Hakîm Tirmizî ve Ona Ait Bir Mecmû'a (original) (raw)

Tirmizî’nin Hanefîlere Bakışı

DergiPark (Istanbul University), 2022

Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi. This article has been reviewed by at least two referees and scanned via plagiarism software.

İmâm Tirmizî ve Delâilü'n-Nübüvve

Uluslararası Anadolu’dan Mâverâünnehir’e İslâm Âlimleri İmam Tirmizî ve Hakîm et-Tirmizî Sempozyumu, 17-18 Ekim 2024 Tirmiz-Özbekistan, 2024

Delâilü’n-Nübüvve türü eserlerin hicrî ikinci asrın başında oluşmaya başladığını söylemek mümkündür. Delâil eserleri, genel itibariyle Hz. Peygamber’in hayatından olağanüstü olayların aktarıldığı rivayetlerden oluşmaktadır. Söz konusu eserlerin yazılmasındaki temel amaç Hz. Peygamber’in nübüvvetinin delillerini ortaya koymaktır. İlk örneklerini hicrî ikinci asrın başında İbn İshak’ın (ö. 151/768) es-Sîre adlı eserinde gördüğümüz delâil literatürü erken dönem birçok alimin ilgisini çekmiştir. Hicrî üçüncü asırda yaşamış Câhız (ö. 255/869), İbn Sa’d (ö. 230/845), Ali b. Rabben et-Taberî (ö. 247/861’den sonra), Buhârî (ö.256/870), Ebu İshak el-Cüzcânî (ö. 259/873) ve İbn Kuteybe (ö. 276/889) gibi alimlerin delâil konusunda çalışmaları bulunmaktadır. Oryantalistlerin de delâil literatürü ile ilgili menfi değerlendirmeleri bulunmaktadır. Onlar söz konusu literatürün muhteviyatının uydurmalarla dolu olduğunu ve güvenilir kimselerden gelmediklerini iddia etmektedirler. Hem kelâmcılar hem de muhaddisler konuyla yoğun bir şekilde ilgilenmişlerdir. Muhaddislerin kimi zaman konuyla ilgili müstakil eserler yazarak kimi zaman da geniş hadis külliyatlarında tematik başlıklar açmak suretiyle meseleyi ele aldıkları görülmektedir. Mâverâünnehir bölgesinin önemli alimlerinden İmam Tirmizî’de (ö.279/892) Delâilü’n-Nübüvve meselesini es-Sünen adlı eserinde Bâbun fî Ayâti’n-Nebî ve Mâ Kad Hassahullahu bih başlığında ele almıştır. Konuyla ilgili on rivayete yer vermiştir. Bu anlamda delâil konusunu sınırlı bir çerçeve de ele aldığını söylemek mümkündür. İmam Tirmizî’nin diğer delâil müelliflerinden ayrıldığı temel hususların başında rivayetlerin sıhhat derecelerine ilişkin yapmış olduğu değerlendirmeler gelmektedir. Çalışmanın amacı Oryantalistlerin delâil literatürüne ilişkin iddialarını İmâm Tirmizî üzerinden değerlendirmektir. Amaca ulaşabilmek için ilk etapta Delâil literatürünün tarihi süreci, oluşum aşamaları ve oryantalistlerin iddiaları incelenecektir. Akabinde İmam Tirmizî’nin delâil algısı ortaya konacak, hangi rivayetleri delil olarak kabul ettiği gösterilecek ve rivayetlerin değerlendirilmesi yapılacaktır. Böylece Müslüman alimlerin Hz. Peygamber’in nübüvveti ispat gayretlerini İmam Tirmizî üzerinden anlama imkânı doğacaktır.

Nerik ve Hakmis Hakkında

ARCHIVUM ANATOLICUM (ArAn) 14/1, 2020

Nerik and Hakmiš were among the most important cities in the northern part of the Hittite homeland. Especially in the region where Nerik and Hakmiš are present, Hittites who tried to maintain an active struggle with the Kaška tribal communities had not been successful for many years, it can be seen in the information contained in the text. The city of Nerik, which had been away from the Hittite authority for a long time, played an important role in the history of the Hittites, especially with the different policies and practices implemented by the Hattušili III in the region. Hattušili III had brought many cities in the region to the point where they are useful for the empire, chiefly Nerik and Hakmiš. The city of Hakmiš is administrative center, and when the city of Nerik was taken over by the Kaška, his cult moved to Hakmiš and established a temporary cult center for a long period of time. Without doubt, in the basis of maintaining a local kingdom tradition in Hakmiš, its dominant geopolitical position was influential. The city of Nerik, which had to be abandoned by the Hittites with the occupation of the Kaška for about 350 years, came back into the hands of the Hittites as a result of both military and peaceful policies implemented by the Hattušili III in the region. The solution of the problems of sovereignty in the regions where Nerik and Hakmiš was among the most important elements affecting the policies of the Empire in Anatolia, Northern Syria and Egypt. These studies aimed to clarify the status and importance of both cities in Hittite history.

Hakîkî'nin Şühûd-nâme Risâlesi

Kayseri Üniversitesi SBE Dergisi, 2019

Sultan III. Murad (1545-1595) devri, şâir ve nâsiri Hakîkî tarafından 1587-88 senesinde manzum olarak kaleme alınan Şühûd-nâme, tasavvufî anlamda "ilâhî tecellîleri anlatan, âlem-i mânâyı beyan eden kitap veya risale" anlamına gelir. Biyografik kaynaklar ve eserlerinde Melâmîlikle münasebeti olduğu anlaşılan yazar, Şühûd-nâme'sinde Allah'ın varlığı ve birliği, O'nun cemâlî ve celâlî sıfatları, vahdet-i vücûd anlayışı, müridin sülûk hâllerini, mâsivâdan yüz çevirmenin hikmetleri, Hak ehli olanların faziletleri, riyâ ehlinin alâmetleri vs. üzerinde durur. Söz konusu mevzuları dile getiren yazar, yer yer âyet ve hadis iktibaslarıyla anlattıklarını teyit etme yoluna gider. Kaygusuz Ahmed Sârbân, Nesîmî, Refî'î gibi şairlerin manzumelerinden alıntılar yapan yazar, Yazıcıoğlu'nun Muhammediyye'sinden de örnek parçalar sunar.

Hakim et-Tirmizî'nin Mâruf ve Münker Hadislerin Bilinmesi İle İlgili Görüşleri

ИМОМ БУХОРИЙ, ДОРИМИЙ ВА ТEРМИЗИЙ: МУҲАДДИСЛИКНИНГ МОВАРОУННАҲР МАКТАБИ, 2024

Bu tebliğde ilim ve hikmet yurdu Tirmiz şehrinin önde gelen âlimlerinden el-Hakîm et-Tirmizî’nin (ö. 320/932) Nevâdiru’l-Usûl fî Ma‘rifeti Ahbâri’r-Resûl isimli eserinde bir asıl olarak yer verdiği hadislerin mârûfu ve münkerini bilme ile ilgili görüşleri üzerinde durulacaktır. el-Hakîm, bu eserinde manası doğru olan sözlerin Hz. Peygamber’e nispet edilmesi ile ilgili görüşlerini bir rivâyet etrafında dile getirmektedir. Bu tebliğde söz konusu rivâyet ve bu rivâyet ekseninde el-Hakîm’in hadislerin mârûfunu ve münkerini tanıma ile ilgili görüşleri ve verdiği örnekler tahlil edilecektir. el-Hakîm’in bu düşüncesi kendisinden sonra Ebû Tâlib el-Mekkî (ö. 385/996) tarafından da dile getirilmiştir. elHakîm’in görüşleri sonraki dönemlerde daha ileri bir seviyeye taşımış, manası doğru olan sözlerin Hz. Peygamber’e nispetinde bir beis görülmemesi yönünde tasavvuf geleneğinde yerleşen kanaatin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. el-Hakîm’in, senedi bahis konusu etmeksizin sadece metinden hareketle hadislerin mârûfunu ve münkerini tespit etme ile ilgili gayreti özellikle münkerlerin tespitinde izlediği yol hadis tenkid geleneği açısından kıymetlidir.

TERCÜME-İ HÜLÂSÂ'NIN BİR NÜSHASI ÜZERİNE

Anadolu’da yazılmış Türkçe tıp yazmalarının tıp tarihi için olduğu kadar Türk dil tarihi araştırmaları için de ne kadar önemli olduğu bilinmektedir. Bu yazmaların her bir nüshasının kullanım düzeyine çıkarılabilmesi dil araştırmalarına katkıda bulunabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yazıda Cerrah Mesèud tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilmiş olan Tercüme-i Hülâsâ adlı eserin Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesindeki nüshasının tanıtılması ve genel dil özelliklerinin verilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Tıp Tarihi, Eski Anadolu Türkçesi, Cerrah Mes’ud, Türk Dili Tarihi.

Mehmed Çorûmî'nin Mecâz ve Kinâye ile İlgili Risâlesi

İslam Tetkikleri Dergisi, 2020

This work is licensed under Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License ÖZ Klasik eserlerimizde "dil, vazʻ ve istiʻmâldir." cümlesi ile sıklıkla karşılaşılır. Kelimenin hakikî anlamını veren vazʻ ile mecâzî ve kinâî anlamını veren istiʻmâl arasındaki fark kolaylıkla tespit edilirken mecâzî ve kinâî anlam arasındaki farklar üzerinde onlarca tartışma mevcuttur. Özellikle belâgat ilmi içinde sürdürülen bu tartışmalar tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimler ile de yakından alakalıdır. Bu nedenlerle ilmî geleneğimizde mecâz ve kinâye hakkında bağımsız bir literatür oluşmuş ve pek çok alim bu konuda çeşitli gerekçelerle kitaplar ve risaleler kaleme almışlardır. Bu çalışmada XVIII. yüzyılda yaşadığını tahmin ettiğimiz Muhammed el-Çorûmî'nin öğrencilerinin talebi üzerine kaleme aldığı Risâle fi'l-fark beyne'l-kinâye ve'l-mecâz adlı eseri incelenmiş, içeriği tahlil edilmiş, Arapça metni neşredilerek (editio princeps) Türkçe çevirisi ile birlikte verilmiştir. Çorûmî bu çalışmasında Osmanlı belâgat ilmî geleneğinde çok önemli bir yere sahip olan Sekkâkî'nin Miftâhu'l-ulûm adlı eseri, bu eser üzerine Kazvînî'nin kaleme aldığı Telhîs, Telhîs üzerine Teftâzânî'nin yazdığı Mutavvel isimli şerh ve bu şerh üzerine Seyyid Şerif Cürcânî'nin telif ettiği Hâşiye ile Kazvînî'nin belagat ilmindeki el-Îzâh adlı çalışmasındaki fikirleri takip etmiştir. Özellikle bu alimlerin konu hakkındaki görüşlerini ve fikir ayrılıklarını serdetmiş, daha sonra da gerekçeleriyle birlikte tercihlerini de zikretmiştir.