Yapı Biyolojisi ve Üniversite Kütüphanesi Kullanıcısı. 21.Yüzyılda Üniversite Kütüphanelerimiz Sempozyumu 22-24 Ekim 1998, Edirne, Trakya Üniversitesi, s. 105-115. ISBN 97537401518 (original) (raw)
Bilgi Dünyası, 2011
The aim of this study is to report on the educational and instructional programmes of the librarianship off ered by Istanbul University, Faculty of Science, Zoology and Botanics Institutes (Biology Institute) following the 1933 University Reform. In the course of history explanations, the contributions of exiledl German and Austrian scientists as well as the Turkish scientists, and also librarians who were involved in the undertaking were also mentioned.
TATLISU-ÇİFTLİKDÜZÜ (AKANTHOU-ARKOSYKOS), KIBRIS’TA MÖ 9. BİN YILA AİT ANADOLU BAĞLANTILI BİR KIYI YERLEŞİMİ, 2019
The site of Tatlısu-Çiftlikdüzü, also known as Akanthou-Arkosykos, is located on the north coast of Cyprus, been dated to Early Aceramic Neolithic or Cypro-PPNB/MPPNB 8200–7700 BC. It has been revealed as one of the most important early Aceramic Neolithic sites on Cyprus. Rescue excavations since 2000 were undertaken to assess the site and protect it from agricultural damage and threats from construction. Since 2009 the site is a scheduled ancient monument, protected under the Antiquities law1. Despite plough and other agricultural damage there is excellent preservation. The excavations have revealed six buildings of stone and mud brick architecture with round and rectilinear features and painted plastered walls and plaster floors. A wide ditch to the south of the settlement encloses these. This feature contains hundreds of individual deposits reflecting the life of a sedentary community and evidence for human exploitation of marine life, domesticated plants and a variety of domestic and semi-domesticated animals. Obsidian finds numbering approximately 5000 pieces represents the highest number of such finds from Cyprus so far. They have been demonstrated to be of central Anatolian origin and appear to have come to the site as finished products. Tatlısu-Çiftlikdüzü is 80 km. across the sea from the Anatolian mainland and is possibly a key-site that can answer questions regarding the origin of early settlers as well as early domestication and trade in Cyprus.
"Cumhuriyetin 100. Yılı Yaklaşırken Türk Arkeolojisi", SDÜ FEF Sosyal Bilimler Dergisi 50, 275-335.
"Cumhuriyetin 100. Yılı Yaklaşırken Türk Arkeolojisi", SDÜ FEF Sosyal Bilimler Dergisi 50, 275-335. , 2020
Öz Temelleri 19. yüzyılda atılan ve o günden bu yana kayda değer gelişmeler gösteren ülkemiz arkeolojisi, gelişen teknoloji ve bilimsel yöntemlerle birlikte bugün dünyada önemli bir yere sahiptir. Milli mücadele yıllarında ve özellikle Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte arkeolojiye verilen önemin bunda çok büyük bir katsısı vardır. Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde kurulan Türk Tarih Kurumu, İstanbul ve Ankara Üniversiteleri ve buradaki arkeoloji kürsüleri, Türk Arkeolojisi'nin mihenk taşlarını oluşturmuş ve daha ilk günden itibaren sesini tüm dünyaya duyurarak pek çok önemli başarıya imza atmıştır. Hiç kuşkusuz bu öncü kurumlar ve buralarda yetişen bilim insanları sayesinde, yeni arkeoloji kürsüleri açılmış ve bayrağı devralacak bilim insanları yetiştirilmiş ve halen daha yetiştirilmeye devam etmektedir. Bu doğrultuda ülkemiz arkeolojisi ve beraber faaliyet yürüttüğü diğer disiplinlerin, başlangıcından günümüze ulaştığı noktayı görmek için Milli Mücadele Dönemi ve öncesinde yürütülen çalışmalar özetlenerek, özellikle Cumhuriyet dönemi ve sonrasında yaşanan gelişmeler genel hatlarıyla ele alınarak değerlendirilmiştir.
Boğaziçi tarih boyunca Karadeniz'in Marmara'ya açılan kapısı olmuştur. Şehrin fethinden sonra tarihi yarımadanın haricinde de yerleşim hız kazanmıştır. XVI. yüzyıldan sonra Boğaziçi padişah ve ailesi için gerek mesire yeri olmuş gerekse şehrin XIX. yüzyıla kadar fazla nüfusunun dağıtılmasıyla bölgede mahalleler oluşmaya başlamıştır. Bu çalışmada Boğaz'ın nadide köşelerinden biri olan Emirgan'ın tarihsel gelişimini anlatmakla birlikte Bostancı ağalar tarafından İstanbul'un Haliç başta olmak üzere Kadıköy'den Anadolu Kavakı'na, Tophane'den Rumeli Kavakı'na kadar sahil kesimde kimlerin oturduğu ve ne gibi yapıların olduğunu not etmişler ve dönemin padişahı olan III. Selim ile II. Mahmud'a sunmuşlardır. Emirgan yerleşimi, Emirgûne oğlu Tahmasb'la başlasa da mezkûr tarihlerde kıyı hattı ve gerisinde ciddi yerleşimler görülmektedir. İncelenen bostancıbaşı defterlerinde mahalle kavramı yoktur. Galata idaresi, Galata'dan, Sarıyer'e kadardır. Üsküdar sınırları ise Kartal, Pendik hattından Yuşa tepesine kadar olan kısımdır. Bu çalışmada kıyı yerleşimi olduğundan bölge sınırlarını iskele ya da yalı cami dediğimiz kıyı kesiminde bulunan yapılar olarak belirlenmiştir. Baltalimanı deresinden sonra yazılmış birkaç hane sonrası Emirgan bölgesi olarak tespit edilmektedir. Bu bölgenin içerisine Boyacıköyü de eklenmiştir. Sınırın diğer ucu ise Tokmak burnuna kadardır. O bölgeden sonra körfez ve İstinye sınırı gelir. Sınır hattının belirlenmesinden sonra sırasıyla Millet Yazma Eserler Kütüphanesi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı Kütüphanesi olmak üzere dört farklı tarihlerde yazılmış el yazmalarından bölge sakinleri ve kıyı yerleşimi üzerine inceleme yapılmıştır. Bu defterlerde yazılan mezkûr bölge için kamu malları, şahsa ait araziler, gayrimenkul gibi yapıların sahipleriyle beraber bir dönemin Emirgan'ına ışık tutulmuştur.
Türkiye’de XIX. yüzyıl sonlarında başlayan Bizans tarihi çalışmalarının Cumhuriyet döneminde sistematik bir hâle gelmesi uzun yıllar alsa da söz konusu alanda İstanbul Üniversitesi öncü vazifesi görmüştür. Bizans İmparatorluğu, modern Türkiye’nin kültürel mirasının önemli parçalarından birisidir. Devraldığımız Bizans mirasının Türkiye Cumhuriyeti için taşıdığı önem ve bu devletin tarihinin Türk tarihiyle alâkası göz önüne alındığında ülkemizde söz konusu alandaki tetkiklerin geç başlaması ve uzun yıllar sonra bir ivme kazanması önemli bir eksikliktir. Gerek ön yargılar gerekse bu alanda akademik çalışma yapmanın arz ettiği zorluklar, Türkiye’de uzun yıllar Bizans tarihi alanındaki çalışmaların geri planda kalmasına sebep olmuştur. Bizans tarihini Ortaçağ dersleri içinde ele alma geleneği Cumhuriyet’in ilk 20 yılında da devam etmiş, İstanbul Üniversitesi’nde 1943 senesinden itibaren müstakil olan dersler günümüze kadar sürdürülmüştür. Adı geçen kurumda Bizans tarihçiliği konusunda 1955 yılına kadar olan süreçte belli bir gelenek ve birikim oluşmuş ve sonraki kuşaklar tarafından devam ettirilmiştir. Türkiye’de 1990’lara kadar bu çalışmalar yalnızca İstanbul ile Ankara Üniversitelerinde yürütülmüştür. Bizans tarihi tetkikleri ağırlıklı olarak Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı’nda devam ederken Bizans sanatı tarihi çalışmaları İstanbul Üniversitesi’nde kurumsallaşmış ve ayrı bir kürsü hâline gelmiştir. Bu makalede ülkemizde 1923’ten 2023’e Bizans tarihi alanındaki çalışmalarının gelişiminde İstanbul Üniversitesi’nin oynadığı rol ve önemi üzerinde durulmaktadır.