Bozkırda Bir Işık: Kenan Yavuz Etnografya Müzesi (original) (raw)

Bir Kültür Olarak Bozkır

2017

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. (Nazım Hikmet) Kozmopolit, metropol özelliği taşıyan şehirlerden Anadolu'ya doğru yol aldığımızda şehir hayatının yapaylığı yerini doğallığa bırakır. Şehirli ikamet ettiği yere bağlılık gösterse de doğanın, kimisi için geldiği yer olan köyün, Anadolu'nun, "bozkırın" özlemini çeker. Doğu'ya doğru yol aldıkça bozkırla kurulan ünsiyet artar, deyim yerindeyse insan özünü, geçmişini arar. Günümüzde daha çok coğrafya derslerinde Anadolu'nun doğal bitki örtüsü olarak karşımıza çıkan "bozkır" kimileri için bir bitki örtüsü niteliği taşısa bile kimileri için bir kültür, öz niteliği taşır. Bahsi çeken "bozkır" nedir o halde? Nasıl kültür niteliği taşımakta, toplumları nasıl etkilemekte/etkilemiştir? İnsan doğaya karşı rol aldığı hayat mücadelesinde coğrafi çevrenin 3 tabii kaynağından yararlanmıştır. Orman, hayvan(avcılık, yetiştirme) ve tarım imkânlarını değerlendirip yaşamını sürdürülebilir kılmıştır. Orman kavimleri daha çok asalak kültür niteliği taşımış ve avcılık, devşiricilik(toplayıcılık) ile uğraşmış; ziraate elverişli yerlerde oturanlar da ise bir kültür olarak köylü kültürü oluşmuş, bu aidiyete sahip bireyler çiftçilik ile uğraşmışlardır. Bozkırda yaşayan topluluklar da ise çoban kültürü oluşmuş, besicilik ile uğraşmışlardır. Bir kültürün teşekkülünde temel kriterler olarak coğrafi çevre, cemiyet ve insan unsuru yer almasından dolayı bozkır ve çoban

Seyahatnameler ve Tarihi Coğrafya Eserlerinde Bozkır (Konya) ve Çevresi (19. Yüzyıl)

Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2023

Öz: Anadolu, özellikle Avrupalı gezginler tarafından 19. yüzyılda, "Küçük Asya" olarak isimlendirilmiş ve her daim gözde araştırma bölgesi olmuştur. Bu doğrultuda seyyahların Anadolu'nun tarihi-coğrafi özelliklerini belirlemek, antik kentleri keşfetmek ve botanik çeşitliliği belirlemek için seyahat ettiği anlaşılmaktadır. Seyyahlar tarafından gezilen yerlerden birisi de Bozkır ve çevresidir. Çalışmada seyahatname, tarih ve coğrafya türündeki eserlerin Bozkır ve çevresiyle ilgili bölümleri ele alınmıştır. Bugün, Konya'nın otuz bir ilçesinden biri olan Bozkır, Orta Torosların Batı Toroslardan ayrıldığı başlangıç noktasının kuzey eteğinde Çarşamba Suyu kenarında yer almaktadır. Bölgenin sırasıyla Luvi, Hitit, Frig, Lidya, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı egemenliklerinde kaldığı anlaşılmaktadır. Ele alınan konular arasında İsaura Antik Kenti ağırlık kazanmaktadır. İsaura (Zengibar Kalesi), güneyde Göksu vadisi, batıda Çarşamba vadisi ve kuzeyde Bozkır-Konya karayolunu kontrol eden jeopolitik bir konuma sahiptir. 19. yüzyıl seyahatnamelerinde İsaura Antik Kenti'ne yapılan gezilerin, Karaman ve Güneysınır üzerinden yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu anlatımlarda antik kentin topografyası, mimari parçaları ve yazıtları ele alınmıştır. Sırıstat ile ilgili olarak ise Çarşamba Çayı, köprüsü ve işletilen maden üzerinde durulmuştur. Müslüman coğrafyacıların 19. yüzyıldaki eserlerinde ise Bozkır'ın arazi yapısı, nüfusu, tarım ürünleri ve dini-sosyal içerikli yapıların sayısı gibi bilgiler bulunmaktadır.

Bozkır kültür

Şimdiye kadar görüldüğü üzere, Türk tarihinin bu safhası daha ziyade "Eurasia"nın bozkırlar bölgesinde cereyan etmiştir.Bilhassa insanın tabiat kuvvetlerine hakim olmadığı eski çağlarda coğrafyanın insan hayatı üzerindeki etkileri düşünülürse, bozkır ikliminin de, çeşitli bakımlardan eski Türk yaşayış, düşünce tarzı, inancı ve dünya görüşü, örfü ve geleneklerine, kısaca "kültür"üne yön verici etkiler yapacağı tabiîdir. Ancak bir kültürün teşekkülünde, coğrafî şartların yanında bizzat insan unsuru da rol oynamaktadır. Son araşıtrmalar fertlerin bazı kültür unsurlarını yaratmak ve geliştirmekte başlıca âmil olduğunu göstermiştir. Bununla beraber, belirli ruhî karakter taşıyan toplulukların ortaya konan kültür değerlerini kontrol kabiliyeti de unutulmamak gerekir. Yani cemiyet, kendi içinde görünen her kültür belirtisini kabul etmemekte, ancak umumi telâkkisi, düşünce tarzı ve yaşayışına uygun düşenleri benimsemektedir. Şu halde her kültürün üç temel dayanağı mevcut bulunmaktadır: coğrafî çevre, insan unsuru, cemiyet. Ayrı coğrafi çevrelerde belirli karaktere sahip insan guruplarının meydana getirdiği cemiyetlere has olmak üzere birbirlerinden farklı kültürler doğacağına göre, 3500 yıllık hayatı bozkır coğrafî şartları içinde geçen Türk topluluğunun da kendine özgü bir kültür tipine sahip olacağı tabiî karşılanmalıdır. Biz buna, doğuş ve gelişme sahasından dolayı "Bozkır kültür" diyoruz. Bozkır kütürüne tarihin seyri içinde, bozkırlar bölgesi kıyılarında yaşamış olan bazı yabancı toplulukların da dahil olduğu anlaşılmaktadır. Meselâ Hind-Arupalılardan bazı kollar (İranîler, yine bu kökten çeşitli gurupların meydana getirdiği İskitler vb.) ve Moğollar gibi. Fakat kültürün üç ana dayanağından biri olan insan faktörü Bozkır kültürünün eski Türkler tarafından ortaya konan temel unsurlarını bu yabancıların Türkden farklı insan unsuru ve cemiyet hususiyetlerinin belirlediği kültür katkılarından ayırmaktadır. Bu itibarla bozkır kültürünü en saf şekli ile bir Türk kültürü olarak kabul etmekte hata yoktur. Bozkırlar coğrafyasında binlere yıl hayatiyetini devam etiren ve Çin, Hind, Akdeniz ve Avrupa gibi yerleşik kültür mensuplarının, yine binlerce yıl içinde, etki ve baskısını hissettikleri bu kültür eskiden beri ilim adamlarınca az-çok tanınmakta idi. Uzmanlardan bazıları bu kültüre eksik olarak "Atlı göçebe kültürü" demekte bir mahzur görmemişlerdir.

Seyyahlara Göre Bozkırda Göç ve Yolculuk (13-15. Yüzyıl)

15. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi-Gagauzya, 2017

Seyahatnameler tarih araştırmalarında başvurulan temel kaynaklar arasında önemli bir yere sahiptir. Ayrıca seyahatnameler gidilen coğrafyanın fiziki yapısı, sosyo-kültürel durumu hakkında araştırmacılara çok değerli bilgiler sunmaktadır. Tarihte, bozkır coğrafyası çok geniş bir bölgeyi kapsaması ve sayısız milletler barındırmasından dolayı stratejik bir öneme sahipti. Bu coğrafya, diğer ülke hükümdarlarının ilgisi ve merak konusuydu bu sebeple bölgeye gönderdikleri elçilerin ve seyyahların da uğrak yeri olmuştur. 1245 yılında Papa’nın ikametgâhından yola çıkan Plano Carpini, 1246 yılında Moğol İmparatorluk sarayına ulaşmıştır. Eserinde, bozkırda gördüklerini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. Fransız vaiz Ruysbroeckli Willem’da aşağı yukarı aynı tarihlerde 1250’lerde Mengü Han’ın topraklarında bulunmuştur. Müslüman seyyah İbn Battuta, ise 1300’lerin başında Tanca’dan yola çıkarak Deşt-i Kıpçak’a gelmiştir. Çeşitli zamanlarda bozkır coğrafyasının farklı bölgelerinde seyahat eden diğer seyyahlar da bozkır, yerleşim yerlerinin fiziki özellikleri, ekonomik, sosyal ve dinî yapısı hakkında kısa bilgiler vermişlerdir. Bu bildiride 13- 15. yüzyıllarda seyyahların bozkırdaki konar-göçer hayat hakkındaki gözlemleri değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Konya’nın Bozkır İlçesindeki Şeyh Musa Zaviyesi

Tarihin Peşinde, 2014

'nın Bozkır ilçe merkezinde bulunmaktaydı. Ancak günümüzde zaviyeye dair bir bina mevcut değildir. 1336 tarihli vakfiye kaydı bulunan zaviye, Karamanoğulları dönemine aittir. Vakfiyenin de incelendiği çalışmada, vakıfta görev alan görevlilere ve vakfın işleyişine değinilmiştir. Başlangıcından 19. yüzyıl sonuna kadar geçen süreçte zaviyedeki atamalar takip edilmiştir. Vakıfta meydana gelen değişikliklerin ortaya çıkarılması için böyle bir yol izlenmiştir. Arşiv belgelerinin yanında zaviye ile ilgili şahısların elinde bulunan belgeler de çalışmada kullanılmıştır.

Kemal Tahir ile Köy Ensitülerine Bakmak: Bozkırdaki Çekirdek

The Journal of International Social Research, 2021

Öz Kemal Tahir Demir (1910-1973), Türk edebiyatına kazandırdığı romanlarıyla toplumun belli bir döneme ait siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısına ayna tutmuştur. Bu yönüyle yazar, Cumhuriyet dönemi edebiyatında Kemalist rejmin toplum mühendisliği politikalarına ayna tutması bakımından önemli bir yere sahiptir. Genel olarak köyü konu alan romanlarında Anadolu'daki toplum, tarih ve siyaset olaylarını; köyün sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel durumunu köy, kasaba, kent ve ulus ölçüsünde işleyen Kemal Tahir, özel olarak romanında Kemalist rejimin tepeden inmeci karakterini ve eğitim politikalarını Köy Enstitüleri ekseninde ele almaktadır.

Bozkırda Düşünce

Deleuze'ün Nietzsche konferansında "Göçebe Düşünce" başlığıyla sunduğu metnin 1 , "bugün genç Nietzscheci kimdir?" sorusuyla, Nietzsche felsefesinin ancak bu soru eşliğinde doğru bir biçimde düşünülebileceğini iddia ederek başlaması rastlantısal değil; başlığının "göçebe düşünce" olmasının rastlantısal olmaması gibi. Kim sorusu belirli bir düşünme biçiminin karşısına, bir düşünme edimi koymaya dayanır: Düşüncenin nedir sorusuna yaslanan özcü, hiyerarşik, dogmatik imgesinin yerine yaratıcı, göçebe bir düşünceyi.