit edilir edilmez müdahale edilerek yayılmaması için gerekli önlemler alınmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda denizden ve karadan karantina uygulandığı gibi şehrin Anadolu’ya kapılan açılan kapıları olan Pozantı ve Haçin’de tahaffuzhane oluşturularak şehre giren çıkanlar belirli süre gözetim altında tutularak kontrolden geçirilmişlerdir. Alınan önlemlerin olumlu sonuçlarının görülmesi ve hastalığın etkisini azaltmasıyla birlikte de tahaffuzhaneler kaldırılarak karantina uygulamasına son verilmiştir. Ancak bu süreçte salgından dolayı birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Abstract Infectious diseases have been one of the major threats to human beings throughout history. These diseases spread rapidly due to the influence of the population movements and pose a serious threat to the societies due to loss of lives. The most significant epidemics experienced by human beings in the historical process were originated in infectious diseases such as plague and cholera. Cholera developed in India in the first half of the 19th century and was quickly disseminated in many countries. In this process, the Ottoman Empire was affected by this infectious disease due to its territorial wideness and human existence. The cholera epidemic in Adana between 1890 and 1895 is the subject of this article. For, Adana was one of the important places where cholera was seen within the Ottoman frontiers. The disease was usually disseminated in the city via the pilgrims and then spread to Anatolia in a short period of time. For this reason, the necessary measures were taken in order to prevent dissemination of the disease immediately after it was diagnosed. In this context, the harbor of the city was kept in quarantine and the people who entered and left the city were kept under observation for a certain period of time by creating lazaretto in Pozantı and Haçin, the doors of Anatolia. After the positive results of the precautionary measures were observed and the adverse effects of the disease were lessened, the lazaretto was abolished and the quarantine was ended. However, many people lost their lives in Adana between 1890 and 1895 due to the epidemic. Finally, this article argues that the cholera epidemic spread to Adana via mobile population and infected population were controlled by the quarantine method in order to prevent the epidemic.
Şark Ticaret Yıllıklarına Göre Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Adapazarı’ndaki İşletmecilerin Değişimi
Hem kâr amacı ön planda olan, hem de sosyal amacı ön planda olan kurumlar tarafından üretilen mali tablolar, ilgili kurumların ve yöneticilerin başarılarının temel göstergelerinden birini oluştururken aynı zamanda kaynakların etkin kullanımını da ortaya koyabilecek niteliktedir. Mali tablolara ilişkin analiz, kurumların geçmiş performanslarını ortaya koymakla birlikte, gelecekte yapılması gereken faaliyetlerin planlanmasında önemli bir işlevi yerine getirir. Bu çalışmanın amacı, uzun yıllardır kâr amaçlı kurumların analizinde kullanılan mali analiz tekniklerinin kamu kurumlarında da uygulanabilirliğini ortaya koymak ve ilgili kurumların mali analizi yapılarak mali yapıları ile ilgili mevcut durumu belirlemek ve geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmaktır. Çalışma kapsamında, Pendik belediyesinin 2008-2012 yılları arasındaki bilanço ve bütçe sonuçları tabloları kullanılmıştır. Bu tablolara ilişkin analizler, yatay ve dikey analizi kapsamaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Adana ve Erzurum Reji İdaresi (1883-1925)
Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2023
Osmanlı İmparatorluğu’nda dış borçlar ve bunun ödenmesi en önemli gündem maddelerinden birisi olmuştur. 1883’ten imparatorluğun dağılışına kadar bir şirket bu ürünün tarladan nihai tüketiciye kadar her adımında söz sahibi olmuştur. Bu imtiyaza sahip olan Reji Şirketi ülkenin merkezinde kurumsallaşmakla beraber, taşrada teşkilatlanmıştır. Şirkete bağlı olarak kurulan Adana Reji İdaresi ile Erzurum Reji İdaresi’nin incelendiği bu çalışmanın temel amacı; çok uluslu sermayeyle kurulan Reji Şirketi’nin Adana ile Erzurum Vilâyetlerinde siyasî, iktisadî ve sosyal koşullar üzerinde oluşturmuş olduğu etkileri tespit etmektir. Şirketin bölgedeki uygulamalarından dolayı üretici, tüketici, tüccar ve imalatçılarla yaşamış olduğu sorunların neler olduğu saptanmaya çalışılmıştır. Ayrıca tütün sektöründe 42 yıllık tekel imtiyazını üstlenen şirketin, genelde Osmanlı, özelde ise Adana ile Erzurum ekonomisi açısından öneminin ne olduğuna odaklanılmıştır. Yine buradan hareketle Adana Reji İdaresi ile Erzurum Reji İdaresi’nin sorumluluğu altında bulunan bölgelerde tütünle ilgili meydana gelen her türlü gelişme çalışma kapsamına dahil edilmiştir. Bu çerçevede çalışmanın giriş bölümünde Adana ve Erzurum Vilâyetlerinin tarihçeleri ile idarî taksimatı hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Çalışmanın ana bölümlerinde tütünün tarih sahnesine çıkışı ve Reji Şirketi’nin denetimine girene kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişimine değinilmiştir. Daha sonra şirketin her iki vilâyetteki teşkilat yapısı ile kadro oluşumu, şirketin bölgedeki tütün kontrolü ve uygulamaları, bu uygulamalara karşı oluşan kaçakçılık tepkisi ile kaçakçılığı önlemeye yönelik oluşturulan kolculuk teşkilatında meydana gelen gelişmeler değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Tüm bunlar daha çok birincil kaynaklara müracaat edilerek gün ışığına çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın birincil kaynağı Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’nden temin edilen belgeler, salnameler,kanunname ve nizâmnâmelerinden oluşmaktadır. Birincil kaynaklardan başka pek çok telif eser de çalışmaya katkı sağlamıştır. Bu çerçevede yürütülen çalışmanın pek çok bulgusu vardır. Bunlardan bazıları, şirketin geç dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli vilâyetlerinden olan Adana ile Erzurum’da tütün ekonomisinin tasviriyle ilgili önemli bir konuma sahip olduğu ve her iki vilâyette kalabalık bir kadro yapılanmasıyla muazzam bir teşkilat yapısı oluşturduğudur. Bunlardan başka her iki vilayette bu ürün ve üzerindeki imtiyazdan kaynaklı birçok kaçakçılık faaliyetinin gerçekleştiği ve bunlarla ilgili adlî süreçlerin işletildiği, çalışmanın diğer bulguları arasındadır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bankacılık Sektörü (1838-1991)
Türkiye’de bankacılığın gelişimi bir buçuk yüzyılı aşkın bir evreyi kapsar. Bu gelişim sürecinde 1924, Türk bankacılık tarihinde yeni bir evrenin başlangıcıdır. 1924, ulusal nitelikli bankacılıkta bir milat oluşturmuştur. Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk ulusal düzeyde bankası olma sıfatını taşıyan Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet Türkiyesi’nin gelişimine ışık tutacak nitelikte bir kurum kimliği taşımaktadır. 1924’ün önemi, para-kredi ve bankacılık tarihinin evrimi ana hatlarıyla irdelendiğinde bu nitelik bariz bir biçimde ortaya çıkar.