Arap Şiirinin Gölgesinde Serinleyen Bir Fars Şairi: Minûçihrî-yi Damgânî (original) (raw)

(44/28) Arap Şiirinin Gölgesinde Serinleyen Bir Fars Şairi: Minûçihrî-yi Damgânî / A Persian Poet Freshen Down in the Shadow of Arabic Poetry: Minûçihrî-yi Damgânî - Erdem Sevimli

Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2020

Yayın değerlendirmesini yaptığımız çalışmada Arap kültürünü şiirlerine taşıyarak diğer Fars şairlerinin aksine aykırı bir şair olarak davranan Minûçihrî-yi Damgânî'nin şiir felsefesinin kodları incelenmiştir. Çalışmanın girişi Arap ve Fars edebiyatının/şiirinin gelişim evrelerini gösteren bir kaynak niteliğindedir. Çalışmada ilk bölüm Minûçihrî'nin hayatına ayrılmıştır. İkinci bölümden altıncı bölüme kadar yazar, "Minûçihrî'nin Şiiri" başlığı altında şairin şiirlerinde kullandığı temalara değinir. Bunlar tabiat, şarap, aşk ve sevgili, mitoloji ve musiki, ahenk unsurları ve duygu durumudur. Eserin sonuna ise karma dizin eklenmiştir. Yazar, eserinde Minûçihrî-yi Damgânî'nin de örnek aldığı Arap -Fars kültür ve edebiyatının müşterek niteliklerini birleştirmiştir. Eser, bu alanda çalışacaklar için rehber niteliği taşımaktadır.

Şârihi Belirsiz Bir Şerh: Şerh-i Dîvânçe-i Ferişte

İLEM İlmi Etüdler Derneği, 2018

Çalışmada, Beyazıt Devlet Kütüphanesi Bâyezîd 25638 numarada yer alan Şerh-i Dîvânçe-i Ferişte adlı eser tanıtılacaktır. Ferişte’nin Farsça Dîvânçe’sinin Türkçe şerhi olan bu eserin, başında veya sonunda şârih yahut müellife dair bilgi bulunmamaktadır. Eserin yazıldığı tarih de belli değildir. 1553’te doğduğu tahmin edilen Ferişte’nin asıl adı Muhammed Kâsım Hindûşah olup kendisi aslen Esterâbâdlıdır. Ailesi ile Esterâbâd’dan Hindistan’a göç etmiştir. Ferişte, Dîvânçe’sinden ziyade Târih-i Ferişte, Nevres-nâme veya Gülşen-i İbrâhim gibi farklı adlarla anılan tarih kitabı ile tanınmaktadır. Ferişte Dîvânçe’si üzerine yazılan iki Türkçe şerh bulunmaktadır. Bunlardan biri, Vehmî mahlaslı Sâlih b. Yûsuf b. Mustafa Âmidî tarafından kaleme alınan şerhtir. Ferişte Dîvânçe’sine yazılan diğer şerh, bu çalışmanın konusunu teşkil eden şârihi belirsiz şerhtir. Çalışmada, öncelikle Klasik Türk Edebiyatı’nda şerh kavramına değinilecek; sonrasında Ferişte’nin hayatı hakkında kısaca bilgi verilecektir. Vehmî’nin Şerh-i Dîvânçe-i Ferişte adlı eserinden hareketle şerh üslubu ortaya konulduktan sonra şârihi belirsiz Şerh-i Dîvânçe-i Ferişte tanıtılacak ve bu iki eser, benzerlik ve farklılıkları bakımından mukayese edilecektir

Muḳaddimetü'l-Cezerî Şerh Geleneğinde Hüseyin b. Ali Amâsî'nin 'Dürr-i Meknûn' Adlı Eseri Selim ÇAKIROĞLU

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2024

İbnü’l-Cezerî’nin manzum olarak yazdığı Muḳaddimetü’l-Cezerî adlı eser tecvid ilmi literatüründe önemli bir yere sahiptir. Bu kapsamda üzerinde gerek mensur gerekse manzum formda birçok çalışma yapılmıştır. Bunlardan biri de Dürr-i Meknûn adlı eserdir. Üç ana bölümden oluşan bu makalede Dürr-i Meknûn adlı eser tecvid ilmi açısından incelenmiştir. İlk bölümde, tecvid ilminin teşekkülü ve İbnü’l-Cezerî’ye kadar olan süreçte ortaya çıkan literatüre dair malumat özet olarak ele alınmıştır. Sonrasında Muḳaddimetü’l-Cezerî etrafında oluşan mensur ve manzum literatüre değinilmiş, bu çerçevede telif edilen eserlere dikkat çekilmiştir. Böylece, tecvid ilmi bağlamında Muḳaddimetü’l-Cezerî etrafında oluşan telif geleneğinin izi sürülerek, bu geleneğin tecvid ilmine yaptığı katkılar daha belirgin bir şekilde ortaya konmuştur. Son bölümde ise, Muḳaddimetü’l-Cezerî’nin manzum tercüme ve şerhi olan Dürr-i Meknûn adlı eser, tecvid ilmi açısından detaylı bir şekilde analiz edilmiştir. Eser üzerine lisansüstü düzeyinde yapılmış çalışmalar olmakla birlikte, eser ve müellifi tecvid ilmi açısından ele alınmamıştır. Bu durum, eserin tecvid ilmi bağlamında detaylı bir şekilde ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu araştırma, Hüseyin b. Ali Amâsî ve Dürr-i Meknûn adlı eseri bağlamında, Osmanlı ilim geleneğinde tecvid ilmine yönelik faaliyetleri daha görünür hale getirmeyi amaçlamıştır. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak yapılan incelemede Hüseyin b. Ali Amâsî’nin, Dürr-i Meknûn adlı manzum tercüme ve şerh ile tecvid ilmini teorik, uygulama ve edebî boyutu ile ortaya koyduğu, Osmanlı ilim geleneği içinde Muḳaddimetü’l-Cezeriyye şerh geleneğinin en güzel örneklerinden birini sunduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tecvid, İbnü’l-Cezerî, Mukaddimetü’l-Cezerî, Dürr-i Meknûn, Osmanlı.

MEMİ CÂN-I SARUHANÎ VE DÎVÂNÇESİ * Memi Cân-ı Saruhânî and His Divanche

Halvetiyyenin Ahmediyye kolundan ayrılan Uşşâkıyye, XVI. asrın sonların-da Batı Anadolu'da teşekkül etmiştir. Doğum yeri olan Buhara'dan Anadolu'ya hicret ederek Uşak dolaylarına yerleşen ve Halvetî hilafeti alan Hüsâmeddîn-i Uşşâkî, Uşşâkîliğin kurucusu kabul edilir. Uzun bir süre Uşak'ta ikamet ettikten sonra Sultan III. Murad tarafından İstanbul'a davet edilen ve burada kendi adına yaptırılan tekkede irşad faaliyetlerinde bulunan Hüsâmeddîn-i Uşşâkî'nin yüz civa-rında halifesi olmuştur. Ancak Uşşâkıyye bu halifelerinden sadece Memi Cân Efen-di üzerinden devam etmiştir. Memi Cân Efendi aslen Saruhan vilayetindendir. Tahsiline burada başladık-tan sonra Ümmî Sinân'a intisap etmiş ve seyr ü sülûkünü Hüsâmeddîn-i Uşşâkî'den tamamlamıştır. Nesir alanında, tasavvufî görüşlerini ve ibadetlerin faziletlerini anlat-tığı üç esere sahip olan Memi Cân-ı Saruhanî'nin aruz ve hece ölçüleriyle yazdığı şiirleri de bulunmaktadır. Muhtemelen müridleri tarafından derlenen bu şiirlerin yer aldığı, birisi gayr-ı müretteb olmak üzere iki dîvânçe nüshası günümüze ulaşmıştır. Memi Cân, Câni, Derviş Memi ve Âşık Memi mahlaslarını kullanan şairin toplam 66 şiiri tespit edilmiştir. Sade bir dille yazılan şiirlerde muhakkikâne bir edaya sahip olan şair, herhangi bir sanat kaygısı gütmeden dinî ve tasavvufî görüşlerini başta kendi müridleri olmak üzere okuyucularına aktarmayı amaçlamıştır. Bu makalede şairin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildikten sonra şiirleri incelenecektir. Akabinde şairin şiirlerinin mevcut iki dîvânçe nüshasından hareketle kurulmuş tenkitli metni sunulacaktır.

Anadolu Sahasinda Farsçanin Türkçe Yazilmiş Manzum Bi̇r Grameri̇: Tûtî-İ Vâzih

Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2021

Bu çalışma, XIX. asrın ilk yarısında Amasya’da, Mustafa Vâzıh tarafından kaleme alıan Tûtî-i Vâzıh adlı Farsçanın Türkçe manzum gramerini ele almaktadır. Eser, kısmî bir gramer kitabıdır. Çünkü asıl itibarıyla Farsça fiillerin farklı zaman ve şahıslarda çekimine dayanır. Türk Edebiyatı’nda bilinen dört manzum gramer vardır. Ancak söz konusu eserlerden biri Farsça olduğundan, Tûtî-i Vâzıh, Türkçe yazılmış olma bakımından, üç manzum gramerden ikincisidir. Dolayısıyla edebiyatımızda nadir rastlanan edebî ürünlerden sayılır. Tûtî-i Vâzıh, nitelik olarak Klâsik Türk Edebiyatı’nda öğretici metinlerdendir. Mesnevî nazım şeklinde ve 420 beyit olan eser, öğretici bir metin olmasına rağmen akıcı, sade ve nükteli bir dile ve anlatım özelliğine sahiptir. Biz Tûtî-i Vâzıh’ın bu özelliklerini dikkate alarak çalışmamızın giriş kısmında Klâsik Türk Edebiyatı’nda öğretici metinlerden kısaca bahsettik. Birinci bölümde, Mustafa Vâzıh’ın hayatı ve eserleri üzerinde durduk. İkinci bölümde ise asıl konum...

Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’nin Bilinmeyen Bir Eseri: “Mecmu’atü’l-Letâ’if Sandukatü’l- Ma’ârif”

dede korkut dergisi, 2020

Osmanlı’da edebî ve kültürel alanlara ilgi duyan, ömrünün büyük bir kısmını bu alanlardaki çalışmalara hasrederek yaşadıkları dönemde toplumun sahip olduğu ilmî ve kültürel birikimlerin gelecek nesillere aktarılmasında köprü vazifesi gören birçok aydın yetişmiştir. Bunlardan biri de 18. yüzyılda Osmanlı’nın tarihî, mimari, edebî ve kültürel birikimleri üzerine kafa yoran ve âdeta ömrünü bu değerleri kayıt altına almakla geçiren Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’dir. Emsaline nadir rastlanan Osmanlı münevverlerinden biri olan Hüseyin Ayvansarâyî’nin hayatı hakkında eldeki bilgiler oldukça sınırlı olsa da kaleme aldığı Hadîkatü’l-Cevâmi’, Mecmû’a-i Tevârîh ve Eş’ârnâme- i Müstezâd gibi önemli eserler, onu şöhret sahibi yapmıştır. İyi bir edebî zevke ve kültürel birikime sahip olduğu anlaşılan Ayvansarâyî, yaşamış olduğu dönem ve öncesinde yazılmış olan eserleri inceleyerek bu eserlerde tesadüf ettiği, kendine göre ilginç ve özgün gördüğü şiirlerden bir mecmua tertip etmiştir. Bu çalışmada Ayvansarâyî’nin şimdiye kadar varlığı bilinmeyen Mecmu’atü’l-Letâ’if Sandukatü’l-Ma’ârif adını verdiği bu şiir mecmuasının şekil ve muhteva özellikleri üzerinde değerlendirmelerde bulunulmuş ve eserdeki şiirlerin MESTAP’a göre tasnifi yapılmıştır.

TİMURLU TARİHİNE DAİR FARSÇA YENİ BİR KAYNAK: ZAHÎR-İ MAR’AŞÎ’NİN MÜNTAHABÜ’T-TEVÂRÎH’İ

TİMURLU TARİHİNE DAİR FARSÇA YENİ BİR KAYNAK: ZAHÎR-İ MAR’AŞÎ’NİN MÜNTAHABÜ’T-TEVÂRÎH’İ Ortaçağ tarihi için önem arzeden Târih-i Taberistân, Rûyân û Mâzenderân ile Târih-i Gîlân adlı eserleriyle bilinen Zahîrüddîn b. Nasîreddîn-i Mar’aşî’ye ait Farsça yeni bir kaynak tespit edilmiştir. Timur’un doğumundan ölümüne kadarki olayları ihtiva eden eser, daha önceleri Timurlularla ilgili yazılmış olan kaynaklara dayanılarak, Müntahab şeklinde hazırlanmıştır. Kaynaklarından birinin Yezdî’nin Zafernâme’si olduğu tespit edilmiştir. Zahîrüddîn, istifade ettiği önceki eserlerden aldığı bilgilere ilave olarak, olayların şahidi ve hadiselerin içerisinde yer alan sözlü kaynaklarından da önemli bilgiler aktarır. Onun kaynakları Anadolu ve Suriye seferlerine bizzat Timur’un yanında iştirak eden babası Nasîreddin, Amcası ve Amcazâdesi Gıyaseddin ve Abdulvahap adındaki zatlardır. Yıldırım Bayezid’in esir edilerek Timur’un otağına getirilmesi ve burada iki hükümdar arasında gerçekleşen konuşmaların Yezdî’nin ifade ettiği gibi olmadığını zikreden müellif, o sırada Timur’un otağında hazır bulunan amcası Gıyaseddin ve Ankara savaşına iştirakle gösterdiği yararlılık neticesinde Timur tarafından mükâfatlandırılan amca-zâdesi Abdulvahab’dan nakillerde bulunur. Bu çalışmada, müellifin hayatı, tarihçiliği ve üslûbu ile eserin muhtevası, kaynakları, Timurlu ve Osmanlı tarihi açısından değeri, çağdaş kaynaklarla olan farklılıkları ile tartışmalı konulara yazarın farklı bakışı ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Zahîrüddîn-i Mar’aşî, Zahîr-i Mar’aşî, Müntahabü’t-tevârîh, Timurlu Tarihi

Abdurrahmân Câmî’Ni̇n Farsça Bi̇r Gazeli̇ni̇n Nakşi̇bendî Şeyhleri̇nden Edi̇rneli̇ Arabzâde Hâce Mehmed İlmî Efendi̇ Tarafindan Yapilan Şerhi̇

2018

Dini-tasavvufi tondaki bu metnin, muellifin sahsi duygu ve dusuncelerinden cok onun bagli oldugu tasavvuf geleneginin etkisi altinda kaldigi soylenebilir. Muellif, bu eserde, tasavvufi duygu ve dusuncelerini aciklamakta ve muhataplarini konu ile ilgili olarak bilinclendirmeyi amaclamaktadir. Bu eser, basliktan da anlasilacagi uzere bir serhtir ve nazim-nesir karisimi bir metin ozelligi sergilemektedir. Eser ayet, hadis ve ermislerin sozleri ile bezelidir. Eserde yer yer farkli ediplerin beyit ve sozleri de yer almaktadir. Metin, var olan Farsca beyitlerden orulu dilsel anlatim inceliklerinin ve belirli dizemlerin kullanildigi sozdizimsel bir yapidadir. Calismanin giris bolumunde Edirneli Arabzâde Hoca Mehmed Ilmi Efendi ve Câmi’nin biyografisi hakkinda ozlu bilgi verildi. Eserde gecen âyet, hadis, tasavvufi deyim ve kelime gruplari Arap harfleri ile aslina uygun olarak aciklandi. Karsiliklari, Latin harfleri ile gosterildi. Anlamlari dipnot olarak verildi. Boylece eser ’in edebi ve ...

Dîvânı Meçhul Bir 16. Yüzyıl Şairi: Edirneli Tîğî ve Şiirleri

Öz Klasik Türk edebiyatı olarak da adlandırılan edebî gelenek dâhilinde, yaşadığı dönemde ve sonrasında büyük etkiler bırakan ve yazmış oldukları eserlerle isimlerini ölümsüzleştiren sayısız şair yetişmiştir. Bu şairlerin birçoğunun yazdığı eserler günümüze ulaşsa da bazı şairlerin eserleri ise çeşitli sebeplerden dolayı günümüze ulaşmamıştır. Tezkireler ve çeşitli biyografik kaynaklarda hayatı ve eserleri hakkında bilgiler verilen; ancak yazmış olduğu herhangi bir eseri günümüze ulaşmayan divan şairlerinden biri de Tîğî'dir. Aslen Edirneli olan şairin asıl adı, Mehmed'dir. Edirne Sarayı'nda yetişerek buradan sipahi olarak çıkan, daha sonra Dergâh-ı Âlî'de müteferrikalık ve Edirne'de ihtisap ağalığı görevlerinde bulunan şair, 1617 yılında vefat etmiştir. Kaynaklarda tarih manzumeleri ve özellikle musammatlarıyla meşhur olduğu belirtilen Tîğî'nin, Kemâl-paşazâde'nin Nigâristan'ına yazdığı Türkçeye tercüme eseri ile mürettep bir Dîvân sahibi olduğu belirtilmektedir. Ancak söz konusu her iki eser de günümüze ulaşmamıştır. Her ne kadar Tîğî'nin bu eserleri günümüze ulaşmamış olsa da çeşitli tezkirelerde, biyografik kaynaklarda ve mecmualarda şaire ait bir divançe teşkil edecek kadar çok şiir kayıtlıdır. Bu çalışmamızda Edirneli Tîğî'nin hayatı hakkında bilgi verilecek; tezkireler, biyografik kaynaklar ve mecmualarda tespit edilen şiirleri üzerinde birtakım değerlendirmelerde bulunularak bunlardan bazı örnekler verilecektir. Anahtar Kelimeler: Klasik Türk Edebiyatı, 16. Yüzyıl, Edirne, Tîğî. Abstract The literary tradition which is named as Classical Turkish Literature grew the numerous poets who impressed in their period and later on, and who eternalised their name with their works. Even if the works that most of those poets wrote them have come to today, the works of some poets have not come due to the various reasons to today. One of the Ottoman poets that it was informed about their life and works in the collection of biographies and various biographies but that none of their works have come to today is Tigi. The real name of poet who is from Edirne is Mehmet. The poet who became a cavalryman from Edirne Palace and