Uluslararası Hukukta Yerli Halkların Statüsü ve Tanınan Haklar-İHY (original) (raw)

Uluslararasi Hukukta Devletleri̇n Taninmasinin Hukuki̇ Boyutu Ve Taninma İle İlgi̇li̇ Başlica Normlar

2019

Dunya sahnesine yeni bir devlet olarak cikma arzusunda olan devletlerin taninmasi, gerek mevcut devletler gerekse yeni devletler acisindan bir takim hukuki sonuclar dogurmaktadir. Esas itibariyle yeni bir devletin taninma islemi bir bakima bu devletin fiziki varliginin uluslararasi toplum tarafindan kabul edilmesinin yaninda uluslararasi hukuk perspektifinden bakildiginda ilgili siyasi olusumun bir tur kisilik kazanarak statu degisikligine neden olan bir durumu ifade etmektedir. Ancak tanima konusu temelde yeni ortaya cikan siyasal olusumu devlet olarak tanima iradesinde bulunan mevcut devletin verecegi bir karardir. Bu yonuyle yeni devletlerin taninmasi konusu buyuk olcude politik bir dogaya sahiptir ve bagimsiz bir devletin kullandigi imtiyazlardan biri durumundadir. Iki bolumden olusan bu calismanin ilk bolumunde yeni kurulan devletlerin taninmasinin hukuki boyutunu ifade ederek yeni dogan bir devleti tanimanin taniyan devlet acisindan ve taninan devlet acisindan hukuki etkilerin...

Uluslararası Hukukta Devlet Tanımı ve Tanınmayan Devletlerin Statüsü

2018

...Öncelikle uluslararası hukuku, çok derin ve geniş kapsamlı olmasına rağmen, net bir şekilde, uluslararası hukuk kişileri arasındaki ilişkileri düzenleyen ve bu öznelerin faaliyetlerini, faaliyet alanlarını vs. ele alan kurallar bütünü olarak tanımlayabiliriz. Bu tanım, bahsi geçen uluslararası hukuk kişilerinin ise ne veya neler olduğu konusunda bir çıkarım yapmamıza yardımcı olur. Kastettiğimiz kişiler; devletler başta olmak üzere, uluslararası örgütler - kuruluşlar, ulus üstü (supranasyonel) nitelikteki örgütler olabilmektedir...

Devlet Merkezli Uluslararası Hukuk Sistemi Ve Devlet Dışı Silâhlı Aktörler

2017

Günümüzde devletler hala uluslararası hukuk sisteminin asli kişisidir. Ancak uluslararası nitelikte olmayan silâhlı çatışmalarda yaşanan artışın bir sonucu olarak artık devlet dışı silâhlı aktörler de artan şekilde sistemde rol oynamaktadırlar ve uluslararası insancıl hu-kuk ve uluslararası insan hakları hukukunu en ağır şekilde ihlâl etmektedirler. Sivillerin korunmasını sağlamak için devlet dışı silâhlı aktörlerin de uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları hukukuna bağlı olması ve saygı göstermesi gereklidir. Ancak insan hakları ve insancıl hukuk normlarına taraf olmadıkları halde bu normların neden devlet dışı silâhlı aktörleri bağlaması gerektiği ve bunun hukuksal dayanağının ne olduğu konusu uluslararası hukukta oldukça tartışmalı bir konudur. Devlet dışı silâhlı aktörler uluslararası insancıl hukuk alanında en önemli aktörlerden bir tanesi olmasına karşın bunların uluslararası insancıl hukuk ihlâlleri dolayısıyla so-rumluluğu konusu uluslararası hukukta yeterince düzenlenmemiştir. Bu konuda mevcut dolaylı sorumluluk modellerinden birisi olan bireysel cezai sorumluluk mekanizması ye-tersizdir. Diğer dolaylı sorumluluk mekanizmasını oluşturan devlet dışı silâhlı aktörlerin gerçekleştirdiği insan hakları ve insancıl hukuk ihlâllerinden dolayı devletleri hesap verir kılma mekanizması da etkin değildir. Zira devletler; etkin denetim, bütünsel denetim veya onaylama doktrinlerinin ardına saklanarak sorumluluktan kaçabilmektedirler. Devletle-rin, devleti sorumlu tutmada izafe koşullarını kolaylaştıran yeni bir hesap verme modelini kabul etmesi de pek mümkün görünmemektedir. Devlet dışı silâhlı aktörlerin günümüzde geçirdiği evrim nedeniyle bunların doğrudan sorumluluğu önem kazanmıştır. Ancak önerilen bu doğrudan sorumluluk modeli de siya-sal ve hukuksal açıdan bir dizi ikilemler içermektedir. Bu nedenle doğrudan sorumluluk modeli uluslararası hukukun gri bölgelerinden bir tanesi olmaya devam etmektedir.

Uluslararası Hukuk Süjesi Olarak Türkiye’deki Süryani Toplumu

FSM ilmî araştırmalar insan ve toplum bilimleri dergisi, 2022

Ortadoğu'nun en eski toplumlarından biri olan Süryanilerin önemli bir kısmı başka ülkelere göç etmiş, bölgedeki nüfusunun büyük kısmını muhtelif nedenlerle kaybetmişlerdir. Anavatanları Kuzey Irak, Güneydoğu Türkiye ve Kuzeydoğu Suriye olmasına rağmen, göçler dolayısıyla başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde Süryani diasporaları oluşmuştur. Lozan Antlaşması'ndaki "gayrimüslim azınlıklar" olarak sadece Ermeni, Rum ve Yahudi toplumlar sayılmış olup bunun dışındakiler uzun süre azınlık kapsamındaki haklardan yararlanamamışlardır. Bu anlamda Türkiye'de yaşayan diğer gayrimüslim veya gayr-i Türklerin azınlık vasfı kabul edilmemiştir. Bu makalede Süryani toplumunun ortaya çıkışı, yaşadığı bölünmeler, bugünkü özellikleri ile Türkiye›deki Süryanilerin durumu özetlenmektedir. Uluslararası hukukta azınlık statüsü ışığında Türk Süryani cemaatinin bu kapsamdaki statüsü tahlil edilmektedir.

Uluslararası Hukukta Tanımama Ve Güncel Sorunlar

Uluslararası Hukukta Tanımama Ve Güncel Sorunlar, 2022

Uluslararası hukukta bir yükümlülük veya görev olarak tanımamanın, ex injuria jus non oritur (haksızlık, bundan yararlanmaya imkân veren hak doğurmaz) düsturundan doğduğu ve hukuk alanında hukuka aykırı davranışların sonuçlarının kabul edilmezliğini güvence altına aldığı kabul edilir. Tanımama yükümlülüğü uluslararası hukukun gelişimine paralel olarak çeşitli aşamalardan geçmiştir. 1945 öncesi dönemde yükümlülüğün uygulanması genellikle Mançukuo'nun kurulması ve buna cevaben Stimson Doktriniyle örneklenir. Birleşmiş Milletler'in kurulması ve kuvvet kullanmanın yasaklanmasıyla tanımama yükümlülüğü sağlam bir zemin kazanmışsa da doğası gereği uygulama ve teori bakımından bazı sorunları barındırmaktadır. Eldeki çalışmada tanımama yükümlülüğü üç kısımda tartışılacaktır. Bunların ilki yükümlülüğün doğuşu ve bağlamıdır. 1945 sonrasında birtakım uluslararası hukuk belgeleri söz konusu yükümlülüğü içermiş ve özellikle kuvvet kullanma veya tehdidi yahut da saldırı fiili sonucunda gerçekleşen ülke kazanımlarını reddetmiştir. 2001'de tanımama Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından Uluslararası Haksız Fiilden Ötürü Devletin Uluslararası Sorumluluğu Maddelerinde yükümlülük olarak düzenlenmiş ancak bunun uygulanması kuvvet kullanma veya saldırı ile sınırlandırılmamıştır. Gelişim süreci boyunca devletlerin oldukça eleştirdiği tanımama kavramının hukukî karakteri yönünden incelenmesi gerekmektedir. Sorumluluk Maddelerinin 40. maddesine göre tanımama yükümlülüğü "bir devlet tarafından genel uluslararası hukukun emredici bir normundan doğan bir yükümlülüğün ağır ihlali" halinde geçerlidir. Çalışmada tanımama yükümlülüğünün işletilebilmesi için tespit edilmesi gereken iki ölçüt gövdeyi oluşturacaktır: İhlalin varlığı, bunun bir emredici norm ile bağlantısı ve ihlalin ağırlığı. Ardından 41. maddede yer alan yükümlülüğün içeriği, "ihlalle yaratılan durumu hukuka uygun olarak tanımama" ve "bunun sürdürülmesine yardım veya destek sağlamama" değerlendirilecektir. Bu kısmın bitişi babında yükümlülüğün normatif özellikleri ve 1945 sonrası dönemde uygulanışı birlikte ele alınacak, yükümlülüğün içeriği ve nasıl uygulanacağına ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır. Çalışmanın son kısmında tanımama yükümlülüğü Ukrayna'daki Rus işgali çerçevesinde uygulanması yönünden tartışılacaktır. Bilindiği üzere Rusya Federasyonu'nun devam eden ihlal(ler)ine konusu ve metodu itibarıyla değişen çok çeşitli tepkiler verilmiştir. Bu geniş yelpazede tanımamaya yönelik güncel anlayış ve kavramın hukukî karakteri ayırt edilmeye çalışılacaktır.

Egemenli̇k Ve İnsancil Müdahale: Çeli̇şki̇li̇ Bi̇r Kuram Olarak Uluslararasi Hukuk

2021

'nin-kavramlarına başvurularak, "egemenlik ve insancıl müdahale" ikili karşıtlığı hususunda değerlendirmeler yapılacaktır. Devletlerin ulusal çıkarlarının gerektirdiği konu ve zamanlarda, gerek egemenlik haklarına gerekse insancıl müdahaleye vurgu yapabildikleri görülmektedir. Bu iki kavram arasında, itme ve çekmeden kaynaklanan bir felç durumu söz konusudur. Bu felç durumu, egemenlik nosyonunun başat olduğu bir sistemde açmazı derinleştirmekte ve bu iki kavram arasında bir taraf seçimini imkânsız kılmaktadır. Söz konusu açmazın çözümü için ortaya atılan Koruma Sorumluluğu (R2P) doktrini, insancıl nedenlerle müdahaleyi "egemenliğin" bir sonucu olarak kodlayarak söz konusu açmazı çözmeye çalışmıştır. Ne var ki bu hâliyle doktrin devlet davranışlarının bir "apolojisi" olmaktan kurtulamamaktadır. Sonuç olarak yapısından dolayı son derece esnek olan uluslararası hukuk, taraflar arasındaki en küçük bir güç eşitsizliğinde güçlüden yana tavır almaktadır. Bu nedenle "adalet" ilkesinin yeniden sisteme entegre edilmesi, söz konusu açmazın çözümünde bir yol olabilir.

Anayasa’da “Milletlerarası Hukukun Meşru Saydığı Haller” Sorunu

Uluslararası ilişkiler dergisi, 2015

Bu makalenin tüm hakları Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği'ne aittir. Önceden yazılı izin alınmadan hiç bir iletişim, kopyalama ya da yayın sistemi kullanılarak yeniden yayımlanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, satılamaz veya herhangi bir şekilde kamunun ücretli/ücretsiz kullanımına sunulamaz. Akademik ve haber amaçlı kısa alıntılar bu kuralın dışındadır. Aksi belirtilmediği sürece Uluslararası İlişkiler'de yayınlanan yazılarda belirtilen fikirler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK Derneğini, editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.

Ulusal ve Uluslararası Hukuk Sisteminde Kentli Hakları ve Katılım

Kent Akademisi, 2019

“Hak” kavramı bir insanın isteyebileceği, öne sürebileceği ve eylemli olarak kullanabileceği bir durumu anlatır. Sanayileşme neticesinde artan kentleşme olgusu beraberinde kentli haklarını gündeme getirmiş ve en önemli hak grupları arasında ilk sıralara yerleştirmiştir. Bireylerin yaşamının büyük bir oranında yer almasına karşın özellikle Türkiye’de kentli haklarının tam olarak bilindiği söylenemez. Yurttaşların sahip oldukları haklardan gerçekten yararlanabilmesi için bu hakların öznesinin, konusunun, sınırlarının, uyuşmazlıkların nasıl çözüleceğinin, hangi durumlarda yararlanılabileceklerinin ve hangi eylemlerin cezai müeyyide gerektirdiğinin bilinmesi şarttır. Kentli haklarında temel gaye, kentlilere insan onuruna yakışan bir yaşamın sağlanmasıdır. Kentlerde yaşamın artmasıyla önemi daha da artan kentli hakları birçok uluslararası belgelerde yer aldığı gibi Türk hukuk sistemi içerisinde de yer almaktadır. Bu çalışmada bir kentli hakkı olarak “katılım hakkı”, ulusal ve uluslararası mevzuat karşılaştırılarak incelenmiştir. Yerelleşen günümüz dünyasında demokrasi yalnızca ulusal düzeydeki mekanizmalarda değil, yerel düzeydeki mekanizmalarda da sağlanmak istenmektedir. Çalışma hem yerel mevzuatın ne denli uluslararası mevzuat ile uyumlu olduğunu, hem de yerel mevzuatın katılım, yönetişim ve yerel demokrasiyi ne denli gerçekleştirdiğini göstermeyi amaçlamıştır. Yapılan incelemenin sonucunda yerel mevzuatın katılım, yönetişim ve demokrasi bağlamında kent sakinlerine -uluslararası mevzuata uygun- belli başlı haklar verdiği, ancak kent sakinlerinin kentli haklarını bilmedikleri ve yerel düzeyde tam anlamıyla bir katılımın gerçekleşmediği görülmüştür. The concept of right refers to a situation in which a human being may want, assert, and act. As a result of industrialization, the increasing urbanization phenomenon has brought the city rights to the agenda and placed it among the most important rights groups. Although a large proportion of individuals involved in city life, especially human rights in Turkey do not exactly known. In order for the citizens to benefit from the rights they have, it is necessary to know the subject, subject, limits, disputes, the situations in which they can be used, and what actions require criminal sanctions. The main purpose of city rights is to provide a city with a life worthy of human dignity. City rights, whose importance increases with the increase in life in cities, are included in many international documents as well as in Turkish legal system. In this study, the right to participate as a city right is examined by comparing national and international legislation. In today's localized world, democracy is not only aimed at mechanisms at national level, but also at local level mechanisms. The study aims to show whether the local legislation is in line with the international legislation and the extent to which local legislation implements participation, governance and local democracy. As a result of the investigation, it was seen that local legislation gave the citizens of the city in the context of participation, governance and democracy in accordance with the international legislation, but they did not know the city rights of the city dwellers and no full participation at the local level.