Otonom taşıtlar için hiposikloid direksiyon dişli kutusu tasarımı ve prototip imalatı (original) (raw)
Related papers
2015
Goz kapaginda tam kalinlikli doku defektlerinin onarimi frontal veya temporal bolgeden veya karsi kapaktan dondurulerek getirilen fleplerle, ya da serbest deri greftleriyle yapilabilmektedir. Bu calismada, alt goz kapaginda tam kalinlikli doku kaybi olan iki kedide lezyon uzaklastirildiktan sonra bolgedeki defekt transpozisyon flep teknigi kullanilarak onarilmistir. Histopatolojik incelemede alinan dokularin yassi hucreli karsinoma oldugu tespit edilmistir. Kullanilan teknigin, goz kapaginda yassi hucreli karsinoma uzaklastirildiktan sonra meydana gelen genis doku kayipli yaralarin onariminda etkili oldugu gorulmustur. Teknik, kedilerde fonksiyonel ve kozmetik acidan degerlendirildiginde oldukca tatmin edicidir.
2016
Olgumuzu, klinigimize agiz kokusu, istahsizlik, gucsuzluk ve poliuri sikayetleriyle getirilen 10 yasinda 4.4 kg agirliginda kastre edilmis erkek, melez irk bir kedi olusturdu. Hastaya klinik, laboratuar ve histopatoloji bulgulari isigin-da amiloidozis kaynakli son donem bobrek yetmezligi tanisi kondu. Medikal tedaviye cevap vermeyen hastaya periton diyaliz uygulamasi yapilmasina karar verildi. Serum ure ve kreatinin degerleri zaman icersinde geriledi. Ure azalma orani %59.9 olarak hesaplandi. Serum potasyum, bikarbonat ve klor degerleri referans araliga getirildi ancak fosfor seviyesi dusurulemedi. Bu olgu sunumuyla, amiloidozis kaynakli son donem bobrek yetmezligi hastasi bir kedide, 20 gunluk periton diyaliz uygulamasinin asamalarini, ve klinik sonuclarini paylasmak amaclanmistir.
Turkish Journal of Pediatric Disease
Amaç: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, hem siber zorbalığı uygulama hem de siber istismara uğrama, ergenler arasında giderek artan önemli bir problem haline gelmiştir. Siber zorbalığın ortaya çıkmasında birçok faktör olduğu ileri sürülmektedir. Bu çalışmada siber zorbalık ve istismar ile sosyal medya bağımlılığı ve oyun bağımlılığı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma kesitsel nitelikli olup, çalışmaya 10-18 yaş aralığında toplam 537 ergen dahil edilmiştir. Katılımcılar sosyodemografik veri formu, sosyal medya bağımlılığı ölçeği, oyun bağımlılığı ölçeği ve siber zorbalık ölçeğini doldurmuştur. Bulgular: Çalışmamızda kızlarda hem siber zorbalık (p=0.021) hem de siber mağduriyet (p<0.001) daha sıktı. Siber zorbalığa uğrayanlarda sosyal medya bağımlılığı skoru daha yüksek olup (p=0.020), siber istismar için cinsiyet (OR [Odds Ratio]= 0.09 GA [güven aralığı]: [0.04-0.23]) ve oyun bağımlılığı puanı yordayıcı olarak bulunmuştur. (OR=1.09 ...
Hipertiroid Hastaların Tiroidektomiye Kısa Zamanda Hazırlanması
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2011
Pre o pe ra ti ve pre pa ra ti on of hyperth yro id pa ti ents is ex tre mely im por tant to avo id comp li ca ti ons du e to se ve re thyro to xi co sis during surgery. We in ves ti ga ted the ef fects of lu gol's so lu ti on (LS) with or wit ho ut thi o na mi des in the ra pid pre pa ra ti on of the patients for thyro id sur gery and com pa red the ef fect of LS in pa ti ents with Gra ves' di se a se (GD) and to xic mul tino du lar go i ter (TMNG). M Ma at te er ri ia al l a an nd d M Me et t h ho od ds s: : Da ta we re col lec ted ret ros pec ti vely from 44 pa ti ents with hyperth yro i dism who we re fol lo wed up in our cli nic. Twenty-two pa ti ents with GD, 19 pa ti ents with TMNG and three pa ti ents with so li tary to xic ade no ma we re en rol led in to the study. To res to re euth yro i dism be fo re sur gery, 27 pa ti ents we re tre a ted with LS (gro up 1) whi le 17 pa ti ents re ce i ved LS and thi o na mi des (gro up 2). R Re e s su ul lt ts s: : Me an da ily to tal do sa ge of LS and dura ti on of tre at ment to res to re euth yro i dism we re not sta tis ti cally dif fe rent bet we en gro ups 1 and 2. When the two tre at ment gro ups we re com pa red, the re was no sig ni fi cant dif fe ren ce in ba se line pa ra me ters and per cen ta ge of chan ges of se rum fT4 and fT3 le vels. Du ra ti on of LS tre at ment and do sa ges of LS and thi o na mi des we re al so si mi lar in pa ti ents with GD and TMNG. Per cen ta ge of chan ges in se rum fT4 and fT3 le vels af ter LS tre at ment we re not sta tis ti cally dif fe rent in two groups of pa ti ents. All pa ti ents we re cli ni cally euth yro id be fo re sur gery. C Co on nc c l lu u s si i o on n: : LS tre at ment, eit her alo ne or to get her with an tith yro id drugs, is a sa fe and ef fec ti ve cho i ce for the ra pid pre pa ra ti on of hyperth yro id pa ti ents for thyro i dec tomy, in de pen dent from the eti o logy of hyperth yro i dism. K Ke ey y W Wo or rd ds s: : Hyperth yro i dism; thyro i dec tomy; lu gol's so lu ti on Ö ÖZ ZE ET T A Am ma aç ç: : Hi per ti ro id has ta la rın pre o pe ra tif ha zır lı ğı ağır ti ro tok si ko za bağ lı pre o pe ra tif komp li kas yon lar dan ka çı na bil me de çok önem li dir. Ti ro id cer ra hi si ne kı sa za man da ha zır lık yapı la bil me sin de lu gol so lüs yo nu nun (LS) thi o na mid ler le ve ya yal nız ba şı na et ki le ri ni araş tır mak ve LS'nin Gra ves has ta lı ğı (GD) olan lar da ve tok sik mul ti no dü ler gu atr lı (TMNG) ol gu lar da ki etki le ri ni kar şı laş tır dık. G Ge er re eç ç v ve e Y Yö ön nt te em ml le er r: : Kli ni ği miz de ki hi per ti ro i dizm li 44 ol gu nun ve ri le ri ret ros pek tif ola rak de ğer len di ril di. GD'li 22 ol gu, TMNG'li 19 ol gu ve so li ter tok sik ade nom lu üç ol gu ça lış ma ya alın dı. Cer ra hi den ön ce öti ro i dizm sağ la mak için 27 ol gu LS ile (grup 1) te da vi edilmiş ti, 17 ol gu LS ve thi o na mid al mış tı (grup 2). B Bu ul lg gu u l la ar r: : Alı nan or ta la ma gün lük to tal LS do zu ve öti ro i dizm sağ la mak için ge çen te da vi sü re si grup 1 ve grup 2 ara sın da is ta tis tik sel ola rak farklı lık gös ter mi yor du. İki te da vi gru bu kar şı laş tı rıl dı ğın da te mel pa ra met re ler de ve se rum FT4 ve FT3 dü zey le ri nin yüz de le rin de ki de ği şik lik yö nün den fark yok tu. LS te da vi sü re si ve LS ve thio na mid doz la rı GD ve TMNG ol gu la rın da ben zer di. LS te da vi sin den son ra ki se rum FT4 ve FT3 dü zey le rin de ki yüz de de ği şik lik le ri her iki has ta gru bun da is ta tis tik sel ola rak fark lı de ğil di. Bütün has ta lar cer ra hi den ön ce kli nik ola rak öti ro id du rum day dı. S So on nu uç ç: : Tek ba şı na ve ya an ti ti roid ilaç lar la bir lik te uy gu la nan LS te da vi si alt ta ya tan hi per ti ro i dizm et yo lo ji sin den ba ğım sız ola rak hi per ti ro id has ta la rın ti ro i dek to mi için kı sa za man da ha zır la na bil me sin de gü ven li ve et ki li bir seçe nek tir. A An na ah h t ta ar r K Ke e l li i m me e l le er r: : Hi per ti ro i dizm; ti ro i dek to mi; lu gol so lüs yo nu T Tu ur rk ki iy ye e K Kl li in ni ik kl le er ri i
Kornea Yapısında Cinsiyete Göre Yaşa Bağlı Ultrastrüktürel Değişiklikler
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2010
It is well known that gen der plays an im por tant ro le in sen si ti vity to va rio us drugs, in the eti o logy and on set of cer ta in di se a ses and it is one of the ma in ca u ses le a ding to struc tu ral chan ges in various tis su es. The de ge ne ra ti ve ef fects of ag ing on so me or gans may vary in both se xes as well. Cor ne a is sus cep tib le to the de ge ne ra ti ve ef fects of ag ing le a ding to im pa ir ment of vi si on. The aim of the pre sent study is to de ter mi ne the ef fects of ag ing on the struc tu re of endot he li al and epit he li al la yers of cor ne a com pa ra ti vely in both se xes. M Ma a t te e r ri i a al l a an nd d M Me et t h ho od ds s: : In the pre sent study, 14 ma le and 14 fe ma le Spra gu e-Daw ley rats ha ve be en used. The con trol gro up was com po sed of 10-we ek-old ma le (n= 4) and fe ma le (n= 4) rats, and the ol der gro up was com po sed of 19-month-old ma le (n= 10) and fe ma le (n= 10) rats. Cor ne a samp les we re pro ces sed using the ro uti ne tech ni qu e for trans mis si on elec tron mic ros co pi cal exa mi na ti on. R Re e s su ul lt ts s: : In the con trol gro up it was ob ser ved that the epit he li al and en dot he li al la yers of the cor ne a had a nor mal struc tu re in both se xes. On the ot her hand, sig ni fi cant de ge ne ra ti ve chan ges in the epit he li al la yer we re de tected in the ol der ma le gro up when com pa red to ol der fe ma le rats (p< 0.05). Dis tinct de ge ne ra ti ve chan ges we re al so ob ser ved in the en dot he li al la yer in both se xes, ho we ver the re was no sta tis tically sig ni fi cant dif fe ren ce bet we en the se xes. C Co on nc c l lu u s si i o on n: : In the pre sent study it has be en shown that aging ca u ses chan ges in epit he li al and en dot he li al la yers of the cor ne a in both se xes, ho we ver the det ri men tal chan ges in the cor ne al epit he li um is mo re sig ni fi cant in ol der ma les. K Ke ey y W Wo or rd ds s: : Cornea; aging Ö ÖZ ZE ET T A Am ma aç ç: : Cinsiyet farklılığının bazı hastalıkların etiyolojisinde, ilaç duyarlığında, özellikle de çeşitli dokularda yapısal değişikliklerin ortaya çıkmasında rol oynadığı bilinmektedir. Yaşlanmanın bazı organlarda oluşturduğu olumsuz etkilerin cinsiyetler arasında değişkenlik gösterdiği bilinir. Kornea, yaşlanma sonucu görmeyi etkileyecek düzeyde dejeneratif değişikliklerin gelişmesine aday bir organdır. Bu çalışmada yaşlanmanın kornea epitel ve endotel katmanlarında neden olduğu dejeneratif değişikliklerin, erkek ve dişi cinste karşılaştırmalı olarak belirlenmesi amaçlanmıştır. G Ge er re eç ç v ve e Y Yö ön nt te em ml le er r: : Çalışmamızda 14 erkek 14 dişi olmak üzere, toplam 28 Sprague-Dawley sıçan kullanılmıştır. Genç grup 10 haftalık erkek (n= 4) ve dişi (n= 4) sıçanlardan; yaşlı grup ise 19 aylık erkek (n=10) ve dişi (n=10) sıçanlardan oluşturuldu. Alınan kornea örnekleri rutin elektron mikroskop takibinden geçirildikten sonra transmisyon elektron mikroskopta incelenerek kornea epitel katmanındaki değişiklik ile endotel katmanındaki vakuolizasyon, mitokondriyel dejenerasyon ve intersellular aralıklardaki değişiklikler değerlendirildi. B Bu ul lg gu ul la ar r: : Kontrol grubunda hem erkek hem dişi cinste kornea epitel ve endotel katmanı normal yapıda gözlendi. Buna karşın yaşlı grupta korneanın epitel katmanında oluşan dejeneratif değişiklikler erkek yaşlı grupta dişi yaşlı grupla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p< 0.05). Endotel katmanında her iki cinste de benzer dejeneratif değişiklikler belirlendi. Ancak istatistiksel olarak birbirine göre anlamlı bulunmadı. S So on nu uç ç: : Sonuç olarak bu çalışma yaşlanmanın her iki cinste de korneanın endotel ve epitel katmanlarında değişikliklere neden olduğunu ancak erkek cinste, dişi cinse göre korneanın epitel katının yaşlılıktan daha olumsuz yönde etkilendiğini göstermiştir.
Cukurova Medical Journal, 2019
The study aimed to investigate the value of platelet distribution width (PDW) in incarcerated inguinal hernia which was treated with graft to illuminate its inflammatory role in surgery-related disorders. Materials and Methods: We perormed a case-control study by retrospective screening data of the 88 patients with inguinal hernia and 75 healthy. Patients data included demographics, hernia location, hospital stay, and hemogram parameters. Platelet-related parameters were anayzled with automated devices from EDTA samples. Results: The mean defect size was 25.3±17 mm for inguinal hernia, which ranged 6 to 75 mm. The PDW value was higher in group A as compared with that of group B. Also, the platelets were statistically higher in group A than group B. In the Pearson correlation analysis, PDW showed a strong and positive relationship with a hospital stay. Conclusion: We suggest that a strong positive correlation of platelet distribution width with hospital stay can be useful in incarcerated inguinal hernia which we treated with grafted by open surgery. Amaç: Çalışma, greftle tedavi edilen, inkarsere inguinal hernideki trombosit dağılım genişliğinin (PDW) cerrahi ile ilişkili bozukluklardaki inflamatuvar rolünü aydınlatmak için değerini araştırmayı amaçladı. Gereç ve Yöntem: İnguinal hernisi olan ve 75 sağlıklı olan 88 hastanın retrospektif tarama verilerini inceleyerek bir vaka kontrol çalışması yaptık. Hasta verileri demografik özellikleri, herni yerleşimi, hastanede kalış süresi ve hemogram parametrelerini içeriyordu. Trombosit ilişkili parametrelerde ölçüm EDTA'lı numune örneklerinden otomatize cihazlarla yapıldı. Bulgular: Ortalama defekt büyüklüğü 6 ila 75 mm arasında değişen inguinal herni için 25.3±17 mm idi. PDW değeri hasta grubunda sağlıklı gruba göre daha yüksekti. Ayrıca, trombositler hasta grubunda istatistiksel olarak daha yüksekti. Pearson korelasyon analizinde PDW hastanede kalış ile güçlü ve pozitif bir ilişki gösterdi. Sonuç: Trombosit dağılım genişliği ile hastanede kalış arasındaki güçlü pozitif korelasyonun, açık cerrahi ile tedavi ettiğimiz inguinal hernilerde hastane yatış süresi üzerinde yararlı bilgiler vereceğini düşünüyoruz.
Pediatric Practice and Research, 2020
Amaç: Hastanemiz yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) son 5 yılda saptanan çocuk beyin ölümü olgularının retrospektif olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2016-Eylül 2020 tarihleri arasında beyin ölümü tanısı konulmuş olguların arşiv kayıtları incelendi, olguların demografik özellikleri, tanıları, yatış süreleri, ek test ve apne testi, aile ile görüşme olup olmadığı ve sonucu, kalbin durma süresi ve hangi yoğun bakım ünitesinde yattığına dair bilgiler kayıt edildi. Bulgular: Beyin ölümü tanısı olan 29 olgunun12'sinin (%41,4) kadın, 17'sinin (%58,6) erkek olduğu ve ortalama yaşlarının 83,72 ay olduğu tespit edilmiştir. Yoğun bakım ünitesine yatış tanıları beş grupta incelenmiştir. En sık %34,5 oranla beyinde kitle sonrası beyin ölümü gerçekleştiği tespit edilmiştir. Apne testi yapılan 8 hastanın 2'sinde komplikasyonlar nedeniyle test tamamlanamamıştır. Olguların hepsinde tanıyı desteklemek için radyolojik görüntüleme yöntemleri kullanılmış olup ek test yapılan olguların tamamında beyin bilgisayarlı tomografi anjiyografi yapılmıştır. Hastaların hastane yatış süreleri ortalama 7,34 gün (min. =2gün, max. =60 gün) olarak belirlenmiştir. Hastaların yatırıldıkları yoğun bakım üniteleri sırasıyla Pediatri YBÜ (%41,4), Reanimasyon YBÜ (%34,5), Beyin ve Sinir Cerrahi YBÜ (%20,7) ve yenidoğan YBÜ (%3,4) idi. Hastaların beyin ölümü tanısı aldıktan sonra kalbin durması için geçen süre ortalama 35,11 saat olarak tespit edilmiştir. Beyin ölümü tanısı olan hastaların birisi hariç kalan hastaların tümünün ailesiyle görüşme yapılmıştır. Görüşülen ailelerden sadece 2'si organ bağışı için donör olmayı kabul etmiştir. Organ donörü onayı verilen hastaların 1'inde organlarının organ nakline uygunsuzluğu nedeniyle bağışı yapılamamıştır. Uygun olan bir hastadan kalp, karaciğer, böbrek ve akciğerleri nakil için alınmıştır. Sonuç: Çocuk hastalardan organ bağışı oranları yetişkinlerden daha düşüktür. Beyin ölümü olgularının insidansı ve etiyolojilerinin bilinmesi ve beyin ölümü klinik tanısının en kısa sürede konulması gerekmektedir. Eğitimli ve deneyimli bir organ nakli koordinatörü tarafından yapılacak aile görüşmeleri ile organ bağışının önemi vurgulanıp bağış oranları arttırılmaya çalışılmalıdır. Anahtar Sözcükler: Beyin ölümü, organ bağışı, yoğun bakım ünitesi, donör, çocuk Objective: We aimed to retrospectively investigate pediatric brain death cases detected in the intensive care units (ICU) of our hospital in the last 5 years. Material and Method: Archive records of cases diagnosed with brain death between January 2016 and September 2020 were reviewed. The demographic characteristics of the patients, their diagnoses, length of hospitalization, additional test and apnea test, whether there was a meeting with the family and the result, the cardiac arrest time and information about the intensive care unit in which they were hospitalized were recorded. Results: It was determined that 12 (41.4%) of 29 cases with brain death were female, 17 (58.6%) were male and their mean age was 83.72 months. Intensive care unit admission diagnoses were analyzed in five groups. It was found that brain death occurs after a brain mass, most frequently in 34.5% of the cases. In 2 of 8 patients who had an apnea test, the test could not be completed due to complications. Radiological imaging methods were used to support the diagnosis in all of the cases, and brain computed tomography angiography was performed in all of the patients who had additional tests. The hospitalization period of the patients was determined as an average of 7.34 days (min. = 2 days, max. = 60 days). The intensive care units where the patients were hospitalized were respectively Pediatrics ICU (41.4%), Reanimation ICU (34.5%), Brain and Neurosurgery ICU (20.7%) and neonatal ICU (3.4%). The average time it takes for cardiac arrest after the diagnosis of brain death was 35.11 hours. The families of all patients with a diagnosis of brain death, except one, were interviewed. Only 2 of the families interviewed agreed to be donors for organ donation. In 1 of the patients whose organ donor approval was given, donation could not be made due to the incompatibility of their organs for transplantation. Heart, liver, kidney and lungs were taken from a suitable patient for transplant. Conclusion: Organ donation rates from pediatric patients are lower than adults. The incidence and etiology of brain death cases should be known and the clinical diagnosis of brain death should be made as soon as possible. Family interviews to be held by a trained and experienced organ transplant coordinator should emphasize the importance of organ donation and try to increase donation rates.
Türk Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Dergisi, 2020
Amac: Allojeneik hematopoetik kok hucre transplantasyonu (AHKHT) boyunca alicilarin kas kuvveti, egzersiz kapasitesi ve yasam kalitesi kotulesmesine ragmen, alicilarda immunofenotipik ozelliklere gore solunum fonksiyonlari, kas kuvveti, egzersiz kapasitesi ve yasam kalitesi uzerine etkiler halen bilinmemektedir. Bu yuzden, bu calismada miyeloid ve lenfoid maliniteli alicilar arasinda fiziksel bozukluklarin ve yasam kalitesinin retrospektif olarak arastirilmasi amaclandi. Yontem: Yirmi bes miyeloid (42,76±14,72 yil) ve 22 lenfoid (37,27±14,13 yil) hematolojik maliniteli alicilarinin (AHKHT sonrasi durumu >100 gun) solunum fonksiyonlari (FEV1, FVC, PEF, FEV1/FVC ve FEF%25-75), quadriceps kuvveti ve solunum kas kuvveti, egzersiz kapasitesi (artan hizda mekik yurume testi, AHMYT) ve yasam kalitesi retrospektif olarak analiz edildi. Sonuclar: Yas, cinsiyet, FEV1, FVC, PEF, quadriseps kas kuvveti, yasam kalitesi puanlari ve AHMYT mesafesi (lenfoid: 637,27±211,10 m, miyeloid: 704,00±211...
Tedavi Almamış 221 Miyelodisplastik Sendromlu Hastada Sitogenetik Değerlendirme
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2012
Mye lodys plas tic syndro mes (MDS) are a he te ro ge ne o us gro up of ma lig nant clonal he ma to po i e tic stem cell di sor ders cha rac te ri zed by bo ne mar row fa i lu re, inef fec ti ve he ma to po i esis, pe rip he ral blo od cyto pe ni as, aty pic cyto lo gi cal pro fi le, in cre a sed apop to sis, and in cre a sed li ke li ho od of evo lu ti on to acu te mye lo id le u ke mi a (AML). Cyto ge ne tic fin dings are ma jor de ter mi nants in the diag no sis, clas si fi ca ti on, pat ho ge ne sis, prog no sis, and tre at ment in pa ti ents with MDS. Cyto ge ne tic analysis is a man da tory step in the full eva lu a ti on of a newly di ag no sed pa ti ent. The aim of the pre sent study was to ret ros pec ti vely eva lu a te the cyto ge ne tic fin dings of 221 MDS pa ti ents in İstan bul Uni ver sity Cer rah pa şa Me di cal Fa culty, Me di cal Bi o logy and Ge ne tics De part ment. M Ma a t te e r ri i a al l a an nd d M Me et t h ho od ds s: : Cytoge ne tic analy ses of 221 pa ti ents (89 fe ma le, 132 ma le) we re per for med on bo ne mar row cells using a trypsin-Gi em sa ban ding tech ni qu e. Me tap ha se cells we re ob ta i ned from short-term uns ti mu la ted cultu res. When pos sib le, at le ast 20 me tap ha ses we re analy zed and 10 of them we re fully kar yoty ped. R Re e-s su ul lt ts s: : Among the 221 pa ti ents, 122 had no kar yoty pe ano ma li es (55.20%) and 99 (44.80%) had clo nal cyto ge ne tic ab nor ma li ti es; with 46 (20.81%) ha ving one, 19 (8.59%) ha ving two and 34 (15.38%) having comp lex (≥3) ab nor ma li ti es. Ac cor ding to the In ter na ti o nal Prog nos tic Sco ring System (IPSS) cytoge ne tic ca te go ri es, 130 (58.82%) pa ti ents pre sen ted with a go od kar yoty pe, 54 (24.44%) pa ti ents with in ter me di a te kar yoty pe and 37 (16.74%) pa ti ents with po or kar yoty pe. C Co on nc c l lu u s si i o on n: : Alt ho ugh so me cases ap pe ar to ha ve a nor mal kar yoty pe, the tech ni cal fa i lu res such as ina bi lity to ob ta in suf fi ci ent analyzab le me tap ha ses may re du ce the ac tu al pro por ti on of ab nor mal ca ses. The exa mi na ti on of 20 or mo re me tap ha ses co uld furt her in cre a se the sen si ti vity of cyto ge ne tic analy ses with cli ni cal im pact in in divi du al ca ses by iden tif ying ad di ti o nal ab nor mal clo nes or subc lo nes. K Ke ey y W Wo or rd ds s: : Mye lodys plas tic syndro mes; cyto ge ne tics Ö ÖZ ZE ET T A Am ma aç ç: : Mi ye lo disp las tik sen drom lar (MDS) ke mik ili ği yet mez li ği, ine fek tif he ma to po ez, pe rife rik do la şım si to pe ni le ri, ati pik si to lo jik pro fil, art mış apo pi toz ve akut miye lo id lö se mi (AML) ge lişme ola sı lı ğı nın art ma sı ile ka rak te ri ze he te ro jen bir grup ma lin klo nal he ma to po e tik kök hüc re bo zuk lu ğu dur. MDS'li has ta la rın ta nı, sı nıf la ma, pa to ge nez, prog noz ve te da vi sin de si to ge ne tik bul gular esas be lir le yi ci ler dir. Ye ni ta nı kon muş has ta da si to ge ne tik ana liz mut lak ge rek li olan bir aşa ma dır. Bu ça lış ma nın ama cı, İstan bul Üni ver si te si Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si, Tıb bi Bi yo lo ji ve Ge ne tik Ana bilim Da lı' na baş vu ran 221 MDS has ta sı nın si to ge ne tik bul gu la rı nı ge ri ye dö nük ola rak ana liz et mek tir. G Ge e r re eç ç v ve e Y Yö ön n t te em m l le er r: : Trypsin-Gi em sa bant tek ni ği ile 221 ol gu nun (89 ka dın, 132 er kek) ke mik ili ği hücre le rin de si to ge ne tik ana liz ger çek leş ti ril di. Me ta faz hüc re le ri kı sa dö nem li sti mü las yon suz kül tür lerle el de edil di. Müm kün ol du ğun da en az 20 me ta faz ana liz edil di ve bun la rın 10'u tü müy le kar yo tip len di. B Bu ul l g gu ul l a ar r: : Ça lış ma ya alı nan 221 has ta nın 122'sin de kar yo tip ano ma li si (%55,20) yok tu, 99'un da (%44,80) klo nal si to ge ne tik anor mal lik göz len di; bun lar dan 46'sın da bir ano ma li (%20,81), 19'un da iki (%8,59) ve 34'ün de (%15,38) komp leks (≥3) anor mal lik ler göz len di. In ter na ti o nal Prognos tic Sco ring System (IPSS) si to ge ne tik ka te go ri le ri ne gö re 130 has ta nın (%58,82) iyi, 54'ünün or ta (%24,44) ve 37'si nin ise (%16,74) kö tü kar yo ti pe sa hip ol du ğu be lir len di. S So o n nu uç ç: : Ba zı has ta la rın normal bir kar yo ti pe sa hip ol du ğu gö rül mek le bir lik te, ye te rin ce ana liz edi le bi le cek me ta faz el de ede memek gi bi tek nik zor luk lar, anor mal ol gu la rın ora nı nı da ha dü şük al gı la ma mı za ne den ol muş ola bi lir. Yir mi ve ya da ha faz la me ta fa zın in ce len me si, si to ge ne tik ana li zin has sa si ye ti ni ar tı ra rak be lir li ol gular da kli nik öne mi olan ek anor mal klon ve alt klon la rın or ta ya çı ka rıl ma sı nı sağ la ya bi lir. A An na ah h t ta ar r K Ke e l li i m me e l le er r: : Mi ye lo disp las tik sen drom lar; si to ge netik T Tu ur rk ki iy ye e K Kl li in ni ik kl le er ri i J J M Me ed d S Sc ci i 2 20 01 12 2; ;3 32 2((1 1)): :1 15 5-2 23 3
Hemodiyaliz Hastalarında Kronik Hastalık Öz Yönetimi Ve İyilik Hali Arasındaki İlişki
DergiPark (Istanbul University), 2023
Amaç Hemodiyaliz tedavisi gören hastalarda öz yönetim ile iyilik hali arasındaki ilişkiyi ve ilişkili sosyodemografik ve klinik özellikleri değerlendirmek amacıyla yapıldı. Yöntem: Araştırma, Eylül-Aralık 2022 tarihleri arasında İzmir ilinde üç hemodiyaliz merkezinde tedavi gören, araştırmaya dahil edilme kriterlerine uyan 261 hasta ile tanımlayıcı olarak yapıldı. Araştırmanın verileri; "Sosyodemografik Veri Formu", "PERMA Ölçeği" ve "Kronik Hastalık Öz Yönetim Ölçeği" ile yüz yüze görüşme yolu ile toplandı. Araştırmanın yürütülmesi için etik kurul izni alındı. Verilerin istatistiksel analizinde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, Mann Whitney U/Kruskal Wallis H testleri ve Spearman korelasyon analizi kullanıldı. Bulgular: PERMA Ölçeği ortalama puanı 7.21±1.31 ve öz yönetim ölçeği ortalama puanı 3.31±0.35 idi. Psikolojik iyi oluş algısı yüksek, beslenme sorunu olmayan ve fiziksel sorunlarla tamamen baş edebilen hastaların hem kendini yönetme hem de iyilik hali daha yüksektir (p<0.05). Öz yönetim ve iyilik hali arasında pozitif bir ilişki vardı (r: 0.385, p<0.01). Sonuç: Çalışmanın sonuçları, hemodiyaliz hastalarının orta düzeyde hastalık özyönetimi ve yüksek iyilik haline sahip olduklarını desteklemektedir. Bunun yanı sıra, hastalık öz yönetimi arttıkça hastaların iyilik halinin arttığı belirlenmiştir.