Malûmât-İ İbti̇dâ'İyye Ve Nesâyi̇h-İ Nâfi̇a Ki̇tabinin Çeşi̇tli̇ Açilardan İncelenmesi̇ (original) (raw)

Ma’lûmât-i İbtidâiyye ve Nesâyih-i Nâfia Kitabının Çeşitli Açılardan İncelenmesi

In this study, Ma’lûmât-i İbtidâiyye ve Nesâyih-i Nâfia, published in 1313 (1883/1884) and the first volume of Ta’lîm-i Kırâat that consisted of four volumes, was investigated by transcribing into current alphabet. Study was carried out by document analysis of the qualitative research techniques. The aim of the book written by Kitapçı Arakel Efendi, was to accustom students to read, by using compound words that their meaning can be smoothly understood after they learned the alphabet; to give students the most necessary information and training ideas in an appropriate way. Following the analysis, it was found that the book had 35 text, including 29 informative and 6 narrative text. And it was determined that all of narrative texts had advisory nature; and informative texts had contented "advice, etiquette, scientific knowledge, religious knowledge and proverbs” Nevertheless in the study it was determined that text processing was realized “text, unknown words and under-text questions (practices)” respectively and that texts were consisted of averagely 282 words, 6 unknown words and 7 under-text questions. Keywords: Ta’lîm-i Kırâat, Ma’lûmât-ı İbtidâiyye ve Nesâyih-i Nâfia, Reading Books, Reading Instruction, Turkish Language Teaching.

ALÂÎ B. MUHİBBÎ EŞ-ŞÎRÂZÎ'NİN "NETÎCETÜ'S-SÜLÛK FÎ TERCEME-İ NASÎHATİ'L- MÜLÛK" ADLI ESERİ VE SİYASET DÜŞÜNCESİ

2017

Bu tezde II. Selim (1566-1574) dönemi mesnevîhan ve siyâsetnâme müellifi olan Alâî b. Muhibbî eş-Şîrâzî’nin, (ö. 966/1559’dan sonra) Gazzâlî’ye (ö. 505/1111) ait olan Nasîhatü’l-mülûk adlı eserinin Türkçe tercümelerinden Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i nasîhati’l-mülûk adlı eserinin tanıtımı, kaynak ve içerik analizi ile siyaset düşüncesi ele alınmıştır. Eser Nasîhatü’l-mülûk çevirileri içinde yer yer şerhli ve mütercimin önemli ilavelerini hâvi olması bakımından önem arz ettiği gibi II. Selim’eşehzadeliği döneminde sunulması bakımından da kayda değerdir.Tezde ilk önce Nasîhatü’l-mülûk hakkındaki tartışmalar ve literatür, ayrıca eserin çevirileri üzerinde durulmuştur. İkinci olarak siyâsetnâme geleneği üzerinde durulmuş ve bir siyâsetnâme müellifi olarak Alâî b. Muhibbî hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i nasîhati’l-mülûk’un Muhibbî’ye aidiyeti, yazılış amacı ve tarihi, ayrıca nüshaları ve şerh tekniğine değinilmiştir. Son olarak Muhibbî’nin esere eklediği hususlar bağlamında eserin muhteva tahlili yapılmış ve Muhibbî’nin siyaset düşüncesinin ana hatları sunulmuştur.

Ulvi̇yet-İ Efkâr Ve Kemâlât-I İnsâni̇ye Ki̇tabinin İncelenmesi̇

Journal of History School, 2019

Bu çalışmada, 1302 (1886/1887) yılında yayımlanan Ulviyet-i Efkâr ve Kemâlât-ı İnsâniye adlı eserin 1. baskısı günümüz alfabesine çevrilerek çeşitli açılardan incelenmiştir. Ulviyet-i Efkâr ve Kemâlât-ı İnsâniye, Ta'lîm-i Kıraat'in dördüncü cildini oluşturmaktadır. Çalışmada, nitel araştırma tekniklerinden doküman analizi kullanılmıştır. 206 sayfadan ve 73 metinden oluşan kitapta metinlerin 28'i öyküleyici, 21'i bilgilendirici, 19'u şiirdir. Kitapta ayrıca birden fazla metin türünü içeren 5 metne yer verildiği belirlenmiştir. 7 metnin ise kısaltılarak işlendiği; metinlerde, en fazla vatanseverlik (f=5), adalet (f=5), kahramanlık (f=3), dostluk (f=3) ve vicdan (f=2) konularının ele alındığı saptanmıştır. Üçüncü ciltte uygulanan "fennî ders, ahlâkî ders, fennî ve ahlâkî ders" sınıflandırmasının, bilinmeyen kelimelerin anlamlarının açıklanması, lügatçe verilmesi, harflere okuyuşu kolaylaştıran birtakım işaretler konması gibi uygulamaların dördüncü ciltte kaldırıldığı tespit edilmiştir. Dördüncü ciltte fihrist (içindekiler) uygulaması devam ederken, Ta'lîm-i Kırâat'in diğer kısımlarına yönelik yapılan gönderimlerin azaltıldığı; şair ve yazarların özlü sözlerine daha fazla yer verildiği saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: En az dört en fazla altı sözcük, her sözcüğü ilk harfi büyük yazılır, sözcükler virgül ile ayrılır.

KAVÂİD-İ FIKHİYYE BAĞLAMINDA SUYÛTİ’NİN EL-EŞBÂH VE’N-NEZÂİR İSİMLİ ESER

Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi, 2022

Fıkıh ilminin olgunlaşmasıyla birlikte fıkhî miras, farklı bakış açılarıyla incelenmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak da kavâid, fürûk, eşbâh ve'n-nezâir, tahrîcü'l-fürû 'ale'l-usûl, nevâzil, vâkıat gibi konuları ele alış tarzı, amaç ve işlevleri hem muhtevâ yönünden hem de teknik açıdan birbirinden farklı yazım türleri ortaya çıkmış ve zamanla kavâid düşüncesini ele alan zengin bir literatür meydana gelmiştir. Ortaya çıkan bu alt edebî türler, fıkıh ilminin dinamik yapısına işaret etmekle beraber, hükümlere ulaşmada büyük bir kolaylık sağlayarak fıkıh ilminin ilkesel yönünü göstermesi açısından büyük bir önemi haiz olduğu söylenebilir. Fer'î meseleler arasındaki benzerlik ve farklılıkları konu edinen eşbâh ve'n-nezâir ilmi de bu yazım türlerinden biridir. Fıkıh ilmi açısından Şâfiî fakihlerin öncülüğünde ortaya çıktığı bilinen "el-Eşbâh ve'n-Nezâir" isimli çalışmalar, kavâid düşüncesine yeni bir boyut kazandırarak fıkıh ilminin gelişimine katkı sunmuştur. Kavâid düşüncesine kazandırılan bu boyutun sınırlarını göstermesi açısından Celâleddin es-Suyuti'nin (v. 849-911/1445-1505) kaleme aldığı el-Eşbâh ve'n-nezâir isimli eserinin incelenmesi, son derece önemlidir. Bu çalışmada fıkıh ilmi açısından el-Eşbâh ve'n-nezâir geleneği hakkında özet bilgilere yer verilip Suyuti'nin eseri teknik ve muhteva açısından incelenecektir. Ardından Suyuti'nin eserinin kavâid düşüncesinde edindiği konum hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır.

Nûr-I Muhammedî Anlayişinin Meti̇n Ve Mi̇nyatür Üzeri̇nden Taki̇bi̇: Topkapi Sarayi Müzesi̇ Kütüphanesi̇ H. 1221 No Lu Si̇yer-İ Nebî Örneği̇

Journal of International Social Research, 2016

Öz İslâmiyet'i kabul etmesinden sonra Türklerin yaşamlarını etkileyen din, toplumu sosyal, kültürel, siyâsî, estetik açılardan değiştirip dönüştürmüş, edebiyatlarını da şekillendirmiştir. İnsanın iç dünyasını imar etmeyi, fikrî, rûhî ve amelî yönden kemale erdirmeyi hedefleyen tasavvuf, İslâmî Türk edebiyatının kaynaklarındandır. Bu bağlamda tasavvuf, herhangi bir tarikata mensup olup olmamasına bakılmaksızın İslâm kültürü ve medeniyeti tesirinde eser veren hemen her şair ve yazara ilham kaynağı olmuştur. Müellifler, tasavvuf literatüründe yaygın olan rivayetleri, terimleri eserlerinde kullanmışlardır ki bunlardan birisi de "Nûr-ı Muhammedî" veya "Hakikat-i Muhammediyye" tabiridir. Buna göre Cenab-ı Hak ilk olarak Hz. Muhammed'in nurunu yaratmış ve her şey onun hürmetine yaratılmıştır. Bu nur ilk olarak Hz. Âdem'de tecelli etmiş, Hz. Muhammed bedenen dünyaya gelinceye kadar soyu temiz kimselerin alnından intikal etmiştir. Çalışmamızda Nûr-ı Muhammedî anlayışının XIV. asır müelliflerinden Erzurumlu Mustafa Darîr'in Siyer-i Nebî adlı eserine ne şekilde yansıdığı-metin ve minyatürlerden hareketle-ortaya konulmaya çalışılmıştır. Nitekim siyer metninde detaylı bir şekilde anlatılan nur, minyatürlere hâle olarak yansımıştır. Bu sembol, Hz. Muhammed tasvirlerinde daha ihtişamlı ve göz alıcı bir şekilde çizilmiştir.

MÜNŞE'ÂT-I NâBÎ İLE İLGİLİ BAZI MESELELER UZERİNE TESPİTLER

Öz Nâbî'nin nesir alanındaki eserlerinden biri olan Münşe'ât, dâhil olduğu edebî türün en önemli birkaç eseri arasında yer alır. Eser, Nâbî'nin özel ve edebî yaşamı hakkında gün yüzüne çıkma-mış pek çok konuya ışık tutar. Münşe'ât-ı Nâbî, bir aydın ve sanatkâr olarak Nâbî'nin devlet ve sanat adamları başta olmak üzere, devrin pek çok önemli şahsiyetiyle kurduğu ilişkilerin seyrini tespit etmek bağlamında aydınlatıcı bilgiler içerir.Bugüne kadar Münşe'ât-ı Nâbî'nin tamamı üzerine derinlikli çalışmaların neredeyse hiç yapılmamış olması, Nâbî ve Münşe'ât'ıyla ilgili bir takım eksik veya yanlış bilgilerin iyice yerleşmesine neden olmuştur. Münşe'ât-ı Nâbî'nin isim-lendirilmesi, kimin tarafından tertip edildiği ve metin başlıklarının kimin tarafından konulduğu gibi hususlar çözülmesi gereken meselelerdendir. Bu meselelerin açıklığa kavuşturulması, esere ait bütün nüshaların bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasıyla mümkün olabilir. Anahtar kelimeler: Nâbî, Münşe'ât-ı Nâbî, Mürettip, Nüsha, Müstensih.  Bu makale, " Münşe'ât-ı Nâbî (İnceleme, Tenkitli Metin) ve Münşe'ât-ı Nâbî'de XVII. Yüzyıl Yansımaları " adlı doktora tezimizin bir bölümünden üretilmiştir.

Cemâat-İ İslâmî’De Si̇yaset Üzeri̇ne Yapilan Mülahazalarin Mevdûdî Perspekti̇fi̇nden İncelenmesi̇

Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2018

Cemâat-i İslâmî'ye göre siyaset, dini ikame etmek için yerine getirilmesi gereken bir araçtır. Bu amaçla Hindistan'da kurulan Cemâat-i İslâmî, Hz. Muhammed'in oluşturduğu toplum modelinde yeni bir cemaat oluşturmayı gaye edinmiştir. Bu anlayış ve metot çerçevesinde bireyler öncelikle zihni ve ahlaki yönden yetiştirilmeliydi. Bireylerde gerçekleşen bu değişim ve yenilik örnek bir Müslüman toplumun gerçekleşmesine vesile olacaktı. Ancak Cemâat-i İslâmî Pakistan'a geçtiğinde hareket metodunu değiştirdi. Cemâat'in bu yeni metodu Cemâat içerisinde birçok tartışma ve itirazlara konu oldu. Cemâat-i İslâmî'nin siyasete girmesi etik bulunmadı ve onun, daha çok ahlaki eğitim üzerinde yoğunlaşması gerektiği şeklinde düşünüldü. Cemâat-i İslâmî içerisinde yapılan bu münazaraları değerlendirmek, onun siyaset anlayışını ortaya koymak bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu makalede Cemâat-i İslâmî'nin siyaset anlayışı, Pakistan'da Cemâat-i İslâmî'nin metot ve yönteminde yapılan bu değişikliklere yöneltilen eleştirilere karşı, Mevdûdî'nin müdafaası ile birlikte değerlendirilerek ele alınmıştır.

NĀBÎ’NİN “HAZRET-İ MUHYİ'D-DÎN'ÜN” REDİFLİ KASİDESİNDE İBNÜ’L-ARABÎ ve ESERLERİNE BAKIŞ AÇISI

Kalemâne, 2022

Çalışmanın konusu Nâbî’nin duygu ve düşünce dünyasında Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin konumunu ve değerini tespit etmektir. Bu tespit çalışması, sadece Nâbî Dîvânı’nda İbnü’l-Arabî hakkında yazılmış kaside ile sınırlı tutulmuştur. Makalenin kapsamı kaside ile sınırlı olmakla birlikte kasidenin haricinde Nâbi’ye ait bazı kaynaklara da müracaat edilmiştir. Yöntem olarak klasik metin şerhi geleneğinde yer alan, müellif, dönemin dil ve ima özellikleri, konu edilen kişinin kendi düşünce ve duygu dünyası, ima ve işaretlerin bağlamı dikkate alınmıştır. Okur merkezli denebilecek yorumdan kaçınılmış, mezkûr iki kişinin de düşünce bütünlüğü gözden kaçırılmamaya çalışılmıştır. Aynı kaside üzerine yapılan çalışmalar incelenmiş; tespit edilen çalışmaların kapsam, yöntem ve inceleme konusundaki eksikleri dikkate alarak özgün bir inceleme yapılmaya çalışılmıştır. Kasidenin dil içi çevirisi yapılmış ve her bir beyit kendi içinde şerh edilmiştir. Çalışma sonucunda Osmanlı duygu ve düşünce dünyasının önemli bir figürü olan Nâbî’nin nezdinde İbnü’l-Arabî’nin yeri tespit edilmiş ve Nâbî’deki yansımaları ortaya konmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Klasik Osmanlı Şiiri, Tasavvuf, Nâbi, İbnü’l-Arabî

Kıraat İlmi Perspektifi ile Sıbtu'l-Hayyât ve el-Mübhic Adlı Eseri

EÜİFD, 2015

telif makale ] ERUIFD [ 2014 / 1, SAYI: 18, SAYFA: 33-59 ] Kıraat İlmi Perspektifi ile Sıbtu'l-Hayyât ve el-Mübhic Adlı Eseri Ömer ÖZBEK dr., erciyes üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim görevlisi { omeroz@erciyes.edu.tr } | Kıraat İlmi Perspektifi ile Sıbtu'l-Hayyât ve el-Mübhic Adlı Eseri| ERUIFD 2014/1 33 ÖZ Bu çalışma, genel olarak Kıraat ilmi bakış açısıyla Sıbtu'l-Hayyât el-Bağdâdî (ö. 541/1147) ve onun el-Mübhic adlı eserini betimlemeyi ve değerlendirmeyi hedeflemektedir. Sıbtu'l-Hayyât el-Bağdâdî hicrî V. yüzyılın son yarısı ile VI. yüzyılın (X. ve XI. yy.) ilk yarısında Bağdat'ta yaşamış önemli bir ilim adamıdır. Onun el-Mübhic adlı eseri kıraat alanının en önemli kaynaklarından biridir. Kıraatin tartışmasız otoritelerinden biri olan İbnü'l-Cezerî (ö. 833/1429) bu eseri, kaleme aldığı hemen her telifinin temel kaynaklarından biri olarak kullanmıştır. Makalenin genel hedefi şöyle ifade edilebilir: Kıraat alanında önemli olan şahısların eserleri ile tanınması bu alanda çalışanlara çok önemli katkılar sağlayacaktır. Birçok kimse bu alanda yapılanları tanımakla, var olana sağlayacağı katkıya dair bir vizyon edinmiş olacaktır. Diğer taraftan klasik eserlerde yer alan bilgiler özellikle kıraat gibi bakir bir alan için çok büyük önem arz etmektedir. Bu eserlerin muhtevası kavrandığı ölçüde alan tanınacak ve bu alanın gelişimi sağlanabilecektir. Son olarak bu çalışmada kıraat alanında çok önemli bir sima olan Sıbtu'l-Hayyât ve onun el-Mübhic adlı eseri yalnızca tanıtılmakla kalınmayacaktır. Aynı zamanda eserin konularından hareketle alanda çalışacak olanlara temel eserlerden birinin muhtevası deskriptif bir üslupla sunulacaktır.

Ahterî-İ Kebîr’İn Keli̇mâtu’L-Kur’Ân Açisindan İncelenmesi̇ (Fati̇ha, Fi̇l-Nâs Sûreleri̇ Örneği̇)

İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, 2014

Garibü'l-Kur'ân'ın anlamını öğrenme çalışmaları, saadet asrından itibaren başlamış, Arap olmayanların Müslüman olmalarıyla bu çalışmalar zamanla çoğalmış ve çeşitlenmiştir. 16. Yüzyılda yazılan Şemseddin Karahisârî'nin Arapça Türkçe lügati de ismen değilse bile, muhteva bakımından Kur'ânî lafızların anlaşılmasına hizmet eden sözlüklerden birisi olmuştur. Sözlüğün en önemli zenginliği, eş anlamlı ve eş sesli kelimeleri anlaşılır bir üslupla bol miktarda kullanması ve yeri geldikçe lafızların manalarına ayetlerden delil getirmesidir. Ahterî; fıkıh, lügat ve tarih olmak üzere üç alandaki önemli eserlerinde de Kur'ân lafızlarını ve kavramlarını yeterince ve maharetle kullanmaktadır. Müellif, kelimâtü'l-Kur'ân açısından incelenen on bir kısa surede bulunan-anlamı herkesçe bilinen birkaç kelime hariç-bütün lafızların manalarını sözlüğünde açıklamıştır. Bu makalede, açıklamalar esnasında zikrettiği alternatif anlamlar, ayetin anlaşılmasına farklı boyutlar katacak güzellikte ve zenginlikte bulunmaktadır. Lügatte yer alan Kur'ânî lafızların karşılıklarının zenginliği, maksat bakımından aynı, ancak ifade biçimi açısından farklı cümle oluşturacak özellikte bulunduğundan, meal-tefsir yapacak çoklukta bir malzeme sağlamaktadır. Bu birikimle bir meal elde edilebilme hususunda fikir vermesini temin etmek üzere kelime karşılıkları meale dönüştürülerek ayetlerin altına konulmuştur. Lügatin on altıncı asrın bazı mahalli ifade özelliklerini taşımakla birlikte, günümüzde kullanılan ve manaları kolaylıkla anlaşılan Türkçe ifadelerle hazırlanmış olması, çağdaş Müslümanlara hitap edebilecek bir meal oluşturabilmeye uygun görünmektedir.