Türkiye’de Sinema ‘Film Noir’ ya da Dışavurumcu İklimin İçinden Geçerken (original) (raw)
Related papers
Sinema da Kara film Kavrami ve Turk Sinemasina Yansimasi Vavien Film Ornegi
Sinema da Kara film Kavrami ve Turk Sinemasina Yansimasi Vavien Film Ornegi
GİrİŞ Klasik Hollywood sinemasına ait bir kavram olarak ortaya çıkan kara film, İkinci Dün-ya Savaşı'nın ABD toplumu üzerinde yarattığı tahribatın sinemaya yansıması karamsarlık olarak yansımıştır. Kara filmin, tür olarak ortaya çıkması savaş sonrası döneme rastlama-sıyla birlikte ilk örneklerini savaşın devam ettiği yıllarda vermiştir. 1920'lerin sonlarına doğru baş gösteren ekonomik Buhran, 2. Dünya Savaşı ile birlikte gelen ağırlaştırıcı sü-reçler toplumsal hayatta güvensizliği daha da pekiştirmiştir. Böyle bir ortamda toplumsal hayatta suç ve suç örgütleri kaçınılmaz bir olgudur ve bu olgu şehir yaşamında kendisine yer bulur. "Kara film" türünün hareket noktası budur; suç ve suç örgütleri, karanlık ilişki-ler, kara para, cinayet vb. konular türün hikâye kalıplarını oluşturur. Bu ilişkiler içindeki gizem ve tekinsizlik, film atmosferinin temel bileşenlerini oluştururken, olay örgüsü suça ilişkin olarak şekillenir. Kara film, karanlık ve karamsar yanıyla bilinir. Alman Dışavurumculuğunun görsel sti-lini etkilenen bu tür, toplumun yerleşik değer ve kurumlarına şüpheyle yaklaşır. Boğucu ve depresif bir atmosfer söyleyecekleri anlatır. Suçu ve suçlu motiflerini, karakterlerin iç dünyalarını inceleyerek psikanaliz ve ruhbilim terimlerini popülerleştirir. Fettan kadın ve bıçkın özel dedektif karakterlerini olayların merkezine yerleştirir. Kara film, sinema tarihi içerisinde yaşadığı değişimle birlikte evrilmeye açık bir tür olmuştur. 1960'1arla birlikte canlanan öğrenci hareketleri, feminizm, cinsel devrim, an-ti-militarizm benzeri sosyal olaylara bağlı olarak çözülmeye başladığında kara film, Ame-rikan toplumunun suç dosyası misyonunu yeniden yüklenmiştir. Sinemanın stüdyo siste-minin yaşadığı sıkıntılar ve bunun beraberinde getirdiği çöküş, bağımsız yapımcıları or-taya çıkarmasına yol açmıştır. Bu şirketlerin çektiği filmler ise önceki yapım şirketlerinin çektikleri filmlerin aksine, daha radikal filmler olmuştur. Bu süreçle birlikte artık klasik kara film dönemine göre ahlaki değerler değişmiş, kara filmin yasaklı cinsellik, çağrışımsal bir gizem olmaktan çıkmış, tüketilir ve gösterile bilir hale gelmiştir. Her türlü değer tartışılmaya başlanmış, bundan hareketle geçmişin karan-lıkları yerini bambaşka tonlarla bırakmıştır. 1980'lerden sonra, kara filmdeki suç, yabancılaşma, özgürlük gibi konular daha bas-kın hale gelmiştir. (Ryan ve Kellner, 1997: 137). Artık bu filmlerin mekânları, sadece teh-likeli sokaklarla sınırlı kalmamış, farklı mekânlar işin içerisine girmiştir. Filmlerde ailenin tehlikelere karşı sığınılabilecek bir liman olmaktan çıkmasıyla, ev en önemli mekân haline gelmiştir. Böylece bu yeni anlaşışla kara filmler, değerlerin zayıflaması karşısında kendi değerlerini oluşturmak isteyen yeni bir anlatım dili oluşturmuştur. Bu nedenle bu dönem-le birlikte kara filmler, sosyo-politik ve kültürel ortamın en küçük aktörü olan bireyin ya-şadığı varoluş kaygısını, daha karamsar bir dille anlatılmıştır. Kara Film'in Türk Sinemasına etkisi bağlamında bakıldığında ilk dönemlerde Türk si-nemasında gerek bireysel ve gerekse de organize suç öykülerini beyaz perdeye yansıtmak-ta fazla varlık gösteremediği görülmektedir. Daha çok mafya, polis, suç, suçlu, organize suç kentlerin arka sokaklarında kendisini göstermiştir. Amerikan sinemasında 1980'li yıllar-dan sonra yükselişe başlayan post modern yönelimli filmler, Türk sinemasında 1980'lerin ortalarından itibaren kendini göstermeye başlamıştır. Türk sinemasında 1990'lı yıllar ile birlikte, kara anlatıların yükselişe geçtiği görülmektedir. Bu anlatılara bakıldığında, cina-yetlerin işlendiği mekânlar bazen bir şehir olabilmektedir. Bazen de Nuri Bilge Ceylan'ın yönetmenliğini yaptığı "Üç Maymun" da olduğu gibi kentin banliyöleridir. Bazen, Mustafa Altıoklar'ın "Ağır Roman" da olduğu gibi kentin içinde bir roman mahallesi; "Gemide" fil-minde olduğu gibi köhne bir gemi, çalışmanın konusu olan Vavien de olduğu gibi küçük bir kasaba; Serdar Akar'ın "Barda" filminde olduğu gibi semtteki bir bar ya da "Üçüncü Sayfa" da olduğu gibi bir evin odalarıdır. (Onaran, 2005: 37).
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Sinema güçlü sanatsal altyapısı, çok yönlü anlatı araçları ve birçok farklı sanat türünden beslenebilme potansiyeli nedeniyle çok katmanlı bir bağlama sahiptir. Bu durum sinemanın farklı ülkelerde farklı sinematik yapılar kazanmasını ve birçok alt janrın ya da üslubun meydana gelmesine olanak sağlamıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri Film Noir yani Kara Film’dir. Kara Film sinema evrenine girdiğinden bu yana, gerek sinema anlatısına gerekse sinematografik oluşumlara büyük katkılarda bulunmuş, değişen çağın film trendlerine eklemlenmiş, alt türler, yan karakterler ve çok kültürlülükten beslenmiştir. Doğal olarak günümüzde dönüşen sinema ve film izleme deneyiminin uzantılarında dahi Kara Film’in izlerine rastlamak olasıdır. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı yakın dönem dijital mecralarda yayınlanan dizilerde Kara Film’in yansımalarını araştırmaktır. Dolayısıyla halen dijital mecralarda yayınlanmaya devam eden Bozkır ve Çekiç ve Gül: Behzat Ç. Hikâyesi isimli diziler amaçlı örneklem yöntemi ile belirlenmiş ve bu yapımlar sinematografi, lokasyon, anlatı ve karakterler bağlamında analize tabi tutulmuştur. Sonuç olarak her iki dizinin değişen ve dönüşen sinema anlatılarına karşın halen Kara Film’e dair birçok özellik taşıdığı ve Kara Film’in dijitalde de kendine yer edinmeyi başardığı gözlemlenmiştir.
2022
Özet Marksist bakış açısından gündelik hayat pratikleri bir praksis alanı olarak üretim araçları ve ilişkilerinin ürünüdür. Gündelik hayatın yapısal bileşenlerinden biri olan mekânsal pratikler de bu ilişkilerden etkilenerek tarihsel süreç içerisinde şekil almıştır. Modern kentlerde toplumsal yaşam geleneksel toplum yapısından farklı bir şekilde rasyonel saiklerle planlanırken toplumun normatif çerçevesinde değişimler gözlemlenmektedir. Özellikle sanayi sonrası toplumu niteleyen postmodern döneme geçiş sürecinde kentsel mekânların morfolojik olarak yapısı değişmekte, döneme özgü eklektik ve süreksiz insani deneyimler bu mekânlarda görünürlük kazanmaktadır. Günümüzde metropol yaşamı modern kent ve taşra arasındaki ilişkilerin topoğrafik ve sosyo-kültürel düzeyde yeniden tanımlandığı yeni yaşam alanlarıdır. Metropollerde bir yandan üretim ilişkilerindeki iş bölümü ve uzmanlaşmaya dayalı yabancılaşma duyumu öne çıkarken diğer yandan toplumsal yaşamda bir kuralsızlık halini niteleyen anomi duyumu gündelik hayatın parçası haline gelmiştir. Türkiye özelinde bakıldığında 1980’li yıllarda hız kazanan neoliberal politikaların kentsel mekânlar üzerindeki dönüştürücü etkisinin İstanbul’da derin bir şekilde hissedildiği söylenebilir. 1990’larla birlikte gündelik hayattaki kapitalistleşmenin açık bir şekilde gözlemlendiği İstanbul’da iç göç olgusuyla birlikte kentsel mekânda gelire dayalı sınıfsal farklılaşmalar öne çıkarken, planlanan modern kent dokusu yitirilmeye başlanmıştır. Gündelik hayatın ve onun yapısal bileşenlerinden biri olan mekânsal pratiklerdeki bu dönüşüm süreci kentsel mekânda anomik durumların artmasını sağlamıştır. Sinema ve toplum arasındaki ilişkiler göz önüne alındığında 90’lı yılların başından itibaren Yeni Türkiye Sineması’nın anlatı kalıplarından biri olan bu sosyal gerçeklik farklı yönetmenlerce ele alınmıştır. Nuri Bilge Ceylan’ın sinematografisinde mekânsal pratiklerin ayırt edici yönü öne çıkarken özellikle metropolitan bir alan olarak İstanbul ve taşra arasındaki ilişkiler diyalektik bir ilişki sürecinde kimi zaman filmlerin olay örgüsünde kimi zaman ise hikâyenin artalanını besleyen bir öğe olarak kullanılmıştır. Bu filmlerde aynı zamanda söz konusu mekânların gündelik hayat pratikleri içerisindeki anomik durumlar toplumsal yaşam içerisindeki bireyin tinsel boyutu bağlamında felsefi düzeyde tartışılmaktadır. Bu çalışmada Nuri Bilge Ceylan sinemasında kent ve taşra dikotomisi temelinde amaçlı örneklem tekniği ile seçilen filmler alana ilişkin kuramsal literatür üzerinden ele alınarak Nitel İçerik Analizi yöntemiyle eleştirel perspektiften değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Gündelik Hayat, Kent, Taşra, Modernite, Anomi, Yeni Türkiye Sineması, Nuri Bilge Ceylan Sineması. Abstract From the Marxist point of view, everyday life practices, as a field of praxis, are the product of the means of production and their relations. Spatial practices, which are one of the structural components of daily life have also been affected by these relationd and have taken shape in the historical process. While social life in the modern cities is planned with rational motives, which is different from the traditional social structure, some changes are observed in the normative framework of the society. Especially during the transition to the postmodern period, which describes the post-industrial society, the morphological structure of urban spaces changes, and eclectic and discontinuous human experiences that are specific to this period gain visibility in these spaces. Today, metropolitan life is new living spaces where the relations between the modern city and the countryside are redefined at the topographic and socio-cultural level. While the division of labor in production relations and the sense of alienation based on specialization come to the fore in metropolises, the sense of anomie which characterizes a state of anomaly in social life has become a part of daily life. When considering Turkey in particular, it can be said that the transformative effect of neoliberal policies that accelerating in the 1980s on urban spaces is deeply felt in İstanbul. With the phenomenon of internal migration in İstanbul, where the capitalistization in daily life was clearly observed in the 1990s, class differentiations based on income in the urban space came to the fore, while the planned modern urban texture began to be lost. This transformation process in spatial practices, which is a part of daily life and its structural components, has led to an increase in anomic situations in urban space. Considering the relations between cinema and society, the social reality which has been one of the narrative patterns of New Turkish Cinema since the beginning of the 90s, has been handled by different directors. While the distinctive aspect of spatial practices stands out in Nuri Bilge Ceylan’s cinematography, the relations between İstanbul and the countryside, especially as a metropolitan area, are used in a dialectical relationship process, sometimes in the plot of the films and sometimes as an element that adds to the background of the story. In these films, at the same time, the anomic situations of the aforementioned places in daily life practices are discussed at a philosophical level in the context of the spiritual dimension of an individual in social life. In this study, the films in Nuri Bilge Ceylan’s cinema that are selected with purposive sampling technique on the basis of urban and rural dichotomy are evaluated by analyzing the theoretical literature related to the field from a critical perspective with the method of Qualitative Content Analysis. Keywords: Everyday Life, Urban, Rural, Modernity, Anomie, New Turkish Cinema, Nuri Bilge Ceylan’s Cinema.
Sinema da Kara film Kavram ve Türk Sinemasına Yansıması: Vavien Film Örneği
SOSYAL, BEŞERİ VE İDARİ BİLİMLER ALANINDA ARAŞTIRMA VE DEĞERLENDİRMELER CİLT 2, 2019
Kara film, Klasik Hollywood sinemasına ait bir kavram olarak ortaya çıkmıştır ve İkinci Dünya Savaşı'nın ABD toplumu üzerindeki yıkıcı etkileriyle sinemaya yansımıştır. Kara film, savaş sonrası dönemde ortaya çıkmış ve savaşın devam ettiği yıllarda ilk örneklerini vermiştir. 1920'lerin sonlarından itibaren yaşanan ekonomik Buhran, 2. Dünya Savaşı'nın ağırlaştırıcı etkileriyle birlikte toplumsal hayatta güvensizliği daha da pekiştirmiştir. Bu tür ortamda, suç ve suç örgütleri kaçınılmaz bir olgu haline gelmiş ve şehir yaşamında yer bulmuştur. "Kara film" türünün hareket noktası buradadır; suç, suç örgütleri, karanlık ilişkiler, kara para, cinayet gibi konular bu türün hikaye kalıplarını oluşturur. Bu ilişkiler içindeki gizem ve tekinsizlik, film atmosferinin temel bileşenlerini oluştururken, olay örgüsü de suç teması üzerine şekillenir. Kara film, sinema tarihi içindeki değişimlerle birlikte evrim geçiren bir türdür. 1960'larla birlikte canlanan öğrenci hareketleri, feminizm, cinsel devrim, anti-militarizm gibi sosyal olaylara bağlı olarak bu türün çözülmesi başladığında, Amerikan toplumunun suç dosyası misyonu tekrar üstlenilmiştir. Sinema stüdyolarının zorluklar yaşaması ve çöküşü, bağımsız yapımcıların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu bağımsız yapımcıların çektiği filmler, önceki yapım şirketlerinin çektiklerine kıyasla daha radikal niteliktedir.
Sinema Aracılığıyla Türk İmgesine Bir Bakış: Fransa Basınında Kış Uykusu Filmi
Kış Uykusu, Nuri Bilge Ceylan’ın 2014 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nü aldığı, büyük yankı uyandıran filmidir. Bu film, aslında Türkiye’nin birçok gerçeğine değinen ve Türk kültürünü yansıtan bir yapımdır. İletişim durumunda, her konuşan özne, coğrafi, sınıfsal, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik vb. pek çok değişkenden etkilenir. Bu etkilenme, Kış Uykusu filminde olduğu gibi, kimi zaman aynı kavramı farklı şekillerde ifade etme, kimi zaman dinî kelimelere veya küfüre başvurma, kimi zamansa ünlü dü- şünürlerden alıntılar yapma şeklinde kendini gösterebilir. Kış Uykusu filmi, işte tam da bu eksende, Türkiye’nin belki de yıllardır içinde bulunduğu “kentli” ve “kasabalı” çatışmasını gözler önüne serer. Nasıl ki “kentli” kendine özgü geliştirdiği bir dil ve konuşma düzeyine sahipse, bu durum “kasabalı” için de geçerlidir. Esasında, bu iki farklı rol aracılığıyla, Türkiye’nin sahip olduğu mozaiği göstermek mümkündür. Nuri Bilge Ceylan da bu farklı sosyal role sahip konuşmacıları ele alarak, içinde bulun- dukları çatışmaları ve yaptıkları göndermeleri, kültürlerin yansıtılmasındaki en önemli araçlardan biri olan sinema yoluyla yapmayı tercih etmiştir. Bu çalışmada, Türk kültürünü ve imgesini çeşitli bakış açılarında yansıtan böylesi bir filmin, Fransızca altyazısından yararlanarak incelenmesi amaçlanmıştır. Filmin yazarı ve film hakkında kısa bilgiyi takiben, film ile ilgili Türkiye ve Fransa’da yer alan sinema eleştiri yazıları incelenmiş, Kış Uykusu filminin nasıl bir Türk imgesi oluşturduğu ve Türkiye’nin nasıl temsil edildiği gözlemlenmiştir. Böylelikle, filmin Fransa’da Türk imgesini nasıl yansıttığı hakkında bir bilgi aktarılması amaçlanmıştır.
Yabancılaşma ve Anomi Ekseninde Çağdaş Türk Sineması
Türk Sinemasından Örneklerle Sinema Sosyolojisi. G. Parlayandemir (Ed.) Eğitim Yayınevi, 2022
Sinema, bireyi ve toplumu mercek altına alarak çağının sorunlarını yansıtma misyonunu yüklenir. Çağdaş anlatı sinemasının amacı toplumsal ve bireysel gerçeklere dikkat çekerek izleyicinin deneyimledikleri ile etkin olmasını ve eleştirel bir tavır geliştirmesini sağlamaktır. Çağımızın önemli toplumsal sorunlarından olan yabancılaşma ve anomi, sinemanın ele aldığı konulardan biridir. Yabancılaşma bireyin kendine ve içinde yaşadığı topluma yabancılaşması olarak açıklanabilir. Anomi ise yabancılaşma ile ilişkili olarak bireyin toplumsal kurallardan ve değerlerden kopması durumudur. Bu çalışmada yabancılaşma ve anomi kavramlarının Türk Sineması’nda ne şekilde yer aldığı incelenmiştir. Kaygı (2017) ve Küçük Şeyler (2019) filmleri çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Filmler belirlenen değişkenler (metropol yaşamı, insanın üretim tarzı, emeğe, kendine ve topluma yabancılaşma ile toplumsal uyum mekanizmalarının bozulması) bakımından incelenmiştir.
Bir Yeni Türkiye Sineması ve Zaman-İmge Sineması Olarak Uzak Filmi
SineBlog, 2019
Bu çalışmada, Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak filmi Gilles Deleze'ün "zaman-imge sineması" kavramı çerçevesinde incelenmiştir. Çalışmada, iki temel sorunun cevabı verilmeye çalışılmıştır. Birincisi, "Uzak filmi yeni Türkiye sineması kavramı içinde ANA SAYFA BAĞIMSIZ FİLMLER
Darbelerin Gölgesinde Türk Sineması
Darbeler yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülke yönetimine el koyması sadece bir yönetim sorunu değildir aynı zamanda ülkenin demokrasisine, insan haklarına, kültür ve sanata da el koymak anlamına gelmektedir. Darbeleri ve yaratılan etkiyi anlayabilmek için dönemin atmosferini anlayabilmek önemlidir. Darbelerin etkilerini dışarıdan anlamak zor olduğu gibi hemen anlamak da mümkün olmaya bilir. Darbeler sonucu elde edildiği düşünülen birçok kazanımın sonradan maddi ve manevi maliyetleri çok yüksek olabilir. 0 yıllık darbeler dönemini Türk Sinemasını da derinden etkilemiştir.