ULUSLARARASI TASAVVUF ve EDEBİYAT SEMPOZYUMU Muğlalı Şâhidî’nin Hafız-i Şirâzî’ye Nazirelerinde Rind ve Zahid (original) (raw)
Related papers
İstanbullu Eşref Divanında Rind ve Zahid Tipleri
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015
Klasik Türk şiirinde rind ve zahid tipleri arasında bir çatışma vardır. Divan şairleri rindane şiirler yazmış ve zahid tipini karşılarına almışlardır. Rind tipi dürüst, tokgözlü, korkusuzdur ve dıştan çok öze önem verir. Diğer yandan, zahid tipi ise olgunlaşmamış, dinin özünden habersiz kimsedir. Aynı zamanda kuru nasihatçi, sıkıcı, dedikoducudur. Zahid medrese ehli olup aklı öncelerken, rind tekke (meyhane/harabat) ehlidir ve onun için gönül ön plandadır. Bu çalışmamızda rind ve zahid tipleri üzerine genel değerlendirme yaparak 19. Yüzyıl’da telif edilmiş İstanbullu Eşref Divanı’ndaki rind ve zahid tipleri hakkındaki beyitlerden örnekler derleyecek ve izahları ile sunmaya çalışacağız.
Kalem Neşriyat, 2022
Künyesi Nidâî Mehmed Çelebi Ankaravî olan şairin asıl adı Şaban’dır. Hayatı hakkında bilgilerimiz sadece şairin eserlerinde kendisini tanıttığı bilgilerle sınırlıdır. Esrâr-ı Genc-i Ma’nâ isimli manzum eserinden öğrendiğimize göre Nidâî’nin 1509 yılında doğmuş olduğu düşünülmektedir. Babasıyla Kudüs’ten Ankara’ya yerleşmiş bir süre sonra Kırım’a yaptığı seyahatinde Sâhib Giray’ın takdirini kazanmış, ona hocalık yapmıştır. Bizim incelediğimiz eserinin girişinde Sâhib Giray’ın takdirini kazanması, iltifatlarına mazhar olması; bu yakınlığı çekemeyenler tarafından iftiraya uğramasına, yedi yıl zindana atılmasına sebep olmuştur. Zindanda kaldığı süre boyunca hayatını tasavvufa adayan Nidâî, tasavvufa dair yirmi iki manzume yazdığını ve zindandan kurtulduktan sonra Hz. Peygam362 VI. ULUSLARARASI HACI BAYRAM-I VELİ SEMPOYUMU BİLDİRİLER KİTABI ber’in soyundan gelen yaşlı bir zattan tıp eğitimini öğrendiğini ve ondan icazet aldığını bildirmektedir.
ARAPÇA-FARSÇA-TÜRKÇE MANZUM BİR SÖZLÜK: TUHFETÜ’L-İHVÂN VE HEDİYYETÜ’S-SIBYÂN
Manzum sözlükler, Osmanlı Devleti döneminde özellikle öğrencilerin Arapça ve Farsça kelimeleri daha kolay öğrenmelerini ve akılda kalıcılığını sağlamak amacıyla kaleme alınmış eserlerdir. Bu eserlerin kimisi sadece Türkçe-Arapça, kimisi Türkçe-Farsça iken kimileri de Arapça-Farsça-Türkçe yazılmıştır. Üç dille yazılan bu eserlerden birisi de 1160/1747'de Mustafâ b. İbrâhîm tarafından yazılan "Tuhfetü'l-İhvân ve Hediyyetü's-Sıbyân" adlı eserdir. Bu çalışmada eserin müellifi ve eserle ilgili bilgiler verilecektir.
ERZURUMLU OSMAN SİRÂCEDDİN VE MEVLİD-İ ŞERÎFİ
Sosyal Bilimler Dergisi, 2011
İslâmî Türk edebiyatı türlerinden mevlid; Hz. Peygamber'in, başta doğumu olmak üzere hayatının çeşitli safhalarını övgüyle anlatan eserlerdir. Süleyman Çelebi'nin kaleme aldığı Vesîletü'n-necât'ın tesiriyle şairlerimiz; hem bazı dinî hassasiyetleri hem de Hz. Peygamber'e duydukları saygı, sevgi ve bağlılığı ifade etmek için bu türde eserler yazmışlardır. Türün müstakil bir şekilde ortaya çıktığı XV. asırdan günümüze kadar onlarca mevlid kaleme alınmıştır. Bunlardan birisi de XIX. yüzyılda yaşayan Erzurumlu Osman Sirâceddin'in Mevlid-Şerîfi'dir. Bu yazımızda adı geçen şairin, hayatı ve eserleri üzerinde durulacak, mevlidinin transkripsiyonlu metni verilecektir. ABSTRACT Mevlid which is one of the kinds of Islamic Turkish literature are works praising the various phases of life of Hz. Muhammed, especially to birth of him. With the effect of Vesîletü'n-necât that is written by Suleyman Çelebi, our poets wrote the works of this kind to express as well as some of the religious sensitivities and their respect, fondness and commitment for Hz. Muhammed. The many mevlids have been written from XV. century until now. One of these mevlids is Mevlid-i Şerîf of Osman Sirâceddin, who lived in XIX. century, from Erzurum. In this paper, we give life and works of mentioned poet, and transcriptional text at the same time.
Eyyühe'l-Veled Risalesi: Bir Tasavvuf Klasiği Mirsâdü’l-İbâd ile Bayramî-Melâmîlerine Muhalefet
İlahiyat Yayınları, 2022
Osmanlı Devleti’nde İbnü’l-Arabî’nin vahdet-i vücûd nazariyesinin yanlış yorumlanması, bu nazariyede aşırıya gidilmesiyle panteist bir renge bürünen bazı aşırı vahdet-i vücûd taraftarları zuhur etmiş ve bu durum ulema ve meşayıh arasında kutuplaşmaların ve gerginliklere sebep olmuştur. Bu Panteist düşüncenin oluşmasındaki önemli faktörlerden birisi de Hurufîler ve Kalenderîlerin bu zümreleri etkilemesidir. Osmanlı Devleti’nin Ehl-i Sünnet çizgisinin dışında gördüğü bu Panteist hareketin etrafındaki muhalif zümrelerin fikir dünyasının teolojik bir düşünce olmaktan çıkıp siyasî etkileri olduğu da görülmüştür. Panteizmle suçlanan bu zümrelerden birisi de Bayramî-Melamîleridir. Gizlilik prensibini şiar edinen, İslam dinindeki ibadetleri ve helal-haramlarla ilgili katı kuralları yumuşatma meylinde olan, Ehl-i Beyt taraftarı, Hakîkat-i Muhamediyye’yi, kutup-Mehdi anlayışını benimseyen bu topluluk; esnaf, zanaatkâr ve tımar sahipleri gibi zümreler arasında geniş bir kitleye ulaştığı için Osmanlı devleti için bir tehdit olarak algılanmıştır. Osmanlı döneminde bu hareketin önderlerinin çoğu hapse atılmış, öldürülmüş, takibata tabi tutulmuştur. Bu yüzden Bayramî-Melamîleri faaliyetlerini gizlemiş ve yeraltına inmek zorunda kalmıştır. Bu çalışma, Bayramî-Melâmîleri, Hamzavîler veya İdrîsîler denen zümrenin aleyhinde Şeyh Mehmed Amîkî tarafından kaleme alınan Eyyühe’l-Veled ya da Risâle-i Tâ’ife-i Melâhid adlı reddiyenin metnini esas almaktadır. Çalışmada reddiyenin müellifi ve reddiyenin yazılış sebepleriyle ilgili bilgiler verdildikten sonra eserin Mirsâdü’l-‘İbâd’la bağlantısı üzerinde durulmuştur. Daha sonra Bayramî-Melâmîleriyle ilgili kısa bilgiler verilmiş, tarihsel süreçte onlara yapılan suçlamalara değinilmiş, ardından Eyyühe’l-Veled’deki suçlamalar üzerinde durulmuştur. Daha sonra eserin tenkitli metni ve nüsha farkları verilmiştir.
KAVÂİD-İ FIKHİYYE BAĞLAMINDA SUYÛTİ’NİN EL-EŞBÂH VE’N-NEZÂİR İSİMLİ ESER
Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi, 2022
Fıkıh ilminin olgunlaşmasıyla birlikte fıkhî miras, farklı bakış açılarıyla incelenmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak da kavâid, fürûk, eşbâh ve'n-nezâir, tahrîcü'l-fürû 'ale'l-usûl, nevâzil, vâkıat gibi konuları ele alış tarzı, amaç ve işlevleri hem muhtevâ yönünden hem de teknik açıdan birbirinden farklı yazım türleri ortaya çıkmış ve zamanla kavâid düşüncesini ele alan zengin bir literatür meydana gelmiştir. Ortaya çıkan bu alt edebî türler, fıkıh ilminin dinamik yapısına işaret etmekle beraber, hükümlere ulaşmada büyük bir kolaylık sağlayarak fıkıh ilminin ilkesel yönünü göstermesi açısından büyük bir önemi haiz olduğu söylenebilir. Fer'î meseleler arasındaki benzerlik ve farklılıkları konu edinen eşbâh ve'n-nezâir ilmi de bu yazım türlerinden biridir. Fıkıh ilmi açısından Şâfiî fakihlerin öncülüğünde ortaya çıktığı bilinen "el-Eşbâh ve'n-Nezâir" isimli çalışmalar, kavâid düşüncesine yeni bir boyut kazandırarak fıkıh ilminin gelişimine katkı sunmuştur. Kavâid düşüncesine kazandırılan bu boyutun sınırlarını göstermesi açısından Celâleddin es-Suyuti'nin (v. 849-911/1445-1505) kaleme aldığı el-Eşbâh ve'n-nezâir isimli eserinin incelenmesi, son derece önemlidir. Bu çalışmada fıkıh ilmi açısından el-Eşbâh ve'n-nezâir geleneği hakkında özet bilgilere yer verilip Suyuti'nin eseri teknik ve muhteva açısından incelenecektir. Ardından Suyuti'nin eserinin kavâid düşüncesinde edindiği konum hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır.
BİR SUFİNİN ROMANI: TAHİRÜ'L-MEVLEVİ VE TEŞEBBÜS-İ ŞAHSİ
BİR SUFİNİN ROMANI: TAHİRÜ'L-MEVLEVİ VE TEŞEBBÜS-İ ŞAHSİ , 2020
Öz Son mesnevihanlardan Tahirü'l-Mevlevi'nin tek romanı olan Teşebbüs-i Şahsi, 2. Meşrutiyet sonrası matbuatta görülen canlılığın ve bu dönemin düşünce hareketlerinden olan teşebbüs-i şahsinin etkisinde kalan bir grup arkadaşın gazete çıkarma girişimini anlatır. Eserin ana düşüncesi, acemisi olunan bir işe sırf heves yüzünden hazırlıksızca girildiği zaman başarısız olunacağıdır. Yazarın 1908'de yaşadığı bir gazetecilik tecrübesi üzerine kurulan roman, bu çerçevede yaşanan olaylar bakımından gerçeğe dayanmaktadır; ayrıca yazarın kişiliğinden ve hayatından çok belirgin izler taşımasıyla da otobiyografik bir niteliğe sahiptir. Mizahi tarafıyla öne çıkan Teşebbüs-i Şahsi'de, yazarın dönemiyle ilgili gözlemlerine dayanan eleştiri unsurları da bulunmaktadır. Şehir yönetimi, eğitim ve basın gibi konularda gördüğü aksaklıkları Tahirü'l-Mevlevi bazen yazdığı şiirlerle bazen de satır arası göndermelerle fakat hepsini mizahi bir surette dile getirir. Bu anlamda eserin döneme ait iyi kötü bir panorama sunduğu söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Tahirü'l-Mevlevi, Teşebbüs-i Şahsi, hiciv, Türk romanı, Türk basını. Abstract Teşebbüs-i Şahsi is the only novel written by Tahirü'l-Mevlevi, who was one of the last mesnevihans. It depicts the vitality in the press during the Second Constitutional Era and tells the story of an attempt to publish a newspaper by a group of friends who were influenced by teşebbüs-i şahsi (private enterprise). The novel's main idea is that the attempts which are made due to sole enthusiasm without proper preparation are doomed to fail. The novel was based a real story on a journalistic experience of the author himself in 1908. It also has an autobiographical character, with explicit traces of the author's personality and life. Standing out with its humorous side, Teşebbüs-i Şahsi also has elements of criticism based on his observations about his period. The author refers to the problems that he observed in various fields such as the urban management, education, and press. When doing so Tahirü'l-Mevlevi uses poetry or makes interline references and he always uses a humorous tone to express his criticism. The work, in that sense, is a good panorama of the era.